Türkiye de hızla büyüyen sanayicilik ve bölgesel dengelerin sağlanması
Konyanın Hacıhasanbaşı Nehri Kafur mahallesinde 1945 yılında doğdum. İlkokulu HÃkimiyet-i Milliye, orta tahsilini ise Karma Ortaokulunda bitirdim.
Konyanın Hacıhasanbaşı Nehri Kafur mahallesinde 1945 yılında doğdum. İlkokulu HÃkimiyet-i Milliye, orta tahsilini ise Karma Ortaokulunda bitirdim.
Konya’nın Hacıhasanbaşı Nehri Kafur mahallesinde 1945 yılında doğdum. İlkokulu Hâkimiyet-i Milliye, orta tahsilini ise Karma Ortaokulu’nda bitirdim.
1961–1965 yılları arasında çıraklık ve kalfalık eğitimimi tamamladıktan sonra, 1965 yılından 1967 yılı sonuna kadar askerlik hizmetimi yerine getirdim. 1968 yılı başında hırdavat ve çelik malzeme satışına başladım. 1974–1984 yılları arasında Tornacılar ve Kaynakçılar Derneği’nde Yöneticilik yaptım. Aynı zamanda 1979–1984 yıllarında Anadolu Sanayi yöneticiliğini üstlendim. 1987–1990 yılları arasında Karatay Sanayi yanında Başkanlığını yürüttüğüm Perşembe Pazarı Hırdavatçılar Çarşısı inşasını tamamladım. Bu arada kurucusu olduğum firmam 1982’de bugünkü adı olan Hasçelik adını alarak kaliteli çelik temininde uzmanlaşmıştır. 1986 yılında M.K. E. bayiliği, 1988 yılında Çemtaş bayiliği, 1992 yılında Asil Çelik bayiliğini alan Hasçelik, kaliteli çelik temininde kendini sürekli geliştirerek, iç ve dış pazardaki değişim ve gelişimleri yakından takip eden, deneyimli ve konusunda uzman kadroya sahip bir firma haline geldi. Hasçelik yatırım politikası kapsamında 2000 yılı İstanbul (Bölge Mdr.)satış deposunu ve Konya Servis Merkezini, 2003’te İstanbul İkitelli Bürosunu, 2004’te İstanbul Servis Merkezini, 2005’te Ankara (Bölge Mdr.)satış deposunu, 2006 da İzmir (Bölge Mdr.) satış deposunu faaliyete açmıştır.
Aynı zamanda yeni Vasıflı çelik haddehanemizde 2008 yılının ikinci yarısında Hasmil ürünlerimizin deneme üretimlerine başlayacağız. Her şeyi ülkemizin bir adım daha ileri gitmesi için yapıyoruz. Toplu iğne ucu kadar katkımız oluyorsa ne mutlu bize…
Büsan sanayi başlangıçtan bitimine kadar, herhangi bir devlet kuruluşundan hiçbir yardım almadan bitirilen bir projedir. Arsa, altyapı, enerji, doğalgaz, PTT, kanalizasyon, asfalt, bütün sosyal tesisler, A’dan Z’ye akla gelebilecek her türlü gideri üyelerimiz tarafından karşılanarak tamamlanmıştır. Devlet bize değil biz devlete yardımda bulunduk denebilir. İnşaat primleri, harçları, S.S.K primleri v.s gereken her türlü Devlet giderini de eksiksiz ödedik. Buna rağmen S.S.K ile yıllardan beri devam eden bir mahkememiz bulunmaktadır. İnşaat türünü B2 değil de B3 ten göstermemizi istiyorlar. Bilirkişi raporu B2 olması yönünde belirtildiği halde, dava hala devam etmekte bizleri yok yere sıkıntıda bırakmaktadır. Bu sebeple de devam ettirmeyi ve ihtiyaç olduğunu düşündüğüm Büsan projelerimin hepsinde vazgeçmiş bulunmaktayım. Bürokrasi bizleri çok yordu ve üzdü. Biz kendimizden önce şehrimize çok şey kazandırma niyetindeydik ve bunu başardık. Şimdi bu işlerle müteahhitler uğraşıyor ve bize göre çok daha yüksek maliyetlerle çalışıyorlar.
Kısaca Büsan geçmişinden söz etmek gerekirse, Büsan kelimesinin açılımı Büyük Sanayiciler Çarşısıdır. Büsan’ı kurarken tek düşündüğüm Konya sanayisinin nasıl büyük bir sanayi haline getirebileceğiydi. Bu hedef doğrultusunda 40 senedir sanayicilere, bilhassa otomobil yan sanayicilerine hammaddesi çelik olan malzemeleri keserek, ihtiyaç olan her türlü kaliteyi temin ederek hizmet verdim. Amacım bu sanayiciye kaliteli malzeme ürettirip, uzun yıllar kazançlı ve istikrarlı bir işyeri olmalarına katkıda bulunmaktı.
