Demir Çelik Sektöründe Yarım Asırlık Çınar Yüksel Göktürk
Dergimizin bu ayki kapak röportajında demir çelik sektörünün duayenlerinden Yüksel Göktürke yer verdik.
Dergimizin bu ayki kapak röportajında demir çelik sektörünün duayenlerinden Yüksel Göktürke yer verdik.
Dergimizin bu ayki kapak röportajında demir çelik sektörünün duayenlerinden Yüksel Göktürk’e yer verdik. Röportajımızda Göktürk Ailesi’nin 62 yıl önce Perşembe Pazarı’nda başlayan demir çelik hikayesinden firmalarının gelişimine, ikinci kuşağın sektörde elde ettiği başarılardan güncel gelişmelere kadar birçok konuyu ele aldık.
Demir Çelik Sektöründe Yarım Asırlık Çınar Yüksel Göktürkhttps://t.co/UmxypGXZIm #yükselençelik pic.twitter.com/xAhtnFaZp8
— Demir Çelik Sektörü (@celiksektoru) 12 Şubat 2016
Yüksel Göktürk, bu sene 40’ıncı yılını kutlayan Yükselen Çelik ve 46’ıncı yılını tamamlayan Göktürkler Çelik’in sahibi… Ağabeyleri Hasan ve Hakkı Göktürk ise Türkiye’de demir çelik ticaretinin öncülerinden… Anadolu’dan yüzlerce insanın İstanbul’a göç etmesine ve demir çelik sektöründe iş sahibi olmalarına öncülük etmişler. Yüksel Bey de ağabeylerinin kendisine devrettiği bayrağı, yavaş yavaş bir sonraki jenerasyona devretmeye hazırlanıyor. İki oğlu ile arasında güzel bir uyum ve işbirliği var. 11 yıldır birlikte çalışıyorlar. Kurumsallaşma ve aile içinde iş bölümü konularında sektör için iyi bir örnek teşkil eden Yüksel Göktürk ve Ailesi’nin Türk sanayisine olan hizmetleri daha uzun yıllar sürecek gibi görünüyor.
Şirketlere gelince; Yükselen Çelik vasıflı çelik sektörünün lider firmalarından birisi... Göktürkler Çelik ise paslanmaz çelik sektörünün parlayan yıldızlarından… Bir de demir çelik sektöründe son yılların “Satınalma Başarısı” olarak tanımlanabilecek şekilde Ruslardan satın alarak Yükselen Çelik bünyesine kattıkları Ramateks Metal var. Şirketler kolektif ama tam kurumsal şekilde Yüksel Göktürk ve oğulları tarafından idare ediliyor. Dilerseniz bundan sonrasını Yüksel Göktürk’ün kendisinden öğrenelim…
Yüksel Bey; demir çelik sektörünün köklü ailelerinden birinin mensubusunuz. Buna ilaveten kişisel olarak sektöre çok büyük katkıları olmuş, bugün de Türk sanayisine önemli hizmetler sunan birisiniz. Bizlere kendinizden ve bugünlere geliş sürecinizden bahseder misiniz?
1955 yılında Sivas’ta dünyaya geldim. Aynı yıl ailemle Sivas’tan İstanbul’a göç ettik. Ağabeylerimin ve babamın Sivas’ta başlayan ticaret hayatı 1954 yılından sonra İstanbul’da devam etti. Büyük ağabeylerim Hasan ve Hakkı Göktürk’ün Perşembe Pazarı’nda başladıkları demir çelik ticaretine; öğrencilik yıllarımda, diğer kardeşlerimle birlikte dahil oldum.
Beş erkek kardeşin en küçüğüyüm. Büyük ağabeylerim Hasan ve Hakkı Göktürk’ten esnaflığı, ticareti ve demir çeliği öğrendim. Perşembe Pazarı’nda uzun yıllar, diğer ağabeylerim Rahmi ve Yılmaz Göktürk ile birlikte yassı mamul ticaretinin en ön plandaki şirketi olduk. O dönemleri hatırlayanların hafızasında “Göktürkler” ismi yer etmiştir. Düzgün ve saygın esnaf olarak; Perşembe Pazarı tarihinde önemli bir yerimiz vardır. 1976 yılında müşterek çalışan kardeşler, yavaş yavaş kendi firmalarımızı kurmaya başladık. Ben de Yüksel Ticaret unvanıyla kendi şirketimi kurarak çalışmaya başladım. Daha sonra 1989 yılında bu şirketin adını Yükselen Çelik olarak değiştirdim.
