2014 yılı Türk çelik sektörünün beklenenden daha kötü bir performans gösterdiği bir yıl oldu
2014 yılı, Türk çelik sektörünün beklenenden daha kötü bir performans gösterdiği, özellikle 2013 yılının kayıplarını telafi etmeyi başaramadığı bir yıl olarak geride kaldı. Demir cevheri fiyatları ile hurda fiyatları arasındaki oranın, cevher fiyatlarındaki keskin düşüş neticesinde, demir cevheri lehine…
2014 yılı, Türk çelik sektörünün beklenenden daha kötü bir performans gösterdiği, özellikle 2013 yılının kayıplarını telafi etmeyi başaramadığı bir yıl olarak geride kaldı. Demir cevheri fiyatları ile hurda fiyatları arasındaki oranın, cevher fiyatlarındaki keskin düşüş neticesinde, demir cevheri lehine değişmesi, elektrik ark ocağı ağırlıklı yapısı bulunan Türk çelik sektörünün performansını olumsuz yönde etkiledi. Bu durum yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada elektrik ark ocaklarında yapılan üretimin cevhere dayalı yüksek fırınlar karşısında rekabet gücünün zayıflamasına neden oldu. Uluslar arası piyasada fiyat tutturmada güçlük çeken üreticiler, vardiya sayısını azaltma yoluna gitti. 10 yıl önce % 32.6 seviyesinde olan ve daha da artması beklenen, dünya çelik üretiminde Elektrik Ark Ocaklı tesislerdeki üretimin payı, 2013 yılında % 27.5 seviyesine geriledi. 2013 yılında, Türkiye’nin elektrik ark ocaklarında gerçekleştirdiği ham çelik üretimi de % 6.9 gibi alışılmadık derecede yüksek bir seviyede düşüş gösterdi ve bu durum toplam üretimimizin % 3.4 oranında gerilemesine neden oldu. 2013 yılındaki daralma sonrasında, 2014 yılında Türk çelik sektörünün söz konusu daralmayı telafi edecek bir performans göstermesi bekleniyordu. İhracattaki gerileme ve iç piyasadaki talep daralması ile birlikte, çelik sektörünün üretimindeki düşüş, 2014 yılında da devam etti. 2012 yılındaki seviyesine kıyasla, üretim kümülatif olarak % 6 civarında gerilemiş oldu. Global düzeyde üretiminin artmaya devam ettiği bir dönemde, Türkiye’nin çelik üretiminin gerileme eğilimi göstermesi ve bu eğilimin 2 yıl sürmesi rahatsızlık yarattı.
2000’li yıllardan bu yana kriz dönemlerindeki istisnalar haricinde istikrarlı bir şekilde büyüyen Türk çelik sektörü için, duraklama anlamına gelen bu durumu, aynı zamanda, geçmişte oluşturulan kapasitelerin hazmedilmesi, daha sağlam bir zemine oturtulması ve katma değeri yüksek yeni ürünlerle, bu kapasitelerin Türk çelik sektörü üzerinde baskı yaratmayacak şekilde, değişik ürün gamlarında değerlendirilmesi açısından bir geçiş yılı olarak da görmek mümkün. 2014 yılında piyasalardaki olumsuz tabloda, girdi maliyetlerindeki gelişmeler kadar, Çin Halk Cumhuriyeti’nin piyasa bozucu mahiyetteki etkinlikleri de önemli rol oynadı. Çinli üreticilerin sahip oldukları karşılaştırmalı üstünlüklere ek olarak, devlet yardımlarından sağladıkları avantajı, öngörülemez bir şekilde, çok düşük fiyatlardan ihracat yaparak piyasalara yansıtması, dünya piyasalarında olumsuz bir tablonun oluşması sonucunu doğurdu. Son yıllarda, dünya genelinde açılan anti-damping ve telafi edici vergi soruşturmalarının % 25’inin Çin’i hedeflemesi, Çin’in durumunu açıklıyor. Çin’e karşı en fazla korumacı tedbir uygulayan ülkeler arasında ise, ilk sıralarda ABD, Kanada ve AB geliyor.
Çin’e karşı alınan tedbirler, dünya çelik piyasasında esasen var olan korumacı yapının daha da derinleşmesine yol açtı. Öyle ki, ABD Çin menşeli filmaşin ithalatına karşı % 193 oranında vergi uygulama kararı aldı. Benzer şekilde, Çin’in Türkiye’ye bor alaşımlı filmaşin ihracatını arttırmaya yönelik girişimleri, vergilerin % 30-40 aralığına yükseltilmesi ile engellendi. Bu durum, Çin Hükümeti’ni de, Çinli üreticilerin uluslar arası piyasadaki tahrip edici yaklaşımlarına gösterilen tepkiyi sınırlandırabilmek için, mahalli idarelerin etkilerini azaltmaya yönelik arayışlara yöneltti. Çin Hükümeti’nin, Çinli üreticilerin piyasaları tahrip edici eylemlerini kontrol altına almayı başarabilmesi halinde, 2015 yılının daha istikrarlı bir yıl olma ihtimali mevcut görünüyor.
