ÖNGÖRÜLER
Yakın ve orta vadedeki gelecek nelere gebe ve neleri beklemeliyiz. Bugünkü yazımızda, size gelecekle ilgili ışık tutmak istiyoruz. Şirket çözülmeleri Kriz öncesinde, çelik sektöründe firma satın alarak büyüme furyası vardı. Başta Mittal olmak üzere, birçok çelik üreticisi, bir diğerini satın alıyor…
Yakın ve orta vadedeki gelecek nelere gebe ve neleri beklemeliyiz. Bugünkü yazımızda, size gelecekle ilgili ışık tutmak istiyoruz.
Şirket çözülmeleri
Kriz öncesinde, çelik sektöründe firma satın alarak büyüme furyası vardı. Başta Mittal olmak üzere, birçok çelik üreticisi, bir diğerini satın alıyor ve bu şekilde gücüne güç katıyordu. O dönemlerde yatırım bankaları bol keseden krediler vererek bu şirket evliliklerini mümkün hale getiriyorlardı.
Artık bu değişmek üzeredir.
Mittal Steel’in sahibi Lakshmi Mittal, firma birleşmelerinin ideolojisini oluşturmuştu. İddiası şöyle idi: bir taraftan hammadde aldıkları demir cevheri sektörü, 3 firma tarafından yönetilen tekelci bir konumdaydı. Öbür taraftan, müşterileri olan otomotiv sanayisi de 5 firma tarafından yönetilmekteydi. Dolayısı ile çelik sektörü, tekelleşmiş grupların arasında sıkışmış, çok sayıda bölünmüş firmadan meydana gelen bir yapıda idi. Bu nedenle, çelik firmaları da birleşerek büyümeli ve cevherciler ile otomotivcilerle baş etmeli idi. İşte, dünyanın en büyükleri, bu ideoloji etrafında birleşmeye başlamışlardı. En son birleşmelerden birisi ise, dünyanın en büyüğü olan Mittal Steel ile ikinci en büyüğü olan Arcelor’un evliliği olmuştu. Daha doğru bir tanımı ile, Arcelor, Mittal Steel tarafından yutulmuştu.
Edindiğimiz bilgilere göre, ArcelorMittal paslanmaz sektöründen çıkarak küçülmeye çalışmaktadır. Kredi reyting kuruluşları tarafından puanları düşürülen çelik sektöründe artık tam ters bir akımın başlamakta olduğunu düşünüyoruz. Hatta yakında, eskiden özelleştirilen bazı tesislerin tekrar kamu kuruluşu haline geldiğini duyarsak, şaşırmamamız gerekir.
Fiyatlar ne olacak?
Hem uzun mamulde, hem de yassıda satış sıkıntıları baş gösterecektir. Krizin başından bu yana satış konusunda pek sıkıntı yaşamayan inşaat demiri üreticilerinin Ekim ayından itibaren sıkıntı yaşayabileceği endişeleri oluşmaktadır. Yassıda ise Kasım ayı sonuna kadar dolu olduğunu düşünen üreticiler, bir yıl önce olduğu gibi sipariş iptalleri ile karşı karşıya kalabileceklerdir.
Krizin birinci yıl dönümü yaklaşırken, Batı dünyası Ağustos tatillerine girmektedir. Ay sonunda ise Müslüman dünyası Ramazanı idrak edecektir. Mevcut ticari ilişkilerde bir kesinti yaratacak olan bu dönemin ardından yeni bir durgunluğun gelmesi olasıdır. Tüm tarafların bu duruma hazırlıklı olmasını şiddetle öneriyoruz.
Krizin başından bu yana sipariş vermeyen çelik kullanıcıları, Haziran’a kadar hem kendi ellerindeki, hem de tüccarın elindeki stokları kullanarak ciddi oranda azalmış üretimlerini idare edebilmişlerdir. Stokların bitmesi ile birlikte, malzeme arayışına geçen kullanıcılar Erdemir’e sipariş verirken, tüccarların da umutlanmasına neden olmuşlardır. Zaten büyük zararlar içinde olan tüccarlar, piyasada malzeme bulunmaması nedeni ile fiyatları 50 oranında yükseltmiş ve onlar da Erdemir’e büyük miktarlarda sipariş geçmiştir. Yani, var olan düşük talep, bir anda mükerrer biçimde büyümüştür. İşte, Ramazan sonrası sıkıntı yaratacak olan durum budur. Piyasaya sunulacak olan bu siparişler, yine stok fazlası yaratacak ve yeni bir durgunluğa neden olacaktır. Fiyatların da kaçınılmaz bir şekilde düşmesi beklenmelidir.