Esasen ailecek 70’lerin sonunda halen birlikte çalışıyorduk. 1980 yılından itibaren kurumsallaşamama ve iş bölümü yapamama gibi sebeplerden ötürü kardeşler olarak ayrı ayrı çalışmaya başladık. Ben ayrılmayı hiçbir zaman istemedim. Ama en küçük olduğum için, pek fazla söz hakkım da olmadı. Demir Çelik sektöründe yassı mamulden uzun mamule, yani çelik ve boruya geçişim bu dönemde oldu. Kardeşlerime rakip olmamak için yassı mamul işine devam etmedim. O tarihten sonra çelik ve boru alanında uzmanlaştım. Ailemiz birlikteyken eğitim hayatımı da işten sonra akşamları okula giderek tamamladım. Marmara Üniversitesi Matematik Bölümü mezunuyum.
Zamanla Perşembe Pazarı’ndan taşınma ihtiyacı duymaya başladım. İşyerimi sırasıyla Zeytinburnu Demirciler Sitesi ve İkitelli’ye, ardından Çakmaklı’ya ve son olarak Esenyurt - Kıraç Bölgesi’ne taşıdım. Bugüne kadar çalıştığım tüm işyeri ve depoların mülkü hep kendime ait oldu.
İşyerime hiçbir zaman kira ödemedim. Aileden gelen bir alışkanlık olsa gerek, her şeyden önce işime yatırım yaptım. Bu prensibim doğrultusunda aynı çizgimi günümüzde de sürdürüyorum. Hâlihazırda 10 Dönüm Esenyurt’ta, 10 Dönüm Tuzla’da, 1 Dönüm Çakmaklı’da ve birçok dükkân da Zeytinburnu’nda olmak üzere mülkü bana ait olan işyerimiz mevcuttur. Ailemizdeki en önemli alışkanlıklardan biri mülk edinme ve özellikle işine yatırım yapma alışkanlığıdır.
Yıllar geçti ve Perşembe Pazarı önce İstanbul’a, sonra Türkiye’ye yayıldı. O dönemin esnaflarından bugün halen devam edenlerin sayısı çok az... Biz de bunu başaran nadir aile şirketlerinden biriyiz. Dürüst esnaf olmamız, hesabını bilen insanlar olmamız sayesinde bugünlere geldik.
İki büyük ağabeyim rahmetli olduktan sonra 2005 yılında ailemizin ocağı olan Göktürkler firmasını da devir aldım. 2005 yılında büyük oğlum Barış Göktürk, 2012 yılında ise diğer oğlum Burak Göktürk Amerika’da eğitimlerini tamamlayarak benimle beraber çalışmaya başladılar. 2005 yılında Barış’ın aramıza katılmasıyla beraber dış ticarete, kurumsallaşmaya ve markalaşmaya başladık.
Türkiye’nin ihtiyacı olan ve ülkemizde üretimi olmayan vasıflı çelikleri yurtdışından ithal ederek, ülkemizdeki sanayicilere sunduk. Birçok mümessillik aldık. Felsefemiz; yerli üreticiye rakip ürün getirmek değil, aksine Türkiye’de bulunmayan ürünlere yönelmektir. Bizim getirdiğimiz çelikler olmazsa sanayici otomobil, kalıp ve makina üretemez.
