Atamer Giyici… Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’na 25 yılını vermiş, İskenderun Demir Çelik Fabrikası zarar ederken devralıp ayağa kaldırmayı başarmış bir duayen… İskenderun Demir Çelik Fabrikaları Genel Müdürü iken; Demir Çelik fabrikalarının özelleştirilmesi sürecinde Erdemir Eski Genel Müdürü Sayın Kerim Dervişoğlu ile birlikte milli bir duruş sergileyen, ülkesinin çıkarlarını sonuna kadar savunan biri o… Şu anda Kibar Holding’e bağlı Assan Alüminyum’un Genel Müdürlüğü görevini başarıyla yürütüyor. Kendisini Assan Alüminyum Tuzla Tesisleri’ndeki makamında ziyaret ettik. Yapmış olduğumuz söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz…
Sektöre ilişkin sorulara geçmeden önce sizleri tanıyabilir miyiz? Sektörle nasıl tanıştınız?
Metal sektörüyle öğrencilik yıllarımda tanıştım. 1966 – 1971 yılları arasında İstanbul Teknik Üniversitesi Metalürji Bölümü’nde eğitim gördüm. Bu dönemlerde Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’ndan burs alıyordum. Demir çelik kavramıyla o dönemlerde haşır neşir olmaya başladım. Okulum bitince, yaz aylarında stajyer olarak çalıştığım Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nda işe başladım. Askerlik görevi için kısa bir süreliğine ayrıldığım fabrikaya 1974 yılında tekrar döndüm ve 1999 yılına kadar Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nda aralıksız olarak çalıştım. Kalite Kontrol Mühendisi olarak göreve başladığım; Haddehaneler Baş Mühendisliği, Haddehaneler Müdür Yardımcılığı, Sıcak Haddehane Müdürlüğü, Sıcak Haddehane ve Soğuk Haddehane Baş Müdürlüğü ve son olarak Üretimden Sorumlu İşletmeler Genel Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundum. 1974 – 1999 yılları arasında geçen 25 yıllık sürede Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nın üretimi yaklaşık 10 kat arttı. Ben bu dönemlerde görev alıp, çorbada tuzum bulunduğu için son derece mutluyum. 1990–2000 yılları arasında Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nda uygulanan Kapasite Artırımı ve Modernizasyon Projesi (KAM Projesi) kapsamında yürütülen çalışmalarda görev aldım. İşletmeler Genel Müdür Yardımcılığı görevini sürdürdüğüm dönemlerde çok önemli projeler devreye girdi. Kısacası Erdemir’in başarılarla dolu tarihinin bir parçasında bizler de yer aldık ve önemli çalışmalara imza attık. Bu sektörden emekli olmak oldukça zordur. Karbon monoksiti yutmaya görsün insan… Sonrasında vazgeçmek hiç de kolay olmuyor.
Göreve başladığınız dönemlerde Türk demir çelik sektörü ne durumdaydı?
O dönemlerde yassı çelik kullanımı son derece kısıtlıydı, pek çok ürün dışarıdan ithal ediliyordu. Bu ürünlerin üretilmesi yönünde büyük baskı ve telkinler vardı bize. Bu noktadan hareketle, ihtiyaç duyulan ürünlerin üretimi için gerekli olan araştırmaları yapmaya başladık ve birçok ürünün üretimini yaptık. Bu ürünlerin tamamına yakını, stratejik önem taşıyan ürünlerdi. Örnek verecek olursak; ilk doğalgaz boru malzemesini ürettiğimizde ben İşletmeler Genel Müdür Yardımcısıydım. Çok ciddi çalışmalarımız oldu, önemli Ar-Ge çalışmaları yaptık. 1992 – 93’lü yıllarda doğalgaz Türkiye’de yeni yeni yaygınlaşıyordu ve çok ciddi miktarlarda doğalgaz borusu ihtiyacı vardı. Dolayısıyla doğalgaz borusu imal edecek malzeme gerekiyordu. Bir ikinci konu ise İstanbul’un su ihtiyacıyla ilgili… Şimdiki Çevre ve Orman Bakanımız, dönemin İSKİ Genel Müdürü İstanbul’un önemli su sorununun bulunduğunu ve şehre su taşımak için büyük çaplarda boru ihtiyaçlarının olduğunu dile getirdi. O boruların malzemesi bizim dönemimizde Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nda üretildi. Spiral borudan kazan saclarına varıncaya kadar pek çok yeni kalite ürünün üretilmesinde önemli katkılarımız oldu. O dönemlerde yine en büyük sıkıntılardan birisi ise geniş malzemeydi. Önemli genişliklerde malzeme üretilmesi için büyük çabalar sarf ettik. Bizler belki dışarıdan bakıldığında maaşla çalışan profesyoneller olarak görünüyorduk ama çalışmalarımızı amatör ruh ile yapıyorduk. Bir örnekle konuyu netleştirmek istiyorum: 1994 – 1995 yılları… İran’a demir ihracatı yapıyoruz ve 20.000 tonluk ilk gemiyi yüklüyoruz. Ebatlar bir türlü tamamlanamıyor; 19.900 ton oluyor, eksik kalıyor tonaj. Gece sabaha kadar haddehanede bekledim ve üretimin başında durdum. Üretim tamamlandı, itfaiye hortumuyla soğutmayı yaptık, paketlemenin de başında durdum. Gemi yüklendi ve limandan ayrıldı. Bu sırada ben ve birçok arkadaşım gemiyi gözyaşlarıyla yolcu ettik. Bu hatırayı geçmişte nasıl bir ruh ile çalıştığımızı anlatmak için paylaştım.
