OTOMOTİV 26 YIL GERİYE KAYDI
Artık tüm okuyucularım, yaşadığımız kriz konusunda kötümser düşündüğümü biliyor. Keşke şartlar daha farklı olsaydı ve krizin kara bulutları bir an önce dağılabilseydi… Geleceği görmek ve göstermek değerli bir olaydır. İnsanlar geleceği görebildikleri sürece, kendileri için doğru kararları alabilirler.…
Artık tüm okuyucularım, yaşadığımız kriz konusunda kötümser düşündüğümü biliyor. Keşke şartlar daha farklı olsaydı ve krizin kara bulutları bir an önce dağılabilseydi…
Geleceği görmek ve göstermek değerli bir olaydır. İnsanlar geleceği görebildikleri sürece, kendileri için doğru kararları alabilirler. Ben de eğitimim, deneyimlerim ve düşüncelerimle görebildiğim geleceği siz dostlarıma göstermeye çalışıyorum. Bundan yararlanmak isteyenler yazımı okumaya devam edebilir; diğerleri ise sayfayı çevirebilirler.
Otomotiv sektörü 26 yıl geriye kaydı
Hepimizin bildiği gibi, Türkiye’de üretilen araçlar esas olarak Batı Avrupa’ya gönderilmektedir. Ancak, Batı Avrupa, borç krizi ve işsizlik kaygıları nedeni ile uzunca bir süredir sıkıntıdadır. Otomobil tüketimi azalmaya başlamıştır. Bunu, Türk ana ve yan sanayi firmaları zaten azalan siparişlerden anlamaktadırlar. Peki, durum ne kadar ciddidir ve ne kadar sürecektir? Hepimizin bilmek istediği şey budur. Yaptığım araştırmada durumun oldukça vahim olduğunu gözlemledim. Avrupa otomotiv sanayi 26 yıl önceki satış rakamlarına gerilemiş durumdadır. Uzmanlar, Batı Avrupa’nın araç satış rakamlarının, 2012 yılında 12 milyon âdeti geçmeyeceğini tahmin etmektedirler. Bu rakam 1986’dan bu yana (1993 yılı hariç) en düşük seviyedir. 1993 yılında çok ciddi bir düşüş yaşayan otomotiv sanayi 11,3 milyon âdete düşmüştü.
2013 yılında ise tüm kıtada küçülmenin devam edeceği ve 2012’ye göre %4-5 oranında küçülme olacağı tahmin edilmektedir.
Ürettiği araçların ve parçaların %70’ini ihraç eden yerli sanayimizi, Avrupa kıtasındaki bu düşüşler elbette ciddi olarak rahatsız etmektedir. İsterseniz, ülke ülke otomotiv pazarına bir bakış atalım.
Öncelikle Güney Avrupa, Kuzey’e göre daha zor durumdadır. Yani, İspanya, Fransa ve İtalya, Almanya’ya oranla daha fazla düşüş yaşamaktadır. Çünkü, borç krizinden etkilenen Güney Avrupa ülkeleri, her geçen gün yeni bütçe kısıntılarını ve vergi artışlarını gündeme getirmektedir.
İspanya’da ruhsat alan yeni araç sayısı yılbaşından bu yana %11,9 azalmıştır. İspanya hükümeti, borç krizi ile mücadele etmek için KDV oranlarını, 1 Eylülden itibaren artırma kararı almış ve KDV artışı devreye girer girmez, küçülme Eylül ayından itibaren%22’ye çıkmıştır.
Fransa’da ruhsat alan yeni araç sayısında yılbaşından bu yana %13,3 küçülme olmuştur. Ekim ayında ise küçülme %7,8 olmuştur. Fransa’da art arda 12 ay sürekli küçülme yaşanmıştır. Renault’nun satışları ise buna karşılık, Ekim ayında %26,4 düşmüştür.
İtalya’da ise tek satıcı olan Fiat grubunun kapasite kullanımı %50’ye düşmüş ve 30 yıl önceki satış rakamlarına inmiştir.