Demir çelik sektöründe kökeni eskilere dayanan hemen hemen her firmanın geçmişinde karşımıza Perşembe Pazarı çıkıyor. Bize biraz Perşembe Pazarı’ndan bahseder misiniz? O gün yapılan ticaretle bugün yapılan arasında ne tür farklar var? Perşembe Pazarı’ndan kalma esnaf kültürü hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Her şeyden önce Perşembe Pazarı’nda herkes dükkâncıydı… Ve İstanbul’da o dönem Perşembe Pazarı’nda yeri olmayanlar, demir çelik esnafı sayılmazdı. Herkes birbirini tanır, bilirdi. Şimdi bildiğimiz dev depolar yoktu. 100 metrekare dükkân bile büyük sayılırdı. İlk kez İstanbul’da şehrin dışına çıkacak olan demir çelik esnafı, Zeytinburnu’nda Demirciler Sitesi’ne taşınacaktı. Rahmetli ağabeylerim bu sitenin kurucularındandır. Bir gün yine rahmetli esnaflardan Bahattin Hasputçu ile Zeytinburnu Demirciler Sitesi’ni gezerken, 200 metre kare dükkânlara bakarak ağabeyime ‘’Bunları nasıl dolduracağız Hasan?’’ diye sorduğunu hatırlarım. Türkiye nereden nereye geldi. Bugün 20 dönümlük yerler bile bize yetmiyor. İleride 80-100 dönüm yeter mi bilemiyorum.
Geçmişte Perşembe Pazarı’nda dükkanı olmayana mal verilmezdi. Söz senetti diyoruz ya, işte o zaman bizde vadeler en fazla 45 gündü. Perşembe Pazarı’nda dükkânı olanlar sözüne sadık düzgün esnaflardı. Ne zaman ki bu dükkânların dışında başka yerlerde yazıhaneciler ortaya çıktı, o zaman iflaslar başladı.
Perşembe Pazarı döneminde bu zamanki gibi iflaslar yoktu. Eskiden bir söze güvenilirdi. Tecrübeye prim verilirdi. Ben de ailemin tecrübesinden ve isminden ötürü çok saygı görürdüm. Sözümüz senet gibiydi. Şimdi ticaret gerçekten çok zor… Perşembe Pazarı esnafı bugünkü ticarete zor ayak uydurur. Zaten bu ticarete ayak uydurabilen ve halen piyasada kalan en fazla 3-5 aile vardır. Biz de bunların başında geliyoruz.
Bugün onun yerine profesyonel sistemler var. Coface Alacak Sigortası, DBS, Teminat Mektubu gibi kavramlar ticarete hakim olmuş durumda… Maalesef Perşembe Pazarı bu sistemde başarılı olamazdı, olamadı. Oradan gelen birçok tüccar kayboldu. Hele bir de yerine yeni nesil devam etmiyorsa hiç şansı yok. Bizim şansımız yetiştirdiğimiz kadrolar ve yeni nesil… Benden sonra da en az bir jenerasyon daha şirketimizin geleceği garanti altında… Kurumsallaşma tamamlanırsa birkaç jenerasyon olabilir.
Sektörde sizi ve şirketlerinizi başarıyla temsil eden iki oğlunuz var. Piyasanın yakından bildiği ve tanıdığı büyük oğlunuz Barış Göktürk Yükselen Çelik’ in yönetimini üstlenmiş durumda. Diğer oğlunuz Burak Göktürk ise Paslanmaz Çelik sektöründe ailenizi Göktürkler firmasıyla temsil ediyor. Şirketlerinizin son 10 yılda başarıdan başarıya koşmasında oğullarınızın ne tür katkıları oldu?
Ben mütevazı bir insanım. İddialı konuşmayı sevmem. Ama kurumsallaşma konusunda sektörümüzün çok ilerisinde olduğumuzu söyleyebilirim. 2006 yılından bu yana kurumsallaşmaya devam ediyoruz. Kurumsallaşma tek seferde tamamlanan bir olay değil. Uzun soluklu ve sürekli bir değişim gerekiyor. Sadece ISO Belgesi alarak kurumsal olunmuyor. Biz dışarıdan profesyonel danışmanlarla ciddi çalışmalar yaptık. Oğlum Barış’ın bu konuda çok emeği var. Aile Anayasası ve Şirket Tüzüğü yazdık. Aile Anayasası ortakların kazançlarını nasıl harcayacaklarını, hangi şirketi kimin ve nasıl yöneteceğini anlatıyor. Hepimiz yazılı anayasamıza uyuyoruz. Keyfi işler yapmıyoruz. Ayrıca şirket tüzüğü var. Bütün bir yılın içinde hangi gün ne işler yapılacak bunların listesi var.