Özet olarak Türk demir çelik sektörü 1970’li yıllarda emekleme dönemindeydi. Dışa bağımlılık had safhadaydı. Bugünlere baktığımda ülkemle, insanlarımızla ve o dönemki mesai arkadaşlarımla gurur duyuyorum.
1999 yılında nasıl ayrıldınız Ereğli’den?
1999 yılına geldiğimizde, çocuklarım üniversite çağına gelmişti. Büyük şehirde yaşamak gerekiyordu. Bunun üzerine İstanbul’da yaşamaya karar verdim. O dönem şu anda oturduğum makamda (Assan Alüminyum Genel Müdürlüğü Tuzla Tesisleri) göreve başladım. Kibar Holding bünyesinde bulunan Assan Alüminyum Tuzla Tesisleri’nde ve yassı alüminyum üretiminde görev yaptım. Genel Müdür olarak 1999 – 2003 yılları arasında görev aldım. Göreve geldiğimde 35.000 ton/yıl olan yassı alüminyum üretim kapasitesi, görevi bırakırken 90.000 ton/yıl civarına ulaşmıştı. O dönemde çok önemli yatırımlar yaptık. Assan Alüminyum Uluslar arası Kalite Ödülü aldı.
2003 yılında İskenderun Demir Çelik Fabrikası Genel Müdürlüğü görevini üstlendiniz. Bu süreçten bahseder misiniz?
Daha önce de birlikte çalıştığım çok yakın arkadaşım, büyük saygı duyduğum ağabeyim Sayın Kerim Dervişoğlu’nun telkinleriyle İskenderun Demir Çelik Fabrikaları Genel Müdürlüğü görevine geldim. Kerim Bey Erdemir’e Genel Müdür olup Yönetim Kurulu Üyesi olunca İskenderun’a gitmem konusunda ısrarcı oldu. Bu durum benim için bir bakıma ikinci askerlik görevi gibiydi. Çünkü eşim ve çocuklarım İstanbul’da kalacaktı, ben ise İskenderun’da olacaktım. Bununla birlikte Kibar Holding’deki işimden fazlasıyla memnundum, grubum da benden fazlasıyla memnundu.
Ancak Kerim Bey’e olan sevgim – saygım ve memleketime olan sadakatim ağır bastı, İskenderun’a gitmeye karar verdim. Hem Genel Müdür olarak, hem de Yönetim Kurulu Üyesi olarak göreve başladım. Göreve geldiğimde İsdemir yılda 200 milyon dolar zarar eden bir kuruluştu ve 8 bin 600 çalışanı vardı. 27 ay görev yaptım İskenderun’da. Görevi bıraktığımda İsdemir yılda 200 milyon dolar kar eden ve 6 bin çalışanı olan bir kuruluş olmuştu. Önemli çalışmalar yaptık İskenderun’da… Yapmış olduğumuz en önemli çalışma; entegre bir tesis olan İsdemir’i sadece uzun mamul değil, aynı zamanda yassı mamul üreten bir fabrika haline getirmek için hazırlanan projelerdi. Bu konuda Kerim Bey’in önemli destekleri oldu. Başlangıçta 2 milyon ton/yıl uzun mamul üreten İsdemir’in ilk planda 5 milyon ton/yıl, daha sonra da 9 milyon ton/yıl yassı çelik üretimi yapmasını sağlayacak bir master plan yaptık. Bizden önce çalışma yapan arkadaşlar, kapasiteyi sadece 2 milyon ton/yıl olarak düşünmüşler. Biz İskenderun’da gördüğümüz potansiyel üzerine hedef büyüttük.
