Dokuzuncu Sanayi Kongresi İstanbul'da düzenlendi
İSO Başkanı Tanıl Küçük: "Bu Yılı Yüzde 7-8 Büyüme İle Kapatırız Ve Avrupa'nın En İyisi Oluruz"
İSO Başkanı Tanıl Küçük: "Bu Yılı Yüzde 7-8 Büyüme İle Kapatırız Ve Avrupa'nın En İyisi Oluruz"
İSO Başkanı Tanıl Küçük: "Bu Yılı Yüzde 7-8 Büyüme İle Kapatırız Ve Avrupa'nın En İyisi Oluruz" İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından "Sürdürülebilir Rekabet Gücü; Sanayi ve Ekonomide Yapısal Dönüşüm" temalı Dokuzuncu Sanayi Kongresi İstanbul'da düzenlendi. Kongre'nin açılış konuşmasını yapan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Küçük, Sanayi Kongresi'nin 2010'da en azından görünürde küresel ekonomide taşların nispeten yerine oturduğu ve Türkiye'nin ise krizden çıkış sürecinde dikkat çekici başarı gösteren birkaç ülkeden biri olduğu bir dönemde yapıldığına dikkat çekerek, "2010'u, büyük olasılıkla, yüzde 7-8 civarında bir büyüme ile kapatacağız ve sanırım bu da Avrupa'daki en yüksek büyüme oranı olacak" dedi. 2009'daki yüzde 4,7'lik küçülmenin ardından, 2010'da kayıpların telafi edildiği gibi artıya da geçmiş olunacağını ve bunun da ayrıca önemli bir gelişme sayılması gerektiğini söyleyen İSO Başkanı "Esasen, 2010'da tüm dünya ekonomisi için büyüme öngörülüyor ve büyüme rakamlar olumlu olsa da 2008-2009'daki fırtınaya kıyasla daha rahat nefes alınsa da, küresel ekonomide belirsizlikler henüz sona ermiş değil ve uzun bir süre sona erecek gibi de görünmüyor" diye konuştu. "Borç Krizine Dönüştü" Bugün gelinen nokta itibarıyla, küresel sistemde, restorasyon eğiliminin çok güçlü olmadığını, aksine, yeni belirsizliklere kapı aralayan gelişmelerin ortaya çıktığını ifade eden Küçük konuşmasına şöyle devam etti: "Küresel kriz, kalıcı etkiler bırakarak yoluna devam ediyor. Küresel krizin iktisat tarihi açısından bir milat sayılacağı, kriz öncesi ve sonrasının, birbirinden oldukça farklı, iki dünya olacağı ortada. Kriz, finansal kriz olarak başlamıştı, akabinde reel sektöre sıçradı. Şimdi ise, bir borç krizine dönüşmüş durumda. Avrupa, aşırı borçlanma ve yüksek kamu açıkları sorunu ile karşı karşıya. Atlantik'in diğer yakasında, ise sorunlar, dolar basarak çözülmeye çalışılıyor.
Çin'in döviz rezervlerini nasıl konumlandıracağı ise, herkesin merak konusu. Dünya, küresel ekonominin iki dev ülkesi arasında, karşılıklı bağımlılık temelinde yürüyen, bu tuhaf dengeyi dikkatle takip ediyor." "Batı'nın, Avrupa ile başlayıp, Amerika ile devam eden, iki yüz yıllık hakimiyeti çatırdıyor" diyen İSO başkanı "Bu çatırtıyı Avrupa'nın içinden sesler de ifade ediyor" yorumunu yaptı. "Krizin Yan Etkisi İşsizlik" Krizi tedavi için uygulanan politikaların yan etkiler doğurabildiğini belirten Tanıl Küçük, "Tüm bunlar, küresel ekonominin gündemine, kur savaşları, yüksek enflasyon ve korumacı politikalara dönüş gibi başlıkları taşıyor. Diğer taraftan, işsizlik ve istihdam, tüm ülkeler için kalıcı ve baş edilmesi giderek zorlaşan bir sorun haline geliyor. Yakın tarihe baktığımızda, güç kayması, yüksek işsizlik ve korumacılık dönemlerine savaşların eşlik ettiğini görüyoruz.