Şirket tüzüğümüzün sektörde emsali olduğunu sanmıyorum. Ben bile şirketin sahibi olarak tüzük dışında hareket etmiyorum. Her işin tüzükte yazan bir standardı var. Yıllık kazançlarımızı bile nereye harcayacağımızın planı yazılıdır. Bu anayasa sayesinde ben ve çocuklarım, hiçbir ayrılık endişesi olmadan gelecek planları kuruyoruz. İcra Kurulumuz ve İnsan Kaynakları departmanımız var. Yanımızda çalışan insanlara kendi iş alanlarında yetkiler verdik. Benim felsefem insan yetiştirmek ve onlara yetki vermektir.
Çocuklarıma da aynısını yaptım, personelime de... Personelimiz bu kurumsallaşmayı yakından görüyor ve yaşıyor. Onlar da bu sürecin parçası olmaktan memnunlar. Bankacılar, yabancı tedarikçiler ve büyük şirketler bunları gördükçe bizden övgüyle bahsediyorlar. Çocukların işimizin gelişmesine olan katkılarını sormuştunuz. Büyük oğlum Barış, Yükselen Çelik’in başında. O geldikten sonra % 90 iç piyasaya bağlı olan şirketimiz yüzünü % 90 dış ticarete döndürdü. Yerli fabrikaları da destekleyerek devam ettik. Ama ithalat ve ihracat onunla birlikte başladı. Üretici olmamamıza rağmen kaliteli ürün ithal ettiğimiz ve iyi hizmet verdiğimiz için Türkiye’de bazı üreticilerden bile daha çok tercih ediliyoruz. Yurtdışında birçok fuarda ülkemizi temsil ediyoruz. Dubai’de, Suudi Arabistan’da, İtalya, İspanya, Almanya ve Rusya’da fuarlara katılıyoruz. Kurumsallaşma ve dış ticaret alanlarına yönelmemizin en büyük mimarı Barış oldu. Kendisinin yurtdışında aldığı eğitimin farkını da açık şekilde gördüm. Benim yurtiçinde kurduğum saygın ismi, yurtdışına taşıdı. Burak da aynı ağabeyi gibi başarılı...
Paslanmaz çelik işine onunla girdik. Yakında kadrosunu daha da kuvvetlendirerek, paslanmaz çelik sektörünün lider şirketlerinden biri olacak. Aynı felsefemizi orada da devam ettiriyoruz. Bizim amacımız; düzgün esnaf olalım, kaliteli mal getirelim, malımızın arkasında duralım ve müşteri memnuniyeti odaklı çalışalım. Çocuklar yıllar içinde yetiştikçe ben yetkilerimi devrettim. Mal alımına, satışına, personel alımına, imza yetkisine kadar her türlü yetkiyi kendilerine verdim. Daha önce kardeşlerinden ayrılmak zorunda kalmış biri olarak gelecek nesillerin ayrılmaması için kurumsallaşmanın önemini çocuklarıma anlattım. Hep birlikte buna göre bir program yaptık. Esas sözleşmeler, şirket anayasası ve tüzük ile ortaklıkların ayrılmasına, şirketin parçalanmasına kalıcı olarak engel olduk. Bundan 5 yıl sonra en az bugünkü Yükselen Çelik kadar büyük olan bir Göktürkler Çelik firmamız olacak. Her yıl % 50 ile % 100 arasında büyüyor. Ben halen her iki şirketin de mali işlerinin başındayım. Kasayı, stokları, alacakları, borçları ben takip ederim. En büyük sermayem çocuklarımın eğitimi… İkisi de çalışkan, işine bağlı ve sürekli olarak işini düşünen insanlar. İşlerini çok seviyorlar. Bütün yaşantıları iş olmuş. En azından bir nesil daha gideceğimizi görmek beni mutlu ediyor.
Yükselen Çelik 2013 yılında vasıflı çelik sektörünün en büyük birleşmelerinden birine imza attı ve Ramateks Metal’i Rus asıllı Mechel Holding’den satın aldınız. İki yıl sonra geriye bakınca bu alışverişten memnun musunuz? Son 2 yılda sizin için ne tür gelişmeler oldu?
