Geleceği Görebilmek
İş hayatında geleceği görebilmek çoğu zaman kar ve zarar arasındaki farkı oluşturmaktadır.
İş hayatında geleceği görebilmek çoğu zaman kar ve zarar arasındaki farkı oluşturmaktadır.
Can Komar
SBB Türkiye Genel Müdürü
İş hayatında geleceği görebilmek çoğu zaman kar ve zarar arasındaki farkı oluşturmaktadır. Geriye dönüp baktığımızda, iş hayatında başarılı olmuş (kar yapmış) insanların ya tesadüfen başarılı olduklarını ya da yaptıkları işi ve piyasaları çok iyi kavradıklarını görüyoruz. Tesadüfen başarılı olanlar bizi ilgilendirmiyor. Üstünde durmak istediğimiz konu, geleceği daha iyi tahmin edebilmek için neleri bilmemiz gerektiğidir.
Nihayet olan oldu ve siyah sacın fiyatı 1200 $/tona, inşaat demirininki ise 1150 $/ton yükseldi. Çelik fiyatları Ocak ayından bu yana çılgın bir yükseliş gösterdi:
Peki, bundan sonra ne olacak?
İşte bu soruya sağlıklı bir cevap verebilmemiz için, global çelik sektöründeki dinamikleri bilmemiz gerekir.
Önce, sabırsız okuyucular için son sözü baştan söylemek istiyorum. Fiyatlar, bu seviyelerini bir süre daha koruyacak, hatta az bir miktar daha artabilecektir; ancak, fiyat artışlarını bundan sonra sınırlayan Çinlilerin ihracat fiyatları olacaktır. Ağustos-Eylül aylarında ise taleple birlikte fiyatlarda düşüş yaşanacaktır. Çelikten para kazananlara bundan sonra “kar realizasyonu” yapmalarını öneririz. Yeni malzeme alırken dikkatli olmalarını ve satabilecekleri mala yatırım yapmalarını tavsiye ederiz.
Şimdi, bu görüşleri nasıl oluşturduğumuzu anlatmak isteriz.
Çin faktörü
2004 yılında, tüm dünyadan çelik ithal eden ve çelik fiyatlarındaki ilk ivmeyi yaratan Çin, daha sonra, yaptığı yatırımlar ile dev bir çelik ihracatçısı haline geldi. 2007 yılında, ABD ve AB’nin anti damping tehditleri ile ihracatını sınırlamak zorunda kalan Çin, çelik ihracatını vergilendirmiş ve zor da olsa bu gidişi dizginleyebilmişti. Çin bütün bunlara rağmen çelik yatırımlarına devam etmektedir; çünkü, tüketimi çok büyük bir hızda artmaktadır. Çin’in çelik tüketiminde gözlenen bu artışın gerisinde “şehirleşme” yatmaktadır. Uzmanların ifadesine göre, şehirlerde yaşayan Çin’lilerin köylerde yaşayanlara oranı 1/3’tür ve her yıl köyden şehre büyük bir göç söz konusudur. Denge, nüfusun 2/3’ü şehirlerde yaşamaya başladığında kurulmuş olacaktır. O zamana kadar ise çelik tüketimindeki artışlar devam edecektir. Bu dengeye ulaşmak için ise en azından 20 yıl daha geçecektir. Dolayısı ile, Çin’in demir cevheri ve kok kullanımı, büyük hızlarda artmaya devam edecektir. Bu ise, çelik hammaddesi üzerindeki fiyat artış eğilimini destekleyecektir.
Çin’in, geçtiğimiz yıl ihracatlarını vergi marifeti ile dizginlemesine rağmen, Mart ayından itibaren ihracat yeniden canlanmıştır. Çin’li üreticiler, 15’e varan ihracat vergileri ödemek, 17 oranındaki KDV’den vazgeçmek ve çok yüksek navlun fiyatları ödemek zorunda kalsalar bile, global pazarlarda oluşan fiyatların da altında çelik sattıklarında kar yapabilmektedirler. Bunun anlamı şudur: Global pazarlarda oluşmuş fiyatlar aşırı yüksektir. Gerçekten de mamul çelik ürünlerine gelen zamlar, demir cevheri, kok, navlun gibi ana girdilere gelen zamlardan çok daha fazla olmuştur. Gerçektende, maliyet artışlarının da üzerinde bir “aşırı kar” köpüğü oluşmuştur. Bunun nedeni, bütün dünyada var olan güçlü taleptir.
