Maden sektörünün gelişimi yerli maden makinaları üretimiyle mümkündür
İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Alaettin Kılıç ile gerçekleştirdiğimiz röportajımızı sizlerle paylaşıyoruz.
İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Alaettin Kılıç ile gerçekleştirdiğimiz röportajımızı sizlerle paylaşıyoruz.
“Yerli firmalarımızın öncelikle kendi makinelerini üretmeleri ve daha sonra geliştirmeleri gerekmektedir”
Ülkemizde maden sektörünün genel durumu, maden yataklarının oluşumu ve rezerv büyüklüklerine bağlıdır diyor Alaettin Bey… Madencilikte rekabet, sadece ülkenin gelişmişliğine bağlı değildir. Maden kaynakları açısından gelişmiş olan bir ülkenin aynı zamanda teknolojik açıdan da gelişmişliğini tamamlaması, kendi maden makine ve ekipmanlarını kendisi üretebiliyor hale gelmesi, Ar-Ge çalışmalarına önem vermesi ve son teknolojiyi üretim sürecine dahil etmesi gerekiyor.
Sektörün gelişmesi adına yapılması gerekenleri, ülkemizde eksikliği hissedilen alanları ve üniversitelerin ilgili bölümlerinde verilen eğitimlerin önemine değinen Alaettin Bey; yerli teknolojiyi üretmekten ziyade hazır teknolojiyi transfer etmekle meşgul oluyoruz diyor ve bir gün kendi maden makinalarımızı üretmek temennisi ile sözlerine son veriyor.
Sorularımıza geçmeden önce bizlere kendinizden bahseder misiniz?
1968 yılında Giresun’a bağlı Espiye ilçesinin Şahinyuva (Lahanos Bakır Madeni’nin bulunduğu ve günümüzde ETİ Bakır tarafından işletilmekte olan) Köyü’nde doğdum. 1989 yılında İTİ Maden Mühendisliği Bölümü’nden Maden Mühendisi olarak mezun oldum; 1992’de İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü’nde yüksek lisansımı, 1998’de Çukurova Üniversitesinde Maden dalında doktoramı tamamladım. 2010 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü’nde Profesör olarak akademik çalışmalarımı sürdürmekteyim.
Uzmanlık alanınız nedir, hangi alanlarda çalışmalarınız var,kısaca bahseder misiniz?
Kaya Mekaniği ve Tünel Açma yöntemleri esas çalışma alanlarım olup, yüksek dayanımlı beton ve bazı çimento katkı maddelerinin geliştirilmesi konusunda da çalışmalarım mevcuttur.
Türkiye’de maden sektörünün genel durumu hakkında bizleri bilgilendirir misiniz? Türkiye’yi gelişmiş ülkelerle kıyasladığımızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor? Sizce sektörün gelişmesi adına yapılması gerekenler neler?
Ülkemizde maden sektörünün genel durumu, maden yataklarının oluşumu ve rezerv büyüklüklerine bağlı olarak değerlendirilecek olursak şöyle bir tabloyla karşılaşırız: Taşkömürü, Bor madenleri, Bazı Linyit madenleri (Ege Linyitleri, Orta Anadolu Linyitleri, Afşin-Elbistan Linyitleri, Tufanbeyli Linyitleri) ve Demir madenleri gibi bazıları büyük rezervlere, bazıları ise stratejik öneme sahip olan madenler kısmen devlet eliyle, kısmen de devlet kontrolünde (rödövansla) işletilmektedir. Bunların dışında, ülkemiz açısından büyük öneme sahip olan Krom cevherleri, Bakır cevherleri ve küçük rezervlere sahip linyit yatakları (özellikle Trakya bölgesinde) çok geniş alanlara dağılmış, küçük rezervlere sahip madenler olduğu için daha ziyade orta büyüklükte - yarı profesyonel madencilik şirketleri veya doğrudan aile şirketleri veya amatör madenciler tarafından, maden fiyatlarındaki değişimlere, arz - talep dengesine bağlı olarak işletilmektedir. Tabii bunların yanı sıra, üretimi yapılan çok sayıda endüstriyel hammadde ocakları da mevcuttur. Bu tablo ülkemizde çok sayıda ve birbirinden bağımsız maden şirketlerinin varlığını göstermektedir. Üretim yöntemleri açısından değerlendirildiğinde; ister aynı tür cevheri üreten (Krom gibi), ister faklı tür cevherleri işleten şirketlerin kullandıkları üretim faktörleri birbirinden oldukça farklı olup, modern anlamda makine - teçhizat kullanılarak üretim yapılan ocaklardan kazma, murç -çekiçle üretim, el arabaları ile nakliye yapan dolayısı ile en ilkel yöntemlerle üretimini sürdüren küçük işletmeler de mevcuttur. Dünya ile kıyasladığımız zaman; ki karşılaştırma yapmak oldukça zordur. Madencilikte rekabet, sadece ülkenin gelişmişliğine bağlı değildir.