Her şeyden önce yurtdışında büyük prestij kazandık. Şu anda 4 tane mümessilliğimiz var. Ramateks’i aldıktan sonra tüm üretici ve tedarikçiler kapımıza gelmeye başladı. Yerli ve yabancı çok sayıda şirketten yeni mümessillik teklifleri, ortaklık projeleri aldık. 2016 yılı Nisan ayında Almanya’daki fuar standımızı gidip görün. Ne kadar kalabalık olduğuna şaşıracaksınız. Küresel ölçekte popüler bir şirket olduk. Bu açıdan çok memnunum.
Yurtiçinde de Ramateks’i almamızla birlikte Hadde Yuvarlak ve Hadde Lama konularında çok ön plana çıktık. Elimize yeni ve hiç tanımadığımız büyük bir portföy geçti. Biz bu portföyün hepsine bile hitap edemedik. Ramateks’in müşterilerinin içinden en kârlı ve katma değeri en yüksek olanları seçip onlarla çalıştık. Kârlılığımız ve ciromuz çok güzel şekilde büyüdü. Satış vadelerimiz kısaldı. Dediğim gibi hadde yuvarlak ve lama gruplarında sektörde isim yaptık. Mechel’den hadde mal almak yerine yerli vakumlu ürünlere yöneldik. Zaten 2009-2010 yılından bu yana yerli bir tedarikçiye sektöre girmesi için bilgi paylaşımı ve işbirliği yapıyorduk.
Onlarla birlikte sektörde işbirliğimizin temellerini bundan 6-7 yıl önce atmıştık. Ramateks’i alırken 10 dönümlük ikinci bir deponun bize büyük geleceğini düşünüyorduk. Bugün o yer bizim projelerimize çok küçük gelmeye başladı. Bazı ciddi projeler için yabancı ortak adaylarla görüşüyoruz. 80 dönümlük bir arsa aldık. Ama aldığımız arsanın limana uzak olması ve OSB dışında yer alması nedeniyle yeni başka yerler de bakıyoruz. Bu yeni projemizde iç pazardan çok dış pazara yönelik bir iş geliştireceğiz. Yabancılar projeye ortak olmak için sıra oldular. Ben şahsen 2 tanesiyle görüştüm ama temkinli bir insan olduğum için acele karar vermek istemiyorum.
Çocuklar da aynı şekilde sindire sindire ilerlemek istiyorlar. Bugün Ramateks’i almamız sayesinde İstanbul Anadolu Yakası’nda bir şubemiz var. Hadde yuvarlak ve lama gruplarında sektörün liderleri arasındayız. Bizden önce zarar eden Ramateks’in Konya ve İzmir depolarını kapattık. Acıbadem’deki ofisi de… 40 personelinden sadece 5 tanesini kadromuza kattık. Yanlarına kendi yetiştirdiğimiz genç arkadaşları yönetici olarak yerleştirdik. Bu süreçte iyi para kazandık. Bundan sonra da Ramateks’in elimizdeki portföyünde büyümeye devam ederek ciro ve kârlarımızı arttıracağız.
Ramateks Metal’in alımıyla ilgili çok dedikodu yapıldı. Sizin çok borçlandığınızı ve bu işten zarar ettiğinizi söyleyenler oldu. Bu söylentiler doğru mu yoksa çamur at izi kalsın mantığıyla sarf edilen sözler mi?
Açıkçası bu konuya çok üzülüyorum. 40-50 yıllık dostlarım bile, sektörde sevdiğim aileler bile bu tür dedikodular yapıyorlar maalesef. Kıskanıyorlar mı, rekabet mi edemiyorlar bilemiyorum. Ama beni tanıyan insanlar iyi bilir. Ben kolay kolay kazık yemem. Zararına mal satmam. Kusura bakmayın ama ben hayatımda hiç zarar etmedim. 1976 yılından bu yana açın bakın bir kez bile zarar beyan etmedim. Hiçbir alışverişte; fiyat bile düşmüş olsa, aldığım fiyatın altında mal satmadım. Sektörde cirolara ve ödenen vergilere bakarsanız anlarsınız. Ben Ramateks’i alarak 1’e 10 kazandım. Hayatımızın en kârlı işidir. Bu benim yıllardır verdiğim emeğimin mükafatıydı...
