Albaraka Türk Genel Müdürü Dr. Fahrettin Yahşi: Dünyanın En İyi Katılım Bankası Olmayı Hedefliyoruz
Dr. Fahrettin Yahşi Bankacılık sektörünün deneyimli ve başarılı isimlerinden birisi
Dr. Fahrettin Yahşi Bankacılık sektörünün deneyimli ve başarılı isimlerinden birisi
Dr. Fahrettin Yahşi… Bankacılık sektörünün deneyimli ve başarılı isimlerinden birisi… 1965 yılında Ordu’nun Fatsa ilçesi, Evkaf Mahallesi’nde dünyaya geldi. İlkokul, ortaokul ve liseyi Fatsa’da okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü’nü kazandı ve lisans eğitimini 1987 yılında tamamladı. Aynı yılın Aralık ayında Bankalar Yeminli Murakıp Yardımcısı, 1991’in Aralık ayında da Bankalar Yeminli Murakıbı oldu. 1996 yılına kadar bu mesleği devam ettirdikten sonra birçok bankanın genel müdürlüklerinde denetimlerde bulundu. 1998 yılı Ağustos ayında Albaraka Türk’ten gelen teklifi değerlendirdi ve Albaraka Türk ailesine katıldı.
Bankacılık sektörüne ilk olarak özel bir mevduat bankası ile adım attığınızı biliyoruz. Daha sonra kariyer planınızı katılım bankacılığı üzerine yaptınız. Neden klasik bankacılık değil de katılım bankacılığını tercih ettiniz?
Albaraka Türk ailesine katılmamın aslında nostaljik bir geçmişi vardır. Mülkiyede okurken, -gerçekten bu düşündüğüm ve zaman zaman da ifade ettiğim bir hususo yıllarda Zafer Çarşısı’na yakın Albaraka Türk’ün Ankara Şubesi vardı. Benim aklımda, ta o yıllarda Albaraka Türk’te çalışma düşüncesi vardı. Bir de Bankalar Yeminli Murakıbı iken Albaraka Türk üst yönetimi ile belli bir iletişimim söz konusuydu. Sanırım bu faktörler, kariyer planlamamda önemli bir etken oldu.
2001 öncesi ve 2001 sonrası olmak üzere Türk bankacılık sektörünü bizim için değerlendirir misiniz? Bu iki dönem arasında ne gibi farklılıklar vardı?
Türk bankacılık sektörü açısından belki de en önemli tarihlerden biri olarak 2001 yılını gösterebiliriz. 2001 krizi sonrasında sağlam adımlar atılarak Türk bankacılık sistemi yeniden yapılandırıldı. BDDK’nın kurulması, yeni bankacılık kanunu ve yakın denetim, 2008 küresel krizinin hazırlıklı bir şekilde karşılanmasını sağladı. Bir manada, alınan önlemlerin başarısı son yaşadığımız global kriz ile test edildi ve başarısı tescillendi.
Bugün Türkiye’de en karlı kuruluşların başında bankalar geliyor. Bu başarı sizce nasıl yakalandı?
Bu başarının ardında sektör için yapılan düzenlemeler ve siyasi istikrar yer almaktadır. Geçmişte bankacılık sektörü asıl fonksiyonundan uzaklaşıp, çoğunlukla devleti finanse ederken, şimdi reel ekonomiyi finanse eden bir yapıya kavuşmuştur. Devlet tahvillerinin bilanço içindeki oranı önemli derecede azalmıştır. Başta KOBİ’ler gibi reel sektör şirketleri daha fazla finanse edilmeye başlanmıştır. Tüm bunlar yapılırken, bankacılık sektörü kârlı olmaya devam etmiş, ayrıca sektörün istihdama yaptığı katkı da devam etmektedir.
Gelelim Katılım Bankacılığına… Profesyoneller belki biliyor ama okuyucularımız için katılım bankacılığının diğer bankacılık modellerine göre farkını, ayrıcalığını bizim için özetler misiniz?
Katılım bankaları, tasarruf sahiplerinden topladıkları fonları, faizsiz finansman prensipleri dahilinde ticaret ve sanayide değerlendirerek, oluşan kâr veya zararı tasarruf sahipleriyle paylaşır. Ticaretin ve sanayinin ihtiyaç duyduğu hammadde, yarı mamul veya mamul madde, gayrimenkul, makine veya her tür teçhizatın temini, bu yöntemler aracılığıyla sağlanmaktadır. Katılım bankaları nakit kredi vermez, ancak halkın ihtiyaç duyabileceği bankacılık hizmetlerini sunarlar. Katılım bankalarının en önemli kuralı ‘faizsizlik prensibi’dir. “Faizsizlik prensibi”nin özü: Fon toplarken “sabit bir getiri” taahhüt etmemek, fon kullandırırken nakit kredi vermeyip, malı “peşin alıp vadeli satmak; dolayısıyla, özünde bir mal alım satımı olduğu için katılım bankaları reel ekonomiyi destekler.
