Sektörümüzün Hurdadan Ürettiği Değer Göz Ardı Ediliyor
Uluslararası Geri Dönüşüm Bürosu (BIR), 2011 yılı istatistiklerini açıkladı. Buna göre, 2011 yılında, dünya çelik sektörünün hurda tüketimi, % 7.6 oranında artışla, 2010 yılındaki 530 milyon tondan, 570 milyon tona yükselerek, kriz öncesi seviyesinin üzerine çıkmış bulunuyor. Söz konusu miktarın, 105…
Uluslararası Geri Dönüşüm Bürosu (BIR), 2011 yılı istatistiklerini açıkladı. Buna göre, 2011 yılında, dünya çelik sektörünün hurda tüketimi, % 7.6 oranında artışla, 2010 yılındaki 530 milyon tondan, 570 milyon tona yükselerek, kriz öncesi seviyesinin üzerine çıkmış bulunuyor. Söz konusu miktarın, 105 milyon ton civarındaki kısmı uluslararası piyasalarda işlem görüyor. Dış ticarete konu olan hurdanın % 20 civarındaki kısmını ithal eden Türkiye, dünyanın en büyük hurda ithalatçısı konumunu yıllardır elinde bulunduruyor. Türkiye’nin bu konumu, gerek yurtdışındaki ve gerekse yurtiçinde, muhtelif değerlendirmelere konu oluyor. Yurtdışındaki rakiplerimiz, hurda ihracatına sınırlama getirmek suretiyle, Türkiye’nin hurda ithalatını kontrol altında tutma yönünde eğilimler gösterirken, Türkiye’de ise, mevcut yapının sağlıklı görünmediği, hurdada yüksek oranda ithalata bağımlılığın sürdürülebilir olmadığı ve bu durumun dış ticaret açığını arttırdığı şeklinde değerlendirmelere sıklıkla rastlanıyor.
Son zamanlarda ABD ve AB ülkelerindeki üreticiler tarafından da sıkça gündeme getirilen, hurda ihracatı üzerinde herhangi bir sınırlama bulunmamasının, yerel üreticilerin girdi tedarikini olumsuz yönde etkilediği ve dolayısıyla hurda ihracatına sınırlama getirilmesi gerektiği yönündeki değerlendirmeler, uzun zamandır fikri seviyede savundukları serbest piyasa anlayışı ile bağdaşmıyor. Hurda veya diğer girdilerin ihracatına sınırlama getirilmesi, nihai ürünlerin piyasalarda serbestçe dolaşmasını savunmayı da anlamsız kılıyor. Dolayısıyla, bu tür eğilimler, objektif ekonomik yaklaşımlar olmaktan ziyade, sübjektif çıkarlara dayalı günübirlik değerlendirmeler olarak ortaya çıkıyor ve uygulama pratiği bulunmuyor. Ancak buna rağmen, dünyanın en büyük hurda ithalatçısı olan Türkiye’nin, hurda ihracatına diğer ülkeler tarafından istismar edilebilecek herhangi bir sınırlama getirmemeye özen göstermesine ihtiyaç duyuluyor.
Demir çelik sanayinin yapısının sağlıklı olmadığı yönündeki değerlendirmelerin ise, çelik sektöründe, diğer sektörlerden daha farklı bir perspektifte yapılması gerekiyor. Çünkü, çelik sektörümüz Türkiye’de olan hurda ve cevheri tüketmeyerek, yurtdışına yönelmiş bulunmuyor. Tam tersine, hurda, cevher ve kömür gibi hammaddeler konusunda yurtiçi imkânlar azami ölçüde değerlendiriliyor. Bu şekilde bir taraftan ihracat yapılmasını mümkün kılacak şekilde demir çelik üretimi yapılırken, diğer taraftan da ithal ikamesi yoluyla, 2011 yılında 26.9 ve 2012 yılında da 29 milyon ton civarında çelik tüketimi, ağırlıklı bir şekilde yurtiçi üretimle karşılanıyor. Türkiye’nin hurda ithalâtına dikkat çekenlerin, söz konusu ithalat yapılmadığı takdirde, bu defa çok daha yüksek bedeller ödenerek, Türk sanayinin çelik ihtiyacının yurtdışından karşılanması gerektiği ve bu durumun çelik tüketicisi sektörlerin gelişimini de olumsuz yönde etkileyeceği gerçeğini, göz ardı etmemeleri gerekiyor. 2012 yılın ilk 4 aylık döneminde, demir çelik ürünlerinde ihracatın ithalatı karşılama oranının % 137’den % 161’e çıkması da, çelik sektörümüzün bu konudaki yüksek performansını açıkça ortaya koyuyor.
Sektöre söz konusu eleştirileri getirenlerin, Türkiye’de yassı çelik üretim kapasitesi yeterli seviyede bulunduğu halde, bazı sektörlerin halâ yassı ürün ithalatı yapıyor olmalarını ve bunu mümkün kılan Dahilde İşleme Rejimini eleştirmelerinin daha doğru bir yaklaşım olacağı değerlendiriliyor. Bunun dışında, ham çelikten üretim yapan sektörün gerçekleştirdiği faaliyetlerin, objektif bir çerçevede sağlıksız bir yapı olarak değerlendirilmesinin, rasyonel zemini olan bir eleştiri olarak kabul edilmesi mümkün bulunmuyor.
Türk sanayinin çelik ihtiyacı sadece yerli üreticileri değil, yurtdışındaki üreticileri de Türkiye’de yatırım yapmaya teşvik ediyor. Son olarak, Rusya merkezli çelik üreticisi MMK’nın, İskenderun bölgesinde yapmış olduğu yatırım, ağırlıklı bir şekilde Türk sanayinin ihtiyaç duyduğu ve bundan sonra da ihtiyaçların artacağı yassı çeliklerin üretimine yönelik olarak tasarlanmış bulunuyor. Hurda tüketimine dayalı çelik üretim tesisi kurmuş bulunan MMK Metalurji’nin 2 milyar dolar tutarındaki yatırımı, Türk çelik sektörünün tercihlerinin doğru olduğunu teyit eden bir başka gösterge olarak ortaya çıkıyor. MMK Metalurji’nin uyguladığı “ince slab döküm” yöntemi, bir taraftan çelik sektörümüze teknolojik yenilikler getirirken, diğer taraftan ürün çeşitliliği ve rekabet açısından sektöre önemli katkılar sağlıyor. MMK Metalurji’nin kademeli bir şekilde oturtmaya çalıştığı üretim faaliyetlerinin Türk çelik sektörüne yeni değerler ve yeni boyutlar kazandıracağına inanıyor ve MMK Metalurji’ye çalışmalarında başarılar diliyoruz.
Dr. Veysel Yayan
Genel Sekreter