İdris Bayat: Türk demir çelik sektörünün temel yapısı değişiyor
Hasnur Demir ve İnşaat Tic. San. A.Ş, yassı çelik ürünleri ile birlikte hadde mamullerinin toptan satışını yapıyor
Hasnur Demir ve İnşaat Tic. San. A.Ş, yassı çelik ürünleri ile birlikte hadde mamullerinin toptan satışını yapıyor
Hasnur Demir ve İnşaat Tic. San. A.Ş, yassı çelik ürünleri ile birlikte hadde mamullerinin toptan satışını yapıyor. Özellikle levha ve soğuk sac ticaretinde iddialı bir konumda bulunan firma, demir çelik sektöründe bir nevi sac servis merkezi hizmeti veriyor. Otomotiv, inşaat ve makina sektörlerine malzeme tedarik eden Hasnur, geniş makina parkıyla yarı mamul konusunda da müşterilerine profesyonel çözümler sunuyor. Yaklaşık 40.000 ton/yıllık satış hacmiyle sektörün önde gelen firmaları arasında yer alan firmanın Genel Müdürü İdris Bayat’ı ekerpınar’daki ofisinde ziyaret ederek görüşlerini aldık. Yapmış olduğumuz röportajı sizlerle paylaşıyoruz.
2010 yılı Türk sanayisi için bir toparlanma yılı oldu. Bu açıdan bakacak olursak, bu sene firmanız ve sektörünüz açısından nasıl geçti?
Dünya ülkeleri, 2008 yılı sonunda başlayan ve 2009 yılında etkisini arttıran bir küresel ekonomik felaketi yaşadı. Özellikle demir çelik sektörü bu krizden önemli ölçüde etkilendi. Dünya çelik üretimi azaldı, talepte büyük düşüşler yaşandı. Sıcak paranın piyasadan çekilmesiyle birlikte reel sektörün çarkları durma noktasına geldi. Diğer dünya devletlerine paralel olarak, Türk demir çelik sektörü de bu durumdan fazlasıyla nasibini aldı. Hasnur olarak bizler de bu krize yatırımda yakalandık. Buna rağmen; güçlü sermaye yapımız ve öz kaynaklarımız sayesinde yatırımızı tamamlamayı başardık ve krizi önemli bir yara almadan atlattık. CNC Lazer, CNC Abkant, CNC Plazma, CNC Gyotin makinalarını bünyemize katarak, yarı mamul noktasında önemli adımlar attık. Kısacası krizden büyüyerek çıktık diyebiliriz.
Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz? Sektörde birçok firma iflas ederken siz büyümeyi nasıl başardınız?
Bu başarıyı her şeyden önce güçlü sermaye yapımıza bağlıyorum. Çünkü işletme sermayesi yeterli olmayan firmalar, hesapta olmayan olumsuzluklardan çok çabuk etkilenirler ve olağanüstü durumlara karşı dayanıksız olurlar. Bu nedenle sermaye yapısı başarımızın en önemli etkenlerinden birisi… Bir diğer etken ise risk alarak yatırımımızı devam ettirmek oldu. Çünkü yatırımımızı tamamlamasaydık, kriz nedeniyle kapanan firmaların boşluğunu dolduramazdık ve müşteri portföyümüzü genişletemezdik. Yaşanan kriz, herkesi doğru ve güçlü partner arayışına itti. Bu noktada Hasnur, güçlü ekonomik yapısı ve yeterli stokuyla müşteriler için vazgeçilmez bir çözüm ortağı haline geldi.
Türkiye’de şirketlerin en ufak sarsıntıda batmasının nedeni sadece sermaye yetersizliği mi peki?