İşte, bu köpükten dolayı Çin tekrar ihracata başlayabilmiştir. İlk krizde bu köpük yok olacak ve global fiyatlar, hammadde maliyetlerinin yönlendirdiği, ayağı yere basan noktalara gerileyecektir. Ancak, bu çok aşırı bir düşüş olmayacaktır. Muhtemelen 20’ler civarında olabilecektir.
Global enflasyonist baskı
Tüm ülkeleri ilgilendiren en önemli emtia petroldür. Petrolün fiyatı 2003 yılında 30 $/varil iken, bugün 120 $/varil olmuştur. Petrol ithal eden ülkelerin üzerinde muazzam bir maliyet baskısı oluşurken, petrol ihraç eden ülkeler ise eskiden dört yılda yaptıkları kazançları, bir yılda yapmaya başlamışlardır. Bu ekstra kazançlar büyük oranda inşaat sektörüne kaymaktadır.
Keza, çelik 2003 yılında 310 $/t iken bugün 1200 $/t olmuştur. 20 dolarlar seviyesinde olan okyanus taşımacılığı bugün 100 dolarları telaffuz etmektedir. Daha 2005 yılında 120 dolar olan metalurjik kok, bugün 500 dolara dayanmıştır. Temel gıda maddelerinden olan pirinç fiyatları da hepimizin son zamanlarda öğrendiği gibi 3-4 kat artmıştır.
Bugüne kadar bu temel maddelere gelen zamlar, ara üreticiler tarafından tamponlanıyordu. Üretici fiyat endeksleri yüksek çıkarken, tüketici endekslerinin düşük kalmasının nedeni buydu. Ancak, artık öyle bir noktaya gelindi ki, fiyat artışları tüketiciye de yansımak zorundadır. İşte bu, tüm dünyayı birden etkileyen çok güçlü bir enflasyonist baskı oluşturmaktadır. Otomobilden, fırına, ayakkabıdan, kalem kutusuna kadar tüm ürünler zamlanacaktır.
Kaynak: Demir Çelik Store
Merkez Bankası – sıkı para politikası
Türkiye, 2001 yılından bu yana enflasyonla mücadele etmektedir. 100’lerin üzerinde seyreden enflasyon, 5 yıllık mücadele sonunda 10’lara kadar geriletildi. Ancak, 2006 Şubatından bu yana, sürekli olarak hedeflerin üzerinde kalındı ve enflasyon bir türlü indirilememektedir.
Enflasyonla mücadeleyi kendisine misyon edinen Merkez Bankası ise, uyguladığı sıkı para politikasını daha da sıkmıştır. Son 2 yıldır Türkiye’de para sıkıntısı had safhaya varmıştır. Bu nedenle, bazı firmalar zora girmekte ve hatta batmaktadırlar. Bu firmalara para kaptıran diğer firmalar ise, aynı akıbete uğramamak için önlem almaya çalışmakta fakat bu önlemleri hayata geçirmekte son derece zorlanmaktadırlar. Merkez bankası, altı ay önce piyasadan gelen (TOBB ve TÜSİAD) baskılar sonucunda, faizlerde bir miktar indirime gitmiş ve piyasaları az da olsa rahatlatmak istemişti. Ancak, enflasyondaki son olumsuz gelişmeler, şartların daha da zorlaşacağına işaret etmektedir.
Buna rağmen, henüz beklenen fırtına bu değildir.
