Takım Çeliğinde 350 Yıllık Bir Marka: UDDEHOLM
UDDEHOLMün Türkiye Direktörü Dr. Aziz Hatman ile önemli bir söyleşi gerçekleştirdik. Edinmiş olduğumuz bilgileri sizlerle paylaşıyoruz.
UDDEHOLMün Türkiye Direktörü Dr. Aziz Hatman ile önemli bir söyleşi gerçekleştirdik. Edinmiş olduğumuz bilgileri sizlerle paylaşıyoruz.
Dünyanın önde gelen takım çeliği üreticisi UDDEHOLM, ABD, Kanada, İtalya ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede pazar lideri olarak öne çıkıyor. Türkiye takım çeliği pazarının yaklaşık yüzde 25’lik kısmını elinde bulunduran UDDEHOLM Türkiye ürün ve hizmet kalitesiyle çelik kullanıcılarının tercihi oluyor.
UDDEHOLM’ün Türkiye Direktörü Dr. Aziz Hatman ile önemli bir söyleşi gerçekleştirdik. Edinmiş olduğumuz bilgileri sizlerle paylaşıyoruz.
UDDEHOLM dünya çapında bilinen bir marka... Bizlere UDDEHOLM’un geçmişinden ve sektördeki konumundan kısaca bahseder misiniz?
UDDEHOLM, yaklaşık 350 yıllık geçmişi olan bir takım çeliği üreticisi… Asırlardır İsveç’teki aynı kasabada üretimine devam ediyor. Fabrikada 10 – 15 kuşaktır aynı aileden işçi, mühendis ve yönetici olarak çalışanlar var. Bu sebeple; dünyada pek de benzeri olmayan birikime ve tecrübeye sahip bir firmadır UDDEHOLM… Günümüzde takım çeliğinde en standart kaliteleri (2379, 2738, 2344 vb.) 50 - 60 yıl önce ilk kez UDDEHOLM geliştirmiştir. Yine 2738’in orijinal hali Impax Supreme; 40 yıl önce UDDEHOLM mühendisleri tarafından geliştirildi ve o ekipte görev alan bir mühendis hala UDDEHOLM bünyesinde çalışmaya devam ediyor. Türkiye’de plastik kalıp çeliği ile ilgilenen birçok profesyonel, bahsi geçen mühendisimizi tanır... UDDEHOLM bünyesinde böylesine bir devamlılık söz konusudur ve kolay kolay personel sirkülasyonu yaşanmaz. Bu sebeple; takım çeliği dendiğinde, akla ilk gelen firmalardan biriyiz.
Üretimdeki köklü geçmişin ve mühendislik başarısının yanı sıra ticari politikalarda da başarılı bir firmadan söz ediyoruz... Bizlere UDDEHOLM’ün ilk ticari faaliyetlerinden bahseder misiniz?
Oldukça önemli bir konuya değindiniz… Ar-Ge, Üretim, Pazarlama ve Satış gibi kavramlar; birbirinden ayrı olduğu kadar paralellik de arz eder. Ürettiğiniz kaliteli ürünü doğru şekilde pazarlamak ve uygun satış kanallarıyla hedef kitlenize ulaştırmak zorundasınız… Sadece üretime odaklanıp, pazarlama ve satış politikalarını göz ardı edemezsiniz. UDDEHOLM; bundan yaklaşık 250 yıl önce Amerika’da pazarlama ve satış faaliyetlerine başlamış… Yani İsveç’ten Amerika’ya gemi ile iki ayda yolculuk edilebilen bir çağda; İsveç’ten Amerika’ya çelik satmanın yöntemlerini geliştirmişler. UDDEHOLM’ün; Amerika kıtasının takım çeliği pazarında en büyük paya sahip olmasının başlıca sebeplerinden birisi budur. Yine 1960’lı yılların sonunda Uzakdoğu pazarına ASSAB olarak girmeyi başarmış. Başarmadan daha önemlisi; 2. Dünya savaşının etkilerinden yeni yeni kurtulan bir bölgede yer almak için adım atmış olmasıdır. Singapur merkezli kurulan şirketle Japonya başta olmak üzere tüm bölgeye takım çeliği satışı hedeflenmiş ve ziyadesiyle başarı sağlanmış… Pazara girmek, orada tutunmak ve pastadan en çok payı almak için hem kaliteli ürüne hem de başarılı ticari politikalara sahip olmanız gerekir. İşte bahsettiğim bu özelliklerin tamamı UDDEHOLM’de mevcut…
Çin; günümüzde, dünyanın en büyük pazarı konumunda... Çelik sektörü için de durum aynı ve UDDEHOLM, Çin takım çeliği pazarının lideri... Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Çin gerçekten çok büyük ve farklı bir pazar… Oradaki ticari ortam, potansiyel ve üretim – tüketim rakamları çok başka...