Sermaye yetersizliği, iflasın başlıca nedenlerinden birisi tabi ki fakat başka önemli nedenler de var. Bunların bir kaçından bahsedecek olursak; ikinci sıraya yeterli sanayicilik tecrübesinin olmayışını koyabiliriz. Bizim sektörümüz, sanayinin temelini oluşturuyor ve birçok sektöre hammadde temin ediyor. Bu nedenle çok hızlı büyüyor. Bunu fark eden yatırımcılar; farklı sektörlerden bizim sektörümüze geçiş yapıyor. Bu geçişin temelinde sanayicilik tecrübesi olmadığı için, bu gibi durumlarda gerekli manevralar yapılamıyor. Bunun dışında bizim sektörümüzde ödeme garantili bir satış sistemi yok. Satılan ürünün parası tahsil edilemeyince finansal kredi ihtiyacı doğuyor. Türkiye’de de finansal araçların derinliği yeterli değil. Hal böyle olunca büyük bir finansman sorunu ortaya çıkıyor. Bizim gibi tedarikçi firmalar; üreticilerle teminatlı olarak çalışırken, bizler müşterilerimizle teminatlı olarak çalışamıyoruz. Dolayısıyla üçüncü durumda bulunan müşterilerde yaşanan sorunları bizim gibi firmalar göğüslemek zorunda kalıyor. Bu durumda güçlü bir yapınız yoksa iflas kaçınılmaz oluyor. Bahsettiğim bu mesele sadece demir çelik sektöründe değil, hemen hemen tüm sektörlerde yaşanıyor. Bu sebepten ötürü Türkiye’deki firmalar, Avrupa ülkelerindeki gibi çok uzun ömürlü olmuyorlar.
Türk bankacılık sektörü, diğer dünya devletlerinin aksine krizde karlılıklarını arttırdılar, önemli ölçüde büyüdüler. Reel sektör iflaslarla boğuşurken finans sektörünün büyümesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ülkemizde Risk Bankacılığı denen kavram işlev görmüyor. Bankalarımız ve diğer finans kuruluşları bu dönemde fazlasıyla bencil davrandılar ve aşırı derecede korumacı bir anlayış benimsediler. Kredi verirken aramış oldukları kriterleri fazlasıyla derinleştirdiler. Teminatsız iş yapmamaya başladılar. Teminatlar banka tarafından alınınca firmalar piyasalara karşı teminatsız kaldılar. Ödeme güçlüğü çeken firmaların teminatlarına kolayca el koydular. Faiz oranlarını ve kar marjlarını bu dönemde hesapsızca arttırdılar. Bunların dışında diğer dünya ülkelerindeki bankacılık sisteminde olan türevler Türk bankacılık sisteminde yok. Türk bankalarında ağırlıklı olarak bireysel krediler ve ticari krediler mevcut. Hal böyle olunca bizim bankacılık sistemimiz sıfır riskle süreci atlattı. Benimsedikleri korumacı anlayış, reel sektörde birçok firmanın sonunu hazırladı.
Demir çelik üreticileri bu dönemde nasıl bir yol izlediler? Onlar da korumacı bir anlayış benimsediler mi?
Demir çelik üreticileri satışlarını ağırlıklı olarak teminatlı yapıyorlar zaten. Fakat bu dönemde üretici firmalar bankaların izlediği yolu izlemediler, haklarını teslim etmek lazım. Mümkün olduğunca piyasaların devamlılığını sağlamaya çalıştılar, firmalara yardımcı oldular. Sıkıntılar olmadı mı? Tabi ki oldu. Özellikle Erdemir, tahsil edemediği alacakları için teminatlara el koydu. Bu nedenle birçok firma büyük sıkıntılar yaşadı. Ama dediğim gibi; her şeye rağmen bankalardan çok daha fazla sektördeki esnaflara yardımcı oldular.
Peki, çelik sektörünün şuan içinde bulunduğu durum hakkında neler düşünüyorsunuz? Yapılan yeni yatırımlar hakkındaki düşünceleriniz neler?
Özellikle yassı çelik sektöründe Erdemir tek üretici olmaktan çıktı diyebiliriz. MMK-Atakaş, Çolakoğlu, Toscelik gibi firmalar sektöre girdi. Habaş, İçdaş, Kibar Holding gibi firmaların yatırımları söz konusu. Bu açıdan baktığımızda Türk demir çelik sektörünün temel yapısı değişiyor diyebiliriz. Demir çelik sektöründe yassı – uzun dengesizliği söz konusuydu, yapılan yatırımlarla bu dengesizlik ortadan kalkacak. Yassı çelikte ithalatçı olan ülkemiz ihracatçı olmaya hazırlanıyor. Bu gelişmelere bağlı olarak tedarikçi firmaların yapısı da değişiyor. Kurumsallaşma giderek artıyor, bütçeden yatırıma ayrılan paylar çoğalıyor. Otomotiv ve makine sektörleri her geçen gün büyüyor. Bunu fark eden yabancı yatırımcılar Türkiye’ye yatırım yapıyorlar. Kısacası bu gelişmeler Türk demir çelik sektöründe bir kabuk değişimine neden oluyor.
