Dünya ham çelik üretimi sıralamasında 11. sırayı koruduğumuz 2007 yılını geride bıraktık. 2007 yılı kimilerine göre verimli, kimilerine göre ise sıkıntılı geçti. Peki 2008’de neler olacak? Sektörü neler bekliyor? Bu soruları cevaplandırması için Demir Çelik Üreticileri Derneği Başkanı Bayram Yusuf Aslan’la bir röportaj gerçekleştirdik.
2007 yılı içerisinde Türk demir çelik sektöründe yaşanan gelişmeler ve 2008 yılı beklentileri
2007 yılında, Ülkemizin ham çelik üretimi, 2006 yılına göre, 10.5 oranında artışla, 25.76 milyon ton seviyesinde gerçekleşmiş ve Ülkemiz dünya ham çelik üretimi sıralamasında 11., AB ülkeleri sıralamasında ise, 3. sıradaki yerini korumuştur. Yılın ilk yarısında demir-çelik ihracatında ulaşılan miktar yönünden 13.4, değer yönünden ise, 48.6 oranındaki artışa göre, 3. ve 4. çeyrekte gerileme yaşanmış ve 2007 ihracatımızdaki değer yönünden artış, 31 seviyesinde kalmıştır.
Yıl sonu itibariyle, sektörün ihracatı 11.4 milyar dolar, demir ve demir dışı metaller ihracatı içerisinde yer alan demir çelikten eşya ile birlikte yaklaşık olarak 12.5 milyar dolar seviyesine ulaşırken, henüz kesin verilerin bulunmaması sebebiyle, uzun, yassı ve vasıflı çelik ürünlerinden oluşan, demir çelikten eşyayı içermeyen demir-çelik ürünleri ihracatımızın, 14 milyon ton ve 8.5 milyar $, ithalatımızın ise, 13 milyon ton ve 9.5 milyar $ seviyesinde gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Otomotiv, makine ve ekipman ve elektrik-elektronik sektörlerinde girdi olarak kullanılarak ihraç edilen ve toplam 2.7 milyar dolar değerinde olduğu tahmin edilen demir çelik ürünleri de dikkate alındığında, 2007 yılında toplam demir çelik ürünleri ihracatı, 15.2 milyar dolar seviyesine ulaşmaktadır. Her ne kadar 3. çeyrekte yurtiçi çelik talebinde daralma gözlenmiş ise de, genel seçimlerden sonra ortaya çıkan tablonun, önümüzdeki 5 yıllık dönemde, ekonomik istikrarın ve sürdürülebilir kalkınmanın tesisi açısından, yeni fırsatlar sağlayacağı, istikrarlı büyümenin çelik tüketimine hızlı bir artış şeklinde yansıyacağı, 2010 yılına kadar, yurtiçi çelik tüketiminin 400 kg seviyesini aşacağı ve tüketimdeki artışa paralel olarak, üretimde gerçekleştirilecek yıllık 10’un üzerinde artışlar sayesinde, Türkiye’nin, dünyanın en büyük 10 çelik üreticisi arasına gireceği tahmin edilmektedir. Böylece Türk çelik sektörü, 2001–2007 yılları arasındaki, son 6 yıl içerisinde, üretimini 75 civarında arttırarak, dünyanın en büyük 15 çelik üreticisi arasında, Çin’den sonra üretimini en fazla arttıran ülke konumunu elde etmiş bulunmaktadır.
Türkiye’nin üretimindeki artış, aynı dönemde 58 civarında gerçekleşen dünya çelik üretimindeki artışın 17 puan üzerinde gerçekleşmiştir. Diğer taraftan, 20 civarında gerçekleşen Çin hariç Dünya çelik üretimindeki artışın ise, yaklaşık 3,5 misli bir performansın söz konusu olduğu gözlenmektedir. 2007 yılında birbiri ardına açıklanan yassı ürüne yönelik yatırımlar sonucunda, önümüzdeki 5 yıl içerisinde, 13-14 milyon ton civarında yassı mamul üretimine yönelik ham çelik üretim kapasitesine ve 40 milyon tonun üzerinde toplam ham çelik üretim kapasitesine ulaşılacağı değerlendirilmektedir.
