Albaraka: Daima KOBİlerin Yanında!
Albaraka Türk Genel Müdürü Melikşah Utku ile gerçekleştirdiğimiz röportajımızı sizlerle paylaşıyoruz.
Albaraka Türk Genel Müdürü Melikşah Utku ile gerçekleştirdiğimiz röportajımızı sizlerle paylaşıyoruz.
“Portföyümüzün yarısını KOBİ’ler oluşturuyor”
Öncelikle bizlere kendinizden bahseder misiniz? Eğitim süreciniz, bankacılıkla tanışmanız ve Albaraka Türk’teki kariyer sürecinizden bahseder misiniz?
Eğitim sürecim açıkçası beni bankacılığa yaklaştıran ilk husus oldu. Liseyi ikinci sınıfa kadar yurtdışında okudum. Üçüncü sınıfta Türkiye’ye gelip devam edecekken İngiltere’de ek birkaç sınava girerek yurtiçinde denklik alabileceğim söylendi. O vesileyle ekonomi dersini görmüş oldum ve ekonomi okumaya başladım. Bankacılığa yaklaştığım nokta da işte burası diyebilirim. Babama ekonomi okumak istediğimi söylesem de bir mühendis olan babam beni de mühendisliğe ikna etti. Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nü okurken kredisiz de olsa birçok ekonomi dersi aldım. Makine mühendisliğini bitirdikten sonra ise İngiltere’ye ekonomi yüksek lisansı yapmaya gittim. Sonrasında İstanbul’a dönüp bir yandan aile işi olan tekstil ve altyapı gibi işlerde çalışırken bir yandan da Marmara Üniversitesi’nde İktisadi Kalkınma üzerine yüksek lisans yaptım.
2003 yılına geldiğimizde o zaman yeni genel müdür olan rahmetli Dr. Adnan Büyükdeniz, Albaraka Türk’te genel müdür olunca ‘gelir misin’ dedi. Benim için çok ciddi bir dönüş, yani ciddi bir sapma olacak olan bu durum için ‘gelirim’ dedim. Çünkü iktisat ve iktisadi konularda bir mesleğimin olması beni hakikaten heyecanlandırıyordu. Böylece 2004 yılında Albaraka Türk’te Genel Müdür Danışmanı olarak çalışmaya başladım. Danışman ve Başekonomist olarak çalışırken bir yandan da köşe yazıları yazdım. Albaraka’da Yatırımcı İlişkileri Müdürlüğü, Bilgi Teknolojileri Genel Müdür Yardımcılığı ve CFO görevlerinden sonra 2016 yılının sonlarına doğru Albaraka Türk’te genel müdür olarak çalışmaya başladım. Kariyer hayatında bahsedilmesini değerli gördüğüm bir husus farklı yetilerin iş hayatının her alanında sizi yukarıya taşıyacak birer basamak olarak hizmet edeceğidir. Kendi iş yolculuğumda bunu çok net görüyorum. Nitekim her ne kadar mühendisliğe ekonomi isteğime rağmen gitmiş olsam da mühendis geçmişimin çok faydasını gördüm. Özellikle yazılım biliyor olmak ve matematik ile yoğun uğraşıyor olmak ufku oldukça genişletiyor. Bu açıdan geleceğin tek sesli, tek alanlı veya tek yönlü bir bilgi birikimi ve insan kaynağı üzerine bina edilemeyeceğini düşünüyorum. Kurumların olduğu kadar kişilerin de çok yönlü, esnek ve değişime hazır olmalarının önemli olduğunu belirtmek istiyorum. Bunun için de donanımlarımızı çeşitlendirmemiz ve kendi alanımızı çok iyi bilirken farklı alanlardan da yoğun olarak beslenmemiz gerektiğini söyleyebilirim.
Katılım Bankalarının Türkiye’deki bankacılık sektörünün büyüklüğüne oranı nedir? Siz banka olarak Katılım Bankacılığı pazarından ne kadar pay alıyorsunuz?
