Demir çelik sektörü Türk sanayisinin lokomotif sektörlerinden birisi… Öncelikle bizlere sektörün genel durumunu, üretim kapasitesini, üretimini, tüketimini, ithalat ve ihracatını özetler misiniz?
Sektörümüz özellikle 2000 yılından itibaren hızlı bir gelişme eğilimi içerisine girmiştir. 1933-2003 dönemindeki 70 yılda, 22.9 milyon ton kapasitenin kurulduğu çelik sektörümüzde, özellikle 2006 yılından sonra yassı ürüne yönelik yatırımların artmasının da desteği ile son 10 yılda 26.7 milyon tonluk yeni kapasite açılmıştır. Bu sayede sektörün kapasitesi, 2013 yılı itibariyle, 50 milyon ton seviyesine ulaşmıştır. Uzun ürünlerde hali hazırda kapasite fazlalığına sahip olan ve net ihracatçı konumunda bulunan sektör, yassı ürünlerde de ihtiyacının üzerinde bir kapasiteye ulaşmıştır. Ancak buna rağmen, 2013 yılında sektörün ham çelik üretimi dünyadaki eğilimin tersine gerilemiş, % 3.4 oranında düşüşle, 34.7 milyon ton seviyesinde gerçekleşmiştir. 2013 yılında kapasite kullanım oranı da % 73’ten % 70’e seviyesine inmiştir. Türkiye ekonomisinin % 4 oranında büyüdüğü 2013 yılında ham çelik üretimimizin gerilemiş olması, sektörün yaşamakta olduğu sıkıntıları ortaya koymaktadır.
Çelik üretiminde, son yıllarda dünyada en hızlı üretim artışını yakalayan ülke konumunu elde eden Türkiye, 2013 yılında % 3.4 oranındaki üretim düşüşü ile bu defa dünyada üretimi en hızlı gerileyen ülkeler arasında yer almıştır. 2013 yılındaki üretim düşüşü ile Türkiye, dünyanın en büyük 10 çelik üreticisi arasında, Güney Kore’nin ardından üretimi en fazla gerileyen ülke olmuştur. 2013 yılında, dünya çelik üretiminin % 3.6 oranında artış gösterdiği bir ortamda, Türkiye’nin üretiminin % 3.4 oranında gerilemesi, sektörün yaşadığı sıkıntıların boyutunu ortaya koymaktadır. Üretimindeki gerilemeye rağmen, Türkiye, dünyanın en büyük çelik üreticileri listesinde 8. sıradaki yerini korumuştur.
Sektörün nihai mamul üretimi, yarı mamul ithalatındaki % 61.4’lük artışın sağladığı destek sayesinde, % 6.2 oranında yükselerek, 36.4 milyon tona ulaşmıştır. Böylece nihai mamul üretimi, ilk kez ham çelik üretiminin üzerine çıkmıştır. Sektörün ham çelik üretiminde kapasite kullanım oranı da, 2012 yılındaki % 73 seviyesinden, 2013 yılında % 69 seviyesine gerilemiştir. Slab üretiminde ise, kapasite kullanım oranı % 53 gibi oldukça düşük bir seviyede kalmıştır. Sektörün performansındaki düşüşte, hurda ile nihai mamul fiyatları arasındaki marjın rekabet gücünü zayıflatması yanında, dünya genelinde büyümeye devam eden atıl kapasitelerin yarattığı baskı ve dünya genelinde ithal ürünlere karşı yaygınlaşma eğilimi gösteren korumacı yaklaşımlar etkili olmuştur.
Sektörümüzün rekabet gücündeki zayıflama nedeniyle, Türkiye’nin tüketimindeki % 10 civarındaki artış, ağırlıklı bir şekilde ithalat ile karşılanmıştır. 2013 yılında, çelik ürünleri ihracatı % 6.3 oranında gerilerken, ithalatı % 25 oranında artış göstermiştir.