2008 yılında, ham çelik üretimimizin 12-15 aralığında, tüketim ve ihracatımızın ise, 10 civarında artış göstermesi beklenmektedir.
2007 yılı içerisinde dünya demir çelik sektöründe neler yaşandı?
Dünya demir çelik sektöründe, son yılların gündemini yatay ve dikey konsolidasyonlar oluşturmaktadır. Dünya genelinde büyük küçük birçok çelik tesisi birleşmeler yolu ile rekabet güçlerini artırmaya çalışmaktadırlar. Çelik sektöründeki birleşmelerde temel amaç; “artan global rekabet ortamında, yaratılan sinerji ile üretim maliyetlerini düşürmek, hammaddeye ulaşımı kolaylaştırmak ve daha fazla pazara daha kolay ulaşım imkânına kavuşmak” şeklinde ortaya çıkmaktadır. 1995 yılında 20,4 olan dünyanın en büyük 10 çelik üreticisinin, toplam dünya çelik üretimindeki payı, son 10 yıl içerisinde düzenli bir şekilde artış göstererek, 2005 yılında 26,4 seviyesine ulaşmış bulunmaktadır. Söz konusu birleşme ve bu birleşmelerin tetikleyeceği diğer birleşmeler ile, son yıllarda dünya çelik üretiminde gözlenen yüksek oranlı artışlara rağmen, 2010 yılına kadar, ilk 10 çelik üreticisinin dünya çelik üretimindeki payının, 30’un üzerine çıkacağı tahmin edilmektedir.
Son yıllarda çelik sektöründe hız kazanan konsolidasyon eğilimi, geçtiğimiz günlerde dünyanın en büyük ikinci demir cevheri üreticisi BHP Billiton’un en büyük üçüncü demir cevheri üreticisi Rio Tinto’ya satınalma teklifi götürmesi ile, hammadde piyasasında da yeni bir boyut kazanmıştır. Esasen en büyük 3 firmanın dünya demir cevheri ticaretinin 70’ini karşıladığı bir ortamda, birleşme çalışmaları, Avrupa ve Asya’daki demir cevheri tüketicilerinde endişe yaratmış ve bu durumun önümüzdeki yıllarda piyasadaki fiyat oluşumunu, çelik üreticilerinin aleyhine etkileyeceği kaygısıyla, söz konusu birleşmenin engellenmesine yönelik girişimlerde bulunulmuştur. Cevher üreticilerindeki kadar keskin olmamakla birlikte, birleşme yönündeki benzeri eğilimler, hurda üreticilerinde de gözlenmektedir.
Konsolidasyon istikâmetinde adım atmakta olan çelik üreticilerinin, aynı zamanda dikey birleşmeler yolu ile, girdi piyasalarında da hakimiyet kurma yönündeki girişimleri, bu kuruluşların, dikey bütünleşmeye gidemeyen kuruluşlar karşısında, avantajlı konuma geçmelerine imkân sağlamaktadır. Bu sürecin kısa vadede olmasa bile, 2015 yılına kadar olan dönemde, Türk çelik sektörünü de etkilemesi, kaçınılmaz görünmektedir. 2007 yılının sonlarında, yıllık referans fiyat görüşmelerinde de dikkate alınan demir cevheri fiyatları, bir yıl öncesine kıyasla, 150’nin üzerinde artış göstermiştir. Benzer şekilde navlun fiyatlarında da yüksek oranlı artışlar gözlenmektedir. Çelik üretiminde kullanılan diğer temel hammaddelerden hurda fiyatları ise, tarihinde ilk kez 400 $/ton sınırını aşarak, cfr Türkiye 470 $/ton seviyesine çıkmıştır. Uluslararası piyasalarda meydana gelen girdi maliyetlerindeki artışlar, özellikle 2007 yılının son aylarında nihai mamul fiyatlarının da hızla yükseliş eğilimine girmesine neden olmuştur. Uluslararası piyasalardaki maliyet artışları nedeniyle, kâr marjlarının daraldığı ve son derece keskin rekabet koşullarında ihracatın sürdürülmeye çalışıldığı bir ortamda, iç piyasada meydana gelen maliyet arttırıcı gelişmeler, sektörü ihraç pazarlarında zor durumda bırakmaktadır. Dünya girdi fiyatlarında gözlenen artışlar, özellikle çelik üretimi için gereken cevher ve hurda gibi temel hammaddelerin büyük bir bölümünü ithalât yolu ile, dolayısıyla hammaddenin bulunduğu ülke ve bölgedeki üreticilere kıyasla çok daha yüksek fiyatlardan temin eden Türk üreticiler için, tahrip edici sonuçlar doğurmaktadır. Türk çelik üreticilerinin, maliyetleri asgari düzeyde tutabilmek maksadıyla, üretim teknolojilerini sürekli bir şekilde yenilemelerine rağmen, tek başına sektörün çabası, üretim ve ihracatı sürdürülebilir kılmaya yetmemektedir. Bütün yatırımlarını kendi bütçesinden yapan ve 2001 yılından bu yana devletten herhangi bir şekilde destek almayan demir çelik sektörümüz, önümüzdeki dönemde de, devletten herhangi bir destek beklememekle birlikte, en azından diğer ülkelerdeki rakip üreticiler ile benzer üretim ve ihracat koşullarının oluşturulmasına ihtiyaç duymaktadır.