Türkiye’nin bankacılık sektörüne genel olarak baktığımızda 2018 yılında katılım bankalarının sektör geneline kıyasla daha güçlü bir büyüme kaydettiğini görebiliyoruz. Bankacılık sektörünün toplam aktifleri 2018 sonunda yıllık % 19 artış göstererek 3.9 trilyon lira büyüklüğe ulaştı. Katılım bankalarında ise artış oranı %29 olarak gerçekleşti. Hakeza bu durum kredi ve mevduat büyümelerinde de kendini gösterdi ve katılım bankalarında sektöre göre daha yüksek bir büyüme gözlemledik. Katılım bankaları 2018 yılında gösterdiği bu başarıyı 2017 yılında da göstermiş ve sektörden daha yüksek bir büyüme başarısı sergilemişti. Dolayısıyla katılım bankacılığının bankacılık sektöründen aldığı pay gün geçtikçe artmaktadır.
Bu noktada katılım bankalarının payının neden %5 civarında kaldığı çokça gündeme gelebilmektedir. Hatta 2013 yılına gittiğimizde katılım bankalarının sektördeki payı %5,5 iken, 2018 yılına geldiğimizde bu oranın %5,3 düştüğünü görmekteyiz. 2018 yılının Mayıs ayında gerçekleşen olağan genel kurulda konuyu inceleme fırsatı bulmuştum. Konuyu daha detaylı incelediğimizde Bank Asya etkisinin gözden kaçırıldığını gördüm. İlgili bankayı hesaplamaların dışında bıraktığımız zaman, aslında katılım bankalarının oranının 2013 yılında yalnızca %4 olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla % 4’ten 2018 yılı itibariyle %5,3’e yükselen katılım bankacılığı payı esasında güçlü ve sürdürülebilir bir büyümeyi bize göstermektedir. Katılım bankalarının 2018 yılında olduğu gibi 2019 yılında da bankacılık sektöründen daha güçlü bir büyüme kaydedeceğini öngörüyorum.
Katılım bankaları gerçekten ciddi bir ivme ve atılım içerisinde. Bankacılık sektöründe %5 civarında bir pay alıyor olmamıza rağmen yenilikçi atılımlarımız sektörde ilklerin yaşanmasını sağlıyor. Albaraka Türk olarak da bu yenilikçi adımlara en büyük katkıları yapan bankalardan bir olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Albaraka Türk, 2018 yılsonu itibariyle katılım bankacılığı sektörünün %20 ’sini oluşturuyor. Bankamız bu anlamda katılım bankacılığının beşte birini oluştururken, Albaraka Garaj, ALNEO, robot çalışan, İnsha, biyometrik imza gibi birçok çalışma ile alanında birçok ilklere imza atıyor.
Özellikle Türk ekonomisinin bel kemiğini oluşturan KOBİ’lere yönelik çözümleriniz ve KOBİ’lere olan yaklaşımlarınız hakkında bizleri bilgilendirir misiniz?
Bankamızın stratejik hedefleri doğrultusunda ülke ekonomimizin temel yapıtaşı olan KOBİ’lere özellikle yoğunlaşmaya gayret ediyoruz. Esasen KOBİ’ler, Albaraka Türk’ün kurulduğu günden bugüne en önemli paydaşıdır, yoldaşıdır. Bir katılım bankası olarak ticarete aracılık etmeyi ve reel ekonomiye destek vermeyi en önemli görevlerimizden biri olarak görüyoruz. Nitekim 2018 ilk yarı itibariyle, kullandırdığımız fonların yaklaşık yarısını yani %50’sini KOBİ’lerimizi desteklemek üzere kullandırdık. Bu oranın bankacılık sektörü ortalamasında ise %27 civarında olduğunu görüyoruz.
