Eşzamanlı olarak geniş katılımlı bir sergininde düzenleneceği X. HPKON 2025 kapsamında bu yıl ayrıca katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği konularda dört kurs ve on adet atölye çalışması farklı salonlarda gerçekleştirilecek.

Dört gün sürecek kongrenin konuşmaları, MMO İzmir Şube Yönetim Kurulu Başkanı Ziya Haktan Karadeniz, MMO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Ezgi Kılıç, Hannover Fairs Turkey & MENA Genel Müdürü Mehtap Gürsoy, HPKON Kongre Yürütme Kurulu Başkanı Şemsettin Işıl, Akışkan Gücü Derneği (AKDER) Yönetim Kurulu Başkanı Mark Minasyan, HPKON Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı Ali Haydar Karaçam, MMO Başkanı Yunus Yener ve EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar tarafından yapıldı.




MMO Başkanı Yunus Yener açılışta Odanın akışkan gücü sektörüne yönelik çalışmalarına değinerek başladığı konuşmasında özetle şunları söyledi:
Zor ve çalkantılı bir dönemden geçiyoruz
“Akışkan gücü sektörü sadece ülkemizde değil, tüm dünyada pek çok üretim alanında yer alan makina mühendisliğinin en nitelikli hizmeti ürettiği önde gelen uygulama alanlarındandır. 26 yıldan beri düzenlediğimiz Hidrolik Pnömatik Kongrelerimizle birlikte sektöre olan ilginin arttığını, kongrelerimizin de daha görünür hale geldiğini söylemek isterim. Ürün tasarımından imalata, kullanım alanlarına, satış ve bakım hizmetlerine kadar üyelerimizin sürecin her aşamasında görev yaptığı sektörün korunması ve geliştirilmesi için Odamız ve HPKON öncü rol üstlenmiş, önemli işlevleri yerine getirmiştir.
Bu sayede sektör içinde iletişimin oluşması sağlanmış, mühendislik uygulamaları, ar-ge, inovasyon ve yerli üretimin önemi anlaşılmıştır. Zor ve çalkantılı zamanlardan geçiyoruz. Büyük ekonomik zorlukların olduğu, sanayisizleşme olgusunu sadece bizlerin değil sanayiciler, akademisyenler tarafından ifade edildiği bir dönemdeyiz. Bir dönem teşvik ve istisnalarla hormonlu büyümeden sonra bırakın ülkeye yatırım gelmesini, ülkeden dışarıya sermaye transferinin olduğu, fabrikaların başka ülkelere taşındığı bir dönemdeyiz.
İmalat sanayii ve özel sektör üretken yatırım verileri yok düzeyindedir
Bilindiği üzere 1930’lu ve 1960’lı yıllardaki planlı kalkınma, sanayileşme hamlelerinde yerli üretim ve mühendislik birincil öneme sahipti. Ancak neoliberal politikalarla serbestleştirme-özelleştirmelerin devreye girmesi, kamu yararı yaklaşımından uzaklaşılması, kamusal üretim-hizmet ve denetimin tasfiyesiyle birlikte planlı kalkınma ve sanayileşme süreçleri kesintiye uğramıştır. Yerli üretim gerilemiş; üretim ithal girdilere ve uluslararası değer ve tedarik zincirlerine bağımlı fason üretime dönüşmüş; tarım mahvedilmiştir. Sanayisizleşme ve rant esaslı bu süreçte mühendislik de itibar kaybına uğratılmıştır.
Acı gerçek şu ki, finansal spekülasyonlar, mafyatik oligarşik bir rant ağı, üretim gücünün tahribi, dış borçlara bağımlılık, borç ve faiz ödemelerinin büyüklüğü, döviz kuru-faiz-enflasyon sarmalı, inşaat-rant odaklılık vb. olgular sanayiyi geri plana itmiştir. İmalat sanayiinin milli gelir/GSYH içindeki oranı 1980’lerin sonunda yüzde 34 iken 2024’te yüzde 16,8’e inmiştir. İmalat sanayii ve özel sektör üretken yatırım verileri yok düzeyindedir.
Her aşamasında proje, ar-ge ve mühendislik tasarımlarının yapılmasını gerekli kılan özelliği itibarıyla makina imalat sektöründe özellikle 2001 ekonomik krizinden sonra yatırımlar askıya alınmış, ara mallarda dışa bağımlı bir yapı içine sürüklenilmiştir.