Rakip kelimesini hiç sevmem. O kelimeyi de kullanmam. Çocuklarıma da kullanmayın derim. Türkiye’de ticaret batıdaki kadar gelişmiş değil. Rakip kelimesini insanlar hazmedemiyor. Rekabet yapmak hizmetle, kaliteyle, en uygun malı satarak olur. Belden aşağı vurarak, yalan konuşarak, iftira atarak olmaz. Biz bu sektöre yıllarını vermiş insanlarız. Ben 50 yıldır bizzat sektörün içindeyim. Müşterilerimize açın sorun. Bugüne kadar hiçbir krizden etkilenmedim. Hiçbir sene bir öncekinden geriye gitmedim. Hiçbir dönemde maddi sıkıntı yaşamadım. 2008-2009’da çok insan battı. Aldım, birçoğunu sırtımda taşıdım. Uzun vadeler, taksitler yaptım. Kimse mal vermezken ben destek oldum.
Peki, siz nasıl hiç maddi sıkıntı çekmediniz? Sektörde son dönemde çok sayıda firma mali sıkıntılar yaşadı. Bunu neye bağlıyorsunuz? Yükselen Çelik olarak 40’ıncı yılınıza girerken nasıl bu kadar güçlü durabiliyorsunuz?
Bakın 50 yıldır kimler geldi, kimler geçti. En büyüğünden en küçüğüne ticaretin içinde kaybolup giden yüzlerce şirket ve esnaf tanıdım. 70’li yılların ticaretiyle 80’lerinki farklıydı. 90’larla bugün yapılan ticaret arasında çok fark var. Ayakta durmak için sürekli değişmek gerekiyor. Çağa ayak uydurmak ve pozisyon almak lazım. Eskiden yüksek enflasyonda her mal para kazandırırdı. Şimdi tam tersi; bekleyen mal zarar ediyor. Hızlı olmak çok mühim… Her şeyden önce yeni başlayan arkadaşlar çok açılmamalı. Kazandıkları parayı işlerine yatırıp israf yapmamalılar. Ben matematik okudum. Perşembe Pazarı’nda hesabını çok iyi bilen insanların yanında yetiştim. İki oğlum da ekonomist... En iyi okulları bitirdiler. Hesap kitap yapmayı da benden öğrendiler. Ticaretin temelinde doğru hesap yapmak vardır.
Aldığın vadeyle sattığını, stokta bekleme süresini, kesim firesini, yerine koyma maliyetini ve daha onlarca detayı doğru hesap etmezsen zarar edersin. Çok açılırsan, çok mal veya personel alırsan zarar edersin. İşin yerine arabana, evine, keyfine para harcarsan zarar edersin. Ben hayatım boyunca hiçbir krizde sıkıntı yaşamadım. Hesabını iyi bilen insan oldum. 2008-2009 yıllarında birçok firmayı yaşattım. Batmalarına engel oldum. Benden çok daha büyük dev şirketlerin patronları bile birçok kriz yaşadılar. Ama ben bugüne kadar hiçbir kriz yaşamadım. Büyük riske girmedim. Hep temkinli davranırım. Korkanın anası ağlamaz derler. 1,000ton gücüm varken 300 ton alırdım. Bugün 5,000 ton gücüm varken 2,000 ton alıyorum. Devrimizin de gerisinde kalmıyoruz.
