Demir Çelik Sektöründe Akıntıya Karşı Kürek Çekiyoruz
Demir çelik sektörüne yıllarını vermiş ve hemen hemen her platformda Türk demir çelik sektörünün gelişimine katkı sağlamış bir isimdir Tuncay Sergen
Demir çelik sektörüne yıllarını vermiş ve hemen hemen her platformda Türk demir çelik sektörünün gelişimine katkı sağlamış bir isimdir Tuncay Sergen
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun...
Demir çelik sektörüne yıllarını vermiş ve hemen hemen her platformda Türk demir çelik sektörünün gelişimine katkı sağlamış bir isimdir Tuncay Sergen… Özellikle YİSAD – Yassı Çelik İthalat, İhracat ve Sanayicileri Derneği’nde Başkanlık görevini üstlendiği süre boyunca önemli katkılar sağladı. Alçakgönüllülüğü ve mütevazı yapısı sebebiyle hemen hemen herkesle yakın ilişkiler kurdu ve dernekte çalışma arkadaşlarına bir nevi “Ağabeylik” yaptı… Söz aldığı toplantı ve konferanslarda sadece sektörümüzün değil, ülkemizin gelişmesi ve aydınlık günlere ulaşabilmesi adına da önemli konulara değindi. Bu yolda ilerlemeyi kendine düstur edindi. Kendine has bir edebi yönü de vardır Tuncay Sergen’in… Duygu ve düşüncelerini hayattan örnekler vererek açıklar. Büyükle büyük, küçükle küçük olur tabiri caizse… İşte hayatını sanayiye ve ülkesine adamış bir isim var karşımızda… Sergen Metal’in kurucusu, YİSAD’da 3 dönem başkanlık yapmış bir isim… Tuncay Sergen…
Kendisini ofisinde ziyaret ederek sektör hakkında epeyce bir konuştuk. Sektörle ilk tanışıklığından tutun da Sergen Metal’in kuruluşuna kadar her şeyi konuştuk. Keyifli bir sohbetti. Konu konuyu açtı ve önümüzdeki günlerde yapılması beklenen referandum hakkında da birkaç kelam ettik. Yine somut verilerle bizlere düşüncelerini aktardı. Eğitimin önemine değindi, ülke bekası ve dahi gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmemiz için çaba sarf etmemiz gerektiğini vurguladı. Gerçekleştirdiğimiz keyifli röportajımızı sizlerle paylaşıyoruz.
“Boyalı Sacda Türkiye’nin En Köklü Firmalarından Biriyiz”
İlk olarak sizleri tanıyabilir miyiz? Tuncay Sergen nerede doğmuştur, çocukluğu nerelerde geçmiştir? Hangi okullarda okumuştur? Sektörde hangi faaliyetlerde bulunmuştur?
Kayseriliyim. İlkokulu Kayseri’de İnönü İlkokulu’nda, orta öğrenimimi Talas ve Tarsus Amerikan Kolejlerinde yaptım. Daha sonra Robert Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi’nde okudum. İşletme tahsili yaptım. Endüstri yönetimi konusunda master derecem var.
39 yıldır demir çelik sektörünün içindeyim. Çolakoğlu Metalurji AŞ’de 6 yıl çalıştım. Genel Müdür Yardımcısıydım. Demek ki 33 yıl da kendi şirketimde çalışmışım. İç piyasaya inşaat demiri satarak başladım. 1992’de Sac Sanayi AŞ yönetim kuruluna girince sac ve dış ticaret ağırlık kazandı. 2016 Mayıs ayına kadar 3 dönem YİSAD başkanlığı yaptım. Halen de yönetim kurulu üyesiyim. Şirketimizin merkezi Kozyatağı Perdemsac Plaza’da, fabrikamız ise Dudullu OSB içerisinde yer alan DES Sanayi Sitesi’nde yer alıyor.
Sergen Metal’i ne zaman ve hangi şartlarda kurdunuz? Hedeflerinize ulaşabildiniz mi?
Kuruluş yılımız 1978 Şubat. Anarşinin bol, demirin yok olduğu yıllar… En büyük haddehane günlük 350 ton üretimi olan Cermetal. Karabük 11 ay sıra bekletiyor. Parayı peşin yatırıyorsunuz, fiyat garantisi yok. İthalat- ihracat aklımızın ucundan geçmiyor. Haddehane kurmakla yola çıktık. Kütük teminindeki zorlukları görünce vazgeçip, ticaret tarafında kaldık. 20 yıldır dış ticarette adı geçen firmalardan biri olduk. İyi tonajlar yaptık.
Özellikle boyalı sac konusunda önemli bir bilinirliğe sahipsiniz. Bizlere ürün gamınızdan ve hizmet yelpazenizden bahseder misiniz?
