Çelik sektöründe neler oluyor?
2008’in Şubat ve Mart ayları çelik sektörü için bir kırılma dönemi oldu. Peş peşe çeliğin her türlüsüne zamlar yağmaya başladı. Üstelik bugüne kadar hiç alışılmamış oranlarda ve miktarlarda zamlar yapıldı. Yapılmaya da devam edilecek. Bir zamanlar 165 dolara aldığımız sıcak sacın ton fiyatı, 940 dolarlara…
2008’in Şubat ve Mart ayları çelik sektörü için bir kırılma dönemi oldu. Peş peşe çeliğin her türlüsüne zamlar yağmaya başladı. Üstelik bugüne kadar hiç alışılmamış oranlarda ve miktarlarda zamlar yapıldı. Yapılmaya da devam edilecek. Bir zamanlar 165 dolara aldığımız sıcak sacın ton fiyatı, 940 dolarlara kadar tırmandı.
Ne oldu da fiyatlar böyle patladı; fiyat artışları devam eder mi, yoksa artık düşüşe mi geçecek; fiyatlar nereye kadar gidebilir; neden yüksek fiyatları vermeyi kabul etsek bile mal bulamıyoruz; stok mu yapmalıyız, yoksa stokları hemen elden mi çıkartmalıyız…
Bu yazımızda bu ve buna benzer soruların cevaplarını bulacağız.
Fiyatlar neden arttı?
Öncelikle, çelik fiyatlarının artışını tetikleyen mekanizma, demir cevherine yapılan 65 zam olmuştur. Cevherin yanı sıra, çelik üretiminin önemli girdilerinden olan kok fiyatları 100’e yakın bir artış görmüştür. İnşaat demirinin ana girdisi olan hurda 300 dolarlardan 540 dolara kadar çıkmıştır. Elektrik, yıl başı itibarı ile 10 zam görmüştür. Navlun fiyatları, tarihin en yüksek seviyelerindedir. Petrolün varil fiyatı 2001’deki 30 dolardan bugünkü 100 dolar seviyesine gelmiştir. Kısaca, temel girdiler dolar bazında aşırı yüksek bir oranda artmıştır.
Öbür taraftan, dünyanın tüm bölgelerindeki ekonomiler güçlüdür ve büyümektedir. İnşaat sektörü ABD dışında hemen tüm bölgelerde çıkıştadır. Özellikle, Türkiye’nin hedef ihracat pazarı olan Ortadoğu, petrolden kazandığı aşırı karları inşaata yönlendirmektedir. Rusya’da inşaat patlaması yaşanmaktadır. Çin anti damping tehdidi ile ihraç edemediği çeliği, kendi alt yapı yatırımlarına kaydırmıştır. Otomotiv, özellikle Brezilya, Rusya, Doğu Avrupa, Türkiye, Hindistan ve Çin’de şaha kalkmıştır. Türkiye’nin otomotiv üretimi, 2007 yılındaki 1 milyon araç seviyesinden 2012 yılında 2 milyon araca çıkacaktır. Diğer bir deyişle, yılda 20 oranında artış görecektir. Beyaz eşyada da durum bundan farklı değildir. Gemi inşaat sektörü dünyada tırmanıştadır. Bugün için en basit bir gemiyi 2010 yılından önce yaptırabileceğiniz bir tersane yoktur. Yani, çeliğe olan talep güçlüdür ve azalma eğilimi göstermemektedir.
Piyasalardaki stoklara bakar isek, hem uzun, hem de yassı mamulde normal seviyelerdedir. Bu sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada böyledir.
