Hayat Sorunlar Üzerine Kurulu
Trump ek vergi kararını imzalayarak hayatın sorunlar üzerine kurulu olduğunu bir kez daha gösterdi. İmzaladığı kararla ABD Başkanı çelik ithalatına % 25 alüminyum ithalatına % 10 gümrük vergisi getirdi. Trump’ın bugünlerde yaptığına benzer şeyi 1971’de başkan Nixon yapmıştı. O günkü şartlarda Nixon…
Trump ek vergi kararını imzalayarak hayatın sorunlar üzerine kurulu olduğunu bir kez daha gösterdi. İmzaladığı kararla ABD Başkanı çelik ithalatına % 25 alüminyum ithalatına % 10 gümrük vergisi getirdi. Trump’ın bugünlerde yaptığına benzer şeyi 1971’de başkan Nixon yapmıştı. O günkü şartlarda Nixon yeni bir ekonomi politikası açıklamak zorunda kalmıştı. Bu politika ABD hükümetinin ulusal fiyat denetimlerini ve ithalata getirilen fahiş ek vergileri içeriyordu. Ayrıca doların altına çevrilmesi de yine bu dönemde yasaklanmıştı. Bu olağanüstü önlemler o dönem ABD dolarına duyulan inancın zedelenmesiyle yaşanan kriz döneminde alınmıştı.
Geçen yazımda alınan bu kararın öne sürülen gerekçelerinden bahsetmiştim. Günümüzde ciddi bir kur savaşı var. Uzmanlar finansal panik ve kriz sarmalının kontrol altında tutulamamasını hatta olanaksız hale gelmesini son 40-50 yıldır süregelen küreselleşmeye ve türev enstrümanlarla birlikte forex gibi kaldıraç kullanımlarının artmasına bağlıyorlar.
İhracata dayalı bir büyüme modeli anlaşılır bir şey. Bir ülke parasının değerini düşürmek suretiyle mallarının ihracat fiyatlarını aşağıya çekerse ihracata dayalı bir büyüme sağlayabilir ne var ki bu durum kapsamlı bir kur savaşını ve enflasyonu da beraberinde getirebilir. Aşağı yönlü bir fiyat spiralide dünya çapında ekonomik durgunluğa davetiye çıkarır. Böyle bir durumda büyük üreticiler üretimi kısarak fiyatlarını ve karı yüksek tutmak isteyeceklerdir. Rekabetin çok olduğu bir yerde fiyatlar maliyet düzeyine kadar düşebilir. Sonuçta üretim yükselir ama karda düşer. Yani rakibin üretimi firmanın karını etkiler. O yüzden her firma rakibin seçtiği üretim seviyesini kendisi için en iyi üretim seviyesi seçerek karşılamaya çalışır ki bu seviye rekabet durumunda firmaların üretebileceği denge miktarıdır. Ancak Çin ne rekabet ne de denge bıraktı dünya pazarında.
Toplum için birden fazla firma bir tekelden daha iyi olabilir ama tam bir rekabetten daha kötüde olabilir. Adam Smith sosyal refahın tam rekabet ile maksimuma çıkacağını söyler. Çin’in tek tehdidi devasa kapasitesiyle sahip olduğu çelik değil tabi. ABD’nin ulusal güvenliğine yönelik Çin’in yaptığı altın alımları, ulusal varlık fonlarının gizli gündemleri gibi başka konularda ABD’yi tedirgin ediyor. 1944’te dünya ekonomik ve mali açıdan çok kötü bir durumdaydı küresel ticaret için yeni bir para sistemi aranıyordu görüşülen iki tasarıdan Keynes’in ki değil Harry Dexter White’ın planı kabul edilmişti. Ama sonrasında her çözüm kendi sorununu yaratır önermesinde olduğu gibi Bretton Woods sistemide fazlasıyla Amerikan merkezli olmasının bedelini ödedi. Tarih Keynes’i haklı çıkarmıştı belki de çünkü Keynes modelinin özü, tüm sorumluluğun ve yeni para birimi üzerindeki yetkinin Amerikalılarda olmaması fikrine dayanıyordu. O yüzden Trump’ın bu kararında aritmetiği doğru hesabı yanlış olabilir. Bunu zaman gösterecek.
Görünen o ki dünya yine yeni bir para birimi arayışı içinde. 1973’te ki gibi dolar yine cazibesini yitirebilir tıpkı Nixon şoku ile başta Almanya peşinden diğer ülkelerin doları desteklemekten vazgeçtiklerini ilan ettikleri günlerdeki gibi. Böyle bir durumda bütün dünya ülkeleri bundan etkilenecektir. Sizlerde takip ediyorsunuzdur yeni dünya düzeninde yeni değişim araçları aranıyor hatta ilk uygulamalar başladı bile.
