TÜRKİYE MAKİNA SEKTÖRÜ STRATEJİ BELGESİ VE EYLEM PLANI 2011-2014 (3)
TÜRKİYE MAKİNA SEKTÖRÜ STRATEJİ BELGESİ VE EYLEM PLANI 2011-2014 (3)
TÜRKİYE MAKİNA SEKTÖRÜ STRATEJİ BELGESİ VE EYLEM PLANI 2011-2014 (3)
3. DURUM ANALİZİ
3.1. Planlama Sürecinde İzlenen Yöntem
2010 Yılı programında yer alan tedbir 126 ile sanayide sektörlerin rekabet gücünün artırılması amacıyla sektörel stratejilerin ve eylem planlarlarının hazırlanması görevi Sanayi ve Ticaret Bakanlığına verilmiş ve bu doğrultuda Makina Sektörü Strateji Belgesi çalışmaları başlatılmıştır.
Makina Sektörü Strateji Belgesinin oluşturulması aşamasında ilk olarak TÜİK, EUROSTAT ve COMTRADE gibi veritabanları kullanılarak makina sektörüne ait en güncel veriler temin edilmiş, belge çalışmalarının her aşamasında söz konusu veriler sürekli olarak güncel tutularak belgenin Mevcut Durum başlığı altında biraraya getirilmiştir.
Sektörün durumunu temsil eden verilerin temin edilmesi neticesinde paydaşlarla birlikte mevcut durum esas alınarak Durum Analizi yapılmıştır. Durum analizi sonuçlarından sektörün problemlerine ulaşılmış ve söz konusu problemler kullanılarak sektörün öncelikli sorun alanları tespit edilmiştir. Durum Analizinin temelini oluşturan ve Türk Makina Sanayinin Güçlü ve Zayıf yönleri ile Fırsatlar ve Tehditleri içeren GZFT analizi, 2008 yılı içerisinde geniş katılımlı olarak düzenlenen 16. Makina Teknik Komitesi toplantısı katılımcıları tarafından, gerçekleştirilmiştir. Muteakip zamanlarda yapılan toplantılarda gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde stratejik amaç ve hedeflerimiz belirlenmiştir.
Mevcut Durum ve Durum Analizi çalışmalarının tamamlanmasını müteakip 14 Nisan 2010 tarihinde İstanbul Çırağan Sarayın’da büyük çapta bir toplantı gerçekleştirilerek makina sanayi paydaşlarının katılımı ile Eylem Planı çalışmaları başlatılmıştır. Söz konusu toplantıda oluşturulan eylemler, 15 Haziran 2010 tarihinde Bakanlığımızda yapılan bir sonraki toplantı neticesinde tekrar ele alınarak düzenlenmiştir.
Çalışmalar süresince katılımcılığın en üst seviyede gerçekleşmesine özen gösterilmiş ve gerek iç paydaşlar gerek dış paydaşların katılımını sağlamak üzere çeşitli yöntem ve araçlar kullanılmıştır. Taslak stratejik plan, tüm paydaşların görüş ve önerileri doğrultusunda nihai hale getirilmiştir.
3.2. GZFT Analizi
Makina sektörüne ilişkin GZFT Analizi, sektörün sahip olduğu güçlü yönlerini tespit etmek, fırsatlardan en üst düzeyde yararlanmak, sektörün zayıf yönlerini tespit ederek iyileştirmek, tehditlerin etkisini en aza indirecek şekilde gerekli önlemleri almak ve bu doğrultuda yeni stratejiler geliştirmek amacıyla oluşturulmuştur.
GZFT Analizi ile elde edilen Türk Makina Sanayi Zayıf Yönleri önceliklendirilmiştir.
Türk Makina Sanayi Güçlü ve Zayıf yönleri ile Fırsatlar ve Tehditleri
3.3.2. Finansal Araçların Geliştirilmesi
Dünyada olduğu gibi, ülkemizde de çok büyük oranda KOBİ’lerden oluşan makina imalat sektörünün en zayıf yanı finansman yapısıdır. Firmaların gerek yatırım büyüklüğü gerekse işletme sermayeleri yönünden bir hayli dezavantajı bulunmaktadır. Özellikle atölye tipi olup konvansiyonel tezgahlarla üretim yapan tesislerde ölçek sorunu, hem üretimin miktarının düşük olmasını hem de işletme girdilerinin optimal fiyatlarla temin edilememesi nedeniyle maliyetlerin yüksekliğini getirmektedir. İşletme sermayeleri yetersizdir. Bazı firmalarda işletme sermayesi dahi yoktur; yabancı kaynak kullanımı pahalı ve çoğu durumda teminat sorunlarıyla kısıtlıdır.