Zamanla, eleye eleye iç ticaretimizi boyalı ve galvanizli sacla sınırlandırdık. 1993 henüz bizde üretimi yokken ve tanınmazken ilk boyalı sacı gemiyle biz ithal ettik. Fizibilite olumsuz görünüyordu ama ben malzemeyi sevmiştim. Avusturya’dan Eylül’de getirdiğimiz malın siftahını ertesi yıl Mart ayında yapabildik. Malzeme tanındı, satmaya başladık. Bugün Türkiye’de 5 fabrika üretiyor. Yenileri ve kapasite artırımları yolda... Boyalı sacda Türkiye’de en eski biziz diyebilirim. Boyalı saca yüzde 10 fazla ödüyorsunuz, galvanizden % 200-300 fazla ömür alıyorsunuz. Daha dekoratif üstelik... Çelik servis merkezimizde, istenilen ebatta trapez, oluklu, muhtelif profiller üreterek piyasaya sunuyoruz. Malzemeyi 3-4 yıl öncesine kadar tamamen ithalatla temin ediyorduk. Artık içerden alıyoruz.
Boyalı sac kullanımı her geçen gün yaygınlaşıyor. Muadil ürünlere göre ne gibi avantajları var?
Şu anda muadil ürün galvanizli sac… O da 5 evre geçirip gelişti. Ancak boyalının altında zaten galvaniz var. Yalnız boyanın ömrü bile galvanizden fazla. Ayrıca, boyama işiyle uğraşmıyorsunuz. Kalite ve zaman tasarrufu var. Kolay çizilmiyor. Elle boyamada, boya 5-6 ayda dökülür. Çünkü galvanizle boya iyi uyuşan malzemeler değil. Teorik olarak skalada 140 renk var. Ara renkler de mümkün. Piyasa bu avantajı nihayet gördü. Galvaniz pazarı daralırken, boyalı tonajı artıyor.
Türkiye’de yassı çelik sektörü denince akla ilk gelen isimlerden birisiniz ve düşünceleriniz sektör tarafından her daim merak ediliyor. Ülkemizin yassı çelik sektöründe geldiği nokta, mevcut potansiyeli ve sektörün problemleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Üretimi % 80’den fazla dışa bağlı bir sektörde fazla yatırım yapıldı. Maliyetimiz rakiplerimizden yüksek. % 9-10-15’lik gümrük korumasına rağmen 8 milyon ton atıl kapasite var. Diğer yandan yassı çelikte ithalat artarak gidiyor. İhracatımızsa, 2012’den 2016 ya % 17 gerilemiş. Merkezi bir planlama ve doğru hedef konması lazım. Dünyayı iyi okumak lazım... Ama 2023 vizyonu gibi değil. Nasıl bir vizyonsa, 2023’te demir çelik ihracatı için 55 milyar dolar hedef konmuş. Ortalama 550 USD/ton olsa fiyat, 100 milyon ton çelik ihracatı yapılacak diye hesaplanmış.
2016’da toplam üretim 32 milyon ton. Kapasite kullanımı % 66. Sıkı durun. 2023’te, iç piyasayı da eklersek, 120 milyon ton civarında üretmemiz gerekiyor. Türkiye ilk başladığından bugüne 79 yılda 32 milyon ton çelik üretir hale gelmiş. 9 milyar dolarlık ihracat yapmışız. Önümüzde kalan 6 yılda 90 milyon ton kapasite, 45 milyar dolarlık ilave ihracat artışı gerekiyor ki, Çelikte 55 milyar dolar, toplam ihracatta 500 milyar doları bulalım. Maalesef 2023 vizyonumuz buydu. Bir soru da şu; çelik üretimini bu kadar arttırmak, ülkeye çok mu faydalı? Daha faydalı başka alternatif yok mudur? Ülke mercimeği ithal eder hale gelmiş.
Son iki yılda cevher-hurda makası açıldı, sonra tekrar kapandı. iyatlarda önemli dalgalanmalar oluyor. Bu durum sektöre ve nihai kullanıcılara nasıl yansıdı?
Fazla hurda üretelim denemez. Ama fazla demir cevheri üretelim denebilir. Şirketlerden önce ülke için en yararlısını yapmak lazım. Belki düşük tenörlü cevherle kendi hammaddemizi işleyip daha fazla katma değer yaratmayı planlamamız gerekir. Hurda – cevher dengeleri zaman içerisinde değişebilir. Değişmeyen prensip “önce ülke yararı” olmalı. Biz YİSAD’da bu prensibi edinmiştik.
Çin’deki yavaşlama, sektörümüzün tecrübe ve canlılığı, yeni nesilde çok parlak uluslararası tecrübesi olan kişiler oluşması, olumlu yanlarımız. Bölgemizdeki savaş, iç gerginlik, komşu ve dünya ülkeleriyle olan gerginlik ve güçlü dolar 2017’de bizi hurda-cevher makasından da fazla etkiler sanıyorum.