Piyasaların Dengesi ve Fiyat Mücadelesi
Alfred Marshall’ın dediği gibi her durumda herhangi bir şeyin satışı için piyasaya ne kadar fazla ürün sunulursa, satın alan da o kadar düşük fiyata bunu satın alır. Üreticiler tüketici taleplerini karşılamak için piyasaya ürün sunar. Eğer mallar talebe yetecek kadar değilse fiyatlar yükselir. Talebi karşılamak için üreticiler daha fazla üretir ancak bir noktada arz talebi aşar ve fiyatlar düşmeye başlar ta ki piyasa arz ve talebi dengeleyecek bir fiyata oturana kadar. Reel olarak yükselen piyasalarda talep varsa stoklar pek sorun olmaz ancak manipülatif etki ve yönlendirmelerle gaza gelip dengesiz bir piyasada stokları şişirmek firmalara acı tecrübeler yaşatabilir. Piyasada bir dengenin olmadığı düşünülüyorsa stok bağımlılık oranının minimum seviyelerde tutulması kritik stok seviyesinin de optimumda tutulması yarar sağlayabilir. Neticede fiyatı arz ve talep belirler. Peki gerçekten de fiyatı arz ve talep mi belirliyor? Dengeli bir piyasada öyle olabilir ama artık manipülatörler çoğu zaman arz ve talebi peçeliyor. Manipülatörler yalan söylüyor ve sonra da kendi yalanlarına en başta yine kendileri inanıyor. Piyasada buna kanıyor böylece fiktif arz ve talepler oluşuyor. Tıpkı Karl Kraus’un sözünün benzeri bir şey oluyor yani. Keşke Ricardo, Walras, Keynes ve Marshal gibi iktisat düşünürleri teorilerini manipülatörleri de dikkate alarak yapsalarmış.
Küresel İklim Değişikliği!
Çok ilginç, insanların para temelli sorunları çok ciddi kafaları meşgul ediyor ama dünya sorunları aynı şekilde karşılık bulamıyor maalesef. Küresel ısınma gibi mesela. Bundan 30 yıl önce 23 Haziran 1988’de NASA’nın iklimbilimcisi James Hansen yeryüzü atmosferinde sera gazı etkisi tespit ettiğini bunun da dünyanın iklimini değiştirdiğini söylemişti. Ne yazık ki bunu söyledikten 20 yıl sonrada tabiri caizse geçmiş ola! bu durumu etkisiz hale getirmek için artık çok geç demişti. Bilimsel verilere yeterince sahip değiliz maalesef ama iklimlerdeki değişikleri hepimiz fark ediyoruz. Sadece bir gün kar yağdı mesela buraya (Kdz Ereğli) bu koca kışta. Hal böyle olunca keyfini çıkarmak istedim bende herkes gibi. Çaycımız Fatma hanımdan sade bir kahve istedim. Her zamanki gibi nefis kahvesi elinde odaya girdiğinde gözü masamdaki şu şişesine gitti ve “olmuyor Sedat bey olmuyor yine olduğu gibi duruyor bu su” diyerek uzattı bana kahveyi. Sağ olsun uyarıları olmasa su içmeyeceğiz. Küresel ısınmanın üzerine birde su sorunu yani. Neyse kahvemi yudumlarken ‘yağan karı izlerken’ isimli şarkıyı dinledim. Kar yağışını izledim bir süre. Hayat ne kadar ilginç diye düşündüm. Pencereden düşen kar tanelerini pamuk gibi topladım avcuma ve sonra da erimesin isterken yok oluşlarını izledim. Bir şeyin varlığını ve yokluğunu aynı anda hissetmenin nasıl bir duygu olduğunu düşündüm bir an için. Bu arada dinlemenizi tavsiye ederim bu şarkıyı. Düş Sokağı Sakinlerinin solisti Murat Çelik “Güneş Gürsoy’un müziği kar altındaki bir çiçek gibi güneşini bekliyor” demişti bende katılıyorum bu yoruma. Neyse konumuza dönelim. Küresel iklim değişikliği ile ilgili yapılan çalışmalar çok kısıtlı. Zaten bunlarda büyük petrol ve otomobil şirketlerinin güdümünde olduğu için manipüle edilebiliyor. Daha yeni açıkladı bilim adamları, Kuzey Kutup Dairesi'ndeki (Arktik kuşak) permafrost topraklarındaki çözülmenin küresel ısınma sonucu artmasıyla bölgenin bu yüzyıl içinde karbon salımı kaynağı haline geleceğini. Bu durum atmosferdeki karbon miktarında büyük bir artışa sebep olacak haliyle. Ayrıca yapılan araştırmalar gösteriyor ki küresel ısınmayla beraber yanlış sulama teknikleri de kuraklık tehlikesini arttırıyor. Ne yazık ki hasat dönemleri verimsiz geçiyor. Öngörüler Türkiye, Mısır ve Suriye’de 2025 sonrası yağış miktarlarının %25 düşeceğini ve çölleşmenin artacağını söylüyor. Görünen o ki gelecek kuşaklar küçük bir azınlık dışında kimsenin umurunda değil. İnsanlık bu felaketi kral penguenler gibi kendine dokunduğunda ancak anlayacak galiba.