OTOMOTİV, ÇELİK VE BİRAZDA SİYASET
Çelik sektörünün tadı tuzu yok.Ama bu sadece Türkiye’de böyle sanmayın. Tüm dünya pazarları bizimkine benzer sıkıntılar yaşıyor. Bunun en başta gelen nedeni, çelik sektörüne yönelik taleplerde azalma olmasıdır. Yani, küresel anlamda otomobile, beyaz –kahverengi – sarı eşyaya () olan talepte azalma olmuştur.…
Can Komar
-
09 Mayıs 2012 Çarşamba 15:22
Çelik sektörünün tadı tuzu yok.
Ama bu sadece Türkiye’de böyle sanmayın. Tüm dünya pazarları bizimkine benzer sıkıntılar yaşıyor. Bunun en başta gelen nedeni, çelik sektörüne yönelik taleplerde azalma olmasıdır. Yani, küresel anlamda otomobile, beyaz –kahverengi – sarı eşyaya () olan talepte azalma olmuştur. Bu da rekabeti kızıştıran bir etki yapmaktadır. Kızışan rekabet normal şartlar altında iseniz çok faydalıdır. Ama, eğer bugünkü gibi düşük taleple birlikte olur ise, bazı firmalar için ölümcül olabilir. Şu anda yaşadıklarımız da işte bu kadar önemlidir.
Geçen hafta İtalyan Fiat otomobil fabrikasının başındaki arkadaş, Sinyor Marchionne bir konferansta yaptığı konuşmada, Avrupa Birliğini uyarmaya çalıştı. Özetle dedi ki “Lütfen, tüm Avrupa ülkelerindeki otomobil fabrikalarını gözden geçirin ve kapasite fazlası olanları kapattırın. Eğer bu işi ülkelere bırakırsanız, kimse fabrika kapatmaz”. Aynı konferansta bulunan Peugeot-Citroen’in başındaki arkadaş Varin ise, “evet evet çok doğru” demiş.
Tabi, Volkswagen’in başındaki arkadaş geri kalır mı, hemen cevabı yapıştırmış, “Bay Marchionne ne derse desin, onun kendi görüşüdür. Marchionne’nin rekabetçiliğini artırmak yerine suçu fazla kapasiteye atması yanlıştır” demiş. Çünkü, Volkswagen geçen yıl satışlarını artıran tek üreticidir. Peugoet-Citroen’in satışları %8,8 düşerken, Fiat’ın satışları ise %12 düşmüştü.Görüyor musunuz rekabeti.
Gelelim 2012’ye…
Mart ayında Fransa’da satılan araçların sayısında %23,5 lik bir düşüş oldu. Tüm çeyrek bazında bakarsanız %21,7 düştü.
İtalya’daki otomobil satışları ise Mart ayında %26,7 düşerken, tüm çeyrek bazında %20,9 düştü.
Renault fabrikası ise Mart ayında %30 oranında devasa bir düşüş yaşadı. Avrupa, krizi çok ciddi bir biçimde yaşamaktadır.
Gelelim çelik sektörüne
Mart ayının sonunda, İsviçre merkezli çelik üreticisi Duferco, Belçika’daki fabrikasını kapatmaya karar verdiğini ve 1000 kişiyi işten çıkartacağını duyurdu.
ArcelorMittal de Avrupa’daki bazı fabrikalarını kapatma kararı aldı.
Yine Mart ayı sonunda, Fransız demir-çelik işçileri doğu Fransa’dan Paris’e doğru 10 gün süren bir yürüyüşe geçtiler. İşten çıkartmaları ve devletin çelik sektörüne verdiği desteklerin azalmasını protesto ettiler.
Vöstalpine’nin başında bulunan Wolfgang Eder Bey’in dediğine göre, Avrupa çelik sektörünün 45 milyon tonluk bir fazla kapasitesi vardır ve bu kapasite kapatılmalıdır.