Yılın ilk 5 aylık dönemi itibariyle, sektörün negatif performansı devam etmektedir. Ocak-Mayıs döneminde % 2.2 oranında gerileyen çelik üretimimiz, en büyük 15 çelik üreticisi arasında, Ukrayna ve Tayvan’ın ardından en kötü performansı sergilemiştir. Türkiye’nin çelik tüketimi yatay seyretmesine rağmen, sektörün çelik ihracatındaki gerileme eğiliminin devam etmesi de, üretimi baskı altında tutmaya devam etmektedir.,
Sektörün gösterdiği performansın gerilemesinde etkili olan başlıca unsurlar nelerdir?
Dünya çelik sektörünün pozitif yönde geliştiği ve global ham çelik üretiminin %3’ün üzerinde arttığı bir ortamda, çelik sektörümüzün üretiminin gerilemesinde, girdi maliyetlerinin yükselmesi yanında;
• Sektörün üzerindeki, rakip ülke üreticileri üzerinde bulunmayan ilave yüklerin rekabet gücünü düşürmesi,
• Başta DİR uygulaması olmak üzere, ithalatı teşvik eden ve ithal ürünleri yerli ürünler karşısında avantajlı hale getiren uygulamaların sürdürülmesi,
• Kalitesiz ve düşük fiyatlı ithalatın önünü kesecek tedbirlerin alınmaması,
• Dünya çelik sektöründeki kapasite fazlalığı,
• Son dönemde yaygınlaşan korumacı politikalar,
• Bazı ülkelerin girdi ihracatını sınırlandırmaya yönelik politikalar uygulaması,
• Genel olarak serbest ticareti olumsuz yönde etkileyen yaklaşımların yaygınlaşması gibi unsurlar da etkili olmuştur.
Özellikle uzun mamulde dünyanın en büyük ihracatçı ülkesi konumundayız. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Sektörün inşaat demirinde dünya çapında başarılı olabilmesinin arkasındaki en temel unsurlar arasında, uzun ürünlerin üretilmesi konusundaki yıllar içerisinde oluşmuş yüksek bilgi birikimi ve deneyim, uluslararası kalite beklentilerine uygun üretim yapılması, satış sonrasında da güçlü destek verilmesi, daha etkin müşteri ilişkileri gibi hususları saymak mümkündür. Sektör bu sayede, her yıl dünyanın 180 civarında ülkesine ürünlerini gönderebilmektedir.
Hemen hemen tüm toplantı ve konferanslarda dile getirilen bir konu var: Hurdaya bağımlılık… Dünyanın en büyük hurda ithalatçısı olmamız ve hurdaya bağımlı üretim yapmamız sektörde ne gibi bir etki veya tehdit oluşturuyor?
Zaman zaman demir cevheri ile hurda fiyatları arasındaki denge, bugünlerde de olduğu gibi bozulabilmekte ve böyle dönemlerde bu tür tartışmalar ortaya çıkabilmektedir. Ancak, geçmiş tecrübelerin de gösterdiği gibi, hurda ile cevher fiyatları belirli bir zaman içerisinde dengeye oturmakta ve bazı dönemlerde de hurda fiyatları cazip olabilmektedir. İkinci konu ise, ülkemizin demir cevheri rezervleri açısından da zengin olmamasıdır. Bu durumda, entegre tesis yatırımlarına yönelinmesi halinde, demir cevherinde ithalata bağımlılık söz konusu olacaktır. 2013 yılında çelik sektörümüz, 30.4 milyon tonluk hurda tüketiminin % 35’ini, 11.8 milyon tonluk demir cevherinin % 41’ini iç piyasadan karşılamış ve iç piyasadan tedarik imkanlarını sonuna kadar değerlendirmiştir.
Diğer taraftan, dünya genelinde hurda jenerasyonu her geçen yıl artmaya devam etmektedir. Bu açıdan, önümüzdeki yıllarda da hurda tedarikinde herhangi bir sıkıntı yaşanmayacağını tahmin ediyoruz.
Arap Baharı ile başlayan, Suriye’deki iç savaş ve Irak’ta yaşanan iç karışıklıklar ihracatımıza nasıl yansıdı? Özellikle son günlerde Irak’taki IŞİD tehlikesi Irak’a olan ihracatımızı ne ölçüde etkiledi? Önümüzdeki aylar için neler öngörüyorsunuz?