Çünkü dünyada, tek havzada büyük maden rezervlerine sahip ama tornavida yapmasını bile bilmeyen bazı az gelişmiş ülkelerde (özellikle Afrika içlerinde), teknolojik açıdan gelişmiş bazı ülkelerin işletmiş olduğu ve modern makinelerin kullanıldığı madenlere de rastlanabilmektedir. Buna karşılık madenlerini, kendi imal ettikleri devasa makinelerle işletmekte olan Kanada gibi ülkeler de mevcuttur. İlave olarak, hemen hemen hiç madeni olmadığı halde en ileri teknolojilerle maden makinelerini üreten Japonya ve Almanya gibi ülkeler de vardır. Buradan da anlaşılacağı üzere gelişmemiş bir ülkedeki, büyük rezerv ve yüksek tenöre sahip bir maden ocağı, gelişmiş ülkelerdeki parçalı rezerve ve düşük tenöre sahip maden işletmelerine üstünlük sağlayabilir. Ancak madencilikte esas hedef hammaddenin üretilmesinden ziyade, uç mamul haline getirilerek katma değerinin arttırılması olmalıdır.
Ülkemizdeki Maden ekipmanları ve teknolojileri üreten firmalar yeterince Ar – Ge çalışması yapıyorlar mı? Firmalarımızın bu alandaki gelişmişliği hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Ülkemizde yalnızca maden ekipmanları ve teknolojileri alanında değil, hiçbir alanda gerçek anlamda Ar-Ge yapıldığını söylemek doğru değildir. Makine konusunda bir Ar-Ge’nin başlatılabilmesi için, kişisel kanaatim odur ki, öncelikle o makinenin en ilkel halini yapmak gerekir ki işin mantığı ve yaklaşımını öğrenilebilsin. Biz ülke olarak sanayi çağını kaçırdık. Bu sanayii toplumu olmadığımız anlamına gelmez ancak, ürettiğimiz makineler, başka birçok ülke tarafından da yapılabilecek, teknolojisi ve katma değeri oldukça düşmüş makinelerdir. Ayrıca birçoğu da, belli patent esasına göre üretilmektedir ve esas sorun da buradan kaynaklanmaktadır. Patentli bir malda değişiklik çok zor hatta imkânsızdır. Yerli firmalarımızın öncelikle kendi makinelerini üretmeleri ve daha sonra geliştirmeleri gerekmektedir.
Maden sektöründe gelişmiş teknolojiyi kullanmanın avantajları neler? Bu alanda hangi ülkeyi örnek gösterebiliriz?