Toplam portföyümüz içinde KOBİ’lerin payını daha da artırmayı hedefliyoruz. Yeni müşteriler kazanarak müşteri tabanımızı genişletmeyi ve banka olarak yoğunlaşmamızı tabana yaymayı hedefliyoruz. Nitekim her geçen gün KOBİ ve bireysel tarafta büyümeye devam ediyoruz. Albaraka olarak biz esnafımızın ve üreticimizin ülkemiz için öneminin ve onların ihtiyaçlarının farkındayız. Sistemlerimizi, ürünlerimizi ve hizmet alanlarımızı KOBİ’lerin ihtiyaçlarını karşılama noktasında sürekli bir biçimde geliştiriyoruz. KOBİ’mize özel, kişiselleştirilmiş paketlerimizle onlara hizmet ediyoruz. Özellikle dijital bankacılık uygulamalarına penetrasyonları için özel gayret gösteriyoruz. KOBİ bankacılığında çığır açacak yeni ürünümüz ‘Alneo’, işletmelerimizi POS masraflarından kurtaracak, dijital bankacılık adaptasyonlarını artıracak ve zaman-mekân kısıtlaması olmadan ödeme almalarına olanak sağlayacak. Stratejik iş ortağımız olarak değerlendirdiğimiz KOBİ’lere yenilikçi iş çözümlerimizle maliyet optimizasyonuna katkı sağlayacak, bankacılık işlemlerinin yanında destek ve danışmanlık hizmeti vermeye de devam edeceğiz.
KOBİ’ler neden Albaraka Türk’ü tercih etmeli?
Öncelikle KOBİ’lerle yoğun çalışan bir bankayız gerek yurtiçi gerekse de yurtdışı işlemleri bağlamında ciddi tecrübelere sahibiz. Portföyümüzün yarısının KOBİ finansmanlarından oluştuğunu söylemek zannederim bu alanda yoğun çalışmamızın açık bir göstergesi olacaktır. KOBİ’lerin bankacılık ihtiyaçlarına dönük yapımızla gerçekleştirdiğimiz yoğun çaba neticesinde KOBİ’lerimiz için her zaman bir banka olmanın ötesine geçmek istedik. Yani salt finansman kullandıran, para havalesi gerçekleştiren yahut teminat mektubu veren bir banka olmakla yetinmedik hiçbir zaman. Müşterilerimizin ihtiyaçları doğrultusunda danışmanlık yaptığımız gibi tekil işlemlerinde bile birebir destek veriyor ve yoğun mesai harcıyoruz.
KOBİ’lerin Albaraka Türk farkını müşteri olma aşamasından işlem neticelendirmeye kadar her aşamada yaşayacaklarını net olarak söyleyebilirim. Bu noktada sistemsel ve altyapı gelişmişliğinin yanı sıra, tecrübe ve yakın iletişimin Albaraka Türk’ün belirleyici meziyetleri arasında olduğunu belirtmek isterim. Özellikle KOBİ’ler gibi hızlı aksiyon alabilen, hızlı büyüyen ve dinamik bir yapıya sahip bir müşteri kitlesinin kendisiyle yakın temasta bulunacak bir bankaya çok ihtiyacı oluyor. Albaraka’nın tam olarak bunları sağlayacak bir banka olması ciddi bir tercih sebebidir. Albaraka Türk olarak KOBİ’lere dönük finansman ve diğer bankacılık hizmetlerinin yanı sıra danışmanlık hizmetleri de veriyoruz. Yurtdışına ihracat yapabilen KOBİ’lerimizin ayrışan ve büyüyen KOBİ’ler olacağını öngörüyoruz. Bu sebeple danışmanlık hizmetimizde dış ticaret yapan KOBİ’lerimizi özellikle teşvik ediyoruz. Ayrıca KOBİ’ler için hazırladığımız hizmet paketleriyle KOBİ’lerimizin ihtiyaç duyacağı bankacılık hizmetlerini bir araya getirerek hesaplı paketler şeklinde bankacılık hizmetleri sunuyoruz.
Bankamızın yurtdışı ağının güçlü oluşu KOBİ’ler açısından bir başka tercih sebebi olabilecektir. 16 ülkede aktif bir şekilde hizmet veren Albaraka Bankacılık Grubu’nun üyesi olmamız dolayısıyla özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleriyle olan ticari işlemlerde büyük rol oynuyoruz. Örneğin, Türkiye’nin Cezayir ile olan ihracat işlemlerinin yaklaşık üçte biri bankamız aracılığı ile gerçekleşmektedir. Dış ticarette küresel korumacılık eğilimleri ve döviz kurunda beklenmedik dalgalanmaların yaşandığı günümüz özel koşullarında dış ticaret yapan işletmelerin yaşadığı zorluk ve ellerinde olan fırsatların farkındayız; dün olduğu gibi bugün ve yarın da onların yanında olmaya devam edeceğiz. Muhabirlik ağımızı daha da genişletip zenginleştirilmiş yeni ürün ve hizmetlerimizle dijital kanallarda da varlığımızı güçlendirerek dış ticaret hacmimizi artırmayı hedefliyoruz.