Bilindiği üzere, 2012 ve 2013 yıllarında, yakalanan politik istikrar sayesinde, ülkenin yeniden inşası çalışmaları kapsamında, Irak pazarına yönelik ihracatımız 2013 yılında miktar açısından 2.72 milyon ton, değer açısından ise, 2.15 milyar dolar gibi oldukça yüksek sayılabilecek bir seviyeye yükselmiş ve bu yönüyle Irak piyasası, Türk çelik sektörü açısından en büyük pazar konumuna ulaşmıştır.
Son dönemde, Irak’ta ortaya çıkan istikrarsızlık tablosu ve iç karışıklıklar, Ocak-Mayıs döneminde çelik ürünleri ihracatının % 8.9 oranında azalması sonucunu doğurmuştur. Ancak IŞİD terörünün ortaya çıkması ile Haziran ayında Irak’ın Kuzey Irak dışındaki bölgelerine yapılan ihracat tümüyle durma noktasına gelmiştir. Irak pazarına yapılan ihracatta karşılaşılan sorunlar ile ilgili olarak,
• Daha önce açık hesap şeklinde Kuzey Irak’tan Orta ve Güney Irak’a yapılan sevkiyatın bedellerinin tahsil edilememesi,
• IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinden sonra ortaya çıkan güvenlik problemi nedeni ile Kuzey Irak hariç Irak’ın diğer bölgelerine yapılan sevkiyatların durması, gibi hususlar dile getirilmektedir.
Söz konusu sorunlardan kaynaklanan ihracattaki gerilemenin daha kolay bir şekilde atlatılabilmesini teminen,
• Eximbank’ın Kuzey Irak’taki bankalar aracılığı ile çelik ithalatçılarına özel kredi verilmesine destek olması,
• Dahilde İşleme İzin Belgesi kullanan ihracatçı firmalarımızın taahhüt sürelerinin sorun bitene kadar uzatılması,
• Bölgeye ihracat yapan firmaların navlun maliyetlerini düşürücü tedbirlerin alınması,
• Orta ve Güney Irak’a ihracat gerçekleştirilebilmesi için Basra ve/ya Kuveyt bölgesinde maliyetleri düşürücü antrepo kurulması imkanlarının araştırılması,
• Irak’ın Orta ve Güney tarafına Iran kara yolu üzerinden sevkiyat yapılabilmesi için navlun maliyetlerinin cazip hale getirilmesi,
• Irak’a alternatif olarak İran pazarının işler hale getirilmesi,
• Alternatif pazar çalışmalarının artırılması, hayati önem taşımaktadır.
Türk demir çelik üreticilerinin ÇİB – Çelik İhracatçıları Birliği önderliğinde yeni Pazar arayışları ve ihracatı arttırmaya yönelik çalışmaları hakkında neler düşünüyorsunuz?
Çelik sektörümüz ihracatçı bir sektör konumunda bulunmaktadır. Bu açıdan, ihraç pazarlarının sürdürülebilir olması ve canlılığı çelik sektörümüzün üretimi açısından da büyük önem taşımaktadır. Ancak son aylarda, Türkiye ve diğer çelik ihracatçısı ülkelerin ürünlerine karşı korumacı eğilimlerin hızla arttığı ve bu cümleden olarak, Kanada, ABD, Fas ve Tayland tarafından ülkemiz menşeli çeşitli ürünlere karşı açılmış ve yürütülmekte olan soruşturmaların devam ettiği bilinmektedir. Bir taraftan söz konusu koruma tedbirleri ile mücadele edilirken, diğer taraftan da yeni pazar arayışlarının sürdürülmesi, potansiyel pazarların keşfedilmesi, üretiminin yarısı civarındaki bölümünü ihraç eden sektörümüz için büyük önem taşımaktadır. Bu açıdan, Çelik İhracatçıları Birliği’nin yeni Pazar arayışlarını, bazı pazarlardaki payımızın arttırılmasına yönelik olarak yürüttüğü çalışmaları çelik ihracatımız açısından, son derece yararlı ve gerekli bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz.