Çin’in dünyada ihracat yapmadığı bir ülke yoktur sanırım. O denli geniş bir ağa hitap ediyor. Bunu da bir veya birkaç ürünle değil, binlerce hatta onbinlerce farklı ürün çeşidiyle gerçekleştiriyor. İhracatçı kimliğinin yanı sıra tüketici olma özelliği de taşıyor. Abartmış olur muyuz bilmiyorum ama belki de 100 farklı ülkenin toplam tüketiminden daha fazla tüketim yapıyor. Dolayısıyla yabancı ülkeler için de önemli bir pazar olma niteliği taşıyor. UDDEHOLM de bu potansiyelin farkında olan bir şirket olarak, 3 farklı bölgedeki satış organizasyonları ve ısıl işlem tesisleri ile Çin’de çelik satışı ve ısıl işlemini gerçekleştiriyor. Bu firmalar hâlâ ASSAB olarak devam ediyor... Bildiğiniz gibi Türkiye’de de daha evvel ASSAB unvanıyla hizmet veriyorduk. Kısa bir süre önce Hindistan ile birlikte Avrupa’daki modele geçerek doğrudan UDDEHOLM unvanıyla hizmet vermeye başladık. Şirketimizin adı da Böhler Uddeholm oldu ve Buderus ile Böhler de aynı çatının altına girdi.
Biz ASSAB modelinde dönecek olursak... ASSAB takım çeliği satışının yanı sıra Isıl İşlem, İşleme ve Kaplama gibi çeşitli mühendislik hizmetleri de veriliyor. Hâlihazırda Çin, UDDEHOLM için dünyanın en büyük pazarı. Bu başarının arkasında; en başta da söylediğim gibi Yeni ve Gelişmiş Ürün, Kaliteli Ürün ve Uygun Satış Kanalları üçlemesi bulunuyor. Bunlara ilaveten; yaklaşık 50 yıldır Uzakdoğu pazarında olmanın avantajları da var diyebiliriz.
Global çapta güçlü olduğunuz diğer ülkeler hangileri? Türkiye global satış ağınızın neresinde yer alıyor?
Belirttiğim gibi Çin bizim için dünyadaki en büyük pazar... İkinci sırada ise ABD bulunuyor. Kanada’yı 3’üncü sıraya koyabiliriz. 4’üncü sırada bir AB ülkesi olan İtalya var. 5’nci sırada ise Türkiye... Almanya tonajda Türkiye’den sonra geliyor ama Almanya’da daha fazla ESR ve toz metalurjik çelik sattığımız için Almanya’nın cirosu bizim üzerimizde.
Türkiye, UDDEHOLM’ün dünyadaki en büyük 5’inci, Avrupa’da ise 2’nci büyük pazarı… Bu durum; hem bizlerin başarısını hem de ülkemiz sanayicilerinin, özellikle kalıpçılarımızın kaliteye verdiği önemi ortaya koyuyor. Avrupa’da birinciliği almamız çok uzun sürmez. Çünkü son 10 yıla baktığımızda çok önemli bir ivme yakaladığımızı görüyoruz. Şu anda UDDEHOLM Türkiye olarak yıllık Takım Çeliği satışımız 6 bin tonu geçti ve 6 bin 500 tona doğru yaklaşıyor. Türkiye’de Takım Çeliği tüketiminin 28 bin ton olduğunu göz önünde bulunduracak olursak; pazarın yüzde 25’ini elimizde bulundurduğumuzu ifade edebilirim. Bu çok büyük bir rakam… Dolayısıyla Türkiye’de pazar lideriyiz diyebilirim. Pazardan en büyük payı almamızın yanı sıra daha yüksek nitelikli ürün satıyoruz. Yani daha üst segment ürün satıyoruz. Bu da bişrim fiyatımız yüksek manasına geliyor. Sizler de takdir edersiniz ki kalitenin bir bedeli var. Yüksek fiyat ile fahiş fiyat arasında fark vardır. Gerek Ar-Ge’ye yapmış olduğu yatırımlar, gerek üretimde kullandığı ileri teknoloji ve nitelikli hammadde gerekse de üstün mühendislik hizmetleri maliyetleri yükseltiyor. Bu sebeple yüksek ama hak ettiğimiz fiyatlarla tüketicilere ulaşıyoruz diyebilirim. Bizim sattığımız ürünlerin aynısı yok pazarda. Bazılarının taklitleri bile yok!
