Eurofer’in damping soruşturması talebi şaşkınlığa yol açtı
Türk çelik endüstrisinin, devam ettiği süre boyunca ABD’ye yönelik ihracatımızı baskı altında tutan ve keskin bir şekilde gerilemesine neden olan ABD tarafından açılan soruşturma sonucunda aklanmasının ardından, bu defa, Avrupa Çelik Endüstrileri Konfederasyonu (Eurofer) tarafından, 27 Kasım 2007 tarihinde,…
Türk çelik endüstrisinin, devam ettiği süre boyunca ABD’ye yönelik ihracatımızı baskı altında tutan ve keskin bir şekilde gerilemesine neden olan ABD tarafından açılan soruşturma sonucunda aklanmasının ardından, bu defa, Avrupa Çelik Endüstrileri Konfederasyonu (Eurofer) tarafından, 27 Kasım 2007 tarihinde, Çin Halk Cumhuriyeti ve Türkiye’den yapılan filmaşin ithalâtına karşı, AB Komisyonu nezdinde anti-damping soruşturması açılmasına yönelik şikayette bulunulmuştur. Konu ile ilgili olarak Eurofer tarafından yapılan açıklamada yer verilen gerekçeler, tarafımızca gerçekçi bulunmamıştır. Öncelikle Türkiye’de, çelik sektörüne yönelik herhangi bir devlet yardımının bulunmadığı hususu, Eurofer tarafından da bilinmektedir. Diğer taraftan, damping soruşturmasına gerekçe olarak gösterilen ihracat artışı, Türkiye’nin ihracatındaki artışı değil, Çin’in ihracatındaki artışı yansıtmaktadır. Bu sebeple, Çin Halk Cumhuriyeti ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne yönelik ihracat miktarları ayrı ayrı değil, birlikte verilmiştir.
Eurofer’in basın açıklamasında yer verdiği rakamlara göre, 2004 yılında Avrupa Birliği’nin Çin Halk Cumhuriyeti ve Türkiye’den yaptığı toplam 611.000 tonluk filmaşin ithalâtının, 522.000 tonu Türkiye’ye, 89.000 tonu ise Çin Halk Cumhuriyeti’ne ait bulunmaktadır. Ancak 2007 yılı için hesaplanan yıllık rakamlara bakıldığında, 2004 yılındaki seviyesine kıyasla, Türkiye’nin ihracatı yalnızca 22 oranında artış gösterirken, Çin’in ihracatı 1945 oranında, olağanüstü bir seviyede yükselmiştir. 2007 yılı için öngörülen toplam 2.475.000 tonluk filmaşin ithalâtının, 1.836.000 tonluk bölümünün Çin Halk Cumhuriyeti’ne, 639.000 tonluk bölümünün ise, Türkiye’ye ait olması beklenmektedir. Başka bir ifade ile, 2004-2007 yılları arasında, Avrupa Birliği’nin Çin Halk Cumhuriyeti ve Türkiye’den yaptığı filmaşin ithalâtındaki 1.864.000 tonluk artışın, 94 oranındaki 1.747.122 tonluk bölümü, Çin Halk Cumhuriyeti’ne ait bulunmaktadır. Sözkonusu dönemde, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne yönelik filmaşin ihracatındaki artış, AB’nin Çin ve Türkiye’den yaptığı toplam filmaşin ithalâtındaki artışın yalnızca 6’sını oluşturmuştur. Bu nedenle, Çin Halk Cumhuriyeti ve Türkiye’nin AB’ye yönelik filmaşin ihracat verilerinin, ayrı ayrı değil de, birleştirilerek verilmesinin, kamuoyunu yanıltma amacı güttüğü değerlendirilmektedir.
Diğer taraftan, Türkiye’nin ihracatındaki artış, reel bir artış değildir. Baz yılı etkisinden kaynaklanan bir artış sözkonusudur. İhracatın 77.000 ton düşüş gösterdiği 2004 yılı rakamları değil de, 2003 yılı rakamları baz alındığında, son 4 yıllık dönemde, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne yönelik filmaşin ihracatındaki artışın, yalnızca 6 seviyesinde (39.000 ton) kaldığı gözlenmektedir.
Yukarıdaki açıklamalara ek olarak, Türkiye’nin AB ülkelerine yönelik filmaşin ihracatındaki artış, tümüyle genişleme kapsamında Birliğe yeni üye olan ülkelere yönelik ihracattaki artıştan kaynaklanmıştır. 2007 yılının Ocak-Eylül döneminde, sadece Bulgaristan ve Romanya’ya yapılan filmaşin ihracatındaki artışın 120.000 (yıllık bazda 160.000 ton) ton civarında olduğu dikkate alındığında, son 3 yıl içerisinde AB ülkelerine yönelik ihracatta herhangi bir artış olmadığı, tersine 10 civarında bir düşüşün sözkonusu olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Kaldı ki, Avrupa Birliği ile aramızdaki çelik ticareti, Çin Halk Cumhuriyeti’nden farklı olarak, tek yönlü bir ticaret de değildir. Son 5 yıla bakıldığında, Türkiye’nin, Avrupa Birliği ile çelik dış ticaretinde sürekli bir şekilde açık verdiği görülmektedir. Hâl böyle iken, Eurofer’in damping soruşturması talebine, Türkiye’yi de dahil etme amacının, süreç sonunda önlem alınmasa dahi, soruşturma süreci boyunca Türkiye’den yapılan çelik ithalâtını kontrol altında tutmaya yönelik olduğu değerlendirilmektedir. Türkiye’nin Gümrük Birliği içerisinde yer alan ve bu yönüyle neredeyse AB üyesi ülkelerin ticari statüsüne yakın bir statüde bulunan konumuyla da bağdaşmayan bu durumun, AB Komisyonu’nca doğru değerlendirileceği ve ticari ilişkilerimizde gerginliğe yol açabilecek adımların atılmasından imtina edileceğini ümit ediyoruz.