Dolar ne olacak?
Türkiye’de çelik sektörü dolarla fiyatlama yapmaktadır. Çünkü ana girdiler olan hurda ve demir cevheri de dolarla satın alınmaktadır. Dolar, 1,80’lere kadar tırmandıktan sonra düşüşe geçmiş ve uzun süre 1,50-1,55 bandında sabit kalmıştır. Ancak son zamanlarda, tüm dünya piyasalarında olduğu gibi, Türkiye’de de doların hızlı bir şekilde düştüğü görülmektedir. 1,47’ye inen doların daha da inip inmeyeceği merak edilmektedir.
Euro karşısında 1,44 gibi rekor bir seviyeye düşen doların daha da düşmesini bekleyiniz. Hatta 1-1,5 yıllık bir dönem içinde 1 Liranın 2 USD edeceği günleri bile görebileceğiz. Tüm dünyada düşen doları, TC Merkez Bankasının müdahalelerle frenleyebileceğini düşünmüyoruz. Klima ile sokağı soğutmaya benzeyen bir çaba olacaktır.
Çelik kullanıcılarının, üreticilerin ve tüccarların, artık dolardan mümkün olabildiğince uzaklaşmasını tavsiye ediyoruz. Bundan sonra, doların seyri aşağı doğru olacaktır.
Hasta Adam: ABD
Küreselleşme nedeni ile tüm dünya ekonomilerini de kendisi ile birlikte hastalandıran ABD ekonomisi, ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Uzmanlar, iyileşmenin çok çok uzun bir süre alabileceği yönünde fikir birliğindedirler.
Son haftalarda yaşanılan borsalardaki yalancı bahar çıkışlarının geçici olduğu ifade edilmektedir. Hatta 1929 krizinin arkasından, ilk yıl içinde yine buna benzer bir yalancı borsa baharı yaşanmış ve arkasından daha da kötü bir çöküş yaşanmıştır. Yine, aynı şeylerin olacağını söylemiyoruz. Ancak, bunlar bilinir ise, daha bir hazırlıklı olursunuz diye düşünüyoruz.
Çin buna karşılık şahlanmaktadır. Çin merkez bankasının elinde 2 trilyon dolar rezerv oluşmuştur. Bunun ¼’ü olan 500 milyar dolarını ABD Hazine bonosunda tutan Çin, Amerika Birleşik Devletlerine destek olmaktadır. Amerikalılar, artık tüm dünya ekonomisinde ve siyasette ABD ve Çin birlikte karar verici olacaktır demektedirler.
Çin’de devletin, krize karşı almış olduğu teşvik kararlarının uygulanması sonucunda, demir ve çeliğe olan talepte büyük bir patlama yaşanmaktadır. Çelik üreticilerinin çelikhane kapasiteleri yetersiz kaldığı için, yarı mamul ithal etmek yönüne gitmektedirler. Türk üreticiler için önemli bir pazar olma potansiyeli taşıyan Çin, tüm dünyadaki önemini giderek artırmakta, ABD ise en azından göreceli olarak küçülmektedir.
Gümrük vergileri düşürülmeli
Yılbaşında, demir-çelik ithalatına uygulanan vergi oranları 250 oranında artırılmıştı. O dönemde, artan ithalat vergileri özellikle Ukrayna ve Rusya’dan gelen şiddetli rekabet karşısında tutunacak bir dal arayan Erdemir için can simidi olmuştur.
Bazı ithalatçılar, Haziran ayındaki fiyat artışlarını ve malzeme eksikliğini bahane ederek, buna yüksek vergilerin neden olduğunu iddia etmişlerdir. Bu gerekçe ile de vergilerin iptal edilmesi gerekliliğini savunmuşlardır.