Sanayi ve tarım gibi üretici sektörlerin GSYH içindeki payları düşmüş, inşaat ve hizmet sektörlerinin ise artmıştır. Orman, toprak, maden, taşınmaz ve varlıkların yağmasına dayalı rant esaslı birikim süreci, sanayi katma değerinin kat kat üzerindedir.
İşsizlik ve işgücünün niteliksizleştirilmesi başlı başına bir sorundur
Sanayi istihdamı hizmet sektöründen geridedir. İşsizlik ve işgücünün niteliksizleştirilmesi başlı başına bir sorundur. Üretimin ve enerjinin ithalat bağımlılığı sanayiyi ve dolayısıyla bütün toplumu zorlamakta, hayat pahalılığının kaynakları arasında yer almaktadır. Türkiye’yi yönetenler, sanayinin KOBİ’lere dayalı ölçek küçüklüğü, organizasyonel yapı durumu, kurumsallaşma eksikleri, teknoloji düzeyleri, yeterli ve etkili ar-ge faaliyeti eksikliği, kısa vadeli ve erişilmesi güç güvensiz finansman durumu ve uluslararası işbölümüne ucuz emek-despotik sömürü süreçleriyle dahil olan zayıf yapısıyla “dünya ile rekabet” edebileceği inancındadır. Bu yanlış bir ekonomi pratiğidir.
Bir daha tekrar ediyoruz ar-ge, teşvik ve istisnalar, kamusal bir kalkınma planı ve programlara uygun olarak yapılmalı, izlenebilir ve ölçülebilir olmalıdır. Bu genel durumun özelde çalışma alanlarımıza ve meslek örgütlerimize yansımalarını görmek mümkündür. Plansız yükseköğretim politikaları sonucu oluşturulan iş gücü arzı ve stokundaki fazlalıkla başta mühendisler, kalifiye elemanlara çok düşük ücretlerle çalışmaları için baskı yapılmaktadır. Geçmişte Türkiye’nin kalkınma ve sanayileşme süreçlerinde kurucu roller üstlenen mühendisler, tüm çalışanlar gibi olumsuzluklardan en çok etkilenenler arasında yer alıyorlar. Hak ihlalleri, düşük ücret, işsizlik, güvencesizlik, yoksulluk vb. sorunlar meslektaşlarımızın hayatını karartmaktadır.
Nitelikli meslek mensuplarının istihdam seferberliğine ihtiyaç acildir
TMMOB ve bağlı Odalarının mevzuatına, iç işleyişlerine, üyelerimizin toplumsal yaşamın hemen her alanında yürüttükleri mesleki faaliyetlerine dek, hukuka aykırı müdahaleler yapılmakta; kamu adına kamusal mesleki toplumsal sorumluluk ve etik ilkeler çerçevesindeki katkılar ve kamusal denetim bertaraf edilmektedir. Bu çabalar, kamu/toplum yararının tasfiyesi eşliğinde iktidarın ülkemizi ve halkımızı yoksullaştıran rant politikalarının önünün açılmasına yöneliktir. Bu vahim sürecin durdurulmasına, nitelikli meslek mensuplarının istihdam seferberliğine ihtiyaç acildir.
Bizler bağımsızlık, kamucu yaklaşım ve gerçek bir yerli üretim temelinde planlı sanayileşmenin, toplumsal ihtiyaçlar doğrultusundaki kalkınmanın olmazsa olmaz ve ülkemizin geleceğinin bu yaklaşıma bağlı olduğunu savunmaya devam edeceğiz. Bu noktada toplum yararına bir ekonomi, sanayi, teknoloji ve kalkınma politikasının; planlama, doğa, toplum, ekonomi, siyaset, devlet ilişkilerini yeniden düzenleyen uzun erimli bir toplumsal dönüşüm içeriğiyle ele alınması gerekir. Ekonomi ve kamu yönetimindeki yapısal değişimlerden dışa bağımlılığa ve her alanda yansımaları bulunan gericileşmeye varana dek laik, demokratik, kamucu/toplumcu yapısal bir dönüşüme duyulan ihtiyaç acildir.”
Kongredeki tartışmalardan çıkan görüşlerle oluşturulacak sonuç bildirisi ise daha sonra kamuoyu ile paylaşılacak.

. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir:
Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın
görüşüne aykırı olabilir.