Değerli okurlarım, son yıllardaki ekonomik sorunlar karşısında, BRIC ülkeleri diye tabir edilen Çin, Brezilya, Rusya ve Hindistan’ın gelişmiş ekonomileri (ABD ve Avrupa) geride bırakacağı ve yeni süper güçler olarak çıkacakları söyleniyor. Bugünkü yazımda size bunun böyle olamayacağını ve nedenlerini anlatmak istedim.
Çin çöküşe girecek
Yaptığım araştırma sırasında, dünyaca meşhur bir ekonomist olan Nouriel Roubini’nin ekonomik öngörülerini okuma fırsatı elde ettim. Şimdi, önce Roubini’nin sözleri ile başlayacağım ve daha sonra ise neden Çin’in (ve Türkiye’nin) süper bir güç olamayacağını anlatacağım.
Bilindiği gibi Roubini, 2009 krizini en doğru şekilde bilen ve tarif eden ekonomistler arasında yer almaktadır. Kendisi, 1959 yılında İranlı Yahudi bir ailenin oğlu olarak İstanbul’da dünyaya gelmiş. Daha sonra ise İtalya’da büyümüş ve üniversiteyi Milano’daki Bocconi Üniversitesinde bitirmiş. Oradan ABD’ye giderek Harvard üniversitesinde Ekonomi doktorası yapmış çok değerli bir bilim adamıdır.
Roubini’nin dediğine göre, Çin, 2013 veya 2014 yıllarında çöküşe girecektir.
Roubini’nin görüşüne göre, Avrupa Borç Krizi, Amerika’da yaşanılan siyasi çekişmeler ve kilitlenmeler, Çin’in sürdürülemez büyüme politikası tüm dünyayı kıskacı içine almaktadır. Roubini’nin en korkutucu öngörülerinden bir tanesi ise, bu küresel sorunların Çin’in 2013 veya en geç 2014 yılında çöküşünü getireceğidir.
Dünyayı tehdit eden küresel problemlerin büyük bir çoğunluğunun geçici olmadığını söyleyen ekonomist, 2012 yılının kötü bir iniş-çıkış yılı olduğunu belirtiyor.
Küresel problemler
Öncelikle enerji ve gıdada yaşanılan sorunları gözümüzü kapatarak yok edemeyeceğimizi söylüyor.
Arap Baharı, Ortadoğu’da pek çok hükümetin devrilmesine neden olmuş, bölgedeki ülkelerin birbirlerine olan güvensizliğini körüklemiş ve dolayısı ile petroldeki risk priminin artmasına neden olmuştur. Roubini, petrol fiyatlarının daha da artacağını ifade etmektedir.
Bu “belirsizlik noktaları”, gelişmiş ülkelerin 2009 krizinden çıkış çabalarını olumsuz etkileyecektir. Tabi gerçekten de bir “çıkış” olup olmadığından bahsedilebilirse… Roubini’ye göre 2009 yılı krizi, tipik bir resesyon değildi. Aşırı miktarda alınan banka kredilerinin bilançoları krize sokması idi. Yapılan araştırmalara göre, borç ve bütçe açıklarını azaltmak, gelişmiş dünyanın 10 yılını alabilecektir.
Hükümetler tasarrufu teşvik ederken güçlü bir kredilerin azaltılması dönemi başlamıştır. Bu durum, haliyle Avrupa’nın ekonomik durgunluğa girmesine neden olurken, ABD’deki ekonomik düzelmeyi de olumsuz etkileyecektir. Roubini, Keynes ekonomisindeki bir argümanı hatırlatmaktadır: Özel sektör tasarrufa girerken (toplam talepte bir düşüş olurken), resesyondan korunmak için hükümetlerin bu boşluğu doldurmaları ve harcamaları artırmaları gerekirdi. Ancak, küresel mali sistemdeki çöküş sonrası oluşan yangınları söndürürken, kamu sektörü de kemer sıkmak zorunda kaldı.
