TMMOB Sanayi Kongresi 2009un Sonuç Bildirgesi açıklandı
TMMOB adına Makina Mühendisleri Odası (MMO) sekretaryalığında düzenlenen TMMOB Sanayi Kongrelerinin on yedincisi ..
TMMOB adına Makina Mühendisleri Odası (MMO) sekretaryalığında düzenlenen TMMOB Sanayi Kongrelerinin on yedincisi ..
TMMOB adına Makina Mühendisleri Odası (MMO) sekretaryalığında düzenlenen TMMOB Sanayi Kongrelerinin on yedincisi, “Dünya Ekonomik Krizi ve Türkiye Sanayinin Yeniden Yapılanması Planlamada Model Önerileri, İstihdam Öncelikli Bölgesel Refah ve Kalkınma” temasıyla 11–12 Aralık 2009 tarihlerinde Ankara’da Milli Kütüphane Konferans Salonunda kayıtlı 650 delegenin katılımıyla gerçekleştirilmiştir.
Dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik kriz ve sanayileşme olgularının bir çerçeve sunum ile ele alındığı açılış oturumunun ardından kriz sürecinde dünya ekonomisi ve yeni eğilimler, Türkiye sanayisinin durumu ve geleceği, alan çalışmaları özel oturumları, planlama olgusu ve Türkiye sanayinin öyküsü ana başlıkları altında dokuz sunum yapılmış, son olarak kongre tartışma ve öneriler forumu düzenlenmiştir.
MMO kongremize iki araştırma raporu sunmuştur. Bunlardan biri “Türkiye Sanayinde Öncelikli Sektörler ve Bölgesel Kalkınma Yaklaşımı”, diğeri de “Türkiye’de Kalkınma ve İstihdam Odaklı Sanayileşme İçin Planlama Önerileri” başlıklıdır.
Oturumlarda sunulan bildiriler ve yapılan konuşmalar ile forumda dile getirilen görüşlerden hareketle hazırlanan Sonuç Bildirgesi, aşağıda özetle kamuoyunun dikkatine sunulmaktadır.
Kongremiz dünya ve ülkemizi sarsan büyük krizin ekonomik ve sosyal yaşamda açtığı derin tahribatların pazar ekonomisinin tahtını salladığı bir dönemde düzenlenmiştir. Gelişmiş kapitalist ülkelerin 12 trilyon doları bulan kurtarma paketleriyle bile aşılamayan bu krizle yolsuzluk, rüşvet, borsa ve tahvil piyasasındaki oyunlar ile dev tekellerin yönetim kadrolarının hiç ettiği milyarlarca dolar ilk kez tüm açıklığıyla gözler önüne serilmiştir
Kapitalizm ve neo liberal politikalar tekrar ve daha kökten bir şekilde sorgulanmaya başlanmış, gelir dağılımının dünya ölçeğinde yarattığı uçurum, yoksulluğun boyutu ve işsizlik sorunu gündemin ilk sıralarına oturmuştur. Bu bunalım az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde özellikle sanayi sektörünü etkilemiş, üretim ve iç piyasalarda talep düşmüş, iç ve dış ticaret hacmi daralmış, işsizlik oranları büyümüş, istihdam hacmi olabildiğince küçülmüştür.
Türkiye sanayisi onlarca yıl IMF, Dünya Bankası, Gümrük Birliği, Avrupa Birliği, Dünya Ticaret Örgütü tarafından belirlenen politikalara bağlı olarak önemli dalgalanmalar geçirmiştir. 1974–2008 arası yaşanan sekiz adet kriz bu bağlamda değerlendirilmelidir.
İzlenen politikalarda orta ve uzun vadeli “sanayileşme stratejisi” unsurları bulunmamaktadır. Ülkemiz sanayi tesisleri özelleştirilmiş, temel göstergelerde durma ve gerileme yaşanmıştır. Dokuzuncu Kalkınma Planı, plansız döneme geçişin ve AB’ye entegrasyon süreciyle sanayinin taşeronlaşmasının bir belgesi niteliğindedir. Plan yapamayan Türkiye başkalarının planına teslim olmuştur.