Yılın ikinci yarısında Türk demir çelik sektörünü bekleyen gelişmeler hakkındaki görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Yılın ilk 4 aylık dönemi itibariyle gözlenen negatif seyre rağmen, 2014 yılında sektörün üretim ve ihracatında iyileşme konusunda ihtiyatlı bir iyimserlik taşıyoruz. Özellikle en büyük pazarımız konumunda bulunan Irak piyasasında yaşanan karışıklıkların, üretim ve ihracatımızdaki toparlanma hızını yavaşlatacağını tahmin ediyoruz. Sektörün üretim ve ihracatı yanında, Türkiye’nin çelik ürünleri tüketimin yılın ikinci yarısında yeniden büyüme eğilimine gireceğini öngörüyoruz. Dünya çelik üretimi artar iken, Türk çelik sektörünün gerileme eğilimi gösterdiği mevcut trendin hızla pozitife döndürülebilmesi ve sektörün ekonomiye katkısının arttırılabilmesini teminen, üzerindeki yüklerin kaldırılmasına ve ithal ürünleri yerli ürünler karşısında avantajlı hale getiren uygulamalara son verilmesine ihtiyaç duyuyoruz. Bu cümleden olarak, 2014 yılında, çelik ihracatımızın 16 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmesini hedefliyoruz.
Son olarak, sektörün genel durumu ile ilişkili olarak, yaşamakta olduğu sıkıntılar hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz?
2013 yılında, sektör 10 milyar dolar civarında değer yaratabilecek, 15.5 milyon tonluk kapasitesini kullanamamıştır. Çelik sektörümüzde atıl kalan kapasitenin, dünyanın en büyük 14. çelik üreticisi olan Fransa’nın üretim miktarına eşit olduğu ve Türkiye’nin toplam çelik ihracatının % 80’i kadar bir bölümü oluşturduğu dikkate alındığında, işin boyutu ve önemi daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Çelik sektörümüzün atıl kalan kapasitesinde gerçekleştirebileceği üretimin değeri, 2013 yılında 65 milyar dolar olarak gerçekleşen cari açığın % 15 ve 100 milyar dolar seviyesinde gerçekleşen Türkiye’nin dış ticaret açığının % 10 civarındaki kısmına tekabül etmektedir. Sektörün performansındaki negatif büyüme, 2014 yılının ilk 5 aylık döneminde de devam etmektedir. Ocak-Mayıs döneminde, dünya ham çelik üretimi % 2.7 oranında artış gösterirken, Türkiye’nin üretimi % 2.2 oranında gerilemiş ve bu yönüyle, iç karışıklık içerisinde olan Ukrayna’dan sonra en fazla üretim düşüşü yaşayan ikinci ülke olmuştur. Yılın ilk 4 aylık döneminde, ithalatın % 10 civarında gerilemiş olması olumlu bir gelişme olmakla birlikte, ihracatın da % 5 civarında gerilemiş olması, sektörün içerisinde bulunduğu zorlu koşulları ortaya koymaktadır.
Özellikle 2005 yılından sonra gerçekleştirdiği yatırımların katkısıyla global piyasalardaki bugünkü konumuna ulaşan Türk çelik sektörü, Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) ile aramızdaki serbest ticaret anlaşması nedeniyle, 2001 yılından bu yana doğrudan veya dolaylı olarak devlet yardımlarından yararlanamamaktadır. Bu açıdan önümüzdeki dönemde de, çelik sektöründe devlet yardımları mümkün görülmemektedir. Devletten hiçbir şekilde yardım almayan sektörün beklentisi, diğer ülkelerdeki rakip üreticilerin üzerinde bulunmayan ve rakipler karşısında kendisini dezavantajlı duruma düşüren yüklerin kaldırılmasıdır. Ayrıca, Avrupa Birliği’nin kendi inisiyatifi ile AKÇT Serbest Ticaret Anlaşması hükümlerini tek taraflı olarak değiştirmesi ve kendi pazarı açısından avantaj sağlayacağını düşündüğü çeşitli hammadde girdilerini anlaşma kapsamı dışına çıkarması, sektörümüzde rahatsızlık yaratmaktadır.
Yurtiçindeki kapasiteler atıl durumda kalırken, çelik ithalatındaki artış, kısmen sektörün üzerindeki yükler nedeniyle rekabet gücündeki azalmadan, kısmen de Dahilde İşleme Rejimi gibi yerli ürünler karşısında ithal ürünleri daha cazip hale getiren uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Çelik sektörünün üzerindeki yüklerin kaldırılarak rekabet gücünün arttırılması ve Dahilde İşleme Rejimi uygulamasının, yerli girdi kullanımını teşvik edecek bir çerçeveye oturtulması, ithalattaki artıştan kaynaklanan sorunları büyük ölçüde çözecektir.
