Türkiye Çelik Yolu Olmalı
Türkiyeden geçen ve binlerce yıldır İpek Yolu olarak bilinen doğu-batı arasındaki kültür ve ticaret yolunun çağdaş şekliyle
Türkiyeden geçen ve binlerce yıldır İpek Yolu olarak bilinen doğu-batı arasındaki kültür ve ticaret yolunun çağdaş şekliyle
Türkiye’den geçen ve binlerce yıldır “İpek Yolu” olarak bilinen doğu-batı arasındaki kültür ve ticaret yolunun çağdaş şekliyle
“Çelik Yolu” olması önerisi ve Avrupa Yapısal Çelik Birliği’nin toplantılar sonunda yayımladığı “İstanbul Deklarasyonu” Çelik Yapılar Haftası 2010 İstanbul’a damgasını vurdu.
Dünya çelik devlerini İstanbul’da buluşturan Çelik Yapılar Haftası 2010 İstanbul’a Türkiye’nin “Çelik Yolu” olması önerisi damgasını vurdu.
Dünyanın farklı ülkelerinden gelen çelik ve çelik yapı üreticileri ile akademisyenlerini buluşturan bir haftalık etkinliğin 4. gününde gerçekleştirilen “Türkiye ve Çevre Ülkelerde Çelik Yapı İçin Olanaklar” konulu forumda, deprem bölgesi olan ve süratli yapılaşmaya ihtiyaç duyan Türkiye ve komşu ülkelerde, yapılarda çelik kullanımının neden artırılması gerekti konusunda önemli mesajlar çıktı. Prof. Dr. Gülay Altay’ın moderatörlüğünü yaptığı forumda konuşmacı olarak Yüksel Tiryakioğlu, Melih Şimşek, Faruk İnsel, Fadıl Demirel ve Günhan Karakullukçu yer aldı.
Bir yıldır sürdürdüğü Avrupa Yapısal Çelik Birliği Başkanlığı’nı etkinlik sonrası Almanya’ya devretmeye hazırlanan Türk Yapısal Çelik Derneği Başkanı Prof. Dr. Nesrin Yardımcı, forumun açılışında yaptığı konuşmada, çeliğin 3000 yıl önce insan hayatına girmiş olduğunu belirttikten sonra “Küreselleşen dünyada, vazgeçilmeyecek en önemli olgulardan biri değişim. Bu bağlamda Türkiye, Avrasya, Ortadoğu Kuzey Afrika gibi dünyanın çok geniş bir arenasında, değişen ekonomik ve teknolojik dönüşümler değerlendirildiğinde, tarihi İpek Yolu 21. Yüzyılda Çelik Yolu olacak ve Türkiye de coğrafi konumuyla tarihinde olduğu gibi bu yolun merkezinde duracak” dedi.
Karabük Demir Çelik Fabrikaları Genel Müdürü Fadıl Demirel, Orta Asya’dan beri Türklere “demirin çocuğu” dediklerini hatırlatarak, “Kimliği demir çelikle özdeşleşmiş bir milletiz. Atatürk’ün onayıyla 1937 yılında ilk Demir Çelik Fabrikasının temellerini attı. Türk demir çelik üreticilerinin 38 milyon ton kapasitesi var. 1980’de 3,5 milyon ton civarındaydı. Nihai olarak 27 milyon ton üretim yapılıyor. Bunun 19 tonu uzun ürün, geri kalanı ise yassı üretim. Üretimde Almanya’dan sonra Avrupa ikincisiyiz. Dünya’da 11. sıradayız. Bölge lideriyiz. Bize çevreci olmadığımızı söylerler. Oysa en büyük çevreci biziz. Çelik hurdasını dünyada en fazla biz ithal ediyoruz ve en fazla biz kullanıyoruz. Amerika en büyük ihracatçı, neredeyse dünyayı hurdaya boğacak. Dünya hurda ticaretinin 20’si bizde” diye konuştu.
Güvenlik ve sağlık istendiğinde herkesin çeliği yanı başında istediğini, ama iş ticarete geldiğinde para kazanılan rant isteyen noktalarda çeliğe paye verilmediğini hatırlatan Demirel, şunları söyledi; “Depremde işler karışır. Parayı yönetenler, lobiler çeliğe güvenirken para kazanmak için çeliğin dışına kaçarlar. Emniyet ve güven istiyorsanız çelik sizi hiç yanıltmaz. Toplumu çeliğin avantajlarından yararlandırmak, çelik kullanımı artırmak ve çeliği daha çok hayatınıza sokmak için koordinasyon sağlayıcı bir yapı öneriyorum: “Demir Çelik Enstitüsü”. Dünyada örnekleri var. Çeliğin gelişimi bizde küçük meslek gruplarında konuşulur ama realize olmazdı. Bunları hayata geçirebilmek için Türk Yapısal Çelik Derneği çatısı altında bu yapıyı artık kurabiliriz. Bu çalışmanın yapılacağı ve şekillenebileceği bu yapının öncüsü olacağız. Temellerini birlikte atacağımız ve çelik endüstrisinin de katkılarıyla bölgesel anlamda koordinasyonun sağlanacağı bir enstitü kurarak işbirliği ile koordinasyonu güçlendirerek Dünya liderliğini hedefleyebiliriz.”