Son dönemde açıklanan yassı çelik yatırımları
2006 yılında, Türkiye 3,3 milyon ton yassı ürün üretirken, tüketimi 9.8 milyon ton civarında gerçekleşmiştir. Aradaki fark, 4 milyar dolar değerinde, 7.2 milyon ton ithalât yapılarak karşılanmıştır.
2007 yılı itibariyle, Türkiye’nin slab üretim kapasitesi 10.3 milyon ton, hadde kapasitesi ise, 8.5 milyon ton seviyesinde bulunmaktadır. 2007 yılı içerisinde, İsdemir’deki devam eden dönüşüm projesi ve Çolakoğlu’nda tamamlanan slab üretim projesi haricinde, sektörde çok sayıda yassı çelik yatırımı açıklanmıştır. Mevcut projeler dikkate alındığında, 2010 yılına kadar, üye kuruluşlarımızın 6.5 milyon ton yeni slab ve hadde kapasitesini faaliyete geçirecekleri tahmin edilmektedir.
Bunların yanında, MMK-Atakaş ortaklığında yıllık 2.4 milyon ton, ArcelorMittal ortaklığında 4.8 milyon ton ve Kibar Holding tarafından 2 milyon ton yassı hadde kapasitesi kurulacağı açıklanmıştır. Tezcan ve Tat Metal’in de bu yönde çalışmalar yürüttükleri bilinmektedir.
Söz konusu yatırımların zamanında tamamlanması ile, 2006 yılında 9.8 milyon ton olan Türkiye’nin yassı çelik tüketiminin 2010 yılına kadar göstereceği artışlar da göz önünde bulundurulduğunda, yerli yassı çelik üretiminin, iç talebi karşılar duruma gelebileceği, 2006 yılında 2.5 milyar dolar civarındaki yassı ürün dış ticaret açığının, önümüzdeki yıllarda tümüyle kapanacağı ve 2010 yılından itibaren, Türkiye’nin yassı ürünlerde de net ihracatçı konumuna geçmesi ile çelik sektörümüzün ödemeler dengesi açığının kapatılmasına, önemli ölçüde katkı sağlamaya başlayacağı değerlendirilmektedir.
Başka bir ifade ile, söz konusu gelişmeler sayesinde, çelik sektörümüz önümüzdeki 5 yıl içerisinde, kendi ayakları üzerinde durarak, Devletten hiçbir yardım almadan gerçekleştirdiği yatırımlar sayesinde, yalnızca yurtiçi talebe cevap vermekle kalmayıp, net ihracatçı konumunu da güçlendirerek, ödemeler dengesi açığı konusunda yaşanmakta olan darboğazın giderilmesine önemli ölçüde katkıda bulunacaktır.
2008 yılına enerji ve çeşitli vergi zamlarıyla başladık. Demir çelik sektörü bu durumdan oElektrik enerjisi, demir-çelik girdi maliyetleri arasında, hurdadan sonra en yüksek paya sahip bulunmaktadır. Mevcut durum itibariyle, elektrik enerjisinin toplam maliyetler içerisindeki payı 10 civarında seyretmektedir.