Evet, ne yazık ki böyle bir risk de söz konusu. Ama, insanlığın eriştiği olgunluğun, demokrasinin sağladığı kazanımların, bu dönemeci daha barışçı bir şekilde atlatmamıza imkan tanıyacağını ümit ediyoruz, ümit etmek istiyoruz" dedi. Kongre'de Türkiye ekonomisinin ve sanayinin geleceği üzerinde çok önemli konuların tartışılacağının altını çizen İSO Başkanı, "Evet, tarihin, deyim yerindeyse, bıçak sırtı dengeler üzerinde ilerleyen, belirsizlikler içeren bir dönemindeyiz. Farklı bir yapıya doğru evrildiğimizi görebiliyoruz. Devam eden bu süreç, hiş kuşkusuz ki, sanayiyi ve üretim pratiklerini, tüketici davranışlarını, çalışma yaşamını da etkileyecek, değiştirecek ve dönüştürecektir" görüşünü ifade etti.
"Türkiye Öne Çıkıyor" Türkiye'nin bölgesine ve çevre ülkelere yönelik olarak izlediği aktif politika ve yüksek ekonomik potansiyeli ile tüm dünyada dikkat çektiğini ve giderek daha çok gündeme geldiğini söyleyen Tanıl Küçük şu görüşleri dile getirdi: "Türk özel sektörü olarak, çevre ülkelerle ticaret ve işbirliğimizi geliştirecek bu adımları önemli buluyor, destekliyor ve artarak devam etmesi gerektiğine inanıyoruz.
Diğer taraftan, tüm bu adımların daha güçlü bir ekonomik yapı ile desteklenmesi, pekiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Esasen, gösterilen başarı, Türk sanayinin ve Türk ekonomi yönetiminin, krizlerle mücadelede de kazandığı deneyimin bir göstergesidir. Ve bu yönüyle, hem sanayimiz hem de ekonomi yönetimimiz adına, paylaşılması gereken, ortak bir başarıdır." İthalattaki Artış Konuşmasında kriz sürecinde ortaya çıkan aksamalara da değinen İSO Başkanı, "Krize karşı mücadelede elde edilen başarının yanında, ekonomimizde aksayan bazı tarafların da olduğu bir gerçektir. Kriz öncesi dönemde olduğu gibi, kriz sonrasında da, ithalatımız yine ihracatımızdan hızlı artmış, bu da dış ticaret açığı ve cari açığın çok yüksek oranlarda artmasına yol açmıştır. Yılın on ayındaki dış ticaret verilerini incelediğimizde, bir başka nokta daha dikkatimizi çekmekte. Bu dönemdeki, 147,8 milyar dolarlık ithalatımızın, 106 milyar dolarlık kısmını, enerji dahil, ara malı ithalatı oluştururken, aynı dönemdeki ihracatımız, 92,7 milyar dolardır. Dolayısıyla, yılın on ayındaki ihracatımız, üretim yapmak için ihtiyaç duyduğumuz ara malı ithalatını karşılamaya yetmemiştir" dedi.
Tasarruf Açığı İSO Başkanı Küçük bir diğer sorun alanının da iç tasarruf açığı olduğunu vurgulayarak bu konuda şu değerlendirmede bulundu: "2010 yılında, iç tasarrufların milli gelire oranı, gelişmekte olan ülkeler grubu için yüzde 33 seviyesinde iken, Türkiye'de bu oranın yüzde 12,6 gibi düşük bir seviyede gerçekleşmesi beklenmektedir. Ve iç tasarrufumuz düşük olunca, büyümek için, yatırım yapabilmek için, dış kaynağa bağımlılık kaçınılmaz hale geliyor. Aşırı doz sıcak para riski, daimi bir tehdit olarak gündemde kalıyor. Küresel ekonominin, içinden geçtiğimiz bu kritik döneminde, zayıf yönlerimizi güçlendirmek her zamankinden daha önemli hale gelmiş durumdadır." Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün: “Yerli üretim alan kamu kuruluşu ödüllendirilecek” 9. Sanayi Kongresi'nde konuşan Ergün, Türkiye'nin ihracatının büyük bölümünü sanayi ürünlerinin oluşturduğunu ve bu ihracatın yarısından fazlasını Avrupa ve ABD'ye yaptığını belirtti.