Almanya, bu ülkeler arasında en iyi durumda olanıdır. Yeni araç kayıtları Ekim ayında %0,5 artmıştır. Ancak, ekim ayında çalışılan fazladan 2 günü hesaptan düşersek, gerçek durumun küçülme olduğu görülmektedir. Son 2 ayda Alman otomotiv satışları %5,4 azalmıştır. Yılbaşından bu yana ise %1,6 küçülmüştür.
Bu olumsuz şartlara rağmen, bazı uzmanlar talebin 2013 sonuna doğru artabileceğini düşünürken, Fiat’ın CEO’su Marchionne düzelmenin 2014’te; GM’in Avrupa şefi Girsky ise Avrupa pazarının ancak 2015 yılında düzlüğe çıkacağını düşünmektedir.
Açık konuşmamız gerekirse, otomotive olan talebin yükselmesi için tüketicinin ekonomiye olan güveninin artması gerekir. “Yarın işimi koruyabilecek miyim” endişesini yaşayan hiç kimse, yeni araba almak istemeyecektir. Aynı şeyi otomobil fabrikaları da düşünmektedir: Bildiğiniz gibi Fiat, Avrupa’daki sıkıntılarını unutup 2009 yılında iflas eden Chrysler’i almaya karar vermişti. 2012 başlarında, Rusya’da 40 milyar Ruble’lik yatırım yapma kararı almıştı. Şimdi ise geleceğinden endişe duyduğu için, önce Rusya macerasını iptal etmiş; sonra da Chrysler ile tam birleşmeyi tamamlamadan önce Torino’daki durumun düzelmesini beklemeye karar vermiştir. Credit Suisse uzmanının yatırımcılara yönelik yazmış olduğu bir raporda, “Fiat’ın bilançosunda çatlaklar oluşmaya başlamıştır” ifadesi yer almaktadır.
Bu sıkıntıların bizim Tofaş’a ve daha da önemlisi yan sanayiye nasıl yansıyacağını bekleyip görmemiz gerekir.
Avrupa’da sıkıntıda olan sadece Fiat değildir. Fransız hükümeti, PSA/Peugeot-Citroen’e 7 milyar Euro borç vermiştir. Ford, 3 fabrikasını kapatmaya karar vermiştir. Daimler, 2013’ün kar hedefinden geri dönmüştür. Vokswagen ise 2009’dan bu yana gelirindeki en büyük düşüşü yaşamıştır.
Avrupa otomotiv sanayi konusunda bu anlattıklarım, sizlere Avrupa krizinin etkileri konusunda bir pencere açma niyetini taşıyordu. Otomotiv sanayindeki şartların diğer sektörlerde de aynı şekilde olduğunu kabul edebilirsiniz. Avrupa’nın içinden gelen uzmanların görüşü sıkıntıların 2015 yılına doğru dağılabileceği şeklindedir. Genelde, sıkıntının içinde olan kişiler, işlerin biran önce düzelmesini istedikleri için, tahminlerinde aşırı iyimser olabilirler. Avrupa’nın sıkıntılarının önümüzdeki 6-7 yıla yayılabileceğini hesaplamanız daha doğru olacaktır.
Çin faktörü
Gelin şimdi de küresel ekonomiye tehdit oluşturan bir diğer konudan bahsedelim: Çin Çin, çok uzun süredir, çok hızlı bir şekilde büyümekteydi. Ancak, 2008 krizi ile birlikte dengeler bozulunca, Çin’de de bazı sıkıntılar baş göstermeye başladı. Önceleri gayrimenkul balonu denildi, daha sonra hızlı büyümeyi yavaşlatmak için önlemler alınmaya başlandı, kredi muslukları kapatılmaya başlandı, vs. Çin’de bir şeyler düzgün gitmiyordu.