Görev yaptığım 27 ay süresince 23 farklı projeyi hayata geçirdik. Daha doğrusu şartnamelerini hazırladık, tekliflerini sunduk ve sözleşmelerini imzaladık. Çok düşük faizli ve uzun vadeli krediler bulduk. Nitekim yapılan bu çalışmaların sonucunda Yeni Kok Bataryaları, Yeni Sinter Fabrikası, Yüksek Fırın Modernizasyonları, Erdemir’in haddehanesinden daha geniş bir Sıcak Haddehane Projesi gibi önemli projelerin altında imzamız vardı. Çevre kirliliğinden ötürü tesislerde durmak mümkün değildi. Atmosfere salınan gazları depolayarak geri dönüştürdük. Hem kaybedilen enerjiyi geri kazandık hem de çevre kirliliğinin önüne geçtik. İskenderun’un önemli ölçüde su problemi vardı, sadece bir yer altı kaynağı ile idare ediyordu. Bu durum son derece riskliydi. Aslantaş Barajı’ndan İsdemir’e, daha sonra da İskenderun’a taşınmak üzere bir boru hattı döşenmesi ve projenin hayata geçmesi için DSİ ile gerekli sözleşmeleri ben imzalamıştım. Bu proje şu anda İsdemir’e, İskenderun’a su taşıyor, İskenderun Belediyesi’ne içme suyu taşıyor. Bu projeler bizden sonra birer birer hayata geçti. Sonuç olarak baktığımızda; bugün İsdemir’in yassı çelik kapasitesi Erdemir’i geçmiş durumda.
Oldukça başarılı çalışmalara imza atarken özelleştirme sürecinde istifa ettiniz? O dönemde neler yaşandı?
Evet, o dönemde özelleştirmenin şekli konusunda, yapılış tarzında onaylamadığımız durumlar ortaya çıktı. Belli başlı anlaşmazlıklardan ötürü görevimden ayrıldım. İstifa sürecinde ulusal ve uluslar arası ajanslara, gazete ve televizyonlara röportajlar verdik, yaşanan gelişmeleri anlattık. O tarihlerde yapılan görüşmeler çerçevesinde yabancı şirketlere satılması söz konusuydu. Bu durum son derece yanlıştı. Eğer o dönemde yabancı şirkete satılacak olsaydı, hazırlamış olduğumuz projelerin hiç birisi hayata geçirilmeyecekti. Gerekirse şirketin yüzde 20’sini, 25’ini Londra’da borsaya açalım, yönetim yine milli kalsın dedik ama kabul görmedi. Tek amacımız yatırımların devam ettirilmesiydi.
Geniş levha projesi
Mesela Kerim Bey’in Erdemir için hazırladığı bir geniş levha üretim projesi vardı. 3 metreden daha geniş levhayı üretebilen bir sistem kuruldu. Bu sayede; ülkemizdeki gemi inşa sektörü önemli ölçüde büyüdü, tersane sayısında önemli artışlar oldu. Çünkü 3 metreden geniş levhayı ülkemizin çevresinde Romanya’dan başka üreten ülke yoktu. Eğer satarsa Romanya satıyordu, satmazsa bulunamıyordu. Bunun dışında Erdemir 1500 mm’den daha geniş sac üretemez, ancak levha üretebilir. Çünkü kapasitesi o kadar. Biz bu durumu bildiğimiz için 2050 mm genişliğinde sac üretecek sistemi İsdemir’e kurduk. Bu sayede sanayicilerimize otomobilin dış kaporta sacını tek parçadan elde etme imkânı sunduk. Bunlar çok kritik yatırımlardı ve ülkemiz için çok önemliydi. Bunun gibi daha birçok kritik durum vardı. Bu nedenle milli bir duruş sergilenmesi gerekiyordu.