Dünya finans piyasaları her üç – beş yılda bir krizle yüzleşir hale geldi. Bu kriz durumlarında katılım bankası olmanın ya da katılım bankasıyla çalışmanın ne gibi avantajları oluyor?
Son dönemde dünya finans piyasalarının giderek daha entegre hale gelmesi, bahsettiğiniz gibi ekonomik kriz dönemlerini kısaltmıştır. Artık hiçbir ülke ekonomisi birbirinden bağımsız değildir. Dolayısıyla katılım bankalarının, yukarıda da ifade ettiğim gibi, reel sektörü destekleme özelliği kriz dönemlerinde fark yaratmaktadır. Diğer bankacılık modelleri gibi kredileri geri çağırma, reel sektörü yalnız bırakma gibi durum söz konusu değildir. Bu özelliğini bilen firmalar, katılım bankalarıyla çalışmak ister. Kriz döneminde katılım bankaları da kâr paylaşım esasına göre hareket ettikleri için daha dirençli olduklarını ortaya koymuşlardır.
Özellikle son yıllarda katılım bankacılığına önemli ölçüde bir kayma söz konusu… Bunu neye bağlıyorsunuz?
2008 küresel finans krizinden sonra İslami Bankacılık, temel aldığı ilkeler, sunduğu ürünler ve uyguladığı risk yönetim teknikleriyle daha dikkat çekmeye başlamıştır. Küresel finans krizinin nedenleri sıkça tartışılmakla birlikte, en fazla mutabık kalınan nedenler arasında bankacılık sistemlerinin denetimden uzak olması, türev ürünlerde denetimlerin gerçekleştirilememesi, banka yönetimlerinin ve hissedarlarının yüksek kâr elde etme hırslarının kontrol edilememesi gelmektedir. Oysa İslami bankacılıkta, fonun nerede kullanıldığının iyi takip edilmesi gereklidir. Faizin kullanılmaması, kâr odaklı çalışma ilkesi, spekülatif işlemlere izin verilmemesi, belirsiz sözleşmelerin yasaklanması, reel ekonomiyi desteklemesi en önemli unsurlardır.
Katılım bankacılığında gözetleme, denetleme fonksiyonu iyi işlemek zorundadır. Örneğin, spekülatif işlemlere ve 2008 yılında yaşanan küresel krizin en önemli nedeni olan türev işlemlere rastlamak olası değildir. Bu yüzden 2008 küresel krizinde İslami bankacılık sağlam bir duruş sergileyerek sektördeki payını arttırmıştır. Türkiye, uluslararası İslami bankacılık alanında gelecek vaat eden ülkeler arasında anılmaktadır.
Bildiğiniz gibi devlet bankaları da katılım bankacılığı alanında hizmet verebilmek için yeni katılım bankaları kurma kararı aldı. Siz devletin bu politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemiz şu anda dünyanın en büyük 17. ekonomisi ve 2023’te ilk 10’a girmeyi ve kişi başına düşen milli geliri 25 bin dolara çıkarmayı hedefliyor. 2023 için bankacılık sektörünün toplam aktif büyüklüğünün altı trilyon TL’ye ulaşması, bunun içinde katılım bankacılığının payının yüzde 15 olması bekleniyor.
Katılım bankacılığının bu potansiyeline ve diğer ülkelerdeki paylarına baktığınızda, şu an itibariyle sektördeki payının düşük olduğu ortadadır. Bu kapsamda ilerleyen dönemde yeni kamu katılım bankalarının kurulmasının, yukarıda belirttiğim hedeflere ulaşmada sektöre yeni bir ivme kazandıracağını düşünüyorum. Şube ağının artması ile daha çok müşteriye ulaşılacak, ölçek ekonomisi açısından etkinlik artacak ve rekabet de hizmet kalitesinin yükselmesini sağlayacaktır. Sektöre kamu katılım bankasının girmesi ile katılım bankacılığı prensiplerine uygun bir interbank oluşması ve sermaye piyasası ürünleri için hacmin artması ile ikinci el piyasanın derinleşmesi kolaylaşacaktır.
Ülkemizde katılım bankalarının, bankacılık sektöründeki payı hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
Türkiye’de katılım bankacılığı, ilk uygulanmaya başlandığı dönemden itibaren çok önemli bir mesafe aldı. Fakat büyüme potansiyeline baktığımızda, hâlâ katılım bankacılığının sektörde ilerleyebileceği büyük bir potansiyel bulunuyor. Katılım bankalarının 2014 yılı sonunda toplam bankacılık sektörü içerisindeki payı, aktif büyüklük bakımından %6 civarında. Bu oranın yükseltilmesi için yeni ürünlerin ortaya konulması gerekmekte. Müşterilerin talepleri ve gelişen altyapı da bu ürünlerin çıkmasını hızlandırmaktadır. Önümüzdeki dönemde katılım bankaları, faizsizlik prensibinden taviz vermeden pazar paylarını arttırmak ve diğer bankalarla rekabet edecek hizmeti sunmak için piyasaya yeni ürünler sunacaktır.