Piyasada sizin söylediğiniz kriz yaşayan arkadaşların çoğu forward nedir, hedge etmek nedir, döviz kurları nasıl bağlanır, kredi sigortası nasıl yapılır bilmiyorlar. Halen çoğu şirket kredi sigortası ve DBS yapmıyor. Biz 1 yıl vadeli bile mal satarız. En önemli özelliğimiz budur. Ben paramı garantiye aldıktan sonra, vade farkını koyduktan sonra her vadeye mal satarım. Dolar çeki, Euro ödemesi, TL ödemesi, Teminat Mektubu, Elektronik Ödeme Emri, DBS … Biz bunların hepsini yapıyoruz. Ben bugünlere çok çalışarak, adım adım geldim. Hacmime göre çok az kredi kullanıyorum. Önce Perşembe Pazarı’nda yazıhanede başladım. Sonra 100 metre dükkanım oldu. Sonra 300 metre, ardından 1,000 metre oldu. Kıraç’a geldim 11,000 metre oldu. Bugün 21,000 metreye geldik. Bundan sonra da 2 yıl sonra göreceksiniz ne duruma gelmişiz. Ama her şey hazmederek oldu. Krediyle veya bankanın parasıyla büyümedik. Kazandıkça yaptık. Kıraç’taki 10,000 metreyi yaptığımda önce konteynerde çalıştım. Zemine beton bile atmadım. 1 sene sonra betonu attım, yazıhanelere geçtim. Ardından idari binayı yaptım. Bugün biz öyle sağlam basıyoruz ki benim aylık kira gelirlerim şirketin tüm aylık masraflarını ve faizlerini karşılıyor.
2016 yılında satış cironuzun ve satış tonajınızın ne şekilde değişmesini bekliyorsunuz?
Ciro bizim için çok kolay, ciroyu hedef yapmayın. Biz hiç ciroya bakmadık. Para kazanmak ve kârlı iş yapmak önemli… Bazıları % 50 kârla mal sattım zannediyor ama parayı tahsil edemedikten sonra bir önemi yok. Onun için biz kendi sistemimize uyan herkesle çalışmak istiyoruz. Ama bizim sistemimize uymayanlarla başkaları çalışsın. Bizim malımız kaliteli. Sadece 1. sınıf malzeme satıyoruz. Rusya, Ukrayna, Çin ve diğer ülkelerdeki tedarikçilerimiz bize hep şunu söylediler: ‘’Siz Türk değil, Avrupalısınız. Türkiye’de başkaları hep en ucuz malı almanın peşindeyken, siz hep en kalitelisini alıyorsunuz’’. Mesela Ukrayna’da DSS’ten Türkiye’ye onlarca firma mal ithal ediyordu. Ama adamlar bizim en pahalı ve en kaliteli malı istediğimizi görünce şaşırdılar. Türkiye’ye hep ikinci kalite satmaya alışmışlardı. Biz ise o dönemde Böhler’in şartnamelerinde mal üretilmesini zorunlu koştuk. İki sene bize mal sattıktan sonra Türkiye’ye mal satmayı bıraktılar. Biz istemeden bize distribütörlük teklif ettiler. Çin’de de aynısı oldu. Çin’den dövme çelik ithal eden Türk şirketleri içinde bir tek bizim detaylı teknik şartnamesi olan firma olduğumuzu, Türklerin kalite yerine sadece fiyat konuştuğunu söylediler. Oysaki biz ezme oranı, kimyasal değer ve mikro yapı şartnameleri istedik.
Bugün mesela Çin’den Türkiye’ye gelen en kaliteli çelikler NGS ve Toolgo ürünleridir. Her ikisini de Türkiye’de biz satıyoruz. Bu yüzden 2016 hedeflerimiz ciro ve kâr üzerine değil. Çocuklara da daima söylerim: ‘’Siz işinizi doğru yapın yeter. Parayı zaten kazanırsınız’’. 2015 yılında tarihi ciro ve rekor kâr yaptık. Bunun çeşitli sebepleri var. Ama en önemlisi bizim kaliteli mal satmamız ve müşteri odaklı çalışmamız. Biz her türlü hizmeti, her türlü vadede, her türlü şekilde veriyoruz. Yeter ki paramız garanti olsun. Yine de sorunuzu yanıtlamak adına 2016 yılında Takım Çeliği, Plastik Kalıp Çeliği, Hadde İmalat Çelikleri, Dövme Çelik ve Lama konularında Türkiye’nin en büyük ciro ve tonaj yapan ilk 3 şirketinden biri olacağımızı öngörüyorum. Bu saydığım ürünlerin bazılarında birinci sırada yer alırız. Ama hepsinde kazancımız meslektaşlarımızın ilerisinde olacaktır. Bunun nedeni bizim müşteri odaklı çalışmamız ve en iyi hizmeti vermemiz. Biz sattığımız her malın arkasındayız. Hep kaliteye ve hizmete yöneldik.