İktisatçı Günhan Karakullukçu da çeliğin, makro ekonomik gelişmelerden çok kolay etkilendiğini belirterek “Problemleri geç hisseden iyileşmeyi de geç hisseder. Çelik sektörü de bu durumda. Krizin makro iktisadi şartlardan kaynaklı sebeplerinden dolayı yatırım malları ve yatırımları derinden etkilendi. Fransa’da Sarkozy kriz başında inisiyatif kullanarak çok büyük yatırımlar yapma kararı aldı. Sonuç olarak, istimlak bile yapamadıklarını en erken 2012’de harekete geçeceklerini, zaten krizin de o tarihe kadar atlatılmış olacağını söyleyebiliriz” dedi.
Akşan Yapı Yönetim Kurulu Başkanı ve Akkon Çelik Yönetim Başkanı üyesi Melih Şimşek de yaptığı konuşmada, şunları söyledi; “Çelik, 99 depreminden sonra çare özelliğinden dolayı gündeme geldi. Çevre ülkeler hız faktöründen dolayı çeliği tercih ediyorlar. Çevreci ve geri dönüşümlü olması genel bir soruna çare olabilmesi önemli. Türkiye için önemli fırsatlar var. 10 yıl önce çelik yapı Amerikan dizilerinde görülür, bizde sadece sanayide kullanılırdı. Gelişmekte olan bir ülkeyiz, nüfus artıyor, karbon salınımı en yüksek ülkeler arasındayız. Burada en büyük fırsat konut sektörü. Uzun çelikte sorun yok ama yassıda ithalat var. Dünya’da Çin’den sonra 2. müteahhitlik ülkesiyiz. Bu büyük bir fırsat. Temel üzerindeki her şeyi ihraç ederek kaba inşaatı yapabilirsiniz. Bu güvenli ticarettir, önemli bir risk ortadan kalkmış oluyor. Betonarme ile çelik uygulama yapan elemanların niteliğinde dramatik bir fark var.”
TML Yönetim Kurulu üyesi Yüksel Tiryakioğlu bölgede özelde Türk çelikçilerinin ve genelde Türk müteahhitlerinin ne kadar kabul gördüğünü belirtti. Sayın Tiryakioğlu daha sonra, bu ülkelerde başarılı çalışmalar yapan müteahhit ve çelikçilerimizin daha başarılı olmasının, teminat mektupları ve ülke garantileri gibi konularda devletin daha fazla destek sağlaması halinde mümkün olabileceğini açıkladı. Diğer ülkelerde verilen müteahhitlik hizmetinin “mühendislik-satın alma-müteahhitlik (EPC)” şeklinde genişletilmesi suretiyle katma değerin arttırılması gereğine dikkat çekti.
Tesem proje firmasının Yönetim Kurulu Başkanı Faruk İnsel ise 21 yıldır çelik yapıların projelendirmesi ile uğraştığını belirterek, “Yapısal Çeliğin önünde fırsatlar var. Bağımsız Devletler Topluluğu, Kuzey Afrika, Körfez ülkeleri ve İran bu alanda önemli pazarlar. Bakü ve Bükreş yoğun deprem bölgeleri ve yeniden yapılanmaya ihtiyaçları var. Deprem; Tahran, Aşkabat ve Alma Ata’nın da yaşam gerçeği ve çelikçilere büyük iş düşüyor. Çelik pazarı çok ciddi fırsatlarla dolu” diye konuştu.
Forum sonrasında şu ortak görüş ortaya çıktı; “1999 depremi sonrası bile deprem bölgelerinde sanayi ve yüksek yapılarda kullanımı ancak düşünülmeye başlandı. Çelik yapının yeterince bilinmeyen avantajları topluma anlatılmalı, yapısal Çeliğin kullanım oranı artmalı. Belirli bir artış var ama çok yetersiz. Çelik kullanımında yetişmiş eleman açığı var. Deprem riski yüksek bölgelerde mutlaka uygulamada çeliğin avantajlarından yararlanılmalıdır. TOKİ konutlarında hafif çelikte bir mesafe alamadık. Gelenekselde ısrar sürüyor. Dünya nüfus artışı ve çevre kirliliği ile doğal kaynakların tükenişi dikkate alındığında ayağımızı yere daha sağlam basmalıyız. İsraftan kaçınmalıyız. Enerji kıtlığı ve doğal afetler kaçınılmaz. İnsaflı kullanım israftan kaçınma ve çelik yapıya yönelme şarttır ve kaçınılmazdır. Bu gelişimin gerçekleşmesi için gerekli platform oluşturulmalı ve geniş çaplı koordinasyon sürdürülmelidir”
23 Eylül Perşembe günü gerçekleştirilen 11. Yapısal Çelik Gününü takiben Cuma günü yapılan Avrupa Yapısal Çelik Birliği Genel Kurulu’nun en önemli iki konusu ise; devri teslim ve birliğin kamu oyuna yayımladığı deklarasyon oldu. 1955’de kurulmuş olan Avrupa Yapısal Çelik Birliği Başkanı olan Prof. Dr. Nesrin YARDIMCI, Başkanlığı törenle Almanya Yapısal Çelik Derneği Başkanı Ralf Luther’e devretti. Genel Kurul’un sonunda, çeliğin yapılarda kullanılmasının gereklilik olduğunu açıklayan “İstanbul Deklarasyonu”nu yayımlandı. Böylece bir hafta boyunca 30’a yakın ülkeden gelen misafirlerin, unutamayacakları sosyal etkinlikleri de içeren hafta sona ermiş oldu.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.