Dostlukları Kriz Bitirmesin
Yaklaşık on aydır krizi konuşuyor Türkiye… Sekiz aydan beri de birebir krizi yaşıyor. Daha ilk iki cümlemizden, ne kadar plansız ve geleceği görmeden yaşadığımız ortaya çıkıyor aslında. ABD’de son iki yıldır bu krizin geleceği biliniyordu. Avrupa ise son bir yıldır krize karşı hazırlık yapıyordu. Biz,…
Yaklaşık on aydır krizi konuşuyor Türkiye… Sekiz aydan beri de birebir krizi yaşıyor. Daha ilk iki cümlemizden, ne kadar plansız ve geleceği görmeden yaşadığımız ortaya çıkıyor aslında. ABD’de son iki yıldır bu krizin geleceği biliniyordu. Avrupa ise son bir yıldır krize karşı hazırlık yapıyordu. Biz, kapımıza dayanınca görebildik ne yazık ki. Hatta görmezden geldik, klasik bir yaklaşım sunduk meseleye: “Bize bir şey olmaz” dedik. Devletin zirvesi de böyle demişti hatırlarsanız… Herkes finans piyasalarında doğan bu krizin yine finans piyasalarında son nefesini vereceğini düşünürken, bazı kesimler reel sektörü işaret ediyordu: “Gerçek kriz reel sektörde yaşanacak” diyenlere kimse kulak asmadı. Ekim-Kasım aylarında karşılıksız çek ve protestolu senet sayısında artış başladı. O dönemlerde devlet erkânı önlem paketleri yerine doğalgaz zammını sanayiciye ve halka nasıl sunacağının yollarını arıyordu Kasım sonu ve Aralık ayı başlarında çöp, merteğe dönüşmüştü artık. Panik, temelden çatıya ülkeyi sarmıştı. Apar topar, Ramazan yardım paketlerini andıran önlem paketleri açıklanmaya başlamıştı. Ne var ki bu paketler gerekli ilgiyi görmesine karşın, kısır ve yetersiz kaldı…
Özellikle Aralık ve Nisan ayları arasında müthiş yıkımlar yaşadı ülke ekonomisi. Tekstil sektörü adeta yok oldu, otomotiv ve beyaz eşya sektöründe üretim durdu, inşaat sektöründe alımlar sona erdi, imalat sanayi yıkıma uğradı, tersanelerde kriz zirve yaptı. Türk sanayisinde herkes canının derdine düştü. Otomotiv, beyaz eşya, inşaat, gemi inşa ve imalat sanayinde yaşanan kriz demir çelik sektörünü kalbinden vurdu. Mart ayı sonunda Erdemir Genel Müdürü ellerinde bir aylık sipariş kaldığını, yeni siparişlerin gelmemesi durumunda üretimi durduracaklarını açıkladı. Geçtiğimiz günlerde ise 1500 işçinin işten çıkarılmasından son anda vazgeçildi, 7500 çalışanın maaşlarında yüzde 35 indirime gidildi.
Üretim araçlarına el koymak, firmanın yaşam hakkını elinden almak demektir
Üreticilerin dışında tedarikçi ve yarı mamulcü firmalar da önemli sıkıntılar yaşadı. İşlerin iyi olduğu dönemlerde yüz binlerce Euro’luk makineler leasing yapılarak alındı. Piyasalardan alacaklarını toplayamayınca alacaklıları makinelerine el koydu, hem de yok pahasına. Makineleri elinden alınmış, üretimi engellenmiş bir firma geri kalan borçlarını nasıl ödeyebilir ki? Bu sıkıntıyı birçok firma yaşadı. Dolayısıyla yapılacak bir kanun düzenlemesiyle firmaların üretimlerinin engellenmesi ortadan kaldırılmalı, makine ve diğer teçhizatlara kimse el sürememeli.
Bunlar ekonominin gerçekleri… Bir de piyasaların kendi kendine vermiş olduğu zararlar var. Sektörde faaliyet gösteren birçok firma yaşanan krizden etkilendi. Özellikle yüksek fiyatlardan alınmış sac stokları olanlar daha da zor duruma düştü. İşin en kötü yanı ise sektördeki fısıltı gazetesi… Herkes birilerinin battığını, batacağını konuşuyor… Bu söylentiler zamanla ilgili firmanın alacaklı ve borçlu olduğu firmalara ulaşıyor. Alacaklı borcunu vadesinden önce isterken, borçlu firma “Nasılsa batacak” düşüncesiyle oralı bile olmuyor. Bankalarda harekete geçip kredilerini erken geri çağırınca firmanın eli kolu bağlanıyor. Kendini kurtarma şansı varsa da bu söylentiler o ihtimali ortadan kaldırıyor. Bu nedenle sektör mensuplarından daha duyarlı olmalarını, pozitif düşünmelerini bekliyoruz. Eninde sonunda bu kriz bitecek ve herkes yüz yüze bakacak. Bu nedenle dayanağı olmayan söylentilerle piyasanın ateşini yükseltmekten herkesin kaçınması ve birbirine gerekli desteği ve anlayışı sunması gerekir. Sevgiyle kalın…