Gelelim Türkiye’ye
Çolakoğlu’nun Genel Müdürü Uğur Dalbeler Bey’in Reuters’e yapmış olduğu açıklamalara göre, Avrupa Birliğindeki sıkıntılar, Suriye’deki rahatsızlık ve İran’a yönelik yaptırımların sıkılaşması nedeni ile Türk Demir-Çelik sektörünün karlılığı çok düşecektir. Türk çelik sektörü, uzun mamulde dünyanın en büyük ihracatçısıdır. Ancak, Türkiye’nin geleneksel pazarları olan Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki talep azalmaları nedeni ile şimdi gözlerini daha uzaklardaki pazarlara çevirmek zorunda kalacaktır.
Dalbeler “Avrupa, Türkiye’nin çok önemli bir ticaret ortağıdır; ve biz Avrupa’daki yavaşlamayı çok yakından hissediyoruz” demiş.
Sac üreticilerinin durumu biraz daha karamsardır. Talep azalması yaşanırken, bir de kapasite artışlarının olması, durumun ciddiyetini daha da artırmaktadır. Üreticiler, fiyat düşüşlerine direnirken, tüccarlar nakite dönebilmek için fiyat kırmaktadırlar.
Öyle ki, sac üreticilerinin fiyat konusunda hep birlikte direnç göstermeleri, maliyetlerde artık daha fazla inecek yer kalmadığını işaret etmektedir. Ancak, öbür taraftan Çin’li üreticilerin fiyatlarının bizimkilerin çok daha altında kaldığını da görebiliyoruz. Tabi, gümrük duvarları bizim üreticilerimizi dışarıdan gelen rekabete karşı korumaktadır.
Buna rağmen, Türkiye’nin Ocak ve Şubat ayında ithal ettiği soğuk sac miktarı, bir önceki yılın aynı dönemine göre %40 artmış ve 114.000 ton olmuştur. Görüyor musunuz sıkıntının boyutunu.
Dönelim Avrupa’ya
Yunanistan uçurumun kenarında dolaşıyor. 100 + 130 milyar Euro’luk takviyelerin de yetmediği görülüyor. Ne kadar dipsiz bir kuyudur ki bu, milyarları eritip duruyor. 100 milyar Euro’yu veriyorlar, kızgın saca damlamış su damlacığı gibi cosss diye buharlaşıyor.
Almanya’nın tüm gayretine rağmen, Avrupa’nın genelinin Yunanistan’a bakışı olumsuza doğru gidiyor. Yunanistan, büyük miktarda ki borcun silinmesine rağmen temerrüde düşecek mi? (borcunu ödeyemez duruma düşecek mi). ??? Yunanistan EURO’da kalabilecek mi? Yunanistan’da bir halk ayaklanması olabilir mi? Hükümet devrilebilir mi?
İtalya’da durumlar kötü… İspanya’da da adım adım kötüleşiyor. Almanya, bunların da yükünü çekebilir mi? Yoksa havluyu atabilir mi? Almanya “ben artık oynamıyorum” der ise ne olur?
Gelelim bizim meşhur cari açığa
Hükümet, geçen hafta teşvik paketini açıkladı. Türkiye’de üretilmeyen ve ithal edilen ürünleri burada üretecek olanlara büyük teşvikler verilecek. Bu geç kalmış bir önlemdir. Neden bugüne kadar yapılmadı bilmiyorum. Elbette, cari açık büyüdükçe borçlanmak daha kolaydır. Sanırım, borçlanabilirken, hükümet zor yolu seçmedi.
Amma velakin, denizin bittiğini gören ekabir hükümet erkanı, Nasrettin Hoca’nın hikayesini birden hatırladı ve geçen koyunların yünlerini toplamak için dikenli tellerin siparişini verdi. Umarız, teşviklerin uygulaması başarılı olur ve cari açığın daraltılmasına katkıda bulunur. Ancak, bütün bunların bugüne hiçbir faydası olmayacağını da yüksek sesle söylemek isterim.İnşallah borçlanmaya devam edebilir de bir döviz krizi yaşamayız.
Özetleyelim
Durumlar kötü arkadaşlar. 2008’de başlayan küresel sıkıntıların, 4 yıl sonra bile bitmediğini; hatta daha da ciddileşerek kötüleştiğini üzülerek görüyorum. Yukarıda soru işareti ile biten olasılıklar inşallah gerçekleşmez. Ama 2012 ve 2013’ün sıkıntılı geçeceğini görüyorum. Daha ötesini göremiyorum.