Özetler isek, girdi maliyetleri astronomik ölçeklerde arttı, talep güçlü, stoklar normal. Böyle bir ortamda fiyatların artışını dünyada hiçbir şey durduramaz. İnşaat demirinin fob fiyatı 900 dolar/ton, kütüğün ise 900 dolar/ton olmuştur. Hurda fiyatlarına çok duyarlı olan bu ürünün fiyatını çok yakında 1000 dolar/tonu geçmesi beklenmektedir. Yassıda ise, sıcak sacın fiyatı 940 dolar/ton, soğuk sacın fiyatı ise 960 dolar/ton olmuştur. Yani, arada sadece 20 $ vardır. Bu bedel, Erdemir’in sacı kesme maliyetidir. Haddeleme maliyeti ise çok daha fazladır. Yani, işin Türkçesi, Erdemir’in çok yakında yeni bir zam daha yapacak olduğudur. Parası olan ve yatırım yapmak isteyen vatandaşlarımıza duyururuz, hemen sac ve inşaat demiri alsınlar. Fiyatlar artacaktır. Hiç kimsenin şüphesi olmasın. İşin ilginç tarafı, artış konusunda bir sınır da yoktur.
Artışa ne neden oldu?
Başta sorduğumuz sorulara dönelim ve bu artışlara neyin neden olduğuna bir bakalım. Dediğimiz gibi, artışları tetikleyen unsur cevhere gelen zam oldu. Cevheri en çok kullanan ülke Çin’dir. Çin’in cevher talebi, tüm dünyadaki cevher arzını strese sokmaktadır. Yılda 500 milyon ton çelik üreten Çin’in, 2012 yılına kadar bu rakamı 700 milyon tona çıkarması beklenmektedir. Çeliğin ağırlık itibarı ile 99’unu demirin oluşturulduğu göz önüne alınır ise, durumun ciddiliği biraz daha net anlaşılır. Denildiğine göre, cevhere olan aşırı talep nedeni ile yeni madenler açılmak ve yeni yatırımlar yapılmak zorundadır. Bu yatırımların finansmanı için zamlar gereklidir. Öbür taraftan, cevher üreticileri de sütten çıkmış ak kaşık değillerdir. Dünyada alınıp satılan cevherin 70’i üç tane şirket tarafından kontrol edilmektedir. Brezilya’lı CVRD, Avustralyalı BHP Billiton ve İngiliz Rio Tinto. Bu üç firma aralarındaki anlaşmalar nedeni ile tekel konumuna yükselmişlerdir. Cevher fiyatlarını son 6 yıldır sürekli artırmaktadırlar. Her yılın Nisan ayından bir sonraki ayın Nisan’ına kadar geçerli olacak yıllık cevher fiyatları, geçmişte, cevher üreticileri ve çelik üreticileri arasında geçen çetin müzakereler sonunda belirlenir idi. Hatta 2005 yılı Ocağında, Arcelor’un o günkü CEO’su Guy Dollé ile CVRD yöneticileri bir birlerine girmişti. Fakat, o günden bu yana, bir şeyler oldu ve demir cevheri müzakereleri son derece sessizlik içinde ve çabucak belirlenmeye başladı. Büyük zamlara hiç ses çıkartmadan imza atan dev çelik üreticileri, bu arada gördüler ki, cevhere zam yapıldıkça, çelik ürünlerine de fazlası ile zam yapabilmektedirler. Ayrıca, büyük çelik üreticilerinin kendi madenleri de vardır. Cevhere zam geldikçe, karları katlanmaktadır. Bunun farkına varan çelik üreticileri, cevher zammına destek vermektedirler. Başka bir deyiş ile “al gülüm ver gülüm” dönemi başlamıştır. En son olarak, BHP, Rio Tinto’yu satın almaya çalışmaktadır. Bu gerçekleştiğinde, dünyada sadece 2 büyük cevher üreticisi kalmış olacaktır.