Maden sektöründe gelişmiş teknolojiyi kullanmanın avantajları çoktur hatta hiçbir dezavantajı yoktur. Madende üretim faktörleri; Kaynak (cevher), Emek (işçi), Müteşebbis (işveren) ve Sermaye (para) olarak göz önüne alınırsa teknolojiyi kullanmanın emek faktörünü azaltacağı, dolayısı ile işsizliği arttıracağı açıkça görülür. Ancak içerisinde teknolojinin olmadığı bir emek, şayet eğitimli ve donanımlı bir emek değilse hiçbir zaman yüksek katma değer üretemeyecek ve her zaman için az gelişmişlik düzeyinde kalmaya devam edecektir. Şöyle bir misalle açıklayacak olursak: Yüz işçinin kazma - kürekle yaptığı herhangi bir kazı işini bir makine operatörü yüz beygir gücündeki bir makine ile rahatlıkla yapabilir; bu durumda, dünyadaki rekabet gerçeğini göz önüne alırsak operatör ve işçilerin kazançlarının farkı açıkça ortaya çıkar. Bu durum maden kazalarındaki ölüm ve yaralanma oranını da aynı nispette azaltır. Sözün kısası, bir ülkede teknoloji kullanmadan, kişi başına, yıllık Yirmi bin dolar kazanmanın imkânı yoktur. Kanada, Avusturalya, ABD gibi ülkeler madencilik faaliyetlerinde yüksek teknolojiyi kullanan ülkelerin başında gelir.
Türkiye’deki üniversiteler maden teknolojileri konusunda ne gibi çalışmalar yapıyor? Özellikle üniversite bünyesinde yapmış olduğunuz çalışmalar neler?
Üniversitelerimizde maden teknolojilerini geliştirmekten ziyade, dünyada geliştirilen ve kullanılan teknolojinin transferi ve uygulaması konusunda çalışmalar daha ön plandadır.
Üniversitelerimizdeki müfredat ve eğitim sistemi maden sektörünün beklentilerini karşılıyor mu? Bu konuyu bizler için değerlendirir misiniz?
Madenler, mühendislik açısından bakıldığında, bilinmeyenleri ve zorlukları en çok olan üretim alanlarıdır. Madenlerin çeşitliliği kadar, aynı tür maden bile farklı yörede farklı yerleşim özellikleri hatta aynı sahada bile farklı özellikler göstermektedir. Bu da madenin planlanmasını ve üretim için gerekli makine ekipman seçimini zorlaştırmaktadır. Ülkemizde irili ufaklı çok sayıda, orta ölçekli hatırı sayılır miktarda ve az miktarda da büyük ölçekli maden işletmeleri mevcut olup her birinin mühendisten beklentileri farklıdır: Büyük ölçekli ve orta ölçekli madenlerde çok sayıda mühendis istihdam edilebildiğinden bu tür işletmelerde uzmanlaşma öne çıkarken, yalnızca bir mühendisin çalıştığı maden ocaklarında bu mühendisten Jeoloji, İnşaat, Elektrik, Makine, Kimya, Harita ve Çevre mühendislerinin yapması gereken işleri ve hatta avukatların yapması gereken işleri dahi yapması istenebilmektedir. Bu beklentiler Maden Mühendisliği Bölümü’nü müfredat açısından oldukça zorlamaktadır. Çalışma şartlarının zorluğu, sorumluluğun fazla olması ve tabii ki ücretlerin tatmin edici olmaması bu alana olan öğrenci talebini de azaltmaktadır.
Türkiye’de eksikliği hissedilen ve üretimi yapılmayan stratejik öneme sahip makine ve teçhizatlardan bahseder misiniz?
Altyapı yatırımlarına henüz başlamış olan ülkemizde maliyetlerin yüzde yetmişinden fazlasını makine ekipmanlar oluşturmaktadır. Oysa bu makinelerin tamamına yakını ithal edilmektedir. Talebin yüksekliği nedeniyle, ülkemizin acil olarak en azından yerli üretim olan Bir ila on metreküp kova hacimli ‘Yerli marka ekskavatör’ (kazı makinesi) üretimine geçmesi gerekir. Bu makinelerin üretilmeye başlanması halinde diğer hidrolik makinelerin de yavaş yavaş ve giderek artan bir hızla üretilmeye başlanması mümkün olacaktır.
Bunların dışında eklemek istedikleriniz varsa belirtiniz…
Kendi maden makinelerimizi kendimiz yapmak umuduyla…
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.