Türk Demir Çelik sektörünün duayeni: A. Kerim DERVİŞOĞLU
Kerim Dervişoğlu
Meslek hayatı Erdemirle yaşıt olan bir duayen. Türk demir çelik sektörünün emeklemesinde, büyüyüp gelişmesinde hiç kuşkusuz önemli bir pay sahibi. Yaklaşık 25 yıl Erdemirde çalıştıktan sonra emekli oldu, kendi danışmanlık şirketini kurdu.
Kerim Dervişoğlu… Meslek hayatı Erdemir’le yaşıt olan bir duayen. Türk demir çelik sektörünün emeklemesinde, büyüyüp gelişmesinde hiç kuşkusuz önemli bir pay sahibi. Yaklaşık 25 yıl Erdemir’de çalıştıktan sonra emekli oldu, kendi danışmanlık şirketini kurdu. 10 yıl boyunca sektörün önde gelen firmalarına hizmet verdi. Erdemir’de edindiği tecrübe ve birikimi özel sektördeki deneyimleriyle harmanlama fırsatı buldu. 2003 yılında ise çok sevdiği yuvasına, Erdemir’e Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür olarak geri döndü. Genel Müdürlük yaptığı süre içerisinde önemli çalışmaların altına imza attı. Erdemir’in kazancına kazanç katan, şirketin değerini dörde, beşe katlayan bir Genel Müdür olarak, Erdemir’in özelleştirme sürecinde Türk milletinin duygularına tercüman oldu. “Yabancıya satmayalım, sattırmayalım” dedi… Meslek yaşamıyla yaşıt olan Erdemir’i Oyak satın almıştı. Yabancılara satılmamıştı… Genel Müdürlük görevinden ayrıldıktan sonra 2006 yılında Kibar Holding Yatırımlar Grup Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak göreve başladı. Halen bu görevini sürdüren A.Kerim Dervişoğlu’nu özel ofisinde ziyaret ettik, edindiğimiz bilgileri sizlerle paylaşıyoruz…
Türk Demir Çelik sektörüne önemli katkılarda bulundunuz, neredeyse bütün zamanlarınızı bu sektör için harcadınız. Kısaca yapmış olduğunuz çalışmaları ve sektör-deki mesleki gelişiminizi okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Çelik sektöründe 40 yılı devirdim ve halen çalışmaya devam ediyorum. Birikim kolay değil. İnsanların yetişmesi, öğrenmesi kolay değil. Bunlar büyük değerlere mal oluyor, o nedenle karşılığının verilmesi gerekli. İnsan çok değerli bir varlıktır fakat faydalı olduğu takdirde değeri kat be kat artar. İnsanların iş hayatında yaptıkları yanlışlıklar oluyor. Bunların bir bedeli var. Tecrübenin, yapılan yanlışlardan ders alarak tekrarını önlemede büyük faydası var. Yanlışlık yapmadan yeni işler ortaya koymak ve faydalı olmak, ülkemize katkıda bulunmak, yeni bir iş yapmanın hazzına erişmek için, hizmet etmeyi görev bildiğim çelik sektörü için bugün hala bu sektörde çalışmaya devam ediyorum. Allah ömür verdiği ve sağlıklı olduğum sürece de devam etmeyi istiyorum. Muvaffakiyetin çok sırrı var elbette. Bunlardan birkaçı; işini sevmek ve gelişmeleri takip etmek, yenilikçi - değişimci olmaktır. Bir de insanların iyi bildiği işi yapmalarıdır. Böyle olunca da her meslek için geçerli olan söz ortaya çıkıyor. Çelikçi isen bir kere çelik tozu yuttum diyorsun, sanatkârsan bir kere sahne tozu yuttum diyorsun. Bunun anlamı da “Mesleğime aşığım, bırakamıyorum” oluyor. Biz de çelikle tanıştık; yüksek fırın, çelikhane, haddehane tozunu dumanını soluduk, çeliğe dokunduk ve sonuç olarak bu sektöre âşık olduk. Aşkı sevdayı herkes bilir. Tabiî ki burada ülke sevgisi, topluma katkı isteği ve milliyetçilik gibi kavramları da benimsemek gerekiyor.
