Umut Erdal: Yassı Çeliğinde artacak yeni yatırımlar piyasayı dengede tutacak?
Şirketimiz 2001 yılında kurulmuş bir demir-çelik dış ticaret şirketi. Kurucularımızın sektördeki tecrübeleri 16 yıla varıyor.
Şirketimiz 2001 yılında kurulmuş bir demir-çelik dış ticaret şirketi. Kurucularımızın sektördeki tecrübeleri 16 yıla varıyor.
Demir çelik ve metal mamulleri sektöründe global çapta faaliyet gösteren ve dünyanın çeşitli ülkelerinde ofisleri bulunan Arena Metal’in Satış Müdürü Umut Erdal, sorularımızı sizler için yanıtladı.
Sorularımıza geçmeden önce Arena Metal’in kuruluşundan ve bugünlere gelişinden bahseder misiniz?
Şirketimiz 2001 yılında kurulmuş bir demir-çelik dış ticaret şirketi. Kurucularımızın sektördeki tecrübeleri 16 yıla varıyor. Batı Avrupa çıkışlı özellikle stok demir-çelik ürünlerinin Türkiye'deki ithalatçı firmalara satışını yaparak başladığımız şirket faaliyetlerimiz, bugün Almanya ve Çin ofislerimiz ile birlikte Çin ve Avrupa'dan 3. ülkelere transit ticaret, Türkiye'den başta çevre ülkeler ve Batı Avrupa olmak üzere ihracat; Almanya, Fransa, Belçika ve Hollanda'da lokal ticaret olarak çeşitlendi ve gelişti.
Arena Metal ürün yelpazesinin oldukça geniş olduğunu biliyoruz. Müşterilerinize hangi ürün ve hizmetleri sunuyorsunuz?
Pazarlarımızı ve tedarik kaynaklarımızı geliştirirken ürün gamımızı sadece ticari kalite demir-çelik ürün gruplarıyla sınırlı tutmadık. Özel kalite ve spesifikasyonlarda Türkiye'deki ve diğer ülkelerdeki müşterilerimizin, lokal üreticilerden tedarik edemedikleri kalemleri de en uygun kaynaktan sağlayabiliyoruz. Mevcut ürün gruplarımız içerisine girmeyen özel talepleri de proje bazlı değerlendirip demir-çelik ithalatçılarının kullanımına sunuyoruz. Bugün geldiğimiz noktada kaplamalı ve kaplamasız karbon yassı çelik, paslanmaz çelik, çubuk, boru, fittings, inşaat demiri, filmaşin gibi çok çeşlitli gruplarda müşterilerimize hizmet veriyoruz.
Ayrıca yerli ve yabancı bir çok demir-çelik üreticisi, servis merkezi ve son kullanıcıyla düzenli ilişki içerisinde olduğumuzdan, üretim yatırımı planlayan iş ortaklarımızın hat ve makina tedariği konusunda danışmanlıklarını yapıyoruz.
2008 yılı ortalarına doğru çelik fiyatları inanılmaz rakamlara ulaştı fakat aynı yılın son çeyreğiyle birlikte sert düşüşler yaşandı. Yaşanan bu ölüm sarmalı sektöre, firmalara neler kaybettirdi? Böyle bir sarmal neden oluştu? Bu noktada cevher üreticilerinin ve Çin’in rolü ne oldu?
Bahsettiğiniz sürecin bugüne de yansıyan en önemli etkisi bence tüm sektör oyuncularındaki özgüven kaybı oldu. “Her fiyattan alırım, istediğime de satarım” anlayışı herkesin farkettiği üzere şu an için geride kaldı. O dönem çabucak ayak uydurulan fiyat artışlarına karşı mevcut durumda güçlü bir direnç sözkonusu. Sıcak sacın 1200 USD, kaplamalı ürünlerin 1500-1700 USD ton fiyatına ulaştığı dönemlerin yükselişten önceki dönemi de aratır derecede kısa bir sürede düşmesi herkesin yoğurdu üfleyerek yemesi sonucunu doğurdu. Artışların belirli seviyeleri zorlayarak geri çekildiğini gözlemliyoruz şu anda. Çünkü çoğu alıcı, zarar etmektense iş yapmamayı tercih eder bir pozisyonda kendini korumaya çalışıyor; üstelik risk almasını gerektirecek bir talep de şu an için mevcut değil.