Türkiye'de uygulanmakta olan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunun 63. maddesinin ''kamu alımlarında bütün yerli istekliler lehine yüzde 15 oranına kadar fiyat avantajı sağlanmasına'' imkân verdiğini belirten Ergün, benzer şekilde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayınlanan ''Yerli Ürünlerin Kullanılmasına'' yönelik Başbakanlık Genelgesinde de bu hususa yer verildiğini anımsattı. Ergün, bakanlıklarının da bu konuya büyük önem verdiğine ve konuyla ilgili özel bir çalışma yaptığına işaret ederek, ''Mesela Mayıs ayında Gaziantep'te bir toplantı tertip ettik. Makine sektörü temsilcileri ile kamu alıcılarını bir araya getirmeye çalıştık.
Öyle kötü örnekler görüyoruz ki en güzel iş makineleri kendi belediyesi sınırları içerisinde üretildiği halde, iş makinelerinden almayan belediyelerimiz var. En güzel otobüsler, dünyanın başka ülkelerine ihraç edilen, satılan otobüsler kendi Büyükşehir sınırları içinde üretildiği halde o otobüslerden toplu taşımada satın almayan belediyelerimiz var. Yakışıyor mu? Başkasına kabahat bulmamıza gerek var mı?'' diye konuştu. Ergün, son olarak, kasım ayında bu konuyla ilgili bir rapor hazırladıklarını ve konuyla ilgili alınabilecek 15 tedbir belirlediklerini bildirdi. Buradaki temel hassasiyetlerinin Türkiye'de üretilen ürünlerin tercih edilmesi olduğunu ifade eden Ergün, ''yerli malı'' tabirinden her şeyden önce bunun anlaşılması gerektiğini söyledi. Ergün, kamu alımlarında yerli üretimin tercih edilmesinde, gerekirse yeni yasal düzenlemeler yapmak için Kamu İhale Kanunu'nda değişiklikler yapacaklarını ve Kamu İhale Kurumu ile de bunu görüşeceklerini dile getirdi.
Ergün, kanundaki fiyat avantajının yerli istekli lehine kullanılmasının, Türkiye'de üretilen ürünlerin kullanılması anlamına gelmediğine işaret eti. "Adrese Teslim Şartnameler..." Nihat Ergün, şunları kaydetti: ''Bir yerli istekliye yüzde 15 pahalı fiyat verdiği halde işi verebiliyoruz, kamu ihale kanunu gereği.. Ama o yerli istekli, o kamu işini yaparken kullandığı ürünlerden Türkiye'de üretilen ürünlerden kullanmıyorsa bizim işi yerli istekliye vermemizin bir manası olmuyor. Halbuki biz işi yerli istekliye vermekle, ona fiyat avantajı sağlamakla kişiyi değil üretimi desteklemek istiyoruz. Bu amaca hizmet etmeli yasal düzenleme. Yasal düzenlemenin bu amaca tam olarak hizmet etmediğini, eksiklikler taşıdığını da burada görüyoruz. Öncelikle konu ile ilgili yasa, genelge ve yönetmeliklerin içeriği ve uygulama esaslarını bu amaca hizmet edecek şekilde geliştireceğiz. Mesela, bazı ihalelerde ithal ürün veya belirli bir ülkenin ürününün istenmesi gibi uygulamalara son vermiş olacağız. Çünkü şartnameye yazıyorlar bazılarında, adeta adrese teslim şartnameler oluyor... İthal ürün daveti yapıyorlar bazı şartnamelerde...
Bu uygulamaya son vereceğiz.'' Kamu ihalelerinde yerli üreticileri zor durumda bırakan zorunlu olmayan belgelerin aranmasını önleyebileceklerini anlatan Ergün, avans yöntemi ve teslim şartlarında kolaylıklar gibi uygulamalarla, Türkiye’de üretim yapan firmalara avantajlar sağlanabileceğini söyledi. Alınması Gereken Tedbirler... Bakan Ergün, kamu alımlarında yerli üretimin tercih edilmesinde, gerekirse yeni yasal düzenlemeler yapmak için Kamu İhale Kurumu nezdinde girişimlere başladıklarını bildirerek, bu 15 tedbirden bazılarını şöyle sıraladı: ''Öncelikle konu ile ilgili yasa, genelge ve yönetmeliklerin içeriği ve uygulama esaslarını geliştirebiliriz. Mesela, bazı ihalelerde ithal ürün veya belirli bir ülkenin ürününün istenmesi gibi uygulamalara son verebiliriz. Bazen şartnameye yazılıyor. İthal ürün daveti yapılıyor şartnamelerle. Kamu ihalelerinde yerli üreticileri zor durumda bırakan zorunlu olmayan belgelerin aranmasını önleyebiliriz. Avans yöntemi ve teslim şartlarında kolaylıklar gibi uygulamalarla, Türkiye'de üretim yapan firmalara avantaj sağlayabiliriz.