Çelik üreticilerindeki tekelleşme
Gelin birazda çelik üreticilerindeki durumu inceleyelim. Lüksemburg merkezli, meşhur Hintli çelik sanayicisi Lakshi Mittal’in sahibi olduğu ArcelorMittal, 117 milyon tonu aşkın kapasitesi ile dünyanın birinci en büyük üreticisi olmuştur. Onun arkasından açık fark (34.7 milyon ton) ile Japon Nippon Steel, Japon JFE (32 milyon ton) ve Güney Koreli Posco (30.1 milyon ton) gelmektedir. Ellili yaşlarında olan Mittal, çelik üreticilerinin birleşmeleri ve bu şekilde güç kazanmaları gerektiğini savunmuştur. Mittal’ın tezine göre, hammadde aldıkları firmalar 3 tanedir ve tekel konumundadır. Çelik sattıkları firmalar da az sayıda tekel konumundadırlar. Örneğin Otomotiv sektöründe 5 büyük firma satın alma güçlerini konuşturmaktadırlar. Dolayısı ile, güçlü tedarikçiler ve güçlü müşteriler arasında ezilen çelik sektörü birleşerek onlarla baş edebilecek bir boyuta erişmelidir. Bu tez aslında tekelleşmeye methiyedir.
Bugün ArcelorMittal’in erişmiş olduğu boyut nedeni ile “tekel” tanımlaması yapılsa bile, Mittal, tekel olmadıklarını ve daha kat etmeleri gereken çok yol olduğunu söylemektedir. Tüm dünyada üretilen ham çelik miktarı 2006 yılında 1 milyar 244 bin ton olmuştur. 117 milyon ton kapasite ile, ArcelorMittal sadece 9 pazar payına sahiptir. Mittal’in dedikleri doğru gibi görünse de gerçek bundan uzaktır. Her ne kadar çelik üreticileri çok sayıda olsalar ve tekel görüntüsünde olmasalar bile, aralarında yaptıkları anlaşmalar sayesinde pazarları paylaşmışlardır. Ayrıca, fiyat rekabeti yapmamak için birlikte hareket etmekte ve piyasalarda stokların artması durumunda hep birlikte üretimleri kısmaktadırlar. Serbest rekabetin olmadığı bir çelik sektörü dünyaya hakimdir.
Özetlersek, tekel konumundaki cevher üreticileri ve tekel gibi hareket eden çelik üreticileri fiyatları ve pazarın kaderini yönetmektedirler. Her 5 yılda bir yaşanılan klasik sektörel iniş ve çıkış döngüsü çelik sektöründe artık yaşanmamaktadır. İniş şartları oluştuğunda (talebin azaldığı ve stokların arttığı dönemlerde) tüm üreticiler birlikte hareket ederek üretimleri kısmakta ve talep azlığına rağmen yine bazı ürünlerin sıkıntısını yaşatarak fiyatları güçlü tutmaktadırlar. Çelik fiyat grafiklerine baktığımızda, fiyatların kısa vadede aşağı-yukarı inip çıktığını görüyoruz ancak, uzun vadede baktığımızda trend daima yukarı doğrudur. Eğer öyle olmasa idi, 2000 yılındaki 165 $/t fiyatlı sıcak sacın bugün nasıl 940 $/t olduğunu açıklayamayız.
Tavsiyeler
İşte bu nedenle, tüccarlara ve sac kullanan sanayicilere şu tavsiyelerde bulunmak istiyoruz: Zamanınızı, acaba çelik fiyatları düşer mi diye harcamayın. Kısa vadede bazı inişler ve çıkışlar olacaktır. Ancak, uzun vadede daima çıkacaktır. Bu çıkışın sınırı yoktur. Bu nedenle, anlık alım fiyatlarınızı düşürmeye çalışmayın. Onun yerine, ortalama stok maliyetlerinizi düşürmeye çalışın. Bunun için, sürekli ve küçük miktarlarda çelik alın. Bazen yüksek fiyattan, bazen ise düşük fiyattan alım yaptığınızda, ortalama maliyetiniz genel yükseliş trendine denk düşecektir.
Neden yeterince mal bulunmuyor?