Tüm dünyada izlediğimiz güçsüz siyasi liderlik, statükonun değişmeden devam edeceğini göstermektedir. ABD’de siyasi çekişmeler ve keçi dövüşleri öyle bir noktaya geldi ki, ne Barack Obama, ne de Cumhuriyetçilerin adayı Mitt Romney bunun altından kalkamayacaklardır. Bildiğiniz gibi, ABD’de Cumhuriyetçilerin ve Demokratların anlamsız çekişmeleri nedeni ile Amerika Birleşik Devletlerinin mali reytingi tarihte ilk kez düşürülmüştü. Tarafların bu keçi inadı, yakın geçmişte daha başka vartalar atlatılmasına da neden olmuştu. Roubini, bu sıkıntıların gelecekte de devam edeceğine inanmaktadır. 2012’nin bir seçim yılı olmasına rağmen siyasi atmosferdeki ataletin artması buna işaret etmektedir.
Ekonomik güçler
Dünyayı yöneten ekonomilerden bahsedilirken G-7 (en büyük 7 ekonomi), G-20 gibi rumuzlarla konuşuruz. Roubini, G-0’dan bahsediyor. Yani, küresel ekonomiye egemen olan hiç bir ülkenin olmaması durumundan… G-Sıfır. Bu görüşe göre, dünyamız artık G-20 dünyası değildir. Geçtiğimiz yıl içinde görüldü ki dünyaya hükmeden 20 ekonomi bir ağızdan ahenkli bir şekilde konuşmak bir yana birbirinin sesini kısmaya çalışan uyumsuz sesler karmaşası yaratmışlardır. Mali krizin yarattığı öncelikler, uygulanan politikaların çok farklı olmaları ve ülkelerin ekonomik değerleri bu alanda bir uyum olmasını önlemiştir.
Roubini’nin çözüm önerisi
Bu arada Roubini, gelişmekte olan ekonomilerin, gelişmiş dünyadan tamamen kopmasını bekleyen bazı sözde ekonomist “ulemalara” da cevap vermektedir: Bu, Avrupa krizinin daha da kötüleşmesine neden olacaktır. Bugünkü gibi, stok ve nakit akış problemleri olduğunda; yani çok fazla borç ve paranın stoklara gömülü olması durumunda tasarrufa girilmesi, mevcut resesyonun daha da derinleşmesine neden olacaktır. Roubini’ye göre bunun tek çözümü, Yunanistan gibi ülkelerin Euro bölgesini terk etmeleri ve Arjantin’in yaptığı gibi, ekonomilerinin verimliliğini artırmalarıdır.
Roubini, Yunanistan hakkında keskin bir görüş sürmekle birlikte, en rahatsız edici görüşü “Çin’in çöküşünün” geldiğidir. Roubini’ye göre, Çin’in izlemekte olduğu mevcut ekonomi politikası (yüksek tasarruf, düşük tüketim ve GSMH’nin nerede ise %50’sinin yatırımlara ayrılması) dengeli ve sürdürülebilir bir durum değildir. Eğer, yerel yönetimleri de hesaba ilave ederseniz Çin’in borcu, GSMH’nın %80’ine hızla yaklaşmaktadır. Borçla beslenen teşvik sistemi çökecek, bankacılık sistemi büyük yaralar alacak ve ekonomi çakılacaktır. Roubini, eğer Çin mevcut ekonomik modeli terk etmez ise, çakılmanın 2013 veya 2014’te gerçekleşeceğini düşünmektedir.
Eğer Roubini’nin bu öngörüsü gerçekleşecek olur ise, tüm gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkeler ekonomik bir tsunami tehlikesi yaşayacaktır.
Öbür taraftan, Roubini’nin bahsettiği küresel tehlikeler sadece Çin için değil, Türkiye için de büyük bir tehdit unsurudur.
