Yaşa ve Yaşat Stratejileri
Hükümetin açıklamış olduğu dördüncü teşvik paketi (her ne kadar ilk üçü bir nedenle dikkatimizden kaçmış olsa da) bir hareketlilik yarattı. Özellikle otomotiv ve beyaz eşyada satışlar hızlandı; ana sanayiler tekrar üretim rakamlarını artırma hazırlıklarına geçti; moraller biraz olsun düzeldi. Buna hepimizin…
Hükümetin açıklamış olduğu dördüncü teşvik paketi (her ne kadar ilk üçü bir nedenle dikkatimizden kaçmış olsa da) bir hareketlilik yarattı. Özellikle otomotiv ve beyaz eşyada satışlar hızlandı; ana sanayiler tekrar üretim rakamlarını artırma hazırlıklarına geçti; moraller biraz olsun düzeldi. Buna hepimizin ihtiyacı vardı. Bu teşviklerin arkasının da gelmesi gerekmektedir. Özellikle, iş hayatının finansman ayağının desteklenmesi gerekmektedir.
L tipi kriz
Ancak, bütün bunlara rağmen ayağımızın yere basması ve krizin henüz bitmediğini görmemiz gerekiyor. Bu kriz daha ziyade L tipi bir kriz olacaktır. V veya U tipi krizlerde, harflerin şeklinden de anlaşılacağı gibi düşüş keskin olur ve hemen toparlanma başlar. Ancak, L tipi krizlerde, düşüşten sonra belirsiz bir süre dipten gidilir. İşte, küreselleşen dünya ekonomisinin, yirmibirinci yüzyılda yaşadığı ilk krizin şekli böyle olacaktır. Esas korkutucu olanı da L’nin dip kısmı olacaktır. Henüz, L’nin dikey bacağının ortalarında bir yerdeyiz. Alınan ekonomik önlemler biraz ferahlık getirse de bunlar geçicidir ve yenileri ile desteklenmelidir.
Daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi, bu kriz küresel nitelik taşımaktadır. Dolayısı ile alınacak önlemlerin de küresel bazda koordineli olması gerekliliği vardır. Yani, tüm ülkeler ortak bir hedef doğrultusunda ekonomilerini desteklemelidir. En tehlikelisi ise krizin etkilerini bertaraf etmek için ülkelerin korumacı ve milliyetçi önlemler almasıdır ki, bu filmi hepimiz daha önce görmüştük. İkinci dünya savaşı işte bu yüzden başlamıştı. Şimdi, bu ölçekte bir savaşın çıkacağını düşünmüyoruz ama dikkatli olmak gerekir.
G20 toplantısı Nisan başında Londra’da yapılacaktır. G20 kod ismi, dünyanın en büyük 20 ekonomisine verilen isimdir. Bunlar arasında Türkiye de vardır. ABD ve İngiltere gibi ülkelerin liderleri, bu toplantının, küresel önlemler alma konusunda ideal bir platform olacağını düşünmektedirler. Bekleyip göreceğiz.
Hak edilmeyen refah
Bütün bu olanlar, hepimizi hayretler içinde bırakıyor. ABD’de, gözlerimizin önünde batan bankaları, kurtarma paketlerinin ölçeklerini ağzımız açık izliyoruz. Daha birkaç ay öncesine kadar denilirdi ki, Amerika’da bir tek bankanın varlıkları, Türkiye’deki tüm bankacılık sisteminin varlıklarında daha büyüktür. Şimdi ise, o Amerikan bankasının değerinin bizim Akbank’tan bile daha düşük olduğu söyleniyor. Bir zamanlar trilyonların TL’ye özgü bir rakam olduğunu düşünürdük. Şimdi trilyon dolarlara alıştık.