Hatta son zamanlarda, Avrupa’nın sıkıntıları nedeni ile yeterince ihracat yapamayan Çin, bir çok malın fiyatını aşırı ve saçma sapan şekilde düşürerek, ne pahasına olursa olsun satış yapmaya çalışmaktadır. Dün bir arkadaşımla konuşurken, sadece Afrika kıtasında, satış için çabalayan 1 milyon Çin’linin olduğunu öğrendim. Türkiye’de, Avrupa’da, Rusya’da, Amerika’da Çin’liler otelleri mekan edinmiş ve satış, satış, satış hedefi ile saldırmaktadırlar.
Nedir, Çin’deki sıkıntıların ana nedeni?
Çin’in büyümesinin ana nedenleri, sermaye yatırımlarıdır. Çok uzun süredir, çok fazla miktarda sermaye yatırımı devlet eli ile yapılmaktadır. Öyle ki, yatırımların tutarı, ülke GSMH’sının %50’sini bulmuştur. Yani, ülkede üretilen tüm mal ve hizmetlerin bedeli olan GSMH’nın %50’si tutarı kadarında (5,5 trilyon USD) her yıl yatırım yapılmaktadır. Çin’in net ihracatı ise, küresel krizin etkileri ile GSMH’nın %4,3’üne kadar gerilemiştir. GSMH’nın en büyük kısmını oluşturması beklenilen iç tüketimin ise buna karşılık oranı %35’ler seviyesindedir.
Çinliler tasarrufu seven bir millet gibi görünmektedir. Aslında, bir tercih olarak değil, mecburiyetten tasarruf etmektedirler. Çin’de bizimkine benzeyen sosyal sigortalar sistemi diye bir şey yoktur. Sağlık konusu son derece kötüdür ve birçok insan hastalandığında doktora gidemediği için ölmektedir. O nedenle, Çinliler kazançlarının büyük bir kısmını tasarruf etmek zorundadırlar. Avrupa ve Amerika’da ise tam tersine, devlet bu tip ihtiyaçları karşılamıştır. Vatandaşını ise tüketime yönlendirmiştir.
Çin, küresel kriz sırasında (ve hala) düşen ihracatın yerine, iç tüketimi artırabilme şansına sahip değildir. O nedenle, düşen GSMH’sını sermaye yatırımları ile desteklemektedir. Dünyada hiçbir ülke, sıkıntıya girmeden bu kadar uzun süre kalkınmasını sermaye yatırımları ile destekleyemez. Neticede, bu yatırımlar kredilerle yapılmaktadır. Devlet bankaları, devlet kuruluşlarına kredi açmaktadır.
Bir süre sonra, aşırı bir kapasite fazlalığı, geriye dönemeyen krediler, bankacılık sistemin zorlanması, kamu borcunun altından kalkılamaz seviyelere gelmesi kaçınılmaz olacaktır. İşte Çin’de bugün yaşanılan şey budur. Hükümetin son birkaç yıldır yapmaya çalıştığı “yumuşak iniş” yerini “çarparak inişe” bırakacak gibi görünmektedir.
Çarpma derken kastımız büyümenin %5 ve altına inmesi ve uzun süre orada kalması demektir. Halbuki Çin, sosyal ve siyasi istikrarını koruyabilmesi için en azından %8’lik bir büyümeye ihtiyaç duymaktadır. Ekonomist Roubini’ye göre Çin’deki bu durum 2013 veya en geç 2014’te gerçekleşecektir.
Peki, bu durumda Çin ne yapacaktır?
GSMH’yı desteklemek için iç tüketimi artırmaları son derece zordur. Yapısal bazı dönüşümlerin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bugünden yarına olacak bir şey değildir. Dolayısı ile Çin hem sermaye yatırımlarına devam etmek, hem de ihracatını artırmak zorundadır. Sermaye yatırımları konusunda, devlet eli ile 20 milyon konutun yapılacağı bilgisi zaten gelmiştir. İhracatın artırılması konusunda ise, otelleri dolduran ve ne pahasına olursa olsun satış yapmaya çalışan Çinliler, işte bunu yapmaktadır. Elbette bunlar ilelebet devam etmeyecektir. Eninde sonunda, Çin, koruma duvarları ile karşılaşacaktır. Özetle, durum karanlık görünmektedir.
Can KOMAR