Daha doğrusu dezavantajlı konumdaki yerli firmalarımızı eşit hale getiren bir düzenleme yapacağız. Bu konuyla ilgili kamudaki ve kamuoyundaki bilincin artırılmasına yönelik etkin kampanyalar düzenlemeliyiz, kamu alıcılarıyla firmalarımızı ortak platformda buluşturan etkinlikler sayısını da artırmalıyız. Kamu alımlarında KOBİ'lerin de payını artırmayı da gündemimize aldık. Hatta Türkiye'de üretilen ürünleri alma ve kullanma konusunda özen gösteren kamu kurumlarına yönelik bir özel bir ödüllendirme yöntemi de geliştirebiliriz.
KOBİ'lerin en büyük finansman kaynağı sattıkları malın parasını büyük işletmelerden veya kamudan zamanında alabilmesidir. KOBİ'ler kamunun veya büyük işletmelerin finansman alanı değildir. Kimsenin KOBİ'nin alacağını erteleyerek finansman sağlamaya hakkı yoktur. Bizi AB yolunda reformları yavaşlatmakla itham eden büyük işletmelerin bile Avrupa'nın çok önemli şartı olan 'küçük işletmeleri korumak' maddesini uygulamamalarını kabul etmek mümkün değil.'' Bakan Ergün, bu konuyu, bütün kurumlarca sahiplenilmesi ve tedbirlerin hayata geçmesi için Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda ele alacaklarını belirtti. Rifat Hisarcıklıoğlu: “Almanya’daki iş ortamının kalitesini Türkiye’ye taşırsak dünyanın 8. büyük ekonomisi oluruz” Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, ''Almanya'daki iş ortamının kalitesini getirirsek, işgücü verimliliğini Almanya'dakine benzer bir düzeye çıkartabilirsek Türkiye'nin milli geliri tam 3 kat artar.
Bu da Türkiye'yi dünyanın 8. büyük ekonomisi haline getirir'' dedi. 9. Sanayi Kongresi'nde konuşan Hisarcıklıoğlu, ekonomide yaşadıkları sorunları Ankara'da sadece buna özel kurdukları bir mekanizma olan Sektörel Ekonomi Şurası'nda hükümet ve bürokratlarla birlikte kapsamlı olarak tartışacaklarını, şuranın 60 ana sektörün katılımıyla bu alanda Türkiye'nin ''tek'' ve ''en büyük'' buluşması olacağını, tüm sektörlerde yaşanan sıkıntıları ve çözüm önerilerini raporda bir araya getirdiklerini, bunu da yarın Şurada açıklayacaklarını ve ekonomi yönetimine ileteceklerini söyledi. Hisarcıklıoğlu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte Türkiye'de bir ''ilk''i hayata geçirdiklerini, ''Beceri-2010'' adını verdikleri proje ile piyasa ihtiyaçlarına uygun mesleki eğitimlerin hazırlanmasına başladıklarını, yeni yapılanma çerçevesinde her yıl yaklaşık 200 bin kişiye piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikler kazandırılacağını, böylece 5 yılda bir milyon kişinin özel sektörde iş sahibi olacağını anlattı. Sanayi olmadan istihdamı, geliri, zenginleşmeyi arzu ettikleri seviyelere yükseltmelerinin mümkün olmadığını kaydeden Hisarcıklıoğlu, şimdi dünyanın yeniden şekillendiğini, yeni sektörlerin ortaya çıktığını kaydetti.
Hisarcıklıoğlu, iyi bir iş fikrinin paradan daha kıt, bu nedenle de paradan daha kıymetli ve önemli olduğunu vurgulayarak, insanların harcama alışkanlıklarının değiştiğini, pek çok üründe ya daha düşük fiyatlı ya da daha yüksek fiyatlı ürünlere kayış olduğunu, orta fiyat seviyelerine olan talebin ise gerilediğini söyledi.