2015 yılının, yeni ürünlerin desteği ve piyasa dinamiklerinin oturması sayesinde, 2014 yılına göre daha iyi geçmesini bekliyoruz. Bu beklentimizi, 2014 yılında yaşanan politik istikrarsızlıkların yaşanmayacağı varsayımına dayandırıyoruz. Küçük oranlarda da olsa, dünya çelik tüketiminin artacağına yönelik beklentiler, olumlu öngörülerimizi destekliyor. Ayrıca, petrol fiyatlarındaki gerilemeye paralel olarak, navlun maliyetlerindeki düşüşün, sektörün ihracatını destekleyici bir fonksiyon icra edebileceğini düşünüyoruz. Buna karşılık en büyük ihraç pazarımız konumunda bulunan Orta Doğu ve Körfez ülkelerinin petrol gelirlerinin azalmasının, bu ülkelerin yatırımlarında ve dolayısıyla çelik tüketimlerinde daralmaya yol açabileceğini öngörüyoruz. Bu durumu, bölgemizdeki istikrarsızlığın kademeli bir şekilde istikrara dönüşmesinin dengeleyebileceğini değerlendiriyoruz. Özellikle son bir ay içerisinde, istikrarın sağlanması yönünde atılan adımların, en büyük pazarlarımızdan birisi konumundaki Irak’a yönelik ihracatımızı olumlu yönde etkileyeceğini tahmin ediyoruz. Ancak 2012 yılından bu yana gerileyen ihracatımızda daha büyük bir toparlanma ve ivmelenme için, çok daha fazla adımın atılması gerekli görüyoruz. Bu konuda devletimizin elinde kullanılabilecek çok fazla enstrüman bulunduğunu biliyoruz. Sektörümüzün yeniden büyüme trendine girebilmesi için, bunları acilen kullanmasına ihtiyaç duyuyoruz. Kısaca belirtmek gerekirse, 2015 yılının, olumlu ve olumsuz faktörlerin karşılıklı etkileşimde bulunacağı, belirsizliğin ağır basacağı bir yıl olacağını öngörüyoruz. Ancak biz tercihimizi, olumlu yönde kullanıyor, alınan ve alınacak karşı tedbirlerin de etkisi ile, Çin’in dünya piyasalarındaki faaliyetlerinin yavaşlayacağını, ithalatta düşüş, ihracat ve yurtiçi talepte yaşanacak artış sayesinde, 2015 yılında çelik üretimimizin % 5 civarında artış göstereceğini değerlendiriyoruz.
“2014 yılı beklentileri karşılayamadı”
2014 yılında, Türkiye’nin ekonomik performansı, ağırlıklı bir şekilde Türkiye’nin dışında ortaya çıkan gelişmeler sebebiyle, beklentilerin altında kalmıştır. Gerek büyüme, gerekse ihracat performansı, uluslararası konjonktürden olumsuz yönde etkilenmiştir. Özellikle Suriye’de devam eden olayların, Irak’ı da içine alacak şekilde büyümesi, en büyük pazarımız konumunda bulunan Irak’a yönelik ihracatımızı sınırlandırıcı bir etki yaratmıştır. İhracattaki olumsuzluk, ekonomik büyümeye ve enflasyon göstergelerine de yansımıştır. Ancak ekonomik büyümenin % 3 civarında gerçekleşeceği beklentisi dikkate alındığında, tüm bu olumsuzluklara rağmen, AB ve OECD ülkeleri ortalamalarından daha yüksek bir büyüme söz konusudur. Bu arada, yine ağırlıklı şekilde Türkiye’nin dışında ortaya çıkan gelişmeler, özelikle petrol fiyatlarındaki düşüşler sebebiyle, dış ticaret ve ödemeler dengesi açığında yaşanan gerilemeyi de olumlu bir gelişme olarak not etmek gerekiyor. Ancak buna rağmen, ödemeler dengesi son derece kırılgan bir zeminde hareket ediyor. Ödemeler dengesi açığındaki azalma, yapısal düzelmelerden değil, ağırlıklı bir şekilde petrol fiyatlarındaki düşüşten ve bunun diğer bütün faktörlere yansımasından kaynaklanıyor. Benzer şekilde, ana metaller sanayi girdi ve nihai ürün fiyatlarındaki düşüşler de, bu ürünlerde ithalatçı olan Türkiye’nin girdi maliyetlerini aşağıya çekiyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ile ilgili olduğu yönündeki yorumlar dikkate alındığında, petrol fiyatlarının hızlı bir şekilde değişmeyeceğini öngörmek gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Benzer şekilde, çelik sektörünün yakından takip ettiği demir cevheri ve hurda fiyatlarında yaşanan düşüşün de hızlı bir şekilde yükselişe dönüşmeyeceğini öngörmek yanıltıcı olmayacaktır. Bu açıdan bakıldığında, 2015 yılında cari açığın 40 milyar dolar civarında seyretmeye devam edeceğini, enflasyonun tek haneli rakamlarda sabitleneceğini, ekonomik büyümenin % 3 civarında gerçekleşeceğini öngörüyoruz.
Bu arada, hükümetin ithalata bağımlı yapıyı gidermeye yönelik çabalarının ve bu cümleden olarak, Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından 6 Kasım 2014 günü açıklanan Ekonomide Öncelikli Dönüşüm Programı Eylem Planı’nın açıklanmasının da, son yıllarda ithalata dayalı olarak gelişen endüstriyel yapının, yurtiçi imkânları azami seviyelere çıkartacak şekilde dönüştürülmesini desteklemesi bakımından memnuniyetle karşılıyoruz. Yeni politikalar çerçevesinde alınacak tedbirlerin, dış ticaret açığının küçülmesine ve ekonomik büyümenin artmasına katkıda bulunacağını öngörüyoruz.