1965 yılında İTÜ Mimarlık Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü’nden Makine Mühendisi olarak mezun oldum. Askerlik vazifemden sonra 1967 yılında üniversitedeki hocam Sayın Doğan Gücer’in de yönlendirmesi ile Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nda Stajyer Mühendis olarak işe başladım. Sırasıyla Başmühendis, Müdür, Başmüdür ve Genel Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulunduktan sonra 1992 yılında 25 yıl boyunca büyük bir şevk ve heyecanla emek verdiğim Erdemir’den emekli oldum. 1993 yılında kendi danışmanlık ve temsilcilik firmamı kurdum. Borçelik ve sektördeki değişik firmalara 10 yıl boyunca 25 yıllık bilgi ve deneyimimi aktardım. Bu esnada edindiğim özel sektör tecrübesi benim için iş hayatımdaki önemli dönüm noktalarından biri olmuştur. 2003 yılı Ocak ayında Erdemir’e Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür olarak atandım. 2005 yılına kadar aldığımız yatırım kararları ve uygulamalarımızla Türkiye’nin demir çelik geleceğini şekillendirmek için canla başla çalıştık. 2006 yılından bu yana da Kibar Grubu’nda Yatırımlar Grup Başkanı ve Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmaktayım. Burada da yine çelik sektörü için önemli projeler gerçekleştirmek ve Türkiye demir çelik sektörü geleceğine katkıda bulunmak için çalışmaya devam ediyoruz.
Uzun yıllar Ereğli Demir Çelik Fabrikası’nda sektöre ve ülkeye hizmet verdiniz. Genel müdürlük yaptınız. Sizden önce ve sizin çalıştığınız dönemlerde Ereğli Demir Çelik Fabrikası sektöre ve ülke ekonomisine neler kattı?
Bundan önceki yazılı ve sözlü demeçlerimde de belirttiğim gibi bizler sanayide çok zorlu koşulları görerek bu günlere geldik. 1967 yılında gerek know-how gerek iş gücü vb. konularda dışarıya bağımlıydık. Karabük Demir Çelik’in ardından kurulan Erdemir, üretim konusu yassı mamul olduğu için ülke kalkınmasında bir anlamda öncü oldu diyebiliriz. Amerikalı Coopers şirketi ortaklığında kurulan Erdemir bugün Türk işçisi ve mühendisinin katkılarıyla birçok önemli projeye imzasını atar duruma gelmiş ve yassı mamul konusu Türkiye’nin uzmanlık alanına girmiştir. Bunlar benim gibi sektöre 40 yılını vermiş bir insan için oldukça önemlidir. Bir kere şöyle önemli bir husus var; Erdemir kurulduğu günden geçtiğimiz yıla kadar ülkemiz için 12 milyar USD katma değer yaratmıştır. Üstelik bunu devletten kuruluş sermayesi hariç parasal yardım almadan yapmıştır.
“Tel dolaptan buzdolabına geçiş”
Kendi gayretleri ile yaptığı yatırımlar neticesinde kapasitesi 265.000 ton/yıldan 4 milyon tonu aşan rakamlara ulaşmıştır. “Erdemir ülke ekonomisine neler kattı” kısmına gelince; ülkemizin bugüne gelmesinde Erdemir’in rolü çok büyüktür. Bundan 40 yıl önce ülkede büyük şehirlerde dahi tel dolap çoğunlukta idi. Tel dolaptan beyaz eşyaya geçiş Erdemir sacları ile başladı. Erdemir’in hitap ettiği boru, otomotiv, gemi, makine, inşaat ve yan sanayinin gelişip bugünkü hale gelmesi Erdemir sayesinde oldu. Cumhuriyet devrinde Atatürk’ün önderliğinde kurulan Karabük, Sümerbank, Türkiye Şeker Fabrikaları, MKEK vb. büyük kuruluşlardan sonra Erdemir sanayiye insan yetiştiren büyük bir üniversite olmuş ve burada yetişen çoğu insan çelik sektörünün yanı sıra diğer sektörlerde(özel sektör dahil) görev alarak ülkeye büyük hizmetler yapmışlardır. Erdemir bulunduğu bölge içinde ve dışında ekonominin gelişmesi yanında kurumsal sosyal sorumluluğunu en iyi şekilde yerine getirmiş; