Dünyayı demir çelik telaşı sardı
Avrodaki değer kaybı AvrupaÂ?nın krizine bağlı olarak sürerken dolar da değer kaybetmeye başladı.
Avrodaki değer kaybı AvrupaÂ?nın krizine bağlı olarak sürerken dolar da değer kaybetmeye başladı.
Avrodaki değer kaybı Avrupa’nın krizine bağlı olarak sürerken dolar da değer kaybetmeye başladı. Bunun üzerine başta petrol olmak üzere, temel emtialarda fiyat hareketleri göze çarpıyor. Özellikle demir-çelikte gelecek günlerde çok ciddi fiyat sıçramaları bekleniyor. Dünya ekonomisi tam krizden çıkıyor denirken yeni ve daha derin bir krizin eşiğinde mi? Çin, ABD ve Avrupa üçgeninde neler oluyor; Çin ne yapmak istiyor? Bu sorulara yanıt aradık.
Piyasalarda çok ilginç gelişmeler oluyor. Bu gelişmeleri biraraya getirdiğimizde ise kriz sonrası dünyadaki ekonomik değişimin ne denli derin olacağını görüyoruz. Avrupa’daki gelişmeler ve Avro Bölgesi’ndeki kırılganlık devam ediyor. Avrupa’nın büyümeye geçebilmesi için avronun bir süre daha başta dolar olmak üzere, güçlü paralar karşısında düşük seyretmesi gerekiyor. Bu açıdan Yunanistan krizi, bir noktada Avrupa’nın işine geliyor. Ancak şu günlerde dünyada, başta petrol olmak üzere, temel emtialarda bir hareketlilik gözleniyor.
Emtia fiyatlarında yukarı doğru olan çıkış bir süre daha devam edecek ancak esas olan bu çıkışın arkasındaki dinamiği görmemiz...
Çin’de değişimin ayak sesleri
Emtialardaki çıkış, aynı anda dolarda da düşüşlere neden oluyor. Böylece avro ve dolar aynı anda düşerken, elinde dolar fazlası olan ülkelerin parası da değerleniyor. Ancak tam burada bir sorun daha var; yerel paraların değerlenmesine Çin parası yuan eşlik etmiyor. Çin, parasını ABD’nin baskısına rağmen düşük tutuyor. Ama bu durumun artık sürdürülebilir olmadığını Çin de biliyor. Ancak, Çin’in içerde ücretleri yükseltmesi, tasarruf etmeyip daha fazla harcamaya başlaması ve parasının değerini yükseltmesi Çin için yeni bir paradigma ve yeni bir büyüme çizgisi demek. Çin’in buna geçebilmesi için iki temel alanda çok güçlü adımlar atması gerekiyor. Birincisi Çin küresel rekabetini düşük kur ve ucuz işgücüne dayalı ihracata değil de, ileri teknolojiye, markaya dayandırmalı. İkincisi buna bağlı olarak, sanayisini güçlendirmeli ve kontrol sanayilerinde, sürükleyici sektörlerde uygun ölçeğe ve giderek de, kapsam ekonomisine geçmeli. İşte bundan dolayı Çin, şu günlerde üç önemli adım atıyor.
Birincisi dünyanın en önemli markalarını alıyor, ikincisi teknolojik altyapısını zenginleştiriyor; bunun için bu alanda güçlü küresel şirketlerin Ar- Ge merkezlerini bünyesinde topluyor, üçüncüsü ise sanayisinin rekabet şansını arttırmak için küresel piyasalardan ucuz emtia topluyor ve deyim yerindeyse alırken kazanıyor. Ama Çin’in ana emtialara bağlı bu yükselen talebi yalnızca sanayisindeki yeniden yapılanmaya bağlı olarak gelişmiyor. Çin, elindeki 2 trilyon dolarlık rezervini aslında, bir müddet sonra, hızla değerinin düşeceğini de bildiği için, bir yerde temel emtialarla takas ediyor. Çin’in uzunca süredir devam eden bu stratejisini ise artık rakipleri keşfetmiş durumda, özellikle Hindistan, Güney Kore, Malezya, Brezilya Çin’i takip edip emtialar yükseldikten sonra piyasalara girip mal almak istemiyorlar. Artık Çin’le birlikte piyasalara girip emtia toplamak onların da, şu günlerde baş uğraşı haline geldi.