Türkiye’de sanayiciler, özellikle kalıpçılar kaliteye önem veriyor dediniz... Bu konuyu biraz daha açar mısınız?
Kaliteli ürün elde etmek istiyorsanız, nitelikli hammadde kullanmak zorundasınız... Türkiye’de sanayi uzun yıllar gözardı edilmiş, yeteri kadar destek alamamış bir işkolu olarak öne çıkıyor. Bu durum 10 yıl öncesine kadar süregelmiş... Son 10 yıllık dönemde ise –ki bana göre yeterli değil- çeşitli teşviklerle ve ülkemiz sanayicilerinin yapmış olduğu yatırımlarla bir kalkınma süreci içerisine girildi.
Endüstriyel Kalıp sektörü de sanayide en hızlı büyüyen işkolları arasında yer aldı. Genellikle hızlı büyümenin olduğu sektörlerde plansızlık, kalite eksikliği gibi kavramlar ön plana çıkar lakin Türk kalıp sektöründe böyle bir olumsuzluk yaşanmadı. Aksine, gerek üretimde kullanılan makinalarda gerekse de ihtiyaç duyulan kalıp çeliğinde kalite ön plana çıktı. Türkiye’de birçok Kalıphane gezdim ve birçoğunda en teknolojik üretim hatlarının ve kaliteli çeliklerin kullanıldığına şahit oldum. Kalite bilinci bu sektörde ziyadesiyle gelişmiş diyebilirim...
Peki, Türk kalıp sektöründe kalite bilincinin gelişmesi firmalara ve ülkemiz sanayisine nasıl yansıyor?
Son 10 yılda Türk kalıp sektörü 4-5 kat büyüdü... Bu inanılmaz bir gelişme! Çin dâhil, dünyanın hiçbir ülkesinde kalıp sektörünün bu denli hızlı büyüdüğü görülmemiştir. Avrupa ülkeleri uzun yıllardır yerinde sayıyor. Kalıp sektörünün önde gelen ülkelerinden biri olan Portekiz, aradan geçen 8 senenin ardından 2008 yılı seviyelerine ancak gelebildi. Bu durumu başarı olarak görüyorlar ve haliyle seviniyorlar. Biz de ise büyüme yüzde 10’un altında kalsa başarısızlık olarak tanımlarız. Az ile yetinmeyen, hep daha iyisini ve daha fazlasını isteyen bir kalıp sektörümüz var. Dünyada takım çeliği tüketimiyle otomobil üretimi arasında bir korelasyon kurulur. Bu korelasyona göre; 1 milyon adet otomobil üretildiyse, 1 milyon kg takım çeliği tüketilmesi öngörülür. Dünyada birçok analist öngörülerini bu korelasyon üzerinden yürütür. Bu korelasyonun tutmadığı tek ülke belki de Türkiye’dir. Çünkü otomotiv sektörünün çok üzerinde büyüme rakamlarıyla her geçen yıl gelişmektedir. Hiç kuşku yok, bu başarıda kaliteli üretimin çok önemli payı var. İhracata yönelik çalışıyorsanız ya da ihracat yapmayı hedefliyorsanız, Avrupalı üreticiler tarafından kabul gören tezgahlar ve çelikler kullanmak zorundasınız... No name makinalar ve çelikler kullanarak yerinizde dahi sayamazsınız. Yok olup gidersiniz...
Dünya çapında bilinen ve kalitesi tescillenmiş bir çelik markası olarak Türk kalıp sektörüne küresel pazarlarda destek oluyor musunuz?
Özellikle AB ülkelerinde Türk firmalarına karşı, Türkiye’de üretilen ürünlere karşı her daim bir ön yargı vardır. Bu önyargı süregelen yıllar içerisinde belki azalmıştır lakin asla ortadan kalkmamıştır. Dolayısıyla aynı durum kalıp sektörümüz için de geçerlidir. Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de, Hollanda’da ve daha birçok gelişmiş AB ülkesinin gözünde Türkiye gelişmemiş veya gelişmeye yeni başlamış ülke konumundadır.
