Çelik İhracatımızdaki Gerileme Koruma Tedbirlerinden Kaynaklanıyor
2013 yılını bitirmek üzere olduğumuz bugünlerde çelik ihracatımızdaki gerileme eğilimi devam ediyor. İhracattaki gerileme, yalnızca ihraç pazarlarımızdaki talebin yeterince canlı olmamasından değil, uygulanmakta olan koruyucu tedbirlerden de kaynaklanıyor. Örnek vermek gerekirse, ABD, Fas, Mısır ve…
2013 yılını bitirmek üzere olduğumuz bugünlerde çelik ihracatımızdaki gerileme eğilimi devam ediyor. İhracattaki gerileme, yalnızca ihraç pazarlarımızdaki talebin yeterince canlı olmamasından değil, uygulanmakta olan koruyucu tedbirlerden de kaynaklanıyor. Örnek vermek gerekirse, ABD, Fas, Mısır ve Kolombiya tarafından bazı çelik ürünleri ihracatımıza karşı açılmış bulunan soruşturmalar ve Avrupa Birliği ile ABD tarafından İran’a uygulanan ambargo, yılın ilk 9 aylık döneminde sözkonusu ülkelere yönelik çelik ürünleri ihracatımızın 1.5 milyon tonun üzerinde azalmasına neden olmuş bulunuyor. Sadece İran’a yönelik ihracatımızdaki düşüşün, 700.00 tona ulaştığı gözleniyor.
Soruşturma kapsamındaki ürünlerin ihracatında gözlenen % 80’lerin üzerindeki gerilemelerin bir kısmının, başka ürünlerin ihracatındaki artışlarla bir miktar dengelenmesi sayesinde, toplam ihracattaki düşüş daha sınırlı bir seviyede kalsa da, yıl genelinde sözkonusu ülkelere yönelik çelik ihracatındaki kaybın 1 milyar doların oldukça üzerinde bir seviyede gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Mısır tarafından inşaat demiri ve filmaşin ithalatına karşı soruşturma başlatılması nedeniyle, bu yılın Ocak-Eylül döneminde Mısır’a yönelik soruşturma kapsamındaki çelik ürünü ihracatımızın % 82 oranında düşüşle, 433.000 tondan, 78.000 tona; değer açısından ise, 270 milyon dolardan 45 milyon dolara gerilediği gözleniyor. Tam da bu noktada, Mısır ile aramızdaki siyasi ilişkilerin negatif seyrettiği bugünlerde, Mısır’ın inşaat demiri ithalatına karşı açmış olduğu soruşturmayı önlemsiz kapatması, ilişkilerin yeni bir yara almasını engellemiş ve bozulan ilişkilerin tamiri açısından ümit vermiş bulunuyor. Bu da, ekonomik ilişkilerin siyasi ilişkilerden bağımsız bir kulvarda ilerlemesi ve siyasetin önünde tutulması gerektiğini ortaya koyuyor. Soruşturmalar neticesinde nihai önlem kararı çıkmasa dahi, soruşturma döneminde ithalatın baskı altında kalacağının, kendilerine belirli bir dönem de olsa geçici rahatlama sağlayacağının bilincinde olan çelik üreticileri, maalesef bu enstrümana sıklıkla başvuruyor.
Diğer taraftan, ABD ve Avrupa Birliği’nin, nihai ürünlere sınırlama getirmez iken, anlaşılmaz bir şekilde İran’a yönelik yarı ürün ihracatını ambargo kapsamına almasının, 2013 yılının Ocak-Ekim döneminde sektörümüzde ilave bir 700.000 tonluk ihracat kaybına yol açtığı gözleniyor. Tüm bu uygulamalar, Avrupa Birliği’nin çelik eylem planı ile birleştirildiğinde, üretici ülkelerin çelik sektörlerini ne kadar hassas bir şekilde koruduklarını net bir şekilde ortaya koyuyor. Buna karşılık, Türk çelik sektöründe mevcut kapasiteler ihtiyacın % 50 civarında üzerinde olmasına rağmen, ithalatta azalma bir yana, yurtiçindeki talep artışının ithalatla karşılanması rahatsızlık yaratıyor. Özellikle Ukrayna’dan yapılan ithalatın, kalite bakımından ciddi eksikliklerinin bulunduğu ve bunun kullanıcı sektörlerde de problemlere yol açtığı yaygın bir şekilde dile getiriliyor.
Diğer taraftan, Dahilde İşleme Rejimi’nin (DİR) mantığı gereği, rejim kapsamında ithal edilen ara malın işleme tabi tutulmasından sonra ihraç edilmesi keyfiyeti kontrol edilemiyor. Bu konuda kontrol mevzuatının oluşturulması ve bazı kuruluşların yetkilendirilmesi bakımından hiçbir adım atılmıyor. Böyle olunca da, Türkiye’de dahilde işleme rejimi uygulaması, başka ülkelerle kıyas kabul etmeyecek kadar şişiyor; Türk sanayisini ve ekonomisini büyütmenin değil, zayıflatmanın bir enstrümanı haline dönüşüyor.
Bu arada, Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu (KKDF) da, Hurda gibi yurtiçinde yeterli miktarda veya hiç bulunmayan, zorunlu olarak ithalat ile karşılanan ürünlerin, Dahilde İşleme Rejimi kapsamında ithalini teşvik ediyor. İlgili tarafların KKDF’den kaçınmak için, DİR kapsamında ithalatı tercih ediyor olmaları nedeniyle, kamu kesimi KKDF uygulamasından herhangi bir gelir elde etmediği halde, uygulamayı çarpıtan ve ikincil işlem görmüş ürünler de dahil olmak üzere, bürokrasiye yol açan bu uygulama, maliyetlerin de suni bir şekilde artmasına neden oluyor.
Hal böyle iken, temel girdilerde KKDF uygulamasının sürdürülmesi, DİR kapsamındaki ithalatın suni bir şekilde şişmesine yol açıyor. Ayrıca, dahilde işleme rejimi kapsamında ayniyat uygulamasının yapılması yönünde bir adım atılabilmesi için, bu uygulamaları gerçekleştiren kuruluşlar ile mutabakat sağlanmasının talep edilmesi de, işin bir başka garip yönünü oluşturuyor. Başka bir ifade ile, rahatsızlık duyulan uygulamalara son verilmesi, rahatsızlığa yol açan uygulama sahiplerinin onayına ve insafına terk edilmiş bir görüntü veriyor. Böyle bir yaklaşımla, sanayinin büyütülmesinin, dış ticaret açığının kapatılmasının ve 2023 hedeflerine ulaşılmasının mümkün olmayacağı, açığın da büyüyerek, ekonomi üzerindeki riskleri daha da ağırlaştıracağı değerlendiriliyor. Esasen kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye ile ilgili olarak yaptıkları değerlendirmelerde, cari açık ve dış ticaret açığının, Türk ekonomisinin en kırılgan noktasını oluşturduğunu vurguluyor. Bu açıdan, yetkili mercilerin, ülke gerçekleri ve Türkiye’nin çıkarları yönünde irade sergilemelerine ihtiyaç duyuluyor. Karar almada gecikilen her gün, sahip olduğumuz ciddi kabiliyetlere rağmen, ekonominin açığının ve Türkiye’nin kaybının büyümesi anlamına geliyor.
Dr. Veysel Yayan
Genel Sekreter