Albaraka Türk olarak KOBİ’lere olan yaklaşımınız ve onlara sunduğunuz ayrıcalıklardan bahseder misiniz? KOBİ’ler niçin Albaraka Türk’le çalışmalı? KOBİ’lere yönelik yeni çözümleriniz, yeni politikalarınız olacak mı?
KOBİ’leri ülkemizin itici gücü olarak gördüğümüzü her fırsatta dile getiriyoruz. Özellikle de ülkemizde yoğun olarak bulunan küçük ve orta ölçekli bu işletmelerimiz bize büyük esneklikler kazandırıyor. Gerek sektörel anlamda gerek firma bazında tek bir yere bağımlı olmaktan kurtuluyor ve ortaya çıkan gelişmelere göre üretim ve ihracat alanlarımızı kolaylıkla değiştirebiliyoruz. Ülke olarak yaptığımız ihracatın yarısından fazlasını gerçekleştiren KOBİ’lerimiz cari açığın azaltılabilmesi ve üretimin geliştirilmesi noktasında kritik önemde. Ciddi gelişim potansiyeli bulunan ve esnek yapıya sahip KOBİ’lerin teknolojik gelişmelere olan duyarlılık seviyeleri onları yukarı taşıyacak temel belirleyici olacak.
Albaraka Türk olarak özellikle ihracat tarafında ciddi potansiyel olduğunu düşünüyoruz. TL’nin değer kaybediyor olması her ne kadar özellikle enerji tarafındaki maliyetleri artırarak enflasyon üzerinden ülkemize negatif etki ediyor olsa da ihracat tarafında elimizi güçlendirmektedir. Bu noktada biz de KOBİ’lerimizi ihracata teşvik edici ürün ve hizmetlere odaklanıyoruz. Gerek fiyatlama tarafında gerekse de ürünler tarafında ihracatçı KOBİ’lerimizle daha fazla çalışma politikası güdeceğimizi söylemek yanlış olmayacaktır.
Albaraka Türk başta olmak üzere diğer bankalar da Katılım Bankacılığı’nı Türkiye’ye anlatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Siz devletin Katılım Bankacılığı’na yönelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devletin katılım bankacılığına yönelmiş olması kuşkusuz pozitif bir gelişme olmuştur. Bilinirliğin artırılması ve katılım bankacılığına olan ilginin geliştirilmesi bağlamında bu adımlar yüksek katma değerli olmakta. Ürünler, hizmet kalitesi, personelin kariyer imkânları ve hatta akademinin bu alana olan ilgisi gibi birçok açıdan bu gelişme kayda değer. Rakamlara baktığımız zaman da sektörden yüksek büyümeler gerçekleştiren katılım bankaları için kamunun bu alana dâhil olmasının getirdiği rekabeti de olumlu buluyorum. Çünkü bir sektördeki oyuncuların gelişimi ve dünya standartlarında hizmet kalitesini yakalayabilmeleri ancak rekabetle mümkün olabilmektedir. Katılım bankalarının çalışma prensiplerinin ve ticarete bakış açılarının önemli farklılıklar barındırdığını biliyoruz. Katılım bankaları olarak ticarete ve reel ekonomiye yoğunlaşmamızın bir sonucu olarak niş alanlara ve Sektörel özelleşmelere dayanan katılım bankacılığı oldukça değerli. Yeni kurulan kamu katılım bankalarının özellikli sektörlere yönelmelerinin, belli alanlardaki ihtiyaçlara katılım bankacılığı prensipleri ile cevap vermelerinin daha fazla katma değer üretecektir. Kurulum çalışmaları tamamlanan ve özellikle gayrimenkule yönelmiş olan bir kamu katılım bankasının kuruluyor olduğunu görmek bu anlamda sevindirici bir gelişme. Ayrıca katılım bankacılığı alanına dönük halen yoğun bir ilginin olduğunu biliyoruz. Sektörümüzün gelişimine ciddi anlamda destekleyerek ilerde dünyada Türkiye’nin ses getiren bir konuma oturmasını sağlayabilecek bu gelişmeler bizi ciddi manada heyecanlandırmaktadır.