Böylece, demir-çelik, alüminyum, bakır, krom hatta pamuk gibi temel emtia ve endüstri malları dünya piyasalarında son beş yılda üretim kapasitelerinden bağımsız olarak talep yönlü bir fiyat artışı seyrediyordu. Ancak 2008 krizi bu artışın hızını kesti. Şimdi ise Çin’in kriz sonrası elindeki dolarların kâğıt olacağı korkusu ve yeni bir büyüme stratejisine geçme hazırlığı, bu temel emtialara bağlı talebi sıçratırken, fiyatları da neredeyse kriz öncesi düzeyinin üstüne çıkardı.
Demir çelikte kaosa doğru
Bu alanda en önemli gelişme geçen gün yaşandı. Kriz süresince dalgalı bir seyir izleyen demir cevherinde 40 yıllık referans fiyatlama sistemi bu gelişmelere bağlı olarak son bulma tehlikesiyle karşı karşıya. Çelik üreticilerinin eli ayağı olan demir cevheri üreticileri artık satacakları demir cevherinin fiyatını yıl bazında değil, üç ayda bir belirleyecek. Bu adımı dünyanın en büyük üreticileri birlikte atıyor. Tabii bu radikal adımın arkasında Brezilyalı Vale var. Bir süredir sistemin değişmesi gerektiğini belirten ve bunun için çalışan Brezilyalı Vale ile Avustralyalı BHP Billiton, Japon çelik üreticilerini de fiyatları çeyrek dönemlik olarak belirlemeye ikna edince dünyayı demir çelik telaşı aldı.
Yeni anlaşma çerçevesinde çelik şirketlerinin demir cevherinin tonu için ödeyeceği fiyat gelecek çeyrek dönemde ton başına yüzde 90 civarında artacak. Yani, şu anda demir cevherine ton başına 60 dolar civarında para ödeyen çelik şirketleri 100 ila 110 dolar arasında bir fiyat üzerinden anlaşmak zorunda kalacak. Bu çok önemli bir gelişme. Çünkü, ana endüstri sanayilerinin ana girdisi olan demir-çelik fiyatlarının istikrarsızlığı dünya enflasyonunu tetikleyecek bir gelişme. Vale gibi devlerin bu alanda kısa periyotlu fiyat belirleme stratejisinin arkasında yatan iki önemli gerçek var: Birincisi, mallarının karşılığı olan dolar, avro gibi paraların kısa vadede ne olacağı belli değil. İkincisi ise başta Çin olmak üzere Hindistan, Malezya, Güney Kore ve fazla veren gelişmekte olan ülkelerin giderek artan aç gözlü mal talepleri. Gelecek aydan itibaren Vale’nin fiyat istikrarsızlığını açığa çıkaran stratejisi tüm emtia piyasalarını sarabilir ve bu eğer, Çin ikna edilmezse krizi kronik bir hale sokarak tüm dünyayı tehdit eden bir sorunlar yumağına dönüşebilir. Bunun dışında kriz sonrası Türkiye’den başlayacak Asya’nın yeni büyüme stratejisi dünya kaynaklarını emecek birçok alan yaratıyor. Örneğin Dünya Bankası Asya pazarına gelecek dönemde 3 trilyon trilyon dolarlık enerji yatırımının gerekli olduğunu söyledi.
Sonuçta dünya ekonomisi kaos ve istikrar arasında salınıyor.
Ama bir gerçekte Asya’nın çok hızlı olarak gelmekte olduğu. Yeni Asya çağına hazır olmak gerekiyor.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.