2008'in ilk 8 ayında fiyatların ikiye katlanıp son 4 ayında aynı seviyeye gerilemesi ve seyreden 2009'un ilk 4 ayında zirvenin 3'de biri seviyelerini bulması her ikisinin de çok önemli rolü olmasına rağmen sadece cevher üreticileri veya sadece Çin ile alakalı bir durum değil tabiki. Sürekli artan maliyetler ve Çin'in olimpiyatlara kadar düzenli artan talebinin pompaladığı fiyatlar, global üreticilerin suni fiyat artışlarını pazarın kabullenmesiyle tam anlamıyla şişti. Olimpiyatın sona ermesiyle Çin'in aniden durması, ABD'de krizin aniden patlak vermesi ve virüs gibi yayılması tüm dünyadaki yüksek stok seviyelerinin ve tarihi zirvesini yapmış fiyatların aniden farkına varılmasını sağladı. Sürekli artan fiyatlara güvenerek finansal kapasitelerinin üzerlerinde alım yapan, satış bağlantılarını ve ödemelerini garanti altına almamış firmalar, fiyatların taban seviyesini bulup tekrar yükselmesini beklerken taban hiç de beklenen gibi olmadı ve gelmedi. Stokların çoğu, artışı beklemeye fırsat kalmadan elden çıkarıldı ve tüm oyuncular bir an önce tabir ettiğiniz ölüm sarmalını geride bırakıp önüne bakmaya razı oldu.
2009 yılı da kriz çalkantıları arasında kaybolan bir yıl oldu fakat son çeyreğe girilirken bir toparlanma görüldü. Bu sene firmanız ve sektörünüz açısından nasıl geçti?
2009'daki toparlanmanın etkisini biz Nisan ayından itibaren hissetmeye başladık. Haziran ayında da özellikle iç piyasada güçlü fiyat artışları görüldü. Eylül ayının sonundan itibaren de piyasa gevşemeye başladı ve günümüze kadar da ortalama fiyat seviyelerinde devam ediyor. Piyasa, fiyat konusunda aşağı ve yukarı gidemeyecek şekilde bir dirence sahip. Aşağı hareket olmamasının sebebi, tüccar ver servis merkezlerinin stok seviyelerinin yüksek olmaması, fabrikaların da henüz tam kapasite çalışmaya başlamaması; yukarı doğru hareket olmamasının nedeni ise henüz talebin fiyat artışını karşılayacak seviyede olmaması. Şu andaki piyasayı çok olumsuz görmüyorum, en azından geçen seneki ciddi krizden sonra eski haline 1 yıl içinde ulaşmasının mümkün olmayacağını düşünürsek.
Bizim açımızdan ise durum şöyle gelişti. 2008 yılının sonunda krizin patlak verip talebin anında durmasıyla, uzun zamandır planlayıp da iş yoğunluğumuzdan fırsat bulamadığımız innovasyon sürecimize konsantre olduk. İhracat ve transit ticaret faaliyetlerimize ağırlık verip yurtdışı pazarlarımızı ciddi şekilde gözden geçirdik ve müşteri ağımızı yapılandırdık. Önümüzdeki dönemde yurtdışı müşterilerimize mümkün olduğu sürece Türkiye orijinli malzeme tedarik etmeye gayret göstereceğiz ve bunun çalışmalarını halen yürütüyoruz. Genel olarak bu yılın bizim için verimli geçtiğini söyleyebiliriz.
2010 yılı için neler öngörüyorsunuz? Çelik fiyatlarındaki yükseliş sürecek mi sizce? Ayrıca piyasalarda gözle görülür bir iyileşme olacak mı?
Önümüzdeki yılın ortalama düzeyde geçecek fiyat iniş ve çıkışlarının çok yoğun yaşanmayacağı bir yıl olacağını düşünüyorum. Türkiye için konuşacak olursak, yassı üründe artacak yeni yatırımların piyasayı dengede tutacağını düşünüyorum. Daha öncesinde talepteki en küçük iyileşmelerin orantısız fiyat artışlarıyla karşılaştığını biliyoruz. Yeni yatırımların bu anlamda piyasayı biraz dengeli bir yapıya kavuşturacağını, kendilerine pazar oluşturmak maliyetlerde çok ciddi değişmeler olmazsa istikrarlı bir başlangıç yapabilmek için tutarlı bir politika izleyeceklerini düşünüyorum.
Ayrıca şu andaki fiyat seviyeleri bence mantıklı ve istikrarlı bir piyasaya uygun. Ancak demir çelik piyasasının genel olarak dalgalı olması ve son dönemdeki inanılmaz artış ve inişler, firmaları hep bir hızlı artış ve azalma beklentisine itti doğal olarak. Herkesde ya fiyatlar çok düşerse veya çok çıkarsa diye beklentiler var ama olmak zorunda değil. İstikrarlı bir arz-talep dengesi, istikrarlı fiyatlarla mümkün olur. Bu da güçlü bir piyasa için daha mümkün görünüyor. İç piyasamız üretim anlamında güçlendikçe böyle bir duruma daha da yaklaşacağımızı düşünüyorum.
Global olarak baktığımızda, Çin'in gücünün bu yıl daha da arttığını görüyoruz. Bu yılki üretimlerini geçtiğimiz seneye göre yaklaşık 30-40 seviyelerinde düşüren Avrupa, USA ve Japonya gibi ana çelik üreticiler 2009 yılında yavaş yavaş kapasitelerini arttıracaktır. Ama agresif olmaktan kaçınacaklarından, stok seviyelerinin çok yükseleceğini ve piyasayı aşağı çekeceğine inanmıyorum.
