ÇEK KANUNU’NDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERİN PİYASALAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ NASIL OLDU?
Çek kanunu Türkiye’de yaklaşık 30 senedir yürürlükte olan ve çek keşide edenlerin çeklerini ödemedikleri zaman cezai müeyyide ile karşılaştıkları bir kanundur.
2003 ÖNCESİ ÇEKE DOĞRUDAN HAPİS VARDIÇek kanunu, zamanla birçok değişikliğe uğramış, her defasında kırpıla kırpıla adeta müeyyidesiz hale getirilmiştir diyen Ali Yüksel – Hilmi Özalp Hukuk Bürosu’nun Kurucu Ortağı Av. Hilmi Özalp; ”Çek Kanunu’nu ve yaşadığı süreci kısaca değerlendirmek gerekirse, kanun, önceleri karşılıksız çek keşide edenlere, çek başına bir yıllık hapis cezası ön görüyordu. Yürürlükte olan bu yasa 2000 yılına kadar böyle devam etti ve bu uygulamalarla piyasada karşılıksız çek güçlü ve güvenilir bir argüman olarak yer aldı. İnsanlar birbirleriyle çeki güven unsurunu göz önünde bulundurarak kullanabildiler. Çek alan kişi çekin cezasını göz önüne alarak çeki güvenle alıyordu, çek veren kişi ise cezai yaptırım konusunda çekince yaşayarak, çek karşılıksız çıksa bile sonradan ödüyordu. Fakat 21 Kasım 2000 yılında Ecevit Hükümeti’nin çıkardığı Rahşan Affı olarak da bilinen TBMM tarafından kabul edilen 4616 Sayılı Kanunda yer alan “23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava Ve Cezaların Ertelenmesine” dair hüküm 23 Nisan 1999 yılına kadar olan bütün ceza davaları düşürdü ve alacaklılar mağdur edildi. Belki 1999 yılında Asya’da başlayan ve Türkiye’ye yansıyan, 2001’de de tavan yapan krizin tetikleyicilerinden biri bu çekleri de kapsayan genel aftı. Çünkü yüzlerce binlerce dava düştü ve alacaklılar tahsil edilmesi gereken paraları alamadılar.
YIL 2003 HAPİS YERİNE ADLİ PARA CEZASI GELDİ, KÖTÜNÜN İYİSİYDİ2003 yılında Çek Kanunu’nda ciddi bir değişiklik daha yapıldı. 26 Şubat 2003 tarihinde kabul edilen 4814 Sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi Ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile çekte doğrudan hapis cezası kaldırıldı, yerine Adli para cezası geldi. Yani sanığa çek bedeli kadar adli para cezası veriliyor bu cezayı ödeyemezse para cezası hapse çevrilip müeyyide uygulanıyordu. Ama her kanun değişikliğinde olduğu gibi, Türk Ceza Kanunu’ndaki, cezaların daha sonra yapılan değişiklikten etkilenmesi temel prensibi gereği, 1999- 2003 arasındaki tüm davalar düştü ve süreçler uzadı.
‘DEVLET VATANDAŞA GİDECEK PARAYI, KENDİSİ ALDI’Adli Para cezası uygulamasının en komik yanı ise, çekten ceza alan kişi devlete çek bedeli kadar para cezasını ödediği takdirde hapisten kurtuluyordu ve alacaklının eli yine bu durumda boş kalıyordu. Birçok dosyada borçlular parayı devlete ödeyerek, cezadan kurtuldular ve alacaklı bu defa devlet eliyle yine mağdur edildi.
YIL 2004 , YİNE KANUN DEĞİŞİKLİĞİ YİNE DAVALAR UZUYOR VE DÜŞÜYOR
26.09.2004 tarihinde kabul edilen 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ile 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu yürürlükten kaldırılmış ve Yeni Ceza Kanunu’ndaki lehe hükümler nedeniyle Çek Kanunu da doğal olarak az önceki söylediğimiz genel prensipten etkilenerek yeniden sekteye uğradı. Yargıtay tüm çek davalarını bozup, geri gönderdi. Dolayısıyla 2003 - 2005 arasındaki süreçte de çıkan cezaların tamamı yeniden düşmüş oldu.” açıklamasında bulundu.