Ekonomik gerileme (Resesyon)
ABD’de başlayan mali kriz, dünyanın en güçlü ekonomisinin elini kolunu bağlamaktadır. Bankacılık sistemi, kendini korumak amacı ile tüm kredi musluklarını kısmaktadır. Yakın bir zaman içinde ABD’deki mali kriz bankacılık yolu ile tüm dünyaya yayılmayı beklemektedir. Bilindiği gibi, Türkiye dahil, tüm diğer ülkelerin bankaları, ABD ve AB bankalarından sendikasyon kredileri almaktadırlar. Bu kredilerin kaynağı, gelişmiş ekonomilerin yarattığı nakit fazlasıdır. Sendikasyon kredileri kısıldığında olacak olan şey, Türk bankalarının da kredi musluklarını kısması olacaktır. Kısılan krediler öncelikle, tüketici kredileri ile dönen inşaat ve otomotiv sektörlerini etkileyecektir. Bu sektörlerde talep keskin bir düşüş yapacak ve daha sonra ise bileşik kaplar etkisi ile talep düşüşü tüm diğer sektörleri etkileyecektir.
Unutulmamalıdır ki, Türkiyenin 2008 gayrı safi milli geliri yeni hesaplama ile 750 milyar dolara ulaşırken, ihracatı 150 milyar dolar (20), ithalatı ise 230 milyar dolar olacaktır (31). Bu, bizim küresel ekonomiye ne denli bağımlı olduğumuzun çarpıcı bir göstergesidir.
Dövizde durum
Türkiye, yukarıda bahsettiğimiz, gidecek yer arayan nakit fazlasını, sıcak para olarak kendine çekmektedir. Biz buna “sıcak para” diyoruz. Bu paralar, dolar olarak Türkiye’ye gelmekte, piyasada YTL’ye çevrildikten sonra, yüksek faiz (20’ler civarında) veren hazine bonolarına yatırılmakta ve vadesi geldiğinde bonodan çıkan para ya dolara çevrilerek yurt dışına dönmekte veya tekrar hazine bonosuna yatırılmaktadır. Bonodan kazanılan yüksek faizlere ek olarak doların değeri de YTL karşısında düştüğü için, yabancılar bu çifte kazançtan çok hoşnut kalmaktadır. Ancak, ABD’de başlayan mali kriz, bu para sahiplerini endişelendirmektedir. Bu nedenle bu kişilerin likit kalmaya özen göstermesi beklenmektedir. Dolayısı ile, 150 milyar dolar civarında olduğu düşünülen sıcak dövizin, vadesi geldiğinde dolara dönüşüp yurt dışına çıkması beklenmektedir. Bu ise, dövize olan talebi artıracağı için, serbest piyasadaki döviz değeri yükselecektir.
En kötüsü
Genel global ekonomik şartları bu şekilde özetleyince, görüyoruz ki, ekonomistlerin en korktuğu şey gerçekleşmek üzere: Stagflasyon. Yani, hem durgunluk, hem de enflasyonun bir arada bulunması. Global enflasyonist baskılar (çelik, petrol, pirinç, vs.) ve mali kaynaklı gerileme, tüm dünyayı içinden çıkılması zor bir krize doğru itmektedir.
Böyle bir krizin olma olasılığı 90’lar civarındadır. Bu çok ciddi bir olasılıktır ve herkesin hazırlıklı olmasında fayda vardır.
Son söz
Fiyatlar doygunluk seviyelerine gelmiştir. Bundan sonra bir süre daha bu seviyeleri koruması, belki az bir miktar daha artması düşünülebilir. Ancak, kara görünmüştür. Ağustos-Eylül gibi ise fiyatlarda bir düşüş yaşanacaktır.
Çelik sektörünü etkileyen global şartları ortaya koyduğumuzda, geleceği tahmin etmenin çok zor bir şey olmadığını görebiliyoruz.
Elbette, geleceği tahmin etmek tek başına yeterli olmaz. Buna karşı önlem de almak gerekir.
Çizdiğimiz bu tabloya göre, Ağustos sonuna kadar kar maksimizasyonu yapılmalı ve Eylül ayına
- Düşük stokla
- Düşük alacakla
- Düşük borçla girilmelidir
Kaynak: Demir Çelik Store
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.