Bugün sanayi sektörü, hizmet ve tarımdan sonra gelmekte ve sanayi istihdamı yıllardır 20’yi ancak bulmaktadır. İmalat sanayi yatırımlarının toplam yatırımlar içerisindeki payı 1980 yılında yüzde 28,5 düzeyindeyken günümüzde yüzde 14’lere; sanayide yatırım yoğunluğu ise yüzde 32’den yüzde 10’lara gerilemiştir. Bölgeler arası eşitsizlikler de çok büyümüş; 2008’de Marmara ve Ege Bölgeleri sanayi katma değerinin yüzde 75’ini, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri yalnızca yüzde 2,5’unu yaratmıştır.
AR-GE’nin GSMH içindeki payı binde 8’i aşamamış, ayrıca çıkarılan yasa ile yabancı yatırımcıların AR-GE merkezlerine teşvik verilmesi sağlanmıştır. Bölgeler arası dengeyi kuracak ve gelir dağılımını adil bir biçimde kalkınmada öncelikli yörelere yayacak politikalar oluşturulmadığından, işsizlik ve yoksulluk sorunu öncelikli sorunların başında yer almaya devam etmektedir.
Söz konusu olumsuzluklar dünya ölçeğinde krizden en olumsuz etkilenen ülkelerin başında yer almamıza yol açmıştır. Krizle birlikte birçok işyeri kapanmış, sadece son bir yıl içinde 1,5 milyon kişi işsiz kalmıştır. Sanayide 750 bin insan işten çıkarılmıştır; toplam sanayi istihdamına göre işten çıkarılanların oranı yüzde 18’e ulaşmıştır.
Sanayide son bir yıllık üretim daralması yüzde 20’yi bulmaktadır. Bazı alt sektörlerde küçülme oranı yüzde 40–45 seviyesindedir. İhracat düşüşü son bir yıl içinde yüzde 30’a yaklaşmıştır. İthalat girdi oranı yüksek olan alt sektörlerde sorun daha da büyüktür. Fason üretime dayalı, ithalatla büyüyen ihracat modeli can çekişmektedir.
Dünyada kriz ile birlikte sosyal adaletçi programlara ve kamusal desteklere dair inanç ve yönelim artarken, ülkemizde krizin asli sorumlusu olan serbestleştirme politikalarında ısrarcı olunmakta, yeni zamlar, vergi artışları ve özelleştirmeler tek çözüm olarak dayatılmaktadır.
Sonuç ve Öneriler
Türkiye küresel güçlerin ülkemize biçmiş olduğu fason üretime yönelik taşeronlaşmış sanayi işletmelerinden oluşmuş bir yapılanmayı mı yoksa sanayi yapısını yeni bir modele göre, sanayileşme ve toplumsal kalkınma hedeflerine yönelik bir biçimde mi oluşturacaktır? MMO tarafından kongreye sunulan alan araştırmalarından görüldüğü üzere fason imalat sanayi içinde özgün ürün geliştirilmesini önlemekte ve dışa bağımlılığı artırmaktadır. Türkiye geçmiş deneyimlerden gerekli dersleri çıkaracak ipuçlarını yakalamak zorundadır.
Ülke kaynakları küresel güçlerden bağımsız bir şekilde değerlendirildiğinde, Türkiye küresel rekabette yer alabilecek potansiyellere sahiptir. Bilimi ve teknolojiyi esas alan, AR-GE ve inovasyona ağırlık veren, dış girdilere bağımlı olmayan, istihdam odaklı ve planlı bir kalkınmayı öngören sanayileşme politikaları uygulandığında durum değişecektir. Böylece sanayi yatırımlarında daha rasyonel seçimler yapılabilecek, ülkenin doğal kaynakları değerlendirilebilecek, işgücünün niteliğini artırılarak istihdam odaklı, yüksek katma değerli öncelikli sektörleri destekleyen, bölgesel farklılıkları azaltan, dengeli bir sanayi yapısına ulaşılabilecektir.
• Planlama, sanayileşme ve kalkınma birbirinden ayrılmaz bir üçlüdür. Sanayileşme ve kalkınmayı “toplumsal kalkınma” anlayışı içinde, planlı bir yaklaşımla, tarım, çevre, enerji, bilim, teknoloji, istihdam, sağlık, eğitim, gelir, bölüşüm ve tüm diğer alanlara yönelik politikalarla bir bütünlük içinde tanımlamak gerekmektedir.