Konya sanayisinin büyük kısmı küçük atölyeler halinde çalışıyordu. İşyerlerinin büyümesi iş hacminin büyümesi, bu da Konya sanayisinin büyümesi demekti. Büsan Kooperatifi projesi bu amaçla başladı. İlk etapta 1000m2 kapalı alan, 500m2 bahçeli 250 adet işyeri 36 ay gibi kısa bir zamanda 600bin m2 alanda Büsan Özel Org. San. olarak faaliyete geçti. Büsan2 150 adet işyeri olarak 200 bin m2 alanda 24 ayda tamamlandı, Büsan3 1650m2 kapalı alan, 2500m2 arsa olarak 130 adet işyeri 400bin m2 alanda 40ayda tamamlanarak faaliyete geçti. 1.200.000m2 işyeri alanı yan parselleriyle toplam 2.000.000 m2 alana kurduğumuz Büsan organize sanayileri, dinamik çalışanları ile bu gün Türkiye’nin en düzenli en verimli sanayilerinden biri haline gelmiştir. Burada iş hacmini daha da büyüten sanayici arkadaşlarımız 1.2.3.4. organize sanayilere geçiş yaparak kısa zamanda daha büyük ve kazançlı işler yaparak markalarını dünyaya duyurma olanağına sahip olmuşlardır. Büsan organize sanayi büyük fabrikalara geçiş yapıp sağlıklı bir büyüme sağlamak için Konya sanayicisine bir basamak olup, doğru adımlarla ilerlemelerini sağlamıştır. Benimde amacım bu idi, sanayiciyi küçük atölyelerden kurtarıp daha sıhhatli büyük işyerlerine kavuşturmaktı. Bu işi başarmamdaki en önemli etken Konya’daki bütün sanayicilerin beni tanıyor olması ve bana güvenmesidir. Bu yolda bana güvenen ve inanan üye tüm arkadaşlarıma, yönetim kuruluna sonsuz sevgilerimi sunuyorum.
Yurdumuzda 1925–1937 yılları arasında ilk sanayi hamlesini Sümerbank dokuma, ayakkabı fabrikaları, Karabük Demir Çelik, M.K. E. , Sivas ve Eskişehir Vagon fabrikaları gibi bu gün hala devamlılığı olan kuruluşlar yapmış ve o sıkıntılı günlerde büyük sanayiler kurmanın ilk adımlarının atılması sağlanmıştır. 2. dünya savaşında o günün şartlarından dolayı yeni tesisler kurulamadığı gibi, kurulan birçok tesis bakımsızlıktan, gelişen teknolojiden uzak kalmaktan, ekonomik sıkıntılar yüzünden verimsiz kalmış, sanayi oluşumlarına büyük darbe vurulmuştur.1950 yıllarında yeni iktidar döneminde devlet gücü ile kurulan anlayışından vazgeçilip, Karma ekonomi dönemi başlatılmıştır. 1950–1958 Menderes dönemi olarak ülkemiz her yönden önemli aşamalar kaydetmiş, bu yıllar tarihimizde altın yıllar olarak hafızalarda kalmıştır. 1959–1964 dönemi başarısızlık ve kayıplarla dolu karanlık yıllar olmuştur. Boşa giden beş yıldan sonra, 1965–1970 Demirel döneminde yurdumuz yine parlak denilebilecek günler yaşamıştır. 1970–1980 yıllarında bazı iç ve dış güçler devreye girmiş yurdumuz her alanda duraklama dönemine yeniden girmiştir. 1983 yılından sonra karma ekonomi uygulamasından vazgeçilmiş, serbest ekonomiye geçilmiştir. Serbest ekonomi uygulaması sayesinde ülkemiz genel olarak sanayi, eğitim, ulaşım, turizm v.b. her alanda ilerleme sağlayarak yeniden altın yıllar yaşamış refah düzeyini yükseltmiştir.
1992–2002 yıllarında 1971–1980 yıllarında olduğu gibi yine zamansız frene basılmış koalisyonların başarısızlığı sebebiyle duraklama ve kayıplar dönemine yeniden girilmiştir. 2003 yılından itibaren atılan doğru adımlar, verilen isabetli kararlar sayesinde yeniden refah düzeyi yüksek, istikrarlı kazançlı altın yıllar yaşanmaya başlanmıştır. Bu 4. altın yıllar dönemi 2003’ten beri devam etmektedir. Tekrar frene basılmazsa Türkiye genç, çalışkan, eğitimli ve dinamik insanları sayesinde çok daha güzel yerlere gelecektir.