Diğer bankalara göre katılım bankalarının dağıttığı kredilerdeki batık ve geri dönmeme oranı diğer bankalara göre nasıl? Bu konuda bir araştırma var mı?
Takipteki alacaklar olarak isimlendirdiğimiz ve sorunlu hale gelmiş olan kredi geri dönüşleri için BDDK’nın paylaşmış olduğu veriler bulunmakta. Burada rasyolar bölümünde yer alan takipteki alacakların toplam nakdi kredilere oranı göstergesi kredilerimizin sıhhatini ölçmek açısından önemli rakamlar. Son dönemde ülkemizde yaşanan kur şokları, faiz artışları ve enflasyon oranı artışları firmalarımızı bir derece zorladı. Bu da krediler içerisindeki takipteki kredi oranını artırmıştır. Önümüzdeki dönemde bu oranın biraz daha artması muhtemeldir. Nitekim BDDK’nın öngörüsü 2019’da NPL rasyosunun %6’yı görebileceği şeklindedir. Tabi, NPL oranı sonuçta bir rasyo, takipteki krediler olduğu kadar kredilerin de etkilediği bir oran. Dolayısı ile kredi büyümelerinin nasıl şekilleneceği de bir o kadar önemli. Katılım bankaları reel sektörle daha yoğun çalışmaları hasebiyle ekonomideki gelişmelerden daha yoğun bir biçimde etkilenmekte. 2018 sonu itibariyle katılım bankalarının takipteki alacak oranı %4,16 iken sektör genelinde bu oranın %3,87 olduğunu görmekteyiz. Katılım bankaları açısından son yıllarda yaşanan birkaç gelişmenin neden olduğu bu ayrışmanın geçici olduğunu düşünüyorum. Nitekim oranlarda bir yakınlaşma olduğunu da görmek mümkün. Dolayısıyla katılım bankaları kayıplarını erken vakitte realize ettikleri için toparlanma sürecinde önde olacaklardır.
Devletin sektörlerle birebir ilgilenerek onların gelişimlerine katkı sağlamaları, çözüm üretmeleri ve olası sorunlar için birtakım organlar oluşturmaları gerekiyor ki sorunlar hızla aşılabilsin. Bu noktada devlet bu kanallara giremez mi? Ya da bu tarz organlar gerekiyor mu?
Açıkçası devletin ekonominin gidişatından ve sektör bazlı değişimlerden kendini soyutlayabilmesini mümkün görmüyorum. Örneğin iklimsel anlamda ciddi bozulmaların yaşandığı bir dönemde tarım ve hayvancılık sektöründe devletin daha aktif rol alması olması gereklidir. Ya da turizm alanında tanıtım, çevresel düzenleme yahut çeşitli düzenleyici kurumlar gibi aksiyonlar çeşitli şartlar nezdinde gerekebilir ve nitekim bunun örneklerini de gördük. Bu anlamda devletin çeşitli zamanlarda doğru müdahalelerde bulunmasının ekonominin sağlıklı işleyişi açısından faydalı olabileceğini düşünüyorum. Fakat burada gözden kaçırılmaması gereken iki hususun altını çizmekte fayda var. Birincisi ilgili kamu aksiyonları piyasanın dengelerini çok hassas bir şekilde gözetmeli. Sektörün ve ekonominin dengelerine orta veya uzun vadede zarar vermeyecek, sektör oyuncularını adil bir şekilde geliştirecek adımlar atılmalı. İkinci husus da yine birincisiyle bağlantılı olarak denetim ve düzenleme faaliyetleri yoğun bir şekilde işletilmeli. Kurulan organların, verilen teşviklerin yahut düzenleme ve mekanizmaların işlerliği ve amaca ne kadar hizmet ettiği dikkatli bir şekilde takip edilmeli ve denetimden geçirilmeli.