• Bugün her şeyden önce ülke ekonomisi ve sanayinin planlanması zorunlu hale gelmiştir. Bu planlama kamu yararına, çalışanların gelir dağılımını düzeltecek, işsizliği ortadan kaldıracak, sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmayı sağlayacak, refahı kitlesel olarak yayacak ilke ve araçları kapsamalıdır.
• Planlama, kalkınma odaklı çalışmalar ve çözüm önerileri için ilgili tüm kurum ve kuruluşlar, bilim insanları, iktisatçılar, sosyal bilimciler, mühendisler ve ilgili meslek grupları bir platformda bir araya getirilmelidir.
• Ülke ekonomisini dışa bağımlı ve kırılgan hale getiren, tam üyelik müzakere süreçleri tamamlanıncaya kadar, Gümrük Birliği anlaşması mutlaka askıya alınmalıdır. AB ile üyelik müzakere süreçlerinde siyasi ödünler verilmesi istenen ve Türkiye’nin iç politikasına müdahale eden tavırlar reddedilerek, müktesebat değişiklikleri tüm sektörler ve meslek örgütleri nezdinde tartışmaya açılmalı ve ülke çıkarlarına yönelik politikalar oluşturulmalıdır.
• Sanayide üretimin Organize Sanayi Bölgeleri ve Küçük Sanayi Sitelerinde yaygınlaştırılması ve KOBİ’lere rasyonel bir işletme yapısı ve ölçek getirecek düzenlemelerin yapılması zorunludur.
• Mühendislik alt yapısı, AR-GE ve teknolojik gelişmenin önemli bir planlama öğesi olarak değerlendirilmeli, kamu yararı ön plana alınarak benimsenmelidir.
• İş gücüne katılım oranı OECD ortalamasına ( 60) çıkarılmalı, 24 olan kadın istihdamı mutlaka artırılmalıdır. Kırsal göçün önlenmesi için bölgesel eşitsizlikleri giderecek biçimde öncelikli sektörlere ağırlık veren istihdam odaklı yatırımlar Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz bölgelerine ağırlık verilerek yapılmalıdır.
• Bölgesel kalkınma planları tüm sektörlerde yapılacak yatırımlarla, istihdamı bölgelerde sağlayan bir ağırlıkla yapılmalı, orta vadeli planlamada 1,5 milyon kişiye iş olanağı sağlayacak 300 milyar TL’lik yatırım gerçekleştirilmelidir.
• İşgücünün niteliğini yükseltecek meslek okulları, kurslar, seminer ve programları ile öncelikle kamunun ağırlığı olan yatırımlar gerçekleştirilmelidir. Bölgelerin doğal kaynakları, tarım ürünleri ve insan yapısı esas alınarak bölge planlaması yapılmalıdır.
• Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz Bölgelerinde öncelikle yerel kaynaklara dayanan, ithal girdisi düşük, istihdam odaklı KOBİ niteliğindeki firmalara teşvik ve destekler öncelikli olarak sağlanmalıdır. Her türlü kayıt dışı ekonomik faaliyetin denetim altına alınması, çocuk işgücünün çalıştırılmasının önlenmesi, kadınların ekonomik ve sosyal yaşama katılmasını sağlayacak projelerin gerçekleştirilmesi zorunludur.
Kamu yararına planlama, kalkınma ve istihdam odaklı gelişmelerin gerçekleşebilmesi, demokrasinin tüm ilke ve kurumlarıyla egemen olduğu, insan hakları ve özgürlüklerinin tam anlamıyla uygulandığı, toplumun tüm kesimlerinin bir arada barış içinde yaşadığı bir ortamın oluşturulması ile sağlanabilir. Demokrasi ile kalkınma birbirini reddeden değil, birbirini tamamlayan ve geliştiren durumlar olarak görülmelidir.
Planlama, sanayileşme ve kalkınmada halkçı, toplumcu bir model ve bağımsız bir siyasi irade ile bunları gerçekleştirmek olanaklıdır.
TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.