Türkiye de bu gün yassı demir çelik tüketimi 28milyon ton, İtalya da 34milyon ton, Çin de 350milyon ton dur. 1982 yılında Türkiye de bu rakam 4milyon ton idi. Buradan anlaşılacağı gibi 1950–2008 yani 58 yıllık bir dönem içinde Türkiye sadece 4 dönemde altın yılları yakalamayı başarabilmiştir. Sadece 25 yıl kalkınabilmiş, kalan 33 yılda yerinde saydığı yetmemiş gibi elindekileri de kaybetmiştir. Bu kayıp yıllar ve kaybedilen ekonomi olmasaydı dünyadaki en büyük güçlerden biri olmamız işten bile değildi. Bundan sonra Devlet-hükümet anlaşıp, tüm üretimcilere yardımcı olmalıdır. Devlet tüm imkânlarını kullanıp madenlerimize, petrolümüze, doğal gazımıza, yeraltı sularımıza, ormanlarımıza milli servet değeri taşıyan tüm varlıklarımıza sahip çıkmalıdır. Eğitimli-yaratıcı-zeki-çalışkan insanlarımızın, gençlerimizin yurtdışına kaçmasını önlemeli, vatanına faydalı olmasını sağlamalıdır. Eğer bu önlemler alınabilirse çok değil 10 yıl sonra Türkiye dünyanın en büyük 3. veya 4. ülkesi konumuna kolaylıkla gelebilecektir. Şu günlerde tüm dünya ülkeleri ekonomik sıkıntılar yaşamakta ve yerinde saymaktadır. Biz Türkiye olarak hala ayaktayız ve çalışıyoruz.
Başarılarımızı engellemenin, zamansız frene basmanın geçmişteki hataları tekrarlamanın zamanı değildir. Dost bildiğimiz çok güçlü bazı devletler bizi kaosa sürüklenmiş olarak görmekten bilin ki çok mutluluk duyacaklardır.
Yurdumuz dünyada sahip olduğu coğrafyasıyla, iklimiyle, jeolojik yapısıyla bir çok ülkeyi kıskandıran bir ülkedir. Ne yazık ki coğrafi koşullar yüzünden şanssız bölgelerimizde bulunmaktadır. Deniz seviyesinden 50mt yükseklikte başlayıp, 2500 metre yükseklikte dahi yaşama şansına sahip insanlarımız vardır. Deniz seviyesinden yüksek yerlerdeki bölgelerimizde iklim şartlarından dolayı ekonomik ve sosyal gelişmeler daha yavaş gerçekleşmektedir. Batıdaki gelişmeleri Doğu Bölgelerimize de taşıyıp sosyal ve ekonomik bir denge kurmamız zorunlu bir hal almıştır. Aksi takdirde eğitimsiz göçü önlemek mümkün değildir. Türkiye’de sanayileşme şekli coğrafi açıdan yanlış gerçekleşmekte ve giderek kanayan bir yaraya dönüşmektedir. Bu konuyla yakından ilgilenmek bazı kararları, onayları geleceği düşünerek vermek gerekmektedir. Sanayimizi yavaş yavaş istikrarlı adımlarla Doğu bölgelerimize kaydırmak zorundayız. Bunu yaparken de Doğu’ya yatırım yapana sadece teşvik vermek gibi destekler tek başına yeterli olmamaktadır. İstanbul ve civarını Bursa’da dâhil olmak üzere iş merkezi haline getirmek, bu bölgede yeni sanayicilere izin vermemek alınacak önemli tedbirlerdir. Veya yeni yapılacak bu tesislere 100kw’dan fazla enerji vermemek yatırımcıyı mecburen Doğu’ya yönelecektir. Bu sayede İstanbul’da arsa ve mesken fiyatları da ucuzlayacaktır. Bu uygulama sırayla Sakarya, Bolu, Bilecik, Eskişehir, Konya, Afyon, Kayseri, Sivas, Erzincan, Diyarbakır devam etmelidir. Başka yollarla yurdun her yerinde sosyal ve ekonomik dengeyi sağlamak mümkün değildir. Aynı zamanda sanayinin belli noktalarda can damarı oluşturması ülkenin güvenliğini ve geleceğini de tehlikeye sokmaktadır. Olumsuz bir durum esnasında bu can damarlarının kolaylıkla yok edilmesi, elimizin kolumuzun bağlı kalması anlamına da gelmektedir. Bu yüzden her zaman alternatif varlıklara sahip olmamız, geleceğimizi teminatsız bırakmamamız önemli bir noktadır. Türkiye’nin 5/3 ü bu noktalarda varlığını sürdürmektedir. Her türlü felakette bu bölgelerin zarar görmesi Türkiye’nin