Devlet sektörlerde özellikle KOBİ’lere hali hazırda destekler sağlamakta. KOBİ’ler esnek üretim yapıları, yeni iş alanların açılmasına katkı sağlamaları, işsizliğin azaltılmasında önemli rol oynamaları gibi bir dizi özellikleri nedeniyle ekonomik ve sosyal kalkınmamızda kritik rol üstlenmekteler. Bilindiği gibi KOBİ’lerin öncelikli sorunu öz kaynak sorunu ve kredi temininden kaynaklanan finansal sorunlar. Devletin KOSGEB, Kalkınma Ajansları, TKDK gibi kurumlarla KOBİ’lere finansal destek sağlamakta olduğunu biliyoruz. Bu anlamda devletin gerektiği zaman başta sektörün önemli oyuncuları olan KOBİ’ler olmak üzere farklı vasıtalarla destek sağlaması finansal yapıya güç katmaktadır. Albaraka Türk olarak bizim de ana odağımızı KOBİ’ler oluşturmaktadır. KOBİ’lerin finansman ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla birçok farklı sektöre finansman sağlamaktayız.
2018 yılını Albaraka Türk olarak nasıl geçirdiniz? 2019 yılı hedeflerinizden bahseder misiniz?
2018 yılının özellikle Ağustos, Eylül, Ekim aylarında yaşadığımız kur oynaklığı hem şirketler hem de bankalar açısından önemli bir stres testi oldu. Türkiye ekonomisi açısından da zorlu bir yılın göstergesi olan kur ve faiz volatiliteleri gerek bankacılık sektörü gerekse de bankamız tarafından başarılı bir şekilde yönetildi. 2018 yılsonu itibariyle Albaraka Türk olarak aktiflerimizi 36 milyar TL seviyesinden 42 milyar TL seviyesine yükselterek %17 oranında yıllık büyüme kaydettik. Yine 2018 yılsonu itibariyle öz kaynaklarımızda yıllık %30’un üzerinde bir artış gerçekleştirdik.
Albaraka bünyesinde kurulup Avrupa’nın ilk ve tek dijital katılım bankası olma özelliği taşıyan İnsha, bu yılın önemli kazanımlarından biri oldu. İnsha’nın şimdiden dünya çapında büyük ödüllere layık görülmesi Bankamız adına gurur verici. Yeni mobil platformumuz ise yüz tanıma, QR kodla para çekme, mobil asistan gibi özellikleri ve ayrıcalıklı kullanıcı deneyimiyle kendisinden övgüyle söz ettiriyor. Robotik otomasyon süreçlerimiz sayesinde manuel işlemlerin otomasyonunu sağlıyoruz. Bu kapsamda ilk robotumuz 2018’in Ağustos ayında bankamızda işe başladı. Türkiye’nin ilk yapay zekâ destekli kolay ve hızlı ödeme platformu ALNEO’yu da yine Albaraka Türk olarak hizmete sunduk. Bu sezon 50 ayrı ilden 500’den fazla girişimcimizin başvurduğu start-up hızlandırma merkezimize (Albaraka Garaj) 11 girişimi daha dahil ettik. Genç girişimcilerimizin Albaraka Garaj’ın bu sezondaki başvurularına olan yoğun ilgisi bizleri heyecanlandırdı. Garaj’daki bazı girişimleri Albaraka çatısı altında kurduğumuz Albaraka Girişim Sermayesi Yatırım Fonu’na dâhil ederek bu girişimlerin yatırım almasına vesile oluyoruz. Yine desteklediğimiz girişimlerden biriyle gerçekleştirdiğimiz işbirliği neticesinde gişelerimizde dekont yazdırmaksızın tablet üzerine alınan biyometrik imza ile işlemlerimizi gerçekleştirmeye başladık. Albaraka olarak 2019 yılı aktif büyümemizi sektör büyümesi paralelinde sürdürmeyi hedefliyoruz. Dış ticaret tarafında Türkiye’nin yüksek potansiyele sahip olduğunu düşünüyoruz. Bu potansiyelin gerçekleştirilmesi adına bankacılık hizmetleri muhakkak ki olmazsa olmazdır. Albaraka olarak biz de ülkemizin dış ticarette ihtiyaç duyduğu bankacılık hizmetlerini sürekli biçimde geliştirmek adına dış ticaret işlemlerini odak noktamız haline getireceğiz. Ayrıca Albaraka olarak verdiğimiz kredilerin yaklaşık olarak %50’sini ekonomimizin can damarı olan KOBİ’lerimize sağlamaktayız. KOBİ’lere sağladığımız bankacılık hizmetlerini 2019 yılında artırmaya devam etmekle birlikte bu hizmetlerin gerek yurt içi iktisadi canlılığın devamında gerekse dış ticaret tarafında ülkemize ciddi katkılar sunacağını düşünüyoruz. 2019 yılının ilk yarısında ekonomide beklediğimiz kısmi likidite sıkışıklığı sürecinde risk yönetiminin öncelikli konumunu koruyamaya devam edeceğini düşünüyoruz. Bu minvalde dengeli büyüme, tahsilatlar ve ihracat ağırlıklı firmalar gündemimizin ana maddeleri olacak. İkinci yarıdan itibaren ise daha güçlü bir büyüme atılımı beklediğimizi söyleyebilirim.