Firmalarda ölçek sorunu, finansman yapısını da belirlemektedir. Firmaların önemli bir bölümü kurumsallaşma aşamasındadır. KOBİ niteliğindeki firmalar, kriz ve ekonomik kararlardan büyük çapta etkilenmektedirler. Bazı firmalar, sektör dışı parçalar da üreterek kârlılıklarını arttırmaya çalışmaktadırlar. İstikrarsız pazar koşulları, vadeli alım ve satışlar, finansman zorluklarını arttırmaktadır.
Makina sektörü firmalarının yapıları itibarı ile ortaya çıkan finansman sorunları aşağıda belirtilmiştir:
1)Firmaların çoğunda düşük ciro ve işletme sermayesi yetersizliği bulunmaktadır. Finansman yönetimi ve planlaması yapılmamaktadır. KOBİ’lere verilen kredilerin yetersizliği burada da görülmektedir. Optimal öz kaynak/kredi kullanımı üst segment dışında mümkün olmamıştır.
2) KOBİ’lere tanınan teşvikler bilinmekte, ancak uygulamaya giren firma sayısı çok az olmaktadır. Firmaların KOSGEB ile ilişkileri sınırlıdır ve fuar ve sergilere katılan firmalar genellikle ihracat yapan firmalardır.
3) Firmaların çoğunluğu küçük ölçeklidir ve bu finansman yapısını daha da bozmakta, firmaların yaşaması vadeli alım ve satımlarla mümkün olmaktadır. Limitet şirketlerde bile bilançoların göstergeleri dengeli bir mali yapı sergilememektedir. Özkaynakları yeterli olanlar daha iyi bir performans ortaya koymaktadır.
4) Firmaların pek çoğunda mühendislik hizmeti, danışmanlık ve mali denetim kurumunun işleyişi yetersizdir. Geleneksel aile firmaları, yapısallaşmayı kurabilecek mekanizmaları işletememekte, bölgesel satışlarla kısa vadeli üretimi sürdürmektedirler. Kayıt dışı ekonomiye çalışan firma sayısı azımsanmayacak düzeydedir.
5)Bankalarla orta/kısa vadeli kredi bazında çalışan firma sayısı azdır. Senet kredileri veya çok kısa vadeli krediler ağırlıktadır. Özkaynak yetersizliği, otofinansman yapamamaktan kaynaklanmakta, düşük kar marjı bu yapıyı daha da körüklemektedir.
6)Finansman gücünün ve kaynaklarının yetersizliği, yeni yatırımların yapılmasını veya mevcut yatırımın modernize edilmesini de önlemektedir. Küresel rekabette genel bir başarı yakalamak için, yeterli ölçekte, maliyet-kalite optimizasyonu sağlamış, verimli ve rasyonel üretim yöntemleriyle çalışan, gerekli yatırımları zamanında yapabilecek firma sayısının artması gerekmektedir.
Ülkemizdeki son yıllarda atakta olan makina ve aksamları sektörünün yatırım ortamı incelendiğinde, yakın zamanda bazı olumlu gelişmeler olmasına karşın, orta ve uzun vadeli yatırım ve satış kredilerinin yetersizliği söz konusudur.
Yatırım ve işletme sermayesi temininde finansman sorunları önemli boyuttadır. Özellikle özkaynak yetersiz olup, uygun şartlarda kredi olanaklarından yararlanılamamaktadır. Bu durum, firmaların etkin bir rekabet sağlamaları önünde engel oluşturmaktadır.