Peki, fiyatlar yükseldi ama neden yeterince mal bulamıyoruz? Diye sorduğunuzu hissediyorum. Bunun nedeni, fiyatların daha da çıkacak olduğudur. Göreceğiz ki, çok yakında, bugün yüksek gibi gördüğümüz fiyatlar küçük kalacaktır. Çelik kullanıcıları, hala fiyatların düşebileceği umudu ile alımlarını minimuma indirmiş ve sadece ihtiyaç duydukları miktarları almaktadırlar. Ancak bunlar, “yaklaşan fırtınayı” göremeyen insanlardır. Tüccarlar ise tam tersine, fiyatların daha da çıkacağını görebildikleri için, var güçleri ile malzeme almaya çalışmakta fakat yeterince mal bulamamaktadırlar. Hem tüccarların sipariş miktarlarındaki artış hem de üreticilerin fiyat zammı için satışları kapatmış olmaları yeterince malzeme bulunamamasına neden olmaktadır.
Buraya kadar anlattığımız şeyler, çelik sektöründeki dinamikleri daha iyi anlamanızı ve geleceği isabetli bir biçimde tahmin etmenizi sağlamak içindi. Şimdi ise çizdiğimiz tabloya son fırça darbelerini vurmak isteriz.
Kriz geliyor mu?
Bizim tahminlerimize göre, Eylül ayından itibaren, Avrupa’yı, Türkiye’yi ve tüm dünyayı dalga dalga içine alacak olan bir gerileme (resesyon) yaşanacaktır. ABD kaynaklı bu gerileme, şu anda Amerika’da başlamış durumdadır. Bush, yakın bir süre önce yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında, resesyonun içinde olduklarını resmen açıklamış ve Amerikan halkından tüketime devam etmelerini istemiştir. Bu gerileme, kaçınılmaz olarak önce Avrupa’yı ardından Türkiye’yi ve tüm dünyayı içine alacaktır. “Belki bizde olmaz” gibi hayallere kapılmamanızı ve tedbirinizi almanızı tavsiye ediyoruz. Ekonomik gerileme (resesyon) ABD ekonomisinin 1-2 oranlarında gerilemesine neden olacaktır. Bu Avrupa’da da aynı olsa bile, Türkiye’de biraz daha fazla hissedilebilir. 2001 krizinde, Türkiye ekonomisinin 10 gerilediği düşünülür ise, bu defa ki gerilemenin boyutu daha gerçekçi olarak görülebilir. Ancak, 7 büyümeden, 2-3 gerilemeye geçmek ciddi bir sıkıntı yaratacaktır. Öncelikle, Avrupa’ya ihracata yönelik üretim yapan otomotiv ve beyaz eşya bu gerilemeden hemen etkilenecektir. Eylülden itibaren İptal edilen siparişler, domino taşı etkisi ile çelik taleplerinin iptaline, yatırılan teminatların yakılmasına neden olabilecektir. Ortadoğu’nun inşaat demiri taleplerinde yaşanacak düşüş,
uzun mamul üreticilerimizi etkileyecektir. Kaybedilen siparişleri telafi edecek yeni talep noktaları da bulunamayacaktır.
Yapmanız gereken hazırlıklar
Bu nedenle önerimiz, Eylül ayına kadar sürekli çıkan çelik fiyatları 1000-1100 dolarlar seviyelerini görecektir. Bu süre içinde yeni siparişlere daha az, spot alımlara daha çok ağırlık veriniz. Kar maksimizasyonuna giderek stoklarınızı önümüzdeki 6 ay içinde birkaç kez döndürmeye çalışınız. Eylüle gelindiğinde ise, stoklarınızı, alacaklarınızı ve borçlarınızı minimuma indiriniz. Krizin bir yıl sürmesini bekliyoruz. Bu süre içinde, uzun vadeli anlaşma yapanlar dışında spot fiyatlarda bir miktar iniş olacaktır. Ancak, çok büyük inişlerde beklenilmemelidir.