YIL 2009, DEVLETTEN BORÇLULARA YENİ BİR KIYAK VE ÖRTÜLÜ AF2009 yılında Çek Kanunu’nda yapılan değişikliğin tamamen borçlu lehine sonuçlar doğurduğuna dikkat çeken Av. Hilmi Özalp; “14 Aralık 2009 tarihinde kabul edilen 5941 Sayılı Çek Kanunu’nun Geçici 2. Maddesi ile 01 Kasım 2009 tarihi itibarıyla, karşılıksız çekten dolayı haklarında soruşturma veya kovuşturma başlatılmış ya da kesinleşmiş bir hükümle mahkûm olan kişilerin; eğer borçlu iki yıllık bir ödeme taahhüdü verirse, iki yıl süreyle cezaların ve davaların ertelenmesi konusunda bir değişiklik yapıldı. Bu değişiklik aslına bakarsanız her şeyin tuzu biberi oldu. Devam eden soruşturma ve davalar 2 yıl süreyle ertelendi, hapiste bulunan borçlular salıverildi, yine borçluların ekmeğine yağ sürüldü, alacaklılara siz daha fazla çalışın denildi.
YIL 2012, DEVLET; “BU İŞ BÖYLE OLMUYOR, ÇEKTE CEZAYI TAMAMEN KALDIRIYORUM, NE HALİNİZ VARSA GÖRÜN” DEDİNihayetten 31 Ocak 2012 tarihinde kabul edilen ve 03 Şubat 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Çek Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile bütün Çek Kanunu’ndaki cezai müeyyidenin tamamen ortadan kaldırılması üzerine, alacaklıların hiçbir borcu tahsil edilemedi. Çek Kanunu’ndaki 1999 yılından bu zamana yapılan tüm bu oynamalar, çeke olan güveni neredeyse sıfıra indirdi.” şeklinde konuştu.
ÇEKLER SENET HÜKMÜNE İNDİRİLDİ1999 yılında itibaren değişen yasalardan ve en son çek cezasının tamamen kaldırılmasından, piyasaların çok ciddi şekilde etkilendiğini söyleyen Av. Hilmi Özalp; “Piyasayı gezdiğinizde, cezaların ortadan kaldırılması nedeniyle, çeklerin çoğunun ödenmediği, karşılıksız çıktığı ortadadır. Nasıl olsa bir yaptırımı yok denilerek senet hükmüne indirilen çek alacaklıları ciddi mağdur etmiştir.
Ayrıca çeke güvenmeyen Şirketler iyi niyetli kişilere de çekle mal vermemeye başladı bunun sonucunda, her şey nakitte döndü ve ticari hayat felç oldu, birçok firma ödeme sıkıntısı içinde. Faktöring ve Tefecilere yine gün doğdu.” dedi.
GÜVENİ GERİ GETİRMENİN TEK ÇÖZÜMÜÇek Kanunu değişikliğinden doğan mağduriyetlerin giderilmesi ve alacaklıların borçlarını daha rahat temin edebilmelerini sağlayacak yeni bir yasaya ihtiyaç olduğunu söyleyen Av. Hilmi Özalp; “Çeke olan güvenin artması için bizim önerimiz yasanın dışında, çekleri de kategorize etmek. Piyasada 4 çeşit çek olduğu zaman insanlar alacağı çekin koşullarını bilebilir. “Bu nasıl olur?” derseniz, piyasada var olacak çekler, yeşil, turuncu, sarı, kırmızı şekilde ayrılmalıdır. Yeşil Çek, tamamen bankanın kefaletinde olmalı, hesapta para olup olmaksızın doğrudan banka tahsil edilmesi gereken parayı ödemelidir. Turuncu çek bankanın kısmen (%30-20 gibi) kefaletinin olduğu bir uygulama olmalı ve banka belirlenen kısmını karşılamalıdır. Sarı çek, bugünkü asgari tutar olan bin liranın bankanın sorumluluğu olan çek olmalı. Kırmızı çek ise tamamen bankanın sorumluluğundan çıkan bir çek çeşidi olmalı. Piyasada çekler bu şekilde temin edilir, vatandaş sarı çek ve kırmızı çek alırsa sorumluluğunu kendi üstlenmeli, sorumluluğunu üstlenmek istemiyorsa yeşil çek veya turuncu çek talep etmelidirler. Bu sistemin, dolandırıcı ve borcunu ödeyen normal vatandaşı ciddi anlamda ayıracak bir uygulama olacağı düşüncesindeyiz.” açıklamasında bulundu.