Diğer sanayi sektörlerinden farklı olarak, 2006 yılının Eylül ayında, tarifelerde yapılan değişiklikle, demir-çelik sektörünün elektrik enerjisi girdi maliyetleri, esasen 20 civarında artış göstermiş bulunmaktadır. Dolayısıyla 1 Ocak 2008 tarihinde yapılan 10 oranındaki yeni zamla birlikte, demir-çelik sektörümüzün elektrik enerjisi girdi maliyetleri, son bir yıl içerisinde kümülatif olarak, 30’un üzerinde artış göstermiştir. Türk lirasında son 1 yıl içerisinde gözlenen değer artışı da dikkate alındığında, demir-çelik sektöründe $ cinsinden elektrik enerjisi girdi maliyetlerindeki toplam artış, 50’ye yaklaşmaktadır. Son olarak, elektrik enerjisi fiyatlarına yapılan 10’luk zam, ton başına girdi maliyetlerinin, en az 7-8 $ civarında artması anlamına gelmektedir. Ayrıca, 10 oranında yapılacağı şeklinde açıklanmış bulunan elektrik enerjisi zammının, Enerji Piyasası Düzenleme kurulunca enflasyon farkının ilave edilmesiyle, sanayiye uygulanan elektrik enerjisi zam oranı 14.2 seviyesine yükselmiştir. Hafta sonu ve bayram tatillerinde, gece tarifesine son verilmesi, elektrik enerjisi üzerinden tahsil edilen fon ve kesintiler ile, bu kesintilerin KDV matrahında esas alınması gibi uygulamalar, maliyetler içerisinde büyük bir ağırlığa sahip bulunmaktadır.
Son haftalarda, uluslararası piyasalardaki hurda, cevher ve navlun gibi girdi maliyetlerindeki artışa paralel olarak, nihai mamul fiyatları artış eğilimi göstermektedir. Uluslararası piyasalarda meydana gelen girdi maliyetlerindeki artışlar, dünya çelik endüstrisinin genelinde fiyatların yükselmesi ile sonuçlanmaktadır. Ancak, dünya çelik sektöründeki ihtiyaç fazlası kapasite nedeniyle, girdi maliyetlerindeki artışlar, nihai ürün fiyatlarına tümüyle yansıtılamadığı için, bıçak sırtı marjlarla üretim faaliyetlerinin sürdürüldüğü bir ortamda, yurtiçinde meydana gelen zamlar, sektörün uluslararası piyasalardaki rekabet gücünü olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu arada, her ne kadar, konutlara yönelik elektrik enerjisi fiyatlarına, sanayi kesimine kıyasla, 5 puan daha yüksek zam yapılmış ise de, bu fark, AB ülkelerindeki bireysel tüketici ile sanayiye uygulanan elektrik enerjisi fiyatları arasındaki farkı yakalamaya yetmemektedir. Uluslararası Enerji Ajansı’nın, 2007 yılının ilk çeyreğinde bazı ülkelerdeki konut ve sanayi elektrik enerjisi fiyatlarına yönelik olarak yayımladığı rakamlar da, Türkiye’de, konut ve sanayi enerji fiyatları arasındaki farkın, 11.9 ile İtalya haricindeki tüm ülkelerden daha düşük olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Konut ve sanayi enerji fiyatları arasındaki fark, Danimarka’da 326, Fransa’da 184, Almanya’da 153, Norveç’te 113, İspanya’da ise, 80 civarında bulunmaktadır. Yüksek elektrik enerjisi fiyatlarının asgariye indirilmesi, elektrik enerjisi fiyatlarına zam yapılırken, diğer ülkelere kıyasla bireysel tüketiciler lehine olan fiyat durumu da gözönünde bulundurularak, AB ülkelerindeki oranlar tutturuluncaya kadar, sanayi kesimine zam yapılmaması, Tüketim miktarını esas alan AB ülkelerindeki sanayi tarife gruplarına benzer bir düzenlemeye gidilmesi, Sanayi kesimine, üretimin tüketimden az olduğu hafta sonları ve bayram tatillerinde, gece tarifesi uygulanması, Fon ve kesintilerin kaldırılması, Kesinti ve vergilerin KDV matrahı dışında tutulması, sektörün uluslararası piyasadaki rekabet gücünün korunması açısından hayati önem taşımaktadır.