Başta şirketim UDDEHOLM ve ben bu durumu kesinlikle kabul etmiyoruz ve fırsat bulduğumuz her platformda ülkemiz sanayisinin gelmiş olduğu noktayı anlatmaya gayret ediyoruz. Özellikle kalıp sektörümüzden pek çok müşterimizle beraber, ana sanayicilerin karşısına çıkıyoruz. Onlara “Avrupa’da hangi çeliği buluyorsanız, o çeliğin aynısını bu firmamıza tedarik ediyoruz. Kullandığı hammadde dünyanın en kaliteli hammaddesi ve biz UDDEHOLM olarak çeliğimizin akasındayız” diyoruz. Onları İsveç’teki fabrikamıza davet edip, üretimimizi yakından görme fırsatı sunuyoruz. Bunun dışında Isıl İşlem konusunda da ana sanayicilere garanti veriyoruz. “İtalya’daki, Almanya’daki firmanın ısıl işlem kalitesi ile aynı seviyede, hatta daha ileri düzeyde ısıl işlem hizmeti veriyoruz çünkü biz çeliği üreten kuruluşuz” diyoruz. Kısacası bizimle çalışan kalıp üreticilerine her platformda destek oluyoruz ve onların yanında duruyoruz.
Isıl işlem demişken, ülkemizde hangi lokasyonlarda ısıl işlem tesisleriniz var?
İstanbul Avrupa yakasında Kıraç’ta, Kocaeli - Çayırova’da, Bursa’da ve İzmir – Kemalpaşa’da olmak üzere dört farklı lokasyonda ısıl işlem tesislerimiz var. UDDEHOLM olarak sadece çelik üretip satmıyoruz. Müşterilerimizin veya dolaylı kullanıcıların ihtiyaç duyduğu ısıl işlem hizmetini de aynı güvenilirlik ve kalite çerçevesinde sunuyoruz. Bir ürünü, üreticisinden daha iyi kim tanıyabilir ki? Bu sebeple UDDEHOLM olarak ısıl işlem konusunda iddialıyız ve kalitemize güveniyoruz.
Türk sanayisinin en büyük sorunu katmadeğerli ürün üretememek... Birçok sektörde işçilik maliyetlerine ürün üretip ihraç ediyoruz. Bu noktada kalıp sektörünün yarattığı katmadeğer hakkında neler düşünüyorsunuz? Sizce yeterli mi?
Bahsettiğiniz gibi ülkemizde katmadeğerli ürün üretme konusunda oldukça geri kalmış durumdayız... Yaptığımız ihracatta kg/fiyat oranı çok düşük seviyelerde... Gümrük ve Ticaret Bakanlığı verilerine göre 2015 yılı ihracatımızın ortalama kg fiyatı 1,34 dolar... Bu rakam Almanya’da 4,1 dolar, Japonya’da 3,5 dolar, G. Kore’de ise 3 dolar seviyelerinde... Her biri bizden 3 veya 4 kat daha katmadeğerli ürün ihraç ediyor. Kalıp sektörüne gelince; diğer sektörlerle kıyasladığımızda oldukça başarılı diyebiliriz. Buna karşın değişime açık olmalısınız ve küresel çapta yaşanan teknolojik gelişmeleri yakından takip etmelisiniz. Mesela çelik sektörü bu gelişmelerden etkileniyor. Kalıp çeliğinde bile şaşırtıcı gelişmeler olabiliyor. Son 20-30 yılda geleneksel döküm artı dövme ile üretilmiş konvansiyonel malzemelerden daha çok patent ürünlere, ESR kalite ve toz metalürjik ürünlere doğru bir geçiş söz konusu oldu… Şimdi de belki de bambaşka bir yere, yöne gidecek kalıpçılık ve yapısal olarak tamamen değişecek. Toz biriktirme (additive manufacturing) ile kalıp imalatı gerçek olacak önümüzdeki dönemde.
3D printerlarda kullanılan tozlardan bahsediyorsunuz sanırım...
Evet... Bu printerlar evlerde oyuncak, hobi amaçlı dahi kullanılmaya başlandı. 3D printerlar uzun süredir kalıp sektöründe prototip üretiminde kullanılıyor fakat UDDEHOLM olarak biz bu durumu, kalıpçılığın geleceğini önemli ölçüde etkileyebilecek bir teknolojik gelişme olarak görüyoruz. Bu alanda uzun zamandır Ar-Ge çalışmaları yürütüyoruz. İsveç’teki fabrikamızda bulunan Ar-Ge departmanımızın içerisinde sadece 3D printerlarla yapılacak kalıplarda kullanılacak tozların geliştirilmesi için özel bir tesis kuruldu. Bakın laboratuvar demiyorum, özel bir tesisten bahsediyorum… Şu anda üretilen tozlar var ve bu tozlar printerlarda kullanılıyor ama bu tozlar standart tozlar, kalıpçılık için değil, genel amaçlı tozlar...