ÇEK SORGULAMASI ŞARTPiyasadaki sahte çek kullanımlarının, en önemli sorunlardan biri olduğuna dikkat çeken Av. Özalp; “Çeklerin yapraklarının çok ciddi oranda batıda olduğu gibi sahtesi yapılamayacak şekilde basılması ve yine alınan çeklerin müşteriler tarafından bankadan sorgulanmasının çok kolay hale getirilmesi gerekmektedir. Özellikle mail ortamında çekin aslı gösterilerek, “Bu çek bankamız tarafından verilmiştir.” şeklinde bir yazıyla, bankanın çeki sahtecilik kontrolünden geçirmesi halinde, piyasadaki sahteciliğin büyük oranda önüne geçilecektir. Çünkü piyasada sahte çeklerin yaprağının 150 - 200 liradan rahatça satıldığı ve bu çeklerin rahatça kullanıldığı bilinen bir durum. Doğru iş yapan vatandaş sahte çekleri alıyor, bankaya soruyor bankada o müşteriyi sorguluyor ama asıl yapması gereken ‘çek sorgulamasını’ yapmıyor. Sahte çek basıldığını da bilmediği için sözlü olarak onay veriyor ve mağduriyetler bu şekilde doğuyor. Bunların önüne geçilmesi için çeklerin rahatça bankadan sorgulanması gerekir ve yeniden çeklerin mutlaka cezai yaptırıma tabii tutulması gerekir.” şeklinde konuştu.
Avrupa birliğine uyum yasaları çerçevesinde kaldırıldığı söylenen çekteki hapis cezasının bir önceki kanunda olduğu gibi adli para cezası olarak yeniden getirilmesi ve ödenmediği takdirde hapse dönüşmesi, adli para cezalarının da devlete değil vatandaşa ödenmesi gerekliliğini vurgulayan Av. Hilmi Özalp; “Eğer bu şekilde düzenlenirse Çek Kanunu çok rahatça cezai müeyyideye bağlanmış olur. Bu yapılmadığı takdirde çekin Ticaret Kanunu’nda bulunmasının çok büyük bir anlamı olmayacaktır. Çeke güven iyice azalmış, hatta neredeyse ortadan kalkmıştır. Çek Kanunu’nda yer alan çek yasağına girme müeyyidesini de değerlendirecek olursak, böyle bir kanun var ancak yaptırımı çok fazla olan bir hüküm değil. Vatandaş kardeşinin adına, eşinin adına başka şirketler kurup, yeni çekler alarak bu yasağı delebilmektedir. Dolayısıyla önceden ödemediği çeklerin üstüne tekrar verdiği çeklerde eklenmektedir. Böylelikle birçok insan tekrardan mağdur olmaktadır” dedi.
EVDE HACİZ ORTADAN KALKTI ALACAKLILAR DAHA DA MAĞDURDevletin yaptığı alacaklıları zarara uğratma konusunda çıkardığı kanunlar Çek Kanunu ile sınırlı değildir. İcra İflas Kanunu’nda da ciddi anlamda değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerin tamamının kötü niyetli borçluların elini güçlendirdiğini söyleyen Av. Hilmi Özalp; “İcra İflas Kanunu’nda yapılan değişikliklerin en önemlisi borçluların evinde haciz yapılamaması hükmüdür. 02 Temmuz 2012 günü kabul edilen 6352 Sayılı Torba Yasa’ya eklenen hükümle lüzumlu eşyanın haciz edilemeyeceği karara bağlanmıştır. Bu da evde birden fazla lüzumlu eşyası bulunmayan (televizyon, çamaşır makinesi, buzdolabı vs.) kişilerin mallarının haciz edilemeyeceği anlamına gelmektedir. Bu yasa tamamen borçluların elini güçlendirmiş ve alacakları zarara uğratmıştır. Bu kanun çıkmadan taslak halindeyken daha, borçlular ‘Artık evime hacze gelinemez’ rahatlığını yaşayarak, borçlarını ödememeye başladılar.
İcra İflas Kanunu’nda borçlular lehine, alacaklı aleyhine yapılan kanunlar bunlarla da bitmedi. Özellikle 3. şahıs adına kurdurulan şirketler, açılan vergi kayıtlarıyla mal kaçırmaktadır. İcra İflas Kanunu 99. Maddesi’nde yapılan değişikliklerle artık, bu şekilde mal kaçıranların aleyhine de işlem yapılmaz hale gelmiştir. Yine İcra İflas Kanunu’nda alacaklılardan mal kaçıran borçluların, aleyhine bir takım hükümler tabii ki var. Ancak maalesef bu hükümler mahkemeler ve Yargıtay tarafından uygulanmamakta ve alacaklılar külliyen zarara uğratılmaktadır.” şeklinde konuştu.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir:
Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın
görüşüne aykırı olabilir.