Sektörün, gelişme yolundaki ülkelere olan ihracatının artırılabilmesi için, hedef pazarlar olarak görülen Ortadoğu ve Afrika ülkeleri ile Türk Cumhuriyetlerine yönelik özel finans modelleri geliştirilmeli, Eximbank imkânlarının artırılması yanında, İslam Kalkınma Bankası ve Asya Kalkınma Bankası’nda etkinliğimiz artırılmalı, bu ülkelerle kredi anlaşmaları yapılmalıdır.
Son zamanlarda bazı bankaların makina imalatı yapan firmalara sağlamaya başladığı orta vadeli yatırım kredileri, imalatçıların tesislerini yenilemelerini ve yeni teknolojilere uyum sağlamak için yatırım yapmalarını kolaylaştıracaktır.
3.3.3. İnsan Kaynakları
Nitelikli ara eleman temini önemli bir sorundur. Meslek liseleri ve üniversitelerin mühendislik bölümlerindeki eğitiminin bu ihtiyacı karşılayacak şekilde düzenlenmesine ve geliştirilmesine ihtiyaç vardır.
Nitelikli eleman temini, diğer sektörlerde olduğu gibi makina imalat sektöründe de kolay olmamaktadır. Makina sektöründe birçok imalat konusunun seri imalata uygun olmadığı, emek yoğun yapıda olduğu dikkate alındığında, nitelikli eleman konusu daha büyük önem taşımaktadır. Nitelikli eleman temin edilmiş olması da yetmemektedir. Bu elemanların gelişen teknolojileri uygulayabilmeleri için firma içi eğitimlerine de önem verilmesi gerekmektedir.
İyi eğitilmiş mühendis ve teknisyen olmadan geleceğin güvence altına alınması mümkün değildir. Aynı şekilde, işe uygun eğitim görmüş işçi de verimliliği artıran önemli bir faktördür.
Gerek üniversitelerimizin, gerekse meslek okullarının öğrenciye uygulamalı eğitim verecek laboratuar imkanlarının yetersiz olduğu da bilinmektedir.
Avrupa Birliği Komisyonunca, makina sektörü ile ilgili olarak yaptırılan çalışma sonuçlarını kapsayan 2004 ve 2006 yılında yayınlanan raporlar, AB ülkelerinde de sanayinin beklentilerine uygun eğitim verilemediğini vurgulamaktadır. Ülkemizdeki durum her ne kadar AB ülkelerindeki durumdan daha geri düzeyde olsa da, dış kaynaklı bilgiler de, yetişmiş eleman sorununun sadece devlet imkanları ile çözülmesinin kolay olmadığını göstermektedir. Bu nedenle firmalarımız, bekledikleri düzeyde olmasa da kabiliyetli elemanları almalı ve bunlar için firma içi eğitim ve tecrübe kazandırıcı, kendi işlerine adapte olmalarına imkan verecek yetiştirme programları uygulamalıdırlar.
Yüksek düzeyde eğitim verilmediği ve gençlere tecrübe sağlanmadığı takdirde sektörün geleceği tehlikeye girecektir. Teknik alanda yenilikçilik sağlanabilmesi, iyi bir eğitim ve yaratıcılık gücüne sahip mühendislerle mümkün olabilir.
Ülkemizde, uzun yıllardır nitelikli eleman ihtiyacı dile getirilmekte ise de, bu eksikliğin giderilmesi için ciddi ve reform niteliğinde atılımlar yapılamamıştır. Tersine, mesleki okullarındaki eğitim, geçmişte sanat enstitülerinde verilen eğitimin de gerisine düşecek bir gelişme izlemiştir. Bu okulların çoğunda mevcut eğitim donamı, güncel teknolojilerin gerisindedir. Mesleki eğitim konularında yapılacak geliştirmeler, genellikle uzun sürede sonuç vermektedir. Bu nedenle daha fazla gecikmeden, eğitim programlarının geliştirilmesi, bu eğitime destek verecek donanımın sağlanması büyük öncelik taşımaktadır.
Son zamanlarda bazı organize sanayi bölgelerinde firmaların bir araya gelerek, özellikle ara eleman ve işçi niteliklerini geliştirici programlar uygulamaya çalıştıkları görülmektedir. Bu maksatla bölge içinde eğitim merkezleri kurulmasına çalışılmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı bu çalışmalarla yakından ilgilenmeli; eğitim programı hazırlanması, gerektiğinde aynı il içindeki meslek lisesi öğretmenlerinin bu programlara eğitimci olarak katılmalarına imkan verecek mevzuat düzenlemeleri yapmalı, diğer organize sanayi bölgelerinde benzer oluşumların gerçekleşmesini teşvik edici çalışmalar yapmalıdır.