Artan nüfus ve yükselen gelir seviyesinin, gıdaya talebi hızla büyüttüğünü, bunun da tarım sektörünü yeniden cazip bir iş alanı haline getirdiğini belirten Hisarcıklıoğlu, önümüzdeki dönemde iletişim ve lojistikteki gelişmeler sayesinde uluslararası çapta üretim yapan büyük şirketlerin giderek daha fazla üretim süreçlerini küresel olarak organize edeceğini ve üretim süreçlerinin parçalanıp farklı ülkelerde yapılacağını, KOBİ'ler için de daha fazla fason iş imkanı doğacağını anlattı. ''Sanayi Strateji Belgesi'ni Heyecan Ve Umutla Bekliyoruz'' Rifat Hisarcıklıoğlu, Türkiye'nin temel meselesinin, daha yüksek katma değerli, daha yüksek teknolojili bir yapıya doğru dönüşmek olduğunu vurgulayarak, şöyle dedi: ''Türkiye son 10 yıl içinde düşük teknoloji kullanan bir ülkeyken artık orta-teknolojili ürünlerin ağırlık kazandığı bir yapıya kavuştu. Ancak gelişmiş ülkelerin gelir düzeyine yaklaşmak istiyorsak iş burada bitmiyor. Bugün ihracatımızın kompozisyonunda ileri teknolojili ürünlerin payı yüzde 5'i geçmiyor.
Bu oranı arttırmak, örneğin Kore'de olduğu gibi yüzde 25'ler düzeyine çıkarmak önümüzdeki 20 yılın en temel meselesidir. Ama bu kolay değildir. Etkin bir sanayi politikasının, akıllıca tasarlanmış bir teşvik sisteminin altından kalkabileceği bir iştir. 'Biz bunları yapamayız' demeyin. Bakın Tayvan'a... Daha 20 yıl önce teknoloji alanında piyasada yoktu.
Sadece oyuncak benzeri ucuz ürünlerle bilinirlerdi. Ama bugün Tayvan, yüksek teknolojinin çok önemli bir üretim merkezi haline geldi. Bunu, kamu ile özel sektörün birlikte tasarlayıp uyguladıkları, koordineli ve planlı bir destekleme sayesinde elde ettiler. Biz de bu nedenle Sanayi ve Ticaret Bakanımız sayın Nihat Ergün'ün yakında açıklamasını beklediğimiz, 2011-2014 dönemini kapsayan Sanayi Strateji Belgesi'ni heyecan ve umutla bekliyoruz. Vizyonu, hedefleri iyi tanımlanmış iddialı bir sanayi stratejisi raflarda duran bir doküman olmaktan çıkıp uzmanından daire başkanına, genel müdüründen müsteşarına devletin tüm kurumları ve katmanları tarafından benimsenmiş bir yol haritasına dönüşmelidir.'' ''Sanayi Stratejisinin Yine Ülke Gündeminde Ön Plana Çıkmasını Talep Ediyoruz'' TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, nereye, nasıl dönüşebileceğini bilmeyenin, sanayi stratejisi olmayanın ne etkin bir eğitim politikası ne enerji politikası ne de dış politikası olabileceğini belirterek, ''Bugün bu politika adımlarında olumlu adımlar atılıyor. Şimdi el yordamıyla gerçekleştirdiğimiz bu adımları sistemli bir atılıma dönüştürmek zorundayız.
Bunun yolu da sanayi stratejisinden geçiyor. Hükümetimizden, sanayi stratejisinin yine ülke gündeminde ön plana çıkmasını, yapısal dönüşüm ve reform sürecinin ana unsuru olmasını talep ediyoruz'' diye konuştu. Ekonomi içinde yenilikçi yöntemlerle yüksek katma değer üreten, ileri teknoloji kullanan, kayıt içinde çalışan, kaliteli üretim yapan firmaların payını artırmak gerektiğini vurgulayan Hisarcıklıoğlu, ''Finansal sistemimizin bu tarz firmaları, girişimcileri tabiri yerindeyse ceplerinden değil, gözlerinden anlayıp, onlardaki büyüme potansiyelini görüp destekleyebilmesi gerekiyor'' dedi. Hisarcıklıoğlu, vergi, eğitim, yargı ve kamu yönetimi reformlarını firmaların sağlıklı büyümelerine elverişli hale getirecek şekilde tasarlamak gerektiğini kaydetti.