2013 yılında, Türkiye’nin çelik tüketiminin % 10 gibi dünya geneline kıyasla oldukça güçlü sayılabilecek bir oranda artış göstermesine karşılık, tüketimdeki büyüme % 25 oranında artış gösteren ithalat ile karşılanmıştır. Sektörün diğer ana sanayi kollarına girdi veren stratejik önemi de göz önünde bulundurularak, 2013 yılında % 70 seviyesine kadar gerilemiş bulunan kapasite kullanım oranının yeniden % 80’ler seviyesine yükseltilebilmesini ve milyarlarca dolar kaynak tahsisi ile oluşturulan kapasitelerin etkin bir şekilde kullanılması suretiyle, ihracatın arttırılmasını ve ithalatın makul seviyelere indirilebilmesini teminen,
• Sektörün en büyük ikinci girdisi konumunda bulunan elektrik enerjisi üzerindeki TRT Payı, Belediye Fonu gibi sektörle hiçbir ilgisi bulunmayan fon ve kesintilerin kaldırılması,
• Hurda ve kömür ithalatından tahsil edilmekte olan çevre katkı payı uygulamasına son verilmesi,
• Katma değeri yüksek ileri teknoloji gerektiren ürünlerin üretilebilmesi, yerli girdi tedarik imkânlarının arttırılabilmesi ve hurdaya alterantif girdilerin üretilebilmesi için, Türkiye-AKÇT Serbest Ticaret Anlaşması’nın sektöre devlet yardımlarını yasaklayan hükümlerinin revize edilmesi,
• Gümrük Kontrolü Altında İşleme Rejimi (GKAİR) uygulamasının, ihtiyacın üzerinde kapasiteye sahip bulunan çelik sektörümüzün ürettiği ürünler için uygulanmaması,
• Yurtiçi girdi tedarik imkânlarının geliştirilmesi ve girdi tedarikinde etkinlik ve verimliliğin arttırılmasını hedefleyen Girdi Tedarik Stratejisi’nin süratle uygulamaya aktarılması,
• Türkiye Demir-Çelik ve Demir Dışı Metaller Sektörü Strateji Belgesi Ve Eylem Planı (2012-2016) içerisinde yer alan, sektörün büyümesini ve rekabet gücünün arttırılmasını hedefleyen eylemlerin süratle uygulamaya aktarılması,
• Dahilde İşleme Rejimi (DİR) ve Gümrük Kontrolü Altında İşleme Rejimi gibi ithalatı teşvik eden ve yerli üretim ürünler karşısında ithal ürünleri avantajlı konuma getiren uygulamaların, yerli girdi kullanımını teşvik edecek şekilde revize edilmesi,
• Güvenli olmayan ve teknik mevzuata uygun olmayan ithal ve yerli ürünler için daha etkin denetimlerin yapılması, standartlara uymayan, sertifikasız ve kalitesiz ürün girişinin engellenmesi; bu amaçla Çelik İhracatçıları Birliği’nce kurulması hedeflenen Matil Çelik AR-GE ve İnovasyon Merkezi Projesi’nin süratle hayata geçirilmesine destek verilmesi gerekli görülmektedir.
2013 yılında % 70 seviyelerine kadar gerilemiş bulunan çelik sektörümüzün kapasite kullanım oranının, yeniden % 80’ler seviyesine çıkartılmasını mümkün kılacak tedbirlerin alınması, kurulu kapasitelerin etkin bir şekilde kullanılarak, dış ticaret ve cari açığın kapatılmasına, istihdamın, yurtiçi katma değerin arttırılmasına ve çelik sektörünün girdi sağladığı otomotiv, inşaat, beyaz eşya, makine gibi temel sektörlerin gelişimini desteklemesine sağlayacağı katkı itibariyle, Türk ekonomisi açısından hayati önem taşımaktadır.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir:
Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın
görüşüne aykırı olabilir.