3.3.4. Pazarlama, Dış Ticaret ve Tanıtım
Türk imalat sanayiinin ihracatına coğrafi olarak bakıldığında toplam hacim içinde AB ülkelerinin payının ağırlıkta olduğu görülmektedir. Dış ticarette AB’nin payının ağırlıklı olması, Türk işletmelerinin dünyanın en sofistike tüketici tercihlerinin geçerli olduğu bir pazarda rekabet etmekte olduklarını göstermektedir. Rekabetin yoğun olduğu ortamların verimlilik artışlarına yaptığı potansiyel katkı göz önüne alındığında bu son derece olumludur. Ancak, aynı zamanda böyle bir ortamda sürekli olarak rekabet gücünü arttırabilmek gerek şirket gerekse kamu bazında doğru stratejilerin etkin bir şekilde uygulanma ihtiyacına işaret etmektedir. AB ülkelerinden gerçekleştirilen makina ve aksamları ithalatımız ise bu sektördeki ihracatımızın oldukça üzerinde seyretmektedir.
Makina imalat sanayi dışındaki sektörler 1995 yılında AB ile imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması sonrasında gümrüksüz ithalatla rekabet etmeye başlamış iken, makina sektörü 1960’lı yıllardan beri ülkemizde diğer sektörlerde faaliyet gösteren yatırımcıların teşvik belgesi kapsamında gümrüksüz ithal ettikleri makinalarla rekabet etmek zorunda kalmıştır. Bu rekabet dezavantajı kar marjlarını aşağıya çekmiş, firmaların kendi imkânları içerisinde finansman sağlayarak ayakta kalmasına neden olmuş, bu da sektörün gerektiği kadar gelişmesini engellemiştir.
İhracatın satış içindeki payına bakıldığında üreticilerin sadece 25’inin ihracatının satış içinde 50’den fazla pay aldığı gözlenmektedir. Türk makina ve aksamları üreticileri, halen iç pazar odaklı üretim yapmakta olup, sanayicilerimizin global pazarlara entegre olabilmek ve dış pazarlara dönük üretim yapabilmek için atması gereken adımlar bulunmaktadır. Türk Makina Sanayinde, bazı firmalar güncel teknolojileri izleme ve ürettiği makinaları geliştirme imkanına sahiptir. Ancak, bazı makina imalatçıları ise tasarım geliştirme, teknoloji izleme ve uygulama ve kalite konularında yetersiz kalmaktadırlar. Oysa dünya piyasalarına açılmak için; teknolojinin takibi, yenilikçilik, kalite, verimlilik ve maliyet düşürücü çalışmalara önem verilmesi zorunludur.
Türk Makina Sanayiinde faal olan firmaların, son yıllarda hızla gelişen ve büyüyen Uzak Doğu ülkeleri pazarlarına yeteri kadar yönelmediği görülmektedir. Büyük çoğunluğu KOBİ yapısında olan makina imalatçıları için bu ülkelerde etkinlik sağlanması kolay değildir. Buna karşın Avrupa Birliği ülkelerindeki birçok makina imalatçısının son yıllarda imalat ve ihracatlarında büyük artış gerçekleştirmeleri, bu pazarlara yönelmekle sağlanmıştır.
Firmaların bu ülkelerde düzenlenen sektör fuarlarına katılarak kendilerini tanıtmaları, bu pazarlardan pay almaları için önemli bir imkandır. Bu fuarlara katılım KOBİ’lerimizin mali imkanlarının sınırlı olması nedeni ile kolay değildir, ancak gereklidir. Bu engeli aşmak için bu ülkelerde düzenlenen fuarlara katılan firmalara farklı ve özel destekler sağlanmalıdır.