Görüyoruz ki, batı dünyası hak etmediği bir refah ve zenginlik içerisinde imiş. Şimdi balon sönüyor. Ancak, Amerikan hükümeti, krizin patlak vermesine neden olan zehirli kâğıtları sistemden toplayacak bir teşvik paketi daha açıkladı. Bu paketin açıklanması, Amerikan borsasında olumlu hava estirdi. Yani, ABD balonun sönmesine izin vermek istemiyor. Sadece, balonun şişmesine neden olan zehirli kağıtları sistemden toplayıp, yan tarafa alıyorlar. Ama balonun sönmesine hala izin vermiyorlar. Sadece ekonomide sorun yaşayacak olan aktörleri değiştiriyorlar. Görüşümüze göre bütün bu çabalar, kaçınılmaz acı sonu biraz daha geciktirmekten başka bir işe yaramamaktadır. Bilmiyorlar mı ki, sorunlar çözülmeye başlamadan önce, hak edilmemiş refah düzeyleri sıfırlanmak zorundadır. Hak edilmiş büyümelere geçilmeden önce balon sönmek zorundadır. Elbette biliyorlar ama kabul etmek istemiyorlar. Çünkü balonun sönmesi, zenginliğe, refaha, bol harcamalara çok alışmış batı toplumlarını kökünden değiştirecektir. Dünya ekonomisine hâkim olmalarını sağlayan firmaların yok olup buharlaşmasına neden olacaktır. Hâkimiyetler kaybedilecektir. İşte bu acı sonu kabul edemiyorlar. Kapitalizmin sonunun mu geldiği konusunda sorular soruluyor, görüşler sunuluyor. Dünya, ekonomik bir kıyamet yaşıyor. O nedenle, basit bir ÖTV indirimi ile krizin bittiğini lütfen düşünmeyelim. Hükümetimizin daha çok çalışması gerekiyor, çok…
Çelik sektörü
Dünya ekomisiyle biz ilgilensek de, ilgilenmesek de olan olacaktır. O nedenle gelin biraz da çelik sektörüne yoğunlaşalım şimdi:
Krizin bir 100 metre koşusu olmayacağını zaten biliyorduk; ancak, şimdi görüyoruz ki bu sadece tek bir maraton da olmayacaktır. Belki de 10 maratonu peş peşe koşmamız gerekecektir. Böyle bir ortamda yaşam nasıl devam edecek; yok olmamak için nasıl ekonomik stratejiler izlenmesi gerekir bunlardan bahsetmek istiyoruz.
Dip henüz görünmedi. Büyük bir ihtimalle 2009’un sonunda, 2010’un başında dibe ulaşılacaktır. Peki, dibe ulaştığımızı nasıl anlayacağız? Fiyatların daha fazla düşmediğini gördüğümüzde dibe ulaşılacaktır. Hepimiz fiyatlarda düşüşlerin devam ettiğini görüyoruz. Ağustos 2008’de 1200 dolar olan sıcak sacın fiyatı, bugün 420 dolarlara kadar indi ve çelik üreticilerinin tüm gayretlerine rağmen daha da inmeye devam ediyor.
Dip henüz bulunmadı
Demek ki, oluşturacağınız stratejinin ilk noktası, ekonomi dibi bulana kadar fiyatlardaki düşüşün devam edeceği gerçeğini görmek olacaktır. Böyle bir durumda, uzun vadeli siparişlerden kaçmak gerekir. Çünkü bugün çok uygun diye düşündüğünüz bir fiyattan, 45-60 gün sonra teslim edilecek bir malzemenin siparişini verdiğinizde aldanırsınız. Malzemeleriniz, deponuza teslim edildiğinde, piyasa fiyatlarının çok daha aşağılara indiğini üzüntü ile farkedersiniz. Dolayısı ile üretime sipariş vermemek gerekir.