Son dönemlerde ülkemize önemli yassı çelik yatırımları yapılmaya başlandı. Dünyanın önde gelen çelik devleri gözünü Türkiye’ye dikti. Bu konuda neler düşünüyorsunuz, Bu gelişmeler Türkiye’ye neler kazandıracak sizce?
Türkiye'nin yassı çelik ürün grubunda net ihracatçı pozisyona geçmesini sağlayacak yatırımların tümünün faaliyete başlaması için şu anda son 1-2 yılı içerisindeyiz. Şimdiye kadar yassı çelikte büyük bir üretim açığı olması nedeniyle yurtdışı müşterilerimize 3.ülke ağırlıklı kaynaklardan malzeme tedarik ediyorduk. Türkiye'den yapılan ihracatlar dönemsel ve Türkiye iç piyasasının ancak çok zayıf olduğu dönemlerde mümkün olabiliyordu. Yeni yapıyla Türkiye ciddi bir miktar yassı çelik üretimini ihrac etmek zorunda olacağından, bu dönemsellik büyük oranda ortadan kalkacak ve özellikle yakın pazarlarda çok daha rekabetçi hale geleceğiz.Orta vadede, Türkiye yassı demir çelik sektörü, uzun çelik ürünlerde sağladığı uluslararası gücü ve etkiyi yakalayacak gibi gozüküyor.
Türkiye'nin hem uzun hem yassı ürünlerde merkezi bir konuma sahip olması, sadece bu sektörü değil üretiminde çelik kullanan diğer sektörlerin bölgedeki konumunu da fazlasıyla etkileyecektir. İhracat rakamlarının demir-çelik ve bağlı sektörlerde ne derece arttığını birlikte gözlemleyeceğiz, bu en önemli kazancı olacak Türkiye'nin.
Türkiye’de paslanmaz çelik üretimi mümkün mü sizce, yapılabilir mi? Yapılması için
hangi şartların olgunlaşması gerekiyor?
Türkiye'deki bu yönde yaygın görüş paslanmaz çelik üretiminin yeterli kulanım kapasitesi olmadığından dolayı gereksiz olduğu yönünde bildiğiniz gibi. Kişi başına düşen paslanmaz tüketiminin Avrupa'dakinden çok daha düşük olduğu için böyle bir düşünce teorik olarak mantıklı gibi görünse de ben aksini düşünüyorum. Ama sadece soğuk haddeleme tesisi olarak değil, sıvı çelik bazında üretim yatırımı gerekli bence. Türkiye kriz öncesi 300.000 ton paslanmaz çelik ithalat rakamına ulaştı, bu rakam 2008 ve 2009 yılında düşse de kriz öncesi ulaşılan nokta, normal piyasa şartlarında tüketimin artan yönde ilerleyeceğine işaret ediyor. Paslanmaz çeliğin kullanım alanlarının global olarak yaygınlaşması, üretimin yerel olarak gerçekleştiğinde daha çok tercih edilecek olması göz önünde bulundurulduğunda, yatırımın mantıklı olacağı şeklinde bir görüşe ulaşıyorum. Üstelik Türkiye'nin karbon çelikte ulaşacağı 35 milyon ton civarı üretim kapasitesi,1 milyon ton gibi bir paslanmaz çelik üretimiyle yerel ve ihracat piyasalarında tamamlayıcı rol oynayacaktır.
Kısa ve uzun vadede hayata geçirmeyi düşündüğünüz projeleri bizimle paylaşır mısınız?
Demir Çelik sektöründe Ortadoğu, Batı Avrupa ve B.D.T ülkeleri için Türkiye önemi bir kaynak ve daha da önemli bir yere sahip olacak. Ve Türkiye de artan kapasitesi ile stratejik konumunun faydalarını uzun ürünlerde olduğu gibi kullanacaktır. Biz de bu doğrultuda yurtdışı pazar bilgi ve tecrübemizi ihracatımızı arttırmak için kullanacağız. Bunun yanına Türkiye için hala ithalatı mümkün ve gerekli olan ürün gruplarında çalışmalarımız devam edecektir. Son olarak şunları belirtmek istiyorum: Türkiye'deki tüm yassı demir-çelik sektörünü oluşturan oyuncuların, gelişen piyasa yapısına adapte olabilmek için spekülatif hareketlerden fayda sağlamayı beklemeden, verdikleri hizmet ve ürün herneyse katma değerini arttıracak yatırımlar yapmaları en doğru hareket olacaktır. Üretim miktarı arttıkça son kullanıcı müşterinin önemi daha da artacak, ona mümkün olan en direk kanaldan ihtiyacını karşılayacak kalite ve hizmeti veremeyen firmalar piyasadan çekilmek zorunda kalacaklardır.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.