Önümüzdeki 10 yıl içerisinde önemli gelişmelere tanıklık edeceğiz. UDDEHOLM olarak biz kendimizi bu değişime hazırlıyoruz. Hammaddede bir değişim söz konusu olduğunda kalıp sektörü de bu durumdan mutlaka etkilenecektir. Bu sebeple kalıp sektörünün de hazırlanmasını tavsiye ediyoruz.
3D printer konusunda yaşanan teknolojik gelişmeler sizce tezgah üreticilerini, kalıp üreticilerini ve çelik üreticilerini nasıl etkileyecek? Bu sektörler yok mu olacak yoksa evrim mi geçirecek?
Her ikisi de mümkün... Sektör olarak yok olmaktan ziyade bir evrimden bahsedebiliriz fakat firmalar bazında durum çok daha farklı olacak... Evrimi gerçekleştirebilenler ayakta kalacaklar lakin değişime ayak uyduramayanlar yok olacaklar. Çelik üreticileri toz üretimine, tezgah üreticileri 3D printer üretimine, kalıp üreticileri de 3D printerla üretime geçecek... Dolayısıyla bir evrim yaşanacak... En iyi tozu üreten yine hammadde pazarının lideri olacak. Aynı durum 3D printer için de geçerli... Hem hammaddede hem de 3D printerda kaliteyi tercih eden kalıpçılar da aynı şekilde pazardaki yerlerini koruyacak.
Türkiye’de UKUB – Ulusal Kalıp Üreticileri Birliği, sektörün gelişmesi için önemli çalışmalar yapıyor. Siz UKUB’un faaliyetleri hakkında neler düşünüyorsunuz?
UKUB’un performansı gerçekten takdire şayan... Buradaki tek sıkıntı, UKUB’un hala Türkiye’deki kalıpçılık sektöründe yeterli örgütlülüğe ulaşamamış olması... Türkiye’de bu tür organizasyonlara farklı bir gözle bakılıyor. Biraz daha mesafeli davranılıyor. Ülke olarak “Az olsun, benim olsun, kimse bilmesin” mantığını maalesef terk edemiyoruz. Kalıp sektöründe seri üretimden ziyade durağan ve uzun soluklu üretimler, projeler söz konusudur.Bir Kalıphane’de 24 saat - 3 vardiya çalışan tezgah bulamazsınız. Var ise istisnadır... Hatta birçok tezgah bırakın günü, ayda birkaç saat kullanılır. Buna karşın firma o tezgahı almak ve yatırım yapmak zorundadır... Bu durum sadece Türkiye’de bu şekilde ilerliyor. Bunun dışında ülkemizdeki kalıpçılar üretim kapasitelerini optimum düzeyde tutamıyorlar.
Yılın 6 ayı yüzde 120 kapasite ile çalışıp kalan 6 ay boyunca yüzde 30 kapasiteye düşüyorsanız başarılı olamazsınız... Çünkü kapasitenizin üstüne çıktığınız zaman dışarıya iş vermek, fazladan mesai ücreti ödemek zorunda kalıyorsunuz. Hatta işi yetiştirmek adına kaliteyi gözardı etmeye başlıyorsunuz. Kapasiteniz yüzde 30’lara düştüğünde ise maliyetleri düşürmenin yollarını arıyorsunuz. Daha ucuza çelik almanın yollarını aramaya başlayıp, tedarikçi kalitenizi düşürmeye çalışıyorsunuz. Yeteri kadar iş olmadığı için yetiştirmiş olduğunuz kalifiye personeli işten çıkarmak zorunda kalıyorsunuz. Ortalama yüzde 75 kapasite ile 12 ay boyunca üretim yapsanız, bahsettiğim sorunları yaşamazsınız.
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok... Endüstriyel kalıpçılık; dünyanın gelişmiş ülkelerinde bildiğiniz “İmece” usulü ile yürütülüyor. Kümelenme anlayışıyla oluşturulan ortak kullanım merkezlerinden kalıp üreticileri yararlanıyor. Genellikle bu organizasyonları da sektöre hitap eden sivil toplum kuruluşları organize ediyor. Bu sebeple UKUB’un üye sayısının artması ve sektördeki firmaların yüzde 80 – yüzde 90’ına hitap etmesi halinde çok daha başarılı olacağına inanıyorum. Kalıp sektöründeki firmaların da bir sivil toplum kuruluşu çatısı altında olmaları halinde gelişme kaydedeceklerini ve UKUB’un onlara önemli faydalar sağlayacağını düşünüyorum.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir: Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın görüşüne aykırı olabilir.