Boyner: Dış kaynaklı krizler kapımızı çalabilir
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, "Ekonomimizdeki olumlu göstergelere rağmen dış kaynaklı krizler her an kapımızı çalabilir" dedi
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, "Ekonomimizdeki olumlu göstergelere rağmen dış kaynaklı krizler her an kapımızı çalabilir" dedi
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, "Ekonomimizdeki olumlu göstergelere rağmen dış kaynaklı krizler her an kapımızı çalabilir" dedi
Boyner, Rekabet Kurumunca düzenlenen Perşembe Konferansları kapsamında, TÜSİAD olarak hazırladıkları ''Türkiye'de büyümenin kısıtları ve bir önceliklendirme çalışması'' raporuyla ilgili sunum yaptı.
Piyasa mekanizmasının tek başına teknoloji içeriğinin artmasını sağlamayabileceğine dikkati çeken Boyner, bu anlamda Türkiye'nin rakiplerinin gerisinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu, dolayısıyla bir sanayi politikasına ihtiyaç olduğunu yineledi.
Beşeri sermayenin de önümüzdeki dönemde ciddi kısıt olmasının yüksek bir ihtimal olduğunu ifade eden Boyner, ''Beşeri sermaye yetersizliği kayıtdışılık ile de yakından ilgili. Kayıtdışılığın da rekabetin önünde ciddi engel olduğunu düşünüyoruz'' diye konuştu. Boyner, kamunun vergiyi tabana yayarak vergi gelirini artırması ve kamu hizmetlerine özellikle eğitim ve altyapı konularına daha fazla harcama yapması gerektiğini belirtti.
Türkiye ekonomisinin son 20 yılda 4 büyük kriz ile karşı karşıya kaldığını, özellikle 2001 krizi sonrası hızlı bir toparlanma ve reform sürecine girildiğini anlatan Boyner, şöyle konuştu:
''Buna rağmen özellikle 2008 yılının son çeyreğinde başlayan küresel kriz önemli bir gerçeğin altını kuvvetle çiziyor. O da ekonomimizdeki olumlu göstergelere rağmen dış kaynaklı krizler her an kapımızı çalabilir. TÜSİAD olarak ülkemiz kaynaklı krizlerin oluşmaması ve uluslararası krizlerle ise etkili şekilde mücadele etmenin en önemli aracının rekabet gücümüzü ve verimliğimizi artıracak reform sürecinin devam ettirilmesi olduğunu çeşitli vesilelerle dile getirdik. Ancak bu sayede yakaladığımız yüksek büyüme oranlarını sürdürüebilir kılabiliriz ve ekonomimizin gerektirdiği yapısal dönüşümü tamamlayabiliriz.
Büyüme sadece niceliksel bir anlam ifade etmiyor
Boyner, büyümenin sadece niceliksel bir anlam ifade etmediğini, büyümenin toplum refahına katkısı, istikrarı, sürdürülebilirliği ve istihdam yaratma potansiyelinin de büyüme oranının en az kendisi kadar önem taşıdığını söyledi.
Türkiye'nin kişi başına gelir performansının ortalamalara yakın, işçi başına gelir olarak ise ortalamaların üzerinde olduğunu belirten Boyner, Türkiye'nin 2000'li yıllarda bir verimlilik artışı yakaladığını kaydetti.
Türkiye'de uzun yıllardan sonra makro istikrarın sağlandığı bir büyüme dönemi yaşandığını ifade eden Boyner, ihracat yapısında olumlu anlamda ciddi bir değişikliğin gerçekleştiğini söyledi.
2000'li yıllarda Türkiye'nin iyi bir performans gösterdiğini ve bir büyüme eşiğine yaklaştığını söylemenin mümkün olduğunu ifade eden Boyner, büyümenin ve yatırımın önündeki engellerin, getirilerin düşük olması ve finansmanın pahalı olması ana başlıklarında toplanabileceğini kaydetti.
Finansmana erişimde son 10 yılda ciddi bir iyileşmenin sağlandığını belirten Boyner, bankacılık sisteminin aktif yapısının değiştiğini, kredilerin bankacılık aktifi içindeki payının arttığını, reel faizlerin düştüğünü, Türkiye'nin artık uluslararası ortalamalara yakın bir reel faizi olduğunu söyledi.
Boyner, artık Türkiye üzerindeki risk algısı ve risk priminin, son 10 yılda önemli oranlarda düştüğünü kaydederek, bunların yanı sıra kobilerin finansmana erişiminin arttığı yönünde yeterli olmasa da göstergelerin bulunduğunu ifade etti. Boyner, mali sistemin erişilebilirliğinin de bundan 10 yıl öncesine göre iyileşmiş durumda olduğunu, artık bankacılık sisteminin dış piyasalardan kolaylıkla borçlanabildiğini ve kredi miktarında da ciddi bir artış olduğunu söyledi. Kredi miktarındaki artışın yatırımların verimliliğinde artış yaşanacağı anlamına gelmediğini de vurgulayan Boyner, esas kısıtların yatırımların getirilerinde olduğunu söyledi.