Söyleşimizin içerisinde ara ara değindiniz fakat yeni yatırımlarınızı bizler için özetler misiniz?
Merkez Depo ve Tuzla Şube son hız çalışmasına devam ediyor. Yeni ilave personeller alındı ve eğitim süreçleri birkaç aya tamamlanır. Tuzla Şube küçük geldiği için 80 dönüm yeni bir yer alındı. Belki, kesin demiyorum ama belki o şubeyi geçici süreyle kiralık bir yere taşıyarak İTOSB’daki 10 dönüm yeri satabiliriz. Ayrıca yabancılarla ortak bir proje geliştirdik. Ortak adaylarından bizim için en kârlı ve en kalıcı olanını seçerek yeni bir yatırıma gireceğiz. Bu yatırım dış pazara yönelik olacak. Ama bunu Yükselen Çelik’in 2017 yılında yapacağı güzel bir sürprizden sonra düşünüyoruz. Şu anda bunların detayına girmek istemiyorum. 2017 – 2018 yıllarında Yükselen Çelik’in bugünkünden çok daha büyük ve kuvvetli olduğunu bütün sektörümüz görecek. Ben ve oğullarım bu konuda çok ciddi çalışmalar yapıyoruz. Ayrıca Göktürkler Çelik A.Ş. isimli şirketimiz için yeni bir arsa bakıyoruz. Zamanla Göktürkler’e özel yeni bir tesis daha kurabiliriz. Paslanmaz Çelik konusuna, çubuk ve sac başta olmak üzere çok ciddi yatırım yapıyoruz. Yerli ve yabancı üreticilerle olan ilişkilerimiz her geçen gün kuvvetleniyor. Kadromuzu da aynı Yükselen Çelik gibi kendimiz yetiştiriyoruz. 5 sene içinde sektörün lider şirketlerinden biri olduğunu göreceksiniz.
Sektörü temsilen geçmişte birkaç dönem İstanbul Ticaret Odası’nda Komite Başkanı ve Meclis Üyesi olarak görev yaptınız. Bundan sonra sizi veya ailenizden birilerini yine İTO’da görecek miyiz?
İstanbul Ticaret Odası’nda iki dönem aktif görev aldım. Meclis Üyesi ve Demir Çelik Komite Başkanı oldum. Çok çeşitli hizmetlerde bulunduk. Örneğin geçmiş iki dönemde yaptığımız çalışmalarla demir çelik ürünlerinin vadeli ithalatında KKDF’nin kaldırılmasında payımız var. Çalıştığım dönemde kriz boyunca bazı bankaların yaptığı haksız uygulamalara karşı İTO’da birçok çalışma yaptık. Fakat İTO çalışmaları işime çok engel oldu. Çok fazla zaman kaybettim. Dikkat ederseniz İTO’daki görevimi yeni arkadaşlara devrettikten sonra işim ileri gitti. Ticaret odası yerine vaktimi ve konsantrasyonumu işime verdim. Ramateks’in bile alımında bu durum etkili olmuştur. Ben bundan sonra tekrar İstanbul Ticaret Odası’nda aktif bir görev almayı düşünmüyorum. Ama çocuklarımın orada sektöre çok katkıları olur. İşlerinde çok başarılılar. Onların modern fikirleri, atak davranışları ve tarafsız düşünceleri sektöre katkı yapar. Elbette aday olup olmamaya kendileri karar verirler.
Sektörün duayenlerinden biri olarak sektörünüzdeki sanayici ve işadamlarına ne tür tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Her şeyden önce modern ve çağdaş çalışma sistemine geçmelerini, kurumsallaşmalarını, alacak sigortası, DBS ve Elektronik Ödeme Emri gibi sistemleri kurmalarını, kaliteli ürün alıp satmalarını, yıkıcı rekabet ve iftiradan uzak durmalarını ve son olarak çalışanlarını eğitmelerini tavsiye ederim. İşini iyi yapan, hesabını iyi bilen, boş işlere zaman harcamayan ve işine gücüne vakit ayıran esnaf daima para kazanır.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.