“Yabancı şirketler hakkımızda karalama kampanyaları başlattı”
O dönemlerde yabancı şirketler bizleri karalamaya yönelik PR çalışmaları yaptı. Hatta o kadar ileri gittiler ki; siyasete atılacağımızı dile getirdiler. Bakın o tarihten bu yana 3 yıldan fazla zaman geçti. Ne Kerim Bey ne de ben siyasete girmedik. Bizim en büyük hayalimiz Kore’nin Posco modelini Türkiye’de oluşturmaktı. Çünkü hemen hemen aynı yıllarda ve aynı kapasiteyle kurulan şirketler bunlar. (Erdemir – Posco) Fakat Posco’nun kapasitesi 25 milyon ton/yıl’a ulaşmış, Türkiye ise yeni yatırımlarla 10 milyon ton/yıl’a ulaşmayı hedefliyordu. Biz o kapasiteyi yakalamayı arzu ediyorduk. Yine 1998 yılında Bulgaristan'daki Kremikovtzi AD Demir Çelik Fabrikaları'nı satın almayı çok istiyorduk. O tarihlerde sahasında 450 bin ton hurda olan, ambarında hiç devreye girmemiş bir döküm hattı olan böylesine bir tesise 10 milyon dolara sahip olabilirdik. Dönemin yönetim kurulu o fabrikaya 1 (bir) dolar teklif verdi. Çok önemli bir fırsattı fakat kaçırıldı. Bir de demir çelik sektöründe ülkemiz yerli cevher kullanım oranını arttırmayı çok istiyorduk. Bu da çok önemli bir konu. Üretim kapasitesiyle birlikte yerli cevher kullanımını arttırarak dışa bağımlılığı azaltmayı planlıyorduk.
“Sadece ülkemin menfaatlerini savundum”
Sadece ve sadece ülkemin menfaatlerini, o fabrikaya emeği geçmiş nasırlı elleri, ülke sanayisini bir adım ileriye götürmek için çabalayan onurlu insanların alın terlerini korumak için o mücadeleyi verdim. Nitekim elimizden gelen gayreti göstermiş olmanın huzuruyla istifa ettik. Bugün baktığımızda İskenderun bölgesinin ne denli bir öneme kavuştuğu ortadadır. Başta Atakaş – MMK, Çukurova Grubu, Çolakoğlu Grubu önemli yatırımlar yapıyorlar. Bu firmalar İskenderun’daki cazibeyi fark ettiler. Bu yatırımlar ülkemiz için büyük önem taşıyor. O dönemlerde de dile getirdiğim gibi cari açığın en büyük nedenlerinden birisi de yassı çelik açığıdır. Yassı çelik ithalatı için ödenen rakamın 6 – 7 milyar dolar civarında olduğunu düşünüyorum. Yapılacak olan yatırımların tamamlanmasıyla 2010 – 2011 yıllarında yassı çelik açığının kapanacağını tahmin diyorum.
Özelleştirme sürecinin sonunda Oyak Erdemir’i satın aldı. “İyi ki Oyak satın aldı” diye bir düşünceniz oldu mu? Ayrıca Oyak Grubu’nun Erdemir’deki çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
“İyi ki yerli bir şirket aldı” diye sevindim açıkçası. Çünkü yabancılar belirlenen yatırımları yapmayacaklardı. Bu açıdan mutluyuz. Oyak Grubu’na gelince; çalışmaları güzel fakat çok daha hızlı olabilirlerdi, bazı projeleri çok daha önce hayata geçirebilirlerdi. Hız kaybettiler diye düşünüyorum. Erdemir bünyesinde yetişmiş kalifiye çalışanların toplu olarak işten çıkarılmaları, Oyak’a hız kaybettirdi diye düşünüyorum.
İsdemir’den istifa ettikten sonra Kibar Holding’e ikinci kez dönüşünüz nasıl gerçekleşti?