Albaraka, oldukça güçlü ve köklü bir marka… Türkiye’de katılım bankacılığı alanında kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz? Pastadan ne kadar pay alıyorsunuz?
Albaraka Türk olarak kurulduğumuz 1984 yılından bu yana reel sektörü desteklemeye devam ediyoruz. Albaraka olarak her segmentten müşterilerimizle çok özel ilişkilerimiz var. Müşterilerimiz bizim için çok değerli. Albaraka’nın da onlar için çok değerli olduğunu biliyoruz. Müşterilerimizle bu çok özel ilişkimizi korumak, yeni müşterilere ulaşmak için kendimizi sürekli yenilememiz gerektiğinin de farkındayız. Simurg adını verdiğimiz büyük değişim ve dönüşüm programı ile onların beklentilerine uygun olarak sistemlerimizi yeniliyor ve geliştiriyoruz. Özellikle KOBİ’lere verdiğimiz destek bizim için çok önemli.
Geçmişte KOBİ olarak çalışmaya başladığımız bazı müşterilerimiz, şu an sektörlerinde önde gelen şirketlere dönüştü. Müşterilerimizle birlikte büyüyoruz, diyebiliriz. Kredi alanında çok önemli bir tecrübemiz bulunmakta. Sektörün altında olan %2,1 seviyesinde takipteki kredi rasyomuz bunun bir göstergesi. Katılım bankacılığı sektöründe aktif toplam itibariyle %20’nin üzerinde bir payımız var.
Son zamanlarda MB politikaları sıkça eleştiriliyor ve faizlerin yüksekliğinden yakınılıyor. Siz buna katılıyor musunuz?
Merkez Bankası, kriz dönemlerinde ve sonrasında gösterdiği proaktif politikalar ile finansal istikrara önemli katkılarda bulundu ve hâlâ bu katkıya devam etmektedir. Bununla birlikte, 2015 yılı içinde faiz indirimlerinin devam etmesini bekliyoruz ve Merkez Bankası’nın açıklamaları da bu yöndedir. Genel olarak TCMB’nin uygulamalarına baktığımda ise, sektörümüz ve ekonominin geneline ilişkin etkileri bakımından önemli bir kurum olduğunu söyleyebilirim.
2015 yılını bankacı gözüyle yorumlayacak olursanız; bu yıl bizi ekonomi – sanayi ve politika alanında nasıl günler bekliyor?
2015 yılında gerek ülkemiz ekonomisi ve gerekse Albaraka Türk olarak geleceğe yönelik beklentilerimiz iyimser. Şayet ekonomik ve siyasal istikrar devam ederse, önümüzdeki dönemde katılım bankacılığının, toplam bankacılık sektörü içerisindeki payı önemli seviyelere yükselecektir. Türkiye’nin genç nüfusu ve dinamik yapısı dikkate alındığında, etkin bir ekonomik plan çerçevesinde hükümetin belirlediği hedeflere rahatlıkla ulaşılabileceği kanısındayım.
Albaraka olarak Türkiye’deki gelecek hedeflerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Katılım bankacılığının ülkemizdeki kurucuları arasında yer alan Albaraka Türk, Simurg adını verdiğimiz önemli bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Biz bu bağlamda banka içinde üç yıl önce başlattığımız dönüşüm sürecinin sonuna yaklaştık. Müşterilerimizin beklentilerine uygun olarak teknolojik altyapımızı yeniledik ve daha geliştirdik. Bu süreç sonunda hedefimiz dünyanın en iyi katılım bankası olmak ve istikrarlı büyümemize devam ederek Türk bankacılık sektöründe orta ölçekli bir banka olmayı planlıyoruz.
2015 yılında da yine aktif kalitemizi bozmadan bilançomuzu büyütmeyi ve reel sektöre olan katkımızı sürdürmeyi planlamaktayız. Şubeleşme açısından hedeflerimizin önündeyiz. 2014 yılı itibariyle yurt genelinde 202 şubeye ulaştık. 2015 yılında da 10-15 civarında yeni şube açma planımız var.
Kuveyt Türk ile yüzde 50 eşit pay sahibi olarak kurduğumuz Katılım Emeklilik, Türkiye’deki bireysel emeklilik ve hayat sigortası alanında iki lisans sahibi ilk sigorta şirketi oldu. Hedefimizi, ilk beş yılda 500 bin katılımcıya ulaşmak ve emeklilik sektöründe ilk 10’da yerimizi almak, olarak belirledik.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.