3.3.5. AR-GE ve İnovasyon
Araştırma geliştirme (AR-GE) faaliyetleri, teknolojik geliştirmenin işlevsel bir aracı olup, yeni ürünün tasarımı ve imalatında olduğu kadar ürün geliştirmede de büyük öneme sahiptir. AR-GE altyapısı olmadan bir işletme ürünlerini küresel rekabete açamaz, rekabet gücü sağlayacak bir ürün yelpazesi gerçekleştiremez. Makina imalat sanayinin bütününde AR-GE yaşamsal bir aşama oluşturmaktadır.
Firmalar, sektörlerinin ve sektörlerindeki konumlarının biçimlendirdiği bir AR-GE proje dizisi oluştururlar. Bu yelpazede, esas olarak üç tip AR-GE faaliyeti eş zamanlı olarak sürdürülür.
1)Mevcut üretim süreçlerinin üretkenliğini, kalitesini arttırmak ve maliyetlerini düşürmek üzere yürütülen ve daha çok “Geliştirme” olarak adlandırılacak mühendislik yoğun çalışmalar. Bu etkinlikler her zaman AR-GE tanımına uymasa da, süreç yenilikleri için ana bilgi altyapısını oluştururlar. Bu çalışmalar teknolojik düzey ne olursa olsun bir çok işletmede sürdürülür. Önemli olan bu tür çalışmaların AR-GE sistematiği ile hedef seçilerek yapılmasıdır. Bu takdirde bir yenilik kaynağı arşivi olmaktadır.
2)Firmanın mevcut ürün yelpazesinde ya da üretim teknolojilerinde yenilikler, uygulamalı AR-GE denilebilecek bir faaliyet dizisiyle yaratılabilir. Projeli çalışma, hedef saptama, yol haritası çıkarma ve zaman planlaması bu grupta yapılır. “Uygulamalı AR-GE” kurumsallaşmış sanayi sektörlerinde yaygın olarak kullanılır.
3)“Temel bilimsel AR-GE” herhangi bir sanayi sektöründe radikal yenilik yapmanın ön koşuludur. Bu kategoride, proje sınırları ve tanımları daha belirsiz, hedefler ve getirilerdeki sınırlar açık değildir. Bu tür faaliyetlerin yoğunluğu firmanın yer aldığı sektöre, konumuna ve genelde ulusal teknoloji kapasitesine bire bir bağlıdır. Bununla firmanın tek başına belirleyici olamayacağını ortaya koymak yerinde olacaktır.
Her ne şekilde olursa olsun sanayi sektöründe teknolojik gelişme “AR-GE” faaliyetleri ile iç içedir. Eğer bir ülkede “AR-GE” alt yapısı kurulmuş ise, sanayinin rekabet edebilecek boyutlara erişmesi ve yeni ürünleri istenilen kalite ve maliyette ihraç edebilmesi olanaklı görünmektedir. Bu nedenle AR-GE alt yapısının kurulması, dolayısıyla firmanın ve/veya sanayinin (ekonominin) GSMH’ sinin bir bölümünün burayı aktarılması yaşamsal bir önem taşımaktadır.
AR-GE faaliyetlerinde seçilen hedefler arasında, yeni ürün veya özgün ürünün gerçekleştirilmesi, rekabet gücü ve pazarda süreklilik için zorunludur. Özgün ürün rekabet edebilmek, uluslararası pazara çıkabilmek ve pazarda kalıcı olabilmek için sanayinin vazgeçilemez bir talebidir. Dolayısıyla özellikle yatırım malı üreten sektörlerde, kullanıcıdan (müşteri) gelen talebe, pazarın gereksinimlerine ve rakip ürünlere göre, üstünlük sağlayıp öne geçebilmek için AR-GE faaliyetlerini belirli bir düzeye getirmek önemlidir. Bunun için, maddi kaynakların bu yöne akıtılması ne kadar zorunlu ise nitelikli insan gücünü (mühendis, teknisyen, bilim adamı) seferber etmek de o kadar gereklidir. Yeni ürünü oluştururken, maliyet faktörü her zaman birinci planda tutulmalıdır. Bunun için de tasarım, malzeme maliyetlerini düşürecek bir biçimde yapılmalı ve uygulamada kalite ile bütünleştirilmelidir. Yeni ürün, maliyet-kalite optimizasyonunu pazarla bütünleştiren bir yapıda olmalıdır.
KAYNAK: T.C SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Sanayi Genel Müdürlüğü
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.