2005 yılında yaşanan istifa sürecinden sonra bir müddet dinlenmeye karar verdim fakat pek de imkân bulamadım. Uzan Grubu’ndan TMSF’ye geçmiş, eski adı Nasaş olan ve Dilovası’nda bulunan kapalı bir yassı alüminyum tesisi vardı. Kibar Holding TMSF’den bu tesisi satın aldıktan sonra Sayın Asım Kibar o tesisi yeniden hayata geçirmek için birlikte çalışmamızı istedi. Atıl durumda olan bir tesisi yeniden ayağa kaldırmak, verimli bir hale getirmek gerçekten çok zordur, meşakkatlidir. Fakat zoru başarmanın keyfi ise bambaşkadır. İskenderun’da zarar eden bir kuruluşu devralıp kar eden, donanımlı bir fabrika haline nasıl getirdiysem, bu işin de üstesinden gelebileceğimi düşündüm ve görevi kabul ettim. Dilovası’nda göreve başladım. Öncelikle tesisi tamamen boşalttık. Yeni şirketi kurduktan sonra 2006 yılının Ocak ayından itibaren üretim için kolları sıvadık. Tesis uzun süre kapalı kaldığı için çok ciddi teknik problemler oluşmuştu. Bir master plan yaptık. Nasaş döneminde tesis 30.000 ton/yıl üretim rakamına kadar çıkmış, daha sonra sıfırlamış. Yapmış olduğumuz master planın içerisinde 2009 yılının sonuna kadar 100.000 ton/yıl üretim hedefi belirledik. Öncelikle mevcut sistemleri revize etmeye, daha sonra da yeni fırınları eklemeye karar verdik. Bugün geldiğimiz nokta itibariyle Nasaş’ın bıraktığı noktanın daha üzerindeyiz. 40.000 ton/yıl rakamına ulaşmış bulunuyoruz. Ancak önümüzdeki yılın sonunda 100.000 ton/yıl üretim hedefini yakalayacak şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 150 milyon dolarlık bir yatırım yapıldı ve yapmaya da devam ediyoruz.
Ürünlerin kullanım alanları
Tamamen kapalı olan bir tesis şu anda Assan Alüminyum Dilovası Tesisleri adı altında önemli miktarlarda üretim yapıyor ve 340 kişiyi istihdam ediyor. Önümüzdeki dönemlerde Assan Alüminyum Tuzla Tesisleri ve Assan Alüminyum Dilovası Tesisleri şirketlerini tek çatı altında birleştirmeyi düşünüyoruz. 2005 yılında göreve geldiğimde Dilovası Tesisleri’nde görev yapıyordum. Şu anda ise her iki tesisin yönetiminden sorumluyum. Haftanın belirli günlerinde Tuzla’da, belirli günlerinde ise Dilovası’nda oluyorum. Her iki tesisin toplamı yılsonunda 150 bin ton’un üzerinde bir üretim ortaya koyacak. Yapılan yatırımların sona ermesiyle birlikte 250.000 ton/yıl rakamına ulaşacağız. Bu şekilde Avrupa’da ilk 3 şirket arasına girmeyi hedefliyoruz. Şu an itibariyle üretimimizin yüzde 65’ini ihraç ediyoruz. İhracat yaptığımız ülkelerin çoğunluğunu ise Avrupa ülkeleri oluşturuyor. Ürünlerimiz Otomotiv, İnşaat, Ambalaj, Reklam gibi birçok sektörde kullanılıyor. Alüminyum, geri dönüşüm oranı çok yüksek olan bir metal olduğu için hem çevreye zarar vermiyor hem de kullanıcılara önemli avantajlar sağlıyor.
Kibar Holding’in Karasu’da yapmayı planladığı bir yassı çelik yatırımı var. Bu projede görev alıyor musunuz?
Evet, bu projede Kerim Bey ile birlikte çeşitli görevler üstlendik. Projenin İcra Kurulunda yer alıyorum. Proje için 2 milyon metrekarelik bir arsa alımı yaptık. Türkiye’de yatırım yapmak oldukça zor. Ben, Kerim Bey ve ekibi bu proje için önemli çalışmalar yapıyoruz. Şu anda Kerim Bey ÇED Raporu ile ilgili gerekli çalışmaları yapıyor. Aralık ayına kadar ÇED Raporlarının bitirilmesi hedefleniyor. Ondan sonra da inşaat çalışmaları başlayacak. Orayla ilgili olarak ilk etapta bir galvanizleme ve bir boyama hattı olmak üzere iki hat için Koreli bir firma ile gerekli olan anlaşmayı yaptık. Diğer yatırımlar için de görüşmelerimiz sürüyor. Yapmış olduğumuz yassı çelik yatırımı sıvı çelikten üretim değil, slabdan çekme şeklinde olacak. Slabdan sıcak üretilecek, sıcak sacdan soğuk sac üretilecek. Daha sonra galvaniz ve boya aşamasına geçilecek. Daha sonra da boy kesmeler ve diğer hatlara geçilecek. Bu çok önemli projede Kerim Bey’e elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorum.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir:
Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın
görüşüne aykırı olabilir.