Çelik Sektörünün Mevcut Durumu ve Sorunları
2013 yılında, sektörün performansı beklentilerin gerisinde kalmıştır. Özellikle dünya çelik üretiminin büyümeye devam ettiği bir dönemde, son yılların en hızlı büyüyen çelik sektörleri arasında yer alan Türk çelik sektöründeki gerileme eğilimi, rahatsızlık yaratmaktadır. Büyüme aşçısından genellikle ekonomiden daha iyi performans gösteren çelik sektörü, ekonominin % 4 civarında büyüdüğü 2013 yıllında % 3.4 oranında küçülmüştür.
2013 yılı başından bu yana elektrik ark ocaklı tesislerin temel girdisi olan hurda ile mamul fiyatları arasındaki marjın daralması, üreticilerimizin rekabet gücünü olumsuz yönde etkilemiş ve ithalat önemli ölçüde artış göstermiştir. 2013 yılında, üretimin % 3.4 oranında gerilemesine, ihracatın miktar bakımından % 6 oranında düşüş göstermesine rağmen, ithalatın % 25 civarında artmış olması, çelik sektörümüzün ve özellikle elektrik ark ocaklı tesislerin rekabet gücündeki zayıflamaya işaret etmektedir. Dünya çelik sektörünün pozitif yönde geliştiği ve global ham çelik üretiminin % 3’ün üzerinde arttığı bir ortamda, çelik sektörümüzün üretiminin gerilemesinde, girdi maliyetlerinin yükselmesi yanında,
• Sektörün üzerindeki, rakip ülke üreticileri üzerinde bulunmayan ilave yüklerin rekabet gücünü düşürmesi
• Başta DİR uygulaması olmak üzere, ithalatı teşvik eden ve ithal ürünleri yerli ürünler karşısında avantajlı hale getiren uygulamaların sürdürülmesi,
• Kalitesiz ve düşük fiyatlı ithalatın önünü kesecek tedbirlerin alınmaması,
• Dünya çelik sektöründeki kapasite fazlalığı,
• Son dönemde yaygınlaşan korumacı politikalar,
• Bazı ülkelerin girdi ihracatını sınırlandırmaya yönelik politikalar uygulaması,
• Genel olarak serbest ticareti olumsuz yönde etkileyen yaklaşımların yaygınlaşması
gibi unsurlar da etkili olmuştur.
2013 yılında, sektör 10 milyar dolar civarında değer yaratabilecek, 15.5 milyon tonluk kapasitesini kullanamamıştır. Çelik sektörümüzde atıl kalan kapasitenin, dünyanın en büyük 14. çelik üreticisi olan Fransa’nın üretim miktarına eşit olduğu ve Türkiye’nin toplam çelik ihracatının % 80’i kadar bir bölümü oluşturduğu dikkate alındığında, işin boyutu ve önemi daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Çelik sektörümüzün atıl kalan kapasitesinde gerçekleştirebileceği üretimin değeri, 2013 yılında 65 milyar dolar olarak gerçekleşen cari açığın % 15 ve 100 milyar dolar seviyesinde gerçekleşen Türkiye’nin dış ticaret açığının % 10 civarındaki kısmına tekabül etmektedir.
Çelik sektörü, Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) ile aramızdaki serbest ticaret anlaşması nedeniyle doğrudan veya dolaylı olarak devlet yardımlarından yararlanamamaktadır. Bu açıdan önümüzdeki dönemde de, çelik sektöründe devlet yardımları mümkün görülmemektedir. Devletten hiçbir şekilde yardım almayan sektörün beklentisi, diğer ülkelerdeki rakip üreticilerin üzerinde bulunmayan ve rakipler karşısında kendisini dezavantajlı duruma düşüren yüklerin kaldırılmasıdır. Ayrıca, Avrupa Birliği’nin AKÇT anlaşma hükümlerini kendi inisiyatifi ile anlaşma hükümlerini tek taraflı olarak değiştirmesi ve kendi pazarı açısından avantaj sağlayacağını düşündüğü çeşitli hammadde girdilerini anlaşma kapsamı dışına çıkarması sektörümüzde rahatsızlık yaratmaktadır.
Yurtiçindeki kapasiteler atıl durumda kalırken, çelik ithalatındaki artış, kısmen sektörün üzerindeki yükler nedeniyle rekabet gücündeki azalmadan, kısmen de Dahilde İşleme Rejimi gibi yerli ürünler karşısında ithal ürünleri daha cazip hale getiren uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Çelik sektörünün üzerindeki yüklerin kaldırılarak rekabet gücünün arttırılması ve Dahilde İşleme Rejimi uygulamasının, yerli girdi kullanımını teşvik edecek bir çerçeveye oturtulması, ithalattaki artıştan kaynaklanan sorunlarını büyük ölçüde çözecektir.
2013 yılında, Türkiye’nin çelik tüketiminin % 10 gibi dünya geneline kıyasla oldukça güçlü sayılabilecek bir oranda artış göstermesine karşılık, tüketimdeki büyüme % 25 oranında artış gösteren ithalat ile karşılanmıştır. Sektörün diğer ana sanayi kollarına girdi veren stratejik önemi de göz önünde bulundurularak, 2013 yılında % 70 seviyesine kadar gerilemiş bulunan kapasite kullanım oranının yeniden % 80’ler seviyesine yükseltilebilmesini ve milyarlarca dolar kaynak tahsisi ile oluşturulan kapasitelerin etkin bir şekilde kullanılarak, ihracatın arttırılmasını ve ithalatın makul seviyelere indirilebilmesini teminen,
• Sektörün en büyük ikinci girdisi konumunda bulunan elektrik enerjisi üzerindeki TRT Payı, Belediye Fonu gibi sektörle hiçbir ilgisi bulunmayan fon ve kesintilerin kaldırılması,
• Katma değeri yüksek ileri teknoloji gerektiren ürünlerin üretilebilmesi ve yerli girdi tedarik imkânlarının arttırılabilmesi için, Türkiye-AKÇT Serbest Ticaret Anlaşması’nın sektöre devlet yardımlarını yasaklayan hükümlerinin revize edilmesi,
• Hurda ve kömür ithalatından tahsil edilmekte olan çevre katkı payı uygulamasına son verilmesi,
• 30 Ekim tarihinde, bazı paslanmaz çelik ürünlerinin ithalatına getirilen gümrük vergisi uygulamalarının, ihtiyaç fazlası yurtiçi kapasiteye rağmen yüksek miktarlarda ithal edilen yassı ürünleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi,
• Dahilde İşleme Rejimi mevzuatının, yerli girdi tedariğini teşvik edecek şekilde revize edilmesi,
• Hammadde tedarik güvenliğinin sağlanması,
• Yurtiçi girdi tedarik imkânlarının geliştirilmesi ve girdi tedariğinde etkinlik ve verimliliğin arttırılmasını hedefleyen Girdi Tedarik Stratejisi’nin süratle uygulamaya aktarılması,
büyük önem taşımaktadır. Bu konular, son yıllarda olduğu gibi, 2014 yılında da sektörün odaklanacağı konular arasında üst sıralarda yer alacaktır.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir:
Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın
görüşüne aykırı olabilir.