Bizce bu doğru değildir. Fiyat artışlarına vergiler neden olmamıştır. Uzun süredir sipariş vermeden idare etmeye çalışan sac kullanıcıları, piyasalardaki stokları tüketince, fiyatlar artışa geçmiştir. Keza, piyasada malzeme bulunmayışının da nedeni yine budur. Yoksa vergilerin yüksekliği değil.
Ancak buna rağmen, biz vergilerin azaltılması taraftarıyız. Çünkü korumacılık, kötü bir oyundur. Bugün siz kendi yerli ekonominizi korumaya çalışırsınız. Yarın ise, sizin mal sattığınız diğer ülkeler size karşı bu silahı kullanırlar. Korumacılığın sonu yoktur. Hâlbuki krizden çıkmanın yolu, korumacılıktan değil, dünya ticaretini mümkün olduğunca desteklemekten geçer. Ülkeler kendi aralarında ticaret yapsınlar ki, tüm dünyada verimlilik sağlansın, fiyatlar düşsün, ekonomiler canlansın, yerli ve yabancı yatırımlar başlasın, istihdam artsın…
Dikkat edin, ekonomik korumacılık, eninde sonunda siyasi korumacılığa, diğer bir deyişle aşırı milliyetçiliğe dönüşür ve onun sonu kötüdür. 1929 buhranı ertesinde Franco, Mussolini ve Hitler işte bu sürecin ürünleridir. Bundan uzak kalınması gerekir.
Bankacılığın kitabı baştan yazılacak
Krize farklı bir bakış getirmek istiyoruz. Finans sektörü ile ilgili öngörülerimiz, birçok kişi tarafından eleştirilecektir. Çünkü çıkarlara ters sözler edeceğiz. Ancak, tartışılarak doğrunun bulunması için düşüncelere ilham olmasını istediğimiz görüşlerimizi dikkatinize sunmak istiyoruz.
Tüm sıkıntılar bankacıların başının altından çıktı. Türev, zehirli kâğıt, vesaire gibi karşılığı olmayan sanal birçok kâğıt üretmişler ve 1’e 30 katarak para piyasalarını şişirmişlerdir. Kâğıttan kule yıkıldığında ise, kredi verdikleri firmalara dönmüş ve bol keseden verdikleri paraları geri istemişlerdir.
Bundan doğrudan doğruya en fazla etkilenen kesim ise, yaptığı işe göre yeterli sermayesi olmayan üretici ve tüccar kesimi olmuştur. Yani, çöküşü başlatan krediler olmuştur.
Çelikte ticaret finansmanı denilen bir sistem vardır. Tüccarların büyük çoğunluğu, ticaretlerini banka kredileri ile finanse ederler. Bu şirketler bugün ya batmış, ya da çok zor durumdadırlar.
Krizden çıkışın yollarından birisi de bankaların kredi veren kurumlar olmaktan çıkartılması olacaktır. Tasarruf sahiplerinin paralarını işleterek, başkalarının parası ile para kazanma hırsı içinde olan bankacılar bu krize çanak tutmuşlardır. Artık, buna bir son verilmelidir. Bankalar, asli görevleri olan tasarrufları koruyan kasalar olmalıdır.
İşletmeler ise iş yapacaklar ise, sermayeleri kadar iş yapmalıdırlar. Eğer, sermayeleri, yapmak istedikleri işe yetmiyor ise, ortak bulmalıdırlar. Ortak bulmak zordur ve sıkıntıları vardır. O nedenle, bölgesel küçük menkul kıymetler borsaları teşvik edilmelidir. Borsa’ya kote olabilmenin şartları rahatlatılmalıdır. Yerel tasarruf sahiplerinin paraları, yerel işletmelere yönlenmelidir. Devlet, bu aracılığı güvence altına almalı ve denetlemelidir. Bugün bankalar tarafından işletilen bu sistem, hem bankacıların haksız kazançlar elde etmesine neden olmakta, hem gerçek ihtiyaç sahiplerine fayda getirmemekte, hem de yaşadığımız tipte krizlere neden olmaktadır.
Geleceğin getireceklerine karşı hazırlıklı olmanız temennisi ile...
Can Komar