zarar görmesi demektir. Türkiye yatırımlarını buralarda gerçekleştirerek sadece Bölgesel Kalkınma sağlamaktadır. Acilen gerekli önlemler alınmalı, Anadolu ve Doğu’ ya demiryolları ve otobanlarla, Karadeniz ve Akdeniz’e yani limanlara kısa yollardan ulaşım sağlanması için çalışmalar yapılmalıdır. Bazı nehirlerimizi ıslah edip ulaşımda kullanmalı, bu nehir kenarlarını yaşanır hale getirmeli yerleşim alanlarına çevirmeli ve sahip çıkmalıyız. Ekili ve sulu alanlarımızı büyütmek için ıslah etmeli, taşlık alanlarımızı temizlemeli düzeltmeli faydalı hale getirmeliyiz. Her tarlanın nüfus kaydını çıkarıp, toprağını analiz edip tarlaya uygun ürünler (buğday, pancar, elma) dikmeliyiz. Verimli topraklarımıza sanayiler, sanayi olacak toprağa ekin ekmemeliyiz. Dünya ülkeleri imkânsızlıklarından bizim çok önem vermediğimiz bu detaylara özen gösterip hızla ilerleme yolundadırlar. Bizler her konuda birbirimiz taklit ederek kopya şirketler, sanayiler olarak çoğalıp gidiyor ama büyüyemiyoruz. Taklit edeceksek bir şeyler yapacaksak dünya ülkelerinde gördüğümüz bizde olmayanı, bize faydalı olacağına inandığımızı taklit edelim. Madenimizi kendimiz üretmedikçe, petrolümüzü kendimiz çıkarmadıkça stratejik bir güç olamayız. Her türlü madenimiz bakır, krom, nikel, bor var ama biz işletemiyoruz üretemiyoruz. Çelik ihtiyacımız var, krom, nikel, mangan, silis, karbon, hepsi çok şükür bereketli toprağımızda mevcut ama biz bunları çıkarıp bir araya getirip potaya atıp çeliğimizi üretemiyoruz. Bu madenler Şili, Peru, Arjantin, Kanada, Hindistan ve Çin’den temin etmek zorunda olduğumuz için, çeliği de pahalıya üretmek zorunda kalıyoruz. Enerjimiz zaten pahalı, Çin malları ekonomimizi sarstı, neredeyse batma noktasına gelen kuruluşlarımız var. 30 yıl öncede Japon malları dünya ekonomisini olumsuz yönde etkilemiştir. Bizler hammaddeyi ucuza mal etmeyi başarırsak Çin malları yüzünden yaşadığımız sıkıntılar ve Çin kâbusu da sona erer.
Bundan sonrasında da İran’dan çekinmemiz lazım, bu ülkede enerji bedava, bir de madenlerini işletirlerse Türkiye’deki fiyatların yarısına demir, çelik üretirler. Asıl felaket o zaman başlar. Bir an önce gerekli tedbirleri almalıyız. Türk milleti sandıklara koşup oy vermeye alıştı. Ama çözüm bu değildir. Türk milletinin yolu 1923 te Cumhuriyetin ilanı ile çizilmiştir. Bu yoldan hiçbir güç bizi çıkartamaz. Biz işimize bakalım, memleketimizin yıkıcı insan ve ortamlara değil, yapıcı ortam ve çalışkan insanlara ihtiyacı vardır. Ülkemizi yeniden karanlık günlere götürmeye kimsenin hakkı yoktur. Yapılan her hata kötü bir beş yıla, kötü bir beş yıl daha ülkemizi, ekonomimizi daha kötü bir hale getirecektir. Geçmişten ders alınması gereklidir. Bu ülke ne zaman aydınlık günlere doğru koşuyor olsa, bir takım güçler devreye girip huzur ortamını bozmak için bildikleri tüm oyunları oynamaktadırlar.
Bizler bu oyunlara gelmeyecek kadar tecrübe yaşadık, geçmişe dayalı yeterince acı kayıplarımız var. Bundan sonra el-ele verme birlik zamanıdır. Elimize geçen fırsatları değerlendirme zamanıdır. Çocuklarımıza iyi bir gelecek yaşatmak için birbirimize destek olmak, güvenmek zamanıdır. Ülkemizde incir çekirdeğini doldurmayacak kadar küçük meseleleri büyütüp, kaos yaratmak isteyen oyuncuları ortadan kaldırmak boynumuzun borcudur. Hepinize hayırlı işler ve bol kazançlar diler, saygılar sunarım.
Kaynak: Demir Çelik Store / Haziran 2008
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.