Yabancı firmaların Türkiye’ye gelip demir çelik sektöründe dağıtım kanalları kuracak olmaları ve büyük sermayeli şirketler oluşturmalarına karşılık yerli firmalarda şirket evliliği bekliyor musunuz?
ArcelorMittal’in Rozak’ı almasından sonra Mechel de Ramatex Metal’i satın aldı. Bu satın almalar sürebilir. Bununla birlikte sıfırdan yabancı şirketler kurulabilir. Bu nedenle yerli tedarikçilerin daha güçlü ve kurumsal bir kimliğe sahip olmaları gerekiyor, bu fikre katılıyorum. Lakin, bizim sektörümüzdeki şirketler genellikle aile şirketi olduğu için şirket evliliklerinin çok kolay gerçekleşmeyeceğini, gerçekleşse de çok uzun ömürlü olmayacağını düşünüyorum.
Sektördeki firmaların işleyişinin sağlıklı hale getirilmesi için neler yapılmalı? Global devlerle yerli şirketlerimiz nasıl rekabet edecek hale getirilebilir?
Yerli firmaların rekabet edebilmesi için sermaye yapılarını güçlü tutmaları, işlerine yatırım yapmaları gerekiyor. Önceliklerinin demir çelik sektörü olması gerekiyor. Bu sektörden kazandıkları paraları yine bu sektöre yatırmaları şart… Bununla birlikte üretici firmaların bayilik sistemini benimsemeleri gerektiğine inanıyorum. Şu anda hiçbir üreticinin sabit bir bayisi olduğu söylenemez. Var deniyor ama ben gerçekçi bulmuyorum. Fabrikalar bayilerine para kazandırmıyorlar, müşteriye direkt satış yapmak istiyorlar. Bu doğru değil… Üreticiler bayilik sistemine geçerse daha güvenilir bir ticaret ortamı doğar, beklenmedik olumsuzluklar yaşanmaz. Herkes kendi işini yapmalı bana göre… Fabrikalar üretime, tedarikçiler satışa odaklanmalı Bu konuyla ilgili olarak bir de şuna değinmek istiyorum: Demir çelik sektöründe faaliyet gösteren tedarikçiler ağırlıklı olarak İstanbul’da konuşlanmış durumda. İstanbul bir yaşam merkezi ve bir metropol… Dolayısıyla arsa ve emlak fiyatları çok pahalı... Firmalarımız sermayelerinin büyük bir kısmını arsa, emlak alımlarına veya kiralarına kullanmak zorunda kalıyorlar. Metropolün dışında oluşturulacak bir Demir Çelik Organize Sanayi Bölgesi’nin de sektöre büyük katkılar sağlayacağına inanıyorum. Bu bahsettiğim projeler mesela Adapazarı’nda 50 yıl önce, Samsun’da 40 yıl önce, Aliağa’da 30 yıl önce oluşturulmalıydı…
Son olarak demir çelik sektöründe özellikle fiyatlar konusunda önemli dalgalanmalar bekliyor musunuz? Bununla birlikte Hasnur olarak neler yapmayı planlıyorsunuz? Son kriz döneminde yaşanan ölüm spirallerinin bundan sonra yaşanacağını pek sanmıyorum. Ufak tefek inişli çıkışı bir fiyat grafiğinin bizi beklediği kanaatindeyim. Hasnur’a gelince; Gebze – Şekerpınar’a 3.5 milyon dolarlık bir yatırım yaptık. Buraya 2012 yılına kadar 1.5 milyon dolarlık ek yatırım yapmayı planlıyoruz. Makina parkımızı genişleterek demir çelik mamulü kullanan bütün sektörlere hizmet vermeyi amaçlıyoruz. Özellikle yarı mamul konusunda ihracatçı bir firma olmayı planlıyoruz.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.