Döviz konusu hakkında neler düşünüyorsunuz? Bu dalgalanmaların sebebi nedir? Spekülatif mi yoksa reel fiyatlanma mı yaşıyoruz? Yılsonu döviz fiyatları ne olur?
Reel görüyorum. Rakamlar, gidişat bunu gösteriyor. Bu kadar dışa bağımlı olursanız, spekülatif etki de daha kolay oluyor tabii ki. Adam karlı görüyor giriyor. Ertesi gün beğenmiyor çıkıyor. Uzun vadeli girene de köprü yaptırıyoruz, geliri yabancıya gidiyor. Telekom’u satıyoruz, karı yabancıya gidiyor. İDO’yu satıyoruz, geliri yabancının. Kovaya yabancılar başta bir su koyuyor. Ama dibine de deliği açıyor. Demir Çelikte sanki akıntıya kürek çekiyoruz gibi geliyor.
Bir hesap yaptım, bana enteresan geldi. Paris’te Lido Gece Kulübü. 1150 kişilik. Tıklım tıklım dolu... İki seans yapıyor. Biletler 80-400 Euro arasında. Ortalama 100 diyelim. Günde 200 000, ayda 6 milyon, yılda kabaca 70 milyon Euro alıyor. Bir binanın alt katında çalışıyor. İthalatı yok. Bu rakam, kabaca yılda 500 milyon dolarlık veya 1 milyon ton ihracat yapan çelik tesisimizin muadili bir parayı ülkesine getiriyor. Biz dev tesislerle, dışa bağlanmak zorunda kalmışız. Lido kadar kazanamıyoruz.
Ülkemiz önemli bir süreçten geçiyor. Başkanlık sistemi Meclis’ten geçti ve referandum yapılacak. Başkanlık konusundaki düşünceleriniz nedir? Referandumdan nasıl bir sonuç çıkar?
Referandumdan her sonuç çıkar. Çünkü okuyup yorum yapan, doğruyu arayan az.
Ülke profilimize oranlarla bakalım:
- Kitap okuma oranımız % 1
- Sanat ekinliklerine katılma % 1
- Gazete okuma % 0.03
- Müze dolaşma % 0.1
- Tv izleme % 78
- Dizi izleme % 37
- Haber izleme % 32
- Evlilik programlarını izleme % 76.1
- Belgesel izleme % 1
İnternet ortamında:
- Kültür sanata ilgi % 0.01
- Siyasi habere ilgi % 39
- Dini habere ilgi % 78
- Pornografiye ilgi % 80
Halkın borçluluk oranı: % 78.3
Devletinki de buna benzer.
1 Şubat tarihli Hürriyet’in manşeti: “Eğitimde Acı Karne!” Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre öğretmen adayları bir sınava tabi tutulmuş. Lise matematik öğretmen adayları 50 sorunun 9’unu, fizik öğretmenleri 15’ini, kimya öğretmenleri 50 sorunun 17’sini çözebilmiş ortalamada.
New York Times’dan bir araştırma notu: 1900 yılında insanlarda bilgi birikimi 100 yılda ikiye katlanıyordu. 2014’te 13 ayda ikiye katlanmış. 2020’de insanlığın bilgi artışı her 12 saatte iki misli olacak.
Biz buna hazır mıyız? Eğitim sistemimiz insanlarımızı bu çağa göre hazırlayabilir mi?
Kayseri/ Zincidere Köyü’nde 6. ve 7. sınıf öğrencileriyle 40 yaşındaki bakkalla sohbet ediyordum. Türkiye’nin hangi kıtada olduğunu bilemediler. Yalnız bakkal “ahlımdıyıdı, çıhtı” dedi. Bu nedenle referandumdan çıkacak sonuç ne olursa olsun. Evet de hayır da sıhhatli değil.
“Dünyayı geriden takip ediyoruz”
Ocak başında Paris’te bilim ve teknoloji müzesine gittim. Çocuklar, uzayı, seslerin nasıl çıktığını, güneş enerjisiyle uçan uçağı, ağaçları, depremlerin neden olduğunu, kendileri sanal ortamda yaratarak interaktif olarak görüp öğreniyorlar. Müze kapanış saatinde ayrılmak istemiyorlar. Ben 60 yaşını geçtim, o çocuklar kadar günceli yakalayamadığımı fark ettim. YİSAD’dan 4 arkadaşımız araştırma için bir hafta Etiyopya’ya gittiler. Çinlilerin orada neler yaptığını gördüler. Nasıl Afrika pazarına yayılacaklarına gözleriyle şahit oldular.
Biz bunlardan uzak kaldık ve dahası, git gide geride kalıyoruz. Mesafe açılıyor.
Siyaset- Ticaret- Sanayi – Eğitim ve bizim Demir Çelik…
Biri bile zayıf olsa diğerini olumsuz etkiliyor. Hepsi birbirine bağlı çünkü...
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.