Boyner, verginin tabana yayılarak daha fazla vergi toplanabilmesi için daha kaliteli ve daha fazla kamu hizmetinin sunulabilmesinin büyümeyi olumlu yönde etkileyeceğini belirterek, Türkiye'deki vergi yapısının çarpık olduğunu, çünkü, gelir ve kardan alınan vergi payının düşük, mal ve hizmetlerden alınan vergi payının ise yüksek olduğunu söyledi. Boyner, Türkiye'nin vergi konusunda sağlayacağı iyileşmenin, olumlu bir etki yaratacağını bildirdi.
Euro Bölgesi'nde yaşanan kriz başta olmak üzere dünya ekonomisinin çok zorlu bir süreçten geçtiğine dikkati çeken Boyner, bugün AB'de mali entegrasyon ve bütçe disiplinini sağlamaya yönelik önlemler tartışılırken krizlere müdahalede yaşanan aksaklıklar nedeniyle birliğin karar alma süreçlerinin dahi masaya yatırıldığını kaydetti. Bu doğrultuda kredi derecelendirme kuruluşlarının avro bölgesindeki ülkeleri de mercek altına aldığını hatırlatan Boyner, her gün not indirmesi beklentisi, yeni bir kriz beklentisi içinde bu gelişmeleri seyrettiklerini belirtti.
Özellikle gelişmiş ekonomiler kapsamında varolan ekonomik sorunların, küresel çapta büyümenin önüne set çektiğini ifade eden Boyner, bunun sonucu olan daralmanın da gelişmekte olan piyasa ekonomilerine kadar sıçradığını ve zarar verdiğini söyledi. Söz konusu krizin küresel düzeyde yarattığı belirsizlik ve risk ortamında ülkeler için güvenli bir liman kalmadığını da gözlemlediklerini anlatan Boyner, bu bağlamda riskten kaçışın ülke risklerinden kaçışı da beraberinde getirmesinin Türkiye gibi ülkelere olumsuz yansımalarının olabildiğini belirtti.
Bunun özellikle cari açığın finansmanı açısından önemli risklere işaret ettiğini anlatan Boyner, şöyle konuştu:
''Mevcut çerçeve bize zaman kazandırabildiği ve dış koşulların aleyhimize dönmediği dönemlerde yüksek bir odaklanma ve çabayla aslında yapısal reformlara yönelmemizin Türkiye ekonomisine orta ve uzun vadede büyük katkı sağlayacağını söyleyebiliriz. Dolayısıyla bir yanda sanayileşme ve küresel değer zincirinde daha yüksek seviyeleri hedeflerken, diğer yanda mali disiplinin sürekliliği, yatırım ortamının iyileştirilmesi; vergi mevzuatının gözden geçirilmesi kayıt dışı ile mücadele alanlarında hızlı adımlar atmamız kritik bir öneme sahip.''
Türkiye'de piyasa aksaklıkları ve koordinasyon problemlerinin girişimcilerin yeni alanlara yatırım yapma eğilimlerini sınırlayabildiğini ifade eden Boyner, bu durumda yeni sektörlerin gelişmesi için kollektif müdahalelerin gerekebileceğine işaret etti. Dolayısıyla artık Türkiye'nin bir sanayi politikasına ihtiyacı olduğunu belirten Boyner, ''Ancak sanayi politikası denildiğinde sadece ya da ağırlıkla finansman veya yatırım desteği de anlaşılmamalı diye düşünüyoruz. Sanayi politikası denildiğinde tamamlayıcı fiziksel yatırımların yapılması, tamamlayıcı beşeri sermaye yatırımlarının yapılması, düzenleyici çerçeve, kamu ve özel sektör arasında yoğun diyalog ve işbirliği, saydamlık, takip, değerlendirme ve iyileştirmenin de anlaşılması gerekiyor'' diye konuştu.
Katılımcıların sorularını da yanıtlayan Boyner, ''TÜSİAD olarak sanayi politikası önerirken, korumacı bir politika mı öneriyor'' şeklindeki soru üzerine, kesinlikle korumacılıktan bahsetmediğini söyledi. Boyner, ''Biz açıkça sektörel bazda teşviklerden değil, yatay kesitte tüm sektörlerdeki teknoloji artışını, verimlilik artışını veya alt yapıdaki iyileştirmeleri, beşeri sermayedeki iyileştirmeleri teşvik eden bir sistemden bahsediyoruz. Tabii ki sektör bazında yapılması gerekenler yapılabilir, ama devlet güdümlü bir politika, kesinlikle hayır'' yanıtını verdi.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.