Türk sanayisinin ve ekonomisinin mevcut durumunu, gidişatını ve geleceğini nasıl yorumluyorsunuz?
Ekonomi cephesindeki gelişmeler, son on yılda belki hiç olmadığı kadar yoğun bir şekilde gündemimizi işgal ediyor. Gerek küresel ekonomik gelişmeler gerekse de yurtiçinde yaşanan ekonomik gelişmeler ülkemiz tarafından yakından izleniyor. Küresel ekonomi cephesinde oluşan son resim Türkiye açısından umut verici diyebiliriz. Bildiğimiz üzere ülkemiz gibi gelişmekte olan ekonomiler açısından dışardan sermaye akışı kritik önemde. FED’in 2018 yılında gerçekleştirdiği faiz artışları ve bilanço küçültme aksiyonları gelişmekte olan ekonomilere para akışını sınırlandırdı. Türkiye üzerinde kurlar, enflasyon ve büyüme gibi rakamlarda negatif etkiler oluşturan bu durumun 2019 itibariyle gevşeyeceğine dair sinyaller artmakta. ABD’de büyüme rakamlarında başlayan yavaşlama ve global riskler neticesinde, FED 2019 yılında faiz artışı yapmayacağını söylerken, 2020 yılı vadeli kontratlarda faiz düşüşü bile fiyatlanmakta. Böylelikle sermayenin tekrar başka limanlar aramasına ve bu durumda da ilk adreslerden birinin Türkiye olacağına şahitlik etmemiz yüksek olasılık. Ancak bu durum global bir resesyon fiyatlaması şekline dönerse, tablo ve senaryo çok değişebilir.
Türk sanayisinin geleceğini ve mevcut durumunu konuşurken sanayimizin dinamikliğini vurgulamamız durumun doğru okunması açısından oldukça mühim. Nitekim sanayimiz birçok badireler atlatmış ve bunun bir neticesi olarak gerek coğrafik gerekse de sektörel alanını ciddi anlamda farklılaştırmıştır. Böylece bir bölgede sorun yaşandığı zaman sanayicimiz bir başka bölgeye kolayca yönelebilmekte. Aynı şekilde herhangi bir sektörün zor duruma düşmesi de belli bir sektöre bağımlı olmamamız sebebiyle bizi sıkıntıya sokmamakta. Farklı coğrafya ve sektörlere yönelen sanayicimizin bu dinamik ve çeşitli yapısı ülkemizin ekonomisi ve geleceği ile ilgili bizi ciddi anlamda umutlandırmaktadır. Gelişim noktası olarak da yaptığımız ihracatın katma değerinin arttırılması gerektiğini belirtmekte fayda görüyorum. İhracatımızın birim fiyatı teknoloji ve özellikli üretim ile yükseltilmeli ve böylece ihracatımızın kalitesi de iyileştirilmeli. Bununla birlikte katma değer meselesinin ülkemizin gündemine girmiş olduğunu ve firmalarımızın daha fazla teknoloji yatırımlarına yöneldiklerini görmek, istenen noktaya doğru ilerlediğimizi bize göstermekte.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.