Rekabet Gücümüzü Arttıracak Tedbirler Niçin Bekletiliyor?
Türk çelik sektörü, Eylül ayındaki performansı ile, bir taraftan ilk kez aylık 3 milyon ton üretim sınırını geçerken, diğer taraftan da Eylül ayında dünyanın en fazla ham çelik üretimi gerçekleştiren 8. ülkesi konumunu elde etmiş bulunuyor. Ancak çelik üretiminde sağlanan bu yüksek performansa rağmen,…
Türk çelik sektörü, Eylül ayındaki performansı ile, bir taraftan ilk kez aylık 3 milyon ton üretim sınırını geçerken, diğer taraftan da Eylül ayında dünyanın en fazla ham çelik üretimi gerçekleştiren 8. ülkesi konumunu elde etmiş bulunuyor. Ancak çelik üretiminde sağlanan bu yüksek performansa rağmen, ciddi kaynak tahsisleri ile oluşturulmuş bulunan kapasitelerin yeterince değerlendirilemediği ve kapasite kullanım oranının % 70’li seviyelerde kaldığı gözleniyor. Eylül ayında, demir çelik ürünleri ithalatının % 16.5 oranında artışla, 892.000 tondan, 1.039.000 tona yükselmiş olması da, ithal ürünlerin payındaki artışı net bir şekilde ortaya koyuyor.
Yılın ilk 9 aylık döneminde, cari işlemler dengesinin geçen yılın aynı dönemine kıyasla 30.4 milyar dolar artışla, 60.7 milyar dolar açık verdiği ve Eylül ayı itibariyle yıllık cari açığın 77.5 milyar dolara yükseldiği bir dönemde, yeterli kapasiteye sahip olunmasına rağmen, yurtiçindeki kapasitelerimiz etkin kullanılamazken, ithalatın bu kadar yüksek bir oranda artması sektörde rahatsızlık yaratıyor.
Gerek 2009 yılının Şubat ayında gündeme gelen Demir ve Demirdışı Metaller Sanayi Strateji Belgesi kapsamındaki tedbirlerin ve gerekse Yerli Girdi Tedarik Stratejisi çerçevesinde mutabık kalınan tedbirlerin halâ uygulamaya aktarılmamış olması, çelik sektörünün ödemeler dengesine yapabileceği katkıyı sınırlayıcı rol oynuyor.
Oysa ki, bugün gelinen noktada, bütçede elde edilen başarıların tek başına yeterli olmadığı, ekonomik istikrarın sürdürülebilmesi için, ödemeler dengesi açığının da, mutlaka kapatılması gerektiği hususu, net bir şekilde ortaya çıkmış bulunuyor.
Bu açıdan, bugüne kadar ödemeler dengesi ile ilgili olarak ifade edilen, ancak bazı bakanlıkların kuruluş bazındaki çıkarları dikkate alan mikro yaklaşımları sebebiyle, söylem seviyesinde kalan hususların, kuruluşların değil, Türkiye’nin menfaatlerini dikkate alan genel bir bakış ile, daha fazla gecikmeksizin eyleme dönüştürülmesine ihtiyaç duyuluyor.
Çelik sektörümüz, sahip olduğu kapasite, kalite ve üstün teknolojisi ile, Türkiye’nin ihtiyaçlarına rahatlıkla cevap verecek konumda bulunuyor. Çelik sektörünün rekabet gücünü ve yerli girdi tedarikini arttıracak tedbirlerin, Türk ekonomisine misli ile geri dönüş sağlayacağı hususunun göz ardı edilmemesi gerekiyor.