Yassı Çelikte Damping ve İthalat Vergisi Sorunu
Murat KÖSE / Sorumlu Yazı İşleri Müdürü [email protected] Ülkemizdeki yassı çelik üreticileri; geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye dampingli yassı mamul ihraç edildiğini öne sürerek, önlem alınması için ilgili makamlara başvurmuştu. Söz konusu başvuruya binaen, İlgili bakanlık da Ağustos ayı sonunda…
Murat KÖSE / Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
[email protected]
Ülkemizdeki yassı çelik üreticileri; geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye dampingli yassı mamul ihraç edildiğini öne sürerek, önlem alınması için ilgili makamlara başvurmuştu. Söz konusu başvuruya binaen, İlgili bakanlık da Ağustos ayı sonunda toplam 4 ülkeye geçici bir yaptırım uygulamaya karar verdi. Alınan karar Resmi Gazete’de yayınlandı. Geçici teminat uygulanmasına karar verilen ülkeler ise Çin, Rusya, Slovakya ve Japonya… Bildiğim kadarıyla Fransa ve Romanya için henüz bir karar alınmadı. Bu haber muhtemelen yerli üreticilerin yüzünü güldürmüştür.
Peki ya ithalatçıların durumu ne olacak? Onları da geçtik, yarı mamul ve nihai mamul üreticilerinin durumu ne olacak?
Bu satırları okurken, birilerinin hemen “Dahilde İşleme Rejimi” kavramından bihaber olduğumu düşüneceğinden eminim. Evet, Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında ithal edilen yassı çelik ürünleri bu teminatlardan ve diğer ithalat vergilerinden etkilenmiyor. Fakat ülkemize giren yabancı menşeli yassı çelik ürünlerinin yüzde kaçı DİR kapsamında ithal ediliyor? İşin bu kısmından kimse söz etmiyor. Ben söyleyeyim… İthalatı yapılan yaklaşık 7 milyon ton/yıl yassı çelik ürününün sadece ve sadece 1 milyon tonu, belki bir miktar daha fazlası DİR kapsamında ülkemize giriyor. Kalan 6 milyon ton nereye gidiyor? Bu ürünlerin tamamı iç pazara yönelik ürünlerde kullanılmıyor herhalde… DİR kapsamında ithalat yapan firmaların sayısı ve kim oldukları zaten belli…
Tüccardan ziyade doğrudan kendi ithalatını yapan ve belirli alanlarda üretimi olan firmalardan bahsediyoruz. Ülkemizde kaç nihai mamul üreticisi, kendi sacını ithal ediyor ki? Yurtdışına yapılan ihracatın önemli bir kısmını KOBİ’lerin yaptığını göz önünde bulundurduğunuzda, bunların neredeyse tamamına yakınının DİR kapsamında sac ithalatı yapabilecek kapasiteye sahip olmadığını rahatlıkla görebilirsiniz. Bu da demek oluyor ki DİR herkesin işine yaramıyor. Özellikle KOBİ’lerin işine hiç yaramıyor.
Ne olacak peki? Çeliğin tonuna 50 - 100 dolar fazla ödeyen bir orta ölçekli işletmenin, uluslararası pazarlarda diğer rakipleriyle rekabet etme şansı kalacak mı? Tabi ki hayır…
Her şeyimiz derme çatma… Tüm alanlarda olduğu gibi demir çelik sektöründe de doğru düzgün bir stratejiye sahip değiliz. Yol alacağımız denizlere göre gemi almak yerine keyfe keder bir sandal yapıp açık denizlerde yüzdürmeye çalışıyoruz. Sonrasında tekne neresinden su alırsa, oraları tıkamanın derdine düşüyoruz. Hurda yükseldi, şöyle yapalım. Cevher yükseldi, hurda bulalım. Ortadoğu pazarı bitti, Kuzey Afrika’ya bakalım. Nereye kadar? Deniz bitti artık! Açık ve net; Türkiye’nin demir çelik altyapısı, uluslararası oyuncularla rekabet etmeye elverişli değil… Bırakın Çin’i, Fransa’yı, Japonya’yı… Slovakya’yla bile baş edemiyorsak, sorun bizde demektir.
Farkında mısınız, her alanda böyleyiz… Futbolda, basketbolda, atletizmde… Turizmde… Lojistikte… Her alanda büyük planlar yapıp yola koyuluyoruz. Güzel de gaz veriyoruz kendimize… Yolu yarıladığımızda şartlar zorlaşıyor ve biz bahaneler üretmeye, çareler aramaya başlıyoruz.
Herkes gözünü açsın artık… Çok şükür aşağılık kompleksimiz yok. Bu milletin, yeri geldiğinde neleri başarabileceğini de pekala biliyorum fakat kendimizi dev aynasında görmememiz gerektiğini de iyi biliyorum! İçeride Anti-damping soruşturması açtırarak, dışarıda başta ABD olmak üzere diğer ülkelerin açtığı Anti-damping soruşturmalarında kendimizi savunmaya çalışarak, bir yere varamayız. Dünyanın hiçbir yerinde 2 ile 2’yi topladığınızda 5 rakamını bulamazsınız. Her şey ortada… Kendi cevherin, kendi hurdan olmadan; dünyanın bir ucundan cevher, diğer ucundan hurda, bir başka ucundan doğalgaz getirerek bu çarkı döndüremezsiniz.
Ülke olarak zor günler geçiriyoruz. Her gecenin sabahında, ülkemizin dört bir yanındaki gariban ocaklara ateş düştüğüne şahit oluyoruz. Yüreğimiz yanıyor, başka da bir şey gelmiyor elimizden…
Millet olarak her zamankinden daha çok ihtiyacımız var birbirimize. Sımsıkı kenetlenmeye, duaya ihtiyacımız var. Her geçen gün Ege Denizi’nde yiten canları, sahile vuran masum mülteci bedenleri gördükçe VATAN ne demekmiş, daha iyi anlıyor insan… Allah(c.c) bu millete vatansızlığı yaşatmasın.