Dünya ekonomisinde yeni normalin tanımlanacağı, yeni rekabet haritasının belirleneceği bu dönemde Türkiye'nin de küresel yarışta yeniden hızlanması gerektiğini belirten Hisarcıklıoğlu, Türkiye'nin, küresel krizi geride bırakan 14 ülkeden biri olduğunu, ancak 12. sırada yer aldığını, 11 ülkenin Türkiye'den daha iyi performans gösterdiğini anlattı. ''Bunu Başarırsak Çok Büyük Bir Ödül Bizi Bekliyor'' Rifat Hisarcıklıoğlu, şu görüşleri dile getirdi: ''Küresel yarışta öne çıkmanın tek yolu, reformları hızlandırmak, rakiplerimizden daha iddialı dönüşüm projelerini ortaya koymaktır. Geçtiğimiz 30 yıl zarfında başarmış olduğumuz dönüşüm hikayesi, önümüzdeki dönemde bunun daha da iyisini yapabileceğimiz noktasında bize güven ve umut vermelidir. Bugün geldiğimiz noktada önümüzdeki mesele ise sanayimizin ve ihracatımızın yapısını daha yüksek teknolojili ve katma değerli bir yapıya dönüştürmek, hizmetler sektörümüzü daha modern, daha verimli hale getirmektir. Eğer bunu başarırsak çok büyük bir ödül bizi bekliyor. İddialı bir reform gündemiyle ve etkin bir sanayi stratejisiyle, ülkemizdeki iş yapma ortamının kalitesini, örneğin
Almanya'daki iş ortamının kalitesini getirirsek, işgücü verimliliğini Almanya'dakine benzer bir düzeye çıkartabilirsek Türkiye'nin milli geliri tam 3 kat artar. Yani bugünkünden 3 kat daha fazla kazancımız olur, 3 kat zenginleşiriz. Bu da Türkiye'yi, dünyanın 8. büyük ekonomisi haline getirir.'' Türkiye'de bir çalışanın ortalama 1 saat çalışma ile 12 dolarlık katma değer ürettiğini, bu rakamın Avrupa'da yaklaşık 40 dolar olduğunu bildiren Hisarcıklıoğlu, ''Bu farkın anlamı; ekonomide reform gündemimizin henüz tamamlanmamış olmasıdır. Bu farkın kapanmasıysa Avrupa standartlarında kurumsal altyapıyı, eğitim sistemini, hukuk sistemini, idari yapıyı
Türkiye'de de inşa etmekle mümkündür'' dedi. Değerlenen TL'nin yol açtığı rekabet dezavantajına karşı durabilmenin yolunun da girdi maliyetlerini düşürerek verimliliği artırmaktan geçtiğini ifade eden Hisarcıklıoğlu, konuşmasını şöyle tamamladı: ''Bu topraklardan Almanya'ya giden kardeşlerimiz orada başarıyor, işini kurup Avrupa devi haline gelebiliyor. İkinci kuşak Türk kardeşlerimiz mesela futbolda, dünya yıldızı olabiliyor ve dünyanın en iyi takımlarında kendilerine yer buluyor. İşte oradaki ortamı, buraya taşımayı misyon edinen bir reform gündemimiz olursa Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline gelebilir, dünyanın en büyük 100 şirketi içinde Türk şirketlerini görmeye başlayabiliriz. Daha da önemlisi, dünyanın kullandığı teknolojileri geliştiren, daha 20'li yaşlarında milyon dolarlar kazanabilen, iyi eğitimli gençlerimize hızla istihdam sağlayabilen bir girişimciler ordusuna sahip olabiliriz. Yalnız bir de iğneyi kendimize batıralım.
Türkiye'nin her tarafını geziyorum. Devamlı rastladığım bir konu beni hep üzüyor. Hele şu, kardeşler, eltiler ve ortaklar çekişmesinden bir kurtulabilirsek, şirketlerimiz daha hızlı büyüyecek, ülkemiz zenginleşecek ve gelecekte daha iddialı olacağız. Ben geleceğimizden umutluyum. Gözlerine baktığımda, kadın girişicilerimizde, genç girişimcilerimizde ben bu müthiş heyecanı, 'biz bunu yapabiliriz' heyecanını görebiliyorum. Türkiye'nin pek çok başarılara imza atmış sanayicileri olarak 2023 yılında dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi arasına girmek istiyoruz.''
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.