Ancak, şirketinizin yaşaması için malzemenizin de olması gerekir. Kriz şartlarına rağmen, ekonomi sıfıra inmemiştir. Kapasite kullanım oranları, 50’lerin altına inmiştir; fakat bardağın dolu tarafına baktığımızda, hala 47’lik bir üretim vardır. İşte bu üretim için malzeme alınması ve satılması gerekmektedir. İşte, ihtiyaç olunan bu malzemelerin spot piyasalardan temini en mantıklı olanı gibi görünmektedir. Çünkü bugün stokta olan bir malı alıp, yine bugünkü fiyatlardan sattığınızda, zarar etmezsiniz.
Nakit yönetimi dönemi bitti
Krizin başından bu yana, şirketlerin hemen hepsi, stoklarına yüksek fiyatlardan girmiş olan malzemeleri, düşen fiyatlardan elden çıkartmak zorunda kaldı. Çünkü yaşamak için kar düşüncesi bir tarafa atıldı ve nakit yönetimi yapıldı. Daha önce yapılan karlar sıfırlandı. Evet bu, o dönem için son derece doğru bir iş yapış biçimi idi. Ancak, bu tip stratejiler uzun soluklu olamaz, olmamalıdır. Çok uzun süre zararına satış yapılır ise, iflas edilir. O nedenle, artık karsız çalışmaya bir son vermenizi tavsiye ediyoruz.
Stoktan malzeme alıp, kısa süre içinde satma durumunda kaldığınızda çok fazla para kazanamayacağınızı mı düşünüyorsunuz? Çok haklısınız. Kazanamayacaksınız. O nedenle, küçülmeniz ve kazandığınızla yaşamınızı sürdürebilecek bir boyuta inmeniz gerekecektir.
Çelik üreticilerine ihtiyacımız var
İşte, çeliğin ticaretini yapan firmaların izlemesi gereken en mantıklı strateji budur. Ancak, bunun çok olumsuz bir sonucu vardır ve acısı sonradan çıkacaktır. Bu durumda çelik üreticileri ne yapacaktır? Çelik üreticilerine sipariş verilmez ise, eninde sonunda o üreticiler dükkânlarını kapatmak ve evlerine gitmek zorunda kalacaklardır. Bu kabullenilmesi çok acı bir durumdur; ama daha da acısı, bu üreticiler yok olurlar ise, tüccarların gelecekteki durumları daha da vahim olacaktır. Malzeme alacak yerli üretici bulamayacaklar; ayakta kalanlar tekel konumunda olacakları için, piyasalar çok kısa sürede “satıcı” piyasası haline dönüşecek ve kaba tabir ile üreticilerin kucağına oturulacaktır.
Ortak çaba gerekiyor
Bizim tavsiyemiz, üreticilerin, tüccarların ve çelik kullanıcılarının kol kola girmeleri ve bu güç durumdan birlikte çıkmaları yönünde olacaktır.
Uzun vadeli siparişlerin yine eskiden olduğu gibi çelik üreticilerine verilmesini; fiyatların ise sipariş anında değil de, teslimat anında belirlenmesini öneriyorum. Bu sayede üreticiler kapasitlerini bir miktar doldurur ve yaşamaya devam ederken, tüccar ve sanayicilerin zarar etmemeleri sağlanmış olacaktır.
Unutulmaması gereken bir nokta ise, bugün piyasaların “alıcı” piyasası olduğudur. Yani, müşteriler “kral”dır. Özellikle nakit parası olan müşteri “imparator”dur.
Hükümete mesaj
İşte burada da hükümet devreye girmek ve şirketlerin finasman olanaklarını geliştirmek zorundadır. Piyasalarda artık nakit dolaşmak zorundadır. Merkez Bankası, enflasyonla mücadele için piyasalara sürdüğü nakit miktarını sürekli olarak az tutmaktadır. Artık bu politikaların terk edilme zamanı gelmiştir. Hükümetin, çelik üreticisinin, tüccarın ve çelik kullanıcısının uzun vadeli düşünmesinin ve birbirlerini kollamasının vakti çoktan gelmiştir.
Can Komar