Diğer taraftan, son bir yıldan bu yana enerji konusunda yaşadığımız sıkıntılardan bir diğeri ise, enerji yetersizliği ile ilgilidir. 2007 yılının sıcak yaz aylarında yoğun klima kullanımı sebebiyle ortaya çıkanenerji yetersizliği, demir çelik üreticilerinin üretimleri durdurularak dengelenmeye çalışılmıştır. Benzer şekilde doğalgaz yetersizliği nedeniyle, kış aylarında ortaya çıkan elektrik enerjisi yetersizliği de demir çelik üreticisi kuruluşlara birkaç saat öncesinden üretimlerini durdurmaları haber verilerek giderilmeye çalışılmıştır. Bu son derece rahatsız edici bir durumdur.
Demir çelik sektörü tüm mükellefiyetlerini yerine getirirken, sanki devletin bir yan kuruluşuymuş gibi her sıkışıldığında başvurulan yegane kaynak gibi görülmesi, sorumluluğun diğer sektörler ile paylaşılmaması, üretimdeki aksamalar nedeniyle görülen zararların göz ardı edilmesi ve telefonla birkaç saat önceden haber vermek suretiyle, sektördeki üreticilerin faaliyetlerinin durdurulmaya çalışılması, son derece rahatsız edici bir durumdur. Söz konusu enerji yetersizliğine neden olan etkenlerin dikkatle irdelenmesi gerekmektedir. Bu problem ilk kez yaşanmamaktadır. Kış aylarında mükerrer bir şekilde aynı problemin yaşanması makul değildir. Bu da, son zamanlarda göz önünde bulundurulması gereken bir durumdur. Enerjinin verimli bir şekilde kullanılmasının sadece sanayiye bırakılması son derece yanlış bir tutumdur. Bireysel tüketicilerin de, kullandıkları enerjinin kıt kaynak olduğunu anlayacakları bir faturayı ödemeleri gerekmektedir. Enerjinin en büyük tüketicisi olan bireysel tüketicinin tasarrufa yöneltilmesini mümkün kılacak tedbirler alınmadığı taktirde, enerji konusunda yaşanmakta olan sıkıntıların kısa vadede çözülmesi mümkün görünmemektedir.
Türk üreticilerin rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyen yüksek elektrik enerjisi maliyetlerinin yanında, 5491 sayılı Yeni Çevre Kanunu'nun 13.maddesinde hükme bağlanan, “İthaline izin verilen kontrole tabi yakıt ve atıkların, CIF bedelinin yüzde biri ile, hurdaların CIF bedelinin binde beşi oranındaki miktar”ın, çevre katkı payı olarak tahsili hususu, da sektörümüzün önündeki en büyük engellerden birisi konumunda bulunmaktadır.
Söz konusu hükmün, Türkiye ile AKÇT arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması’na ve Hükümet’imizin uluslararası kuruluşlara olan taahhütlerine aykırı olduğu yönündeki iddialarımızın haklılığı, DTM tarafından da teyit edilmiştir. Uluslararası piyasadaki rekabet gücümüzü olumsuz yönde etkileyen söz konusu uygulamaya son verilmesi, sektörümüz açısından hayati önem taşımaktadır.
Türk çelik sektörü olarak Türkiye'ye güveniyoruz
Açıkça belirtmek gerekirse, demir-çelik sektörümüz de dâhil olmak üzere, Türkiye’de bir avuç sanayici ekonomiyi sırtlamaktadır. Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmayı sağlayabilmesi için, sanayinin ve üretimin önünün açılması gerekmektedir. Devlet sanayiye destek olmuyorsa bile, en azından köstek olmamalıdır. Devlete sıfır maliyetli uygulamalarla, bürokrasi asgariye indirilerek, yatırım ve üretimin önü açılmalıdır. Türk Demir-Çelik Sektörü olarak ve İÇDAŞ grubu olarak, daha güzel bir gelecek için Türk ekonomisinin geliştirilmesine yönelik her türlü gayreti destekliyor ve bu konuda üzerimize düşenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Türk çelik sektörü olarak, Türkiye’ye güveniyoruz, Türkiye’ye yatırım yapıyoruz ve Türkiye’nin geleceğinin inşasında katkımız olmasından gurur duyuyoruz.
Kaynak: Demir Çelik Store / Şubat 2008