Süper güçler ve asalak güçler
Türkiye ve Çin (tabi bunlarla birlikte diğer birçok ülke de) ihracata dayalı bir büyüme modeli izlemektedirler. Ne kadar çok ihracat, o kadar çok gelir ve refah… Bu ülkelerin iç tüketimleri, var olan refah seviyesini destekleme kapasitesinde değildir. Gelişmiş ülkelerin tüketimleri ve bu ülkelerden yaptığı ithalatlar sayesinde mevcut refah seviyesine ulaşılmaktadır.
Öbür taraftan ABD ve Avrupa’da durum daha farklıdır. Buralardaki refahı belirleyen, kendi iç pazarlarındaki gelir seviyesi ve tüketimdir. Türkiye ve Çin (ve Brezilya ve Hindistan ve birçok diğerleri) ABD ve Avrupa’nın tüketimine mahkûmdurlar. Eğer ABD ve Avrupa varsa onlar da vardır. Yoksa onlar da yoktur. Asıl olan tüketimdir. Gerçek güç tüketicidir.
İşte süper güç olmakla, asalak güç olmak arasındaki fark budur.
Öbür taraftan, Türkiye’nin çok dikkatli olmasını gerektirecek diğer bazı yapısal sorunları da vardır: Ödemeler dengesi ve Cari Açık.
TUİK’in yayınlamış olduğu şu resmi rakamlara bir bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız:
|
İhracat
|
İthalat
|
Dış ticaret dengesi
|
Yıllar
|
Değer
|
Değişim
|
Değer
|
Değişim
|
Değer
|
|
願 $
|
%
|
願 $
|
%
|
願 $
|
2000
|
27 774 906
|
4,5
|
54 502 821
|
34,0
|
-26 727 914
|
2001
|
31 334 216
|
12,8
|
41 399 083
|
-24,0
|
-10 064 867
|
2002
|
36 059 089
|
15,1
|
51 553 797
|
24,5
|
-15 494 708
|
2003
|
47 252 836
|
31,0
|
69 339 692
|
34,5
|
-22 086 856
|
2004
|
63 167 153
|
33,7
|
97 539 766
|
40,7
|
-34 372 613
|
2005
|
73 476 408
|
16,3
|
116 774 151
|
19,7
|
-43 297 743
|
2006
|
85 534 676
|
16,4
|
139 576 174
|
19,5
|
-54 041 498
|
2007
|
107 271 750
|
25,4
|
170 062 715
|
21,8
|
-62 790 965
|
2008
|
132 027 196
|
23,1
|
201 963 574
|
18,8
|
-69 936 378
|
2009
|
102 142 613
|
-22,6
|
140 928 421
|
-30,2
|
-38 785 809
|
2010
|
113 883 219
|
11,5
|
185 544 332
|
31,7
|
-71.661.113
|
2011
|
134 969 273
|
18,5
|
240 837 860
|
29,8
|
-105.868.587
|
Ekonomimiz çok iyi gidiyor, ihracatta rekorlar kırıyoruz diyoruz; ama ithalattan hiç bahsetmiyoruz. İhracatımız arttıkça, ithalatımız daha da çok artıyor. Temel’in dediği gibi kim kimi öpüyor anlaşılmıyor. Geçtiğimiz yıl 105 milyar dolar açık vermişiz. Ama, artışa bir bakın: 2009’da 38 milyar dolar, 2010’da 71 milyar dolar, 2011’de 105 milyar dolar…
Peki bu açığı nasıl kapatmışız? Borçlanma ile. 2011 yılı toplam dış borcumuz 306 milyar dolar olmuş. İç borcumuz ise 387 milyar TL olmuş. Her ikisi de sürekli artıyor.
Çin’e bakalım. Adamlarda bizim gibi ihracat ile geçiniyorlar. Ama onların cari açığı yok; tam tersine cari fazlaları var. Tam 2 trilyon dolar fazla veriyorlar. İşte güç budur. Asalak olsa bile. Bizimki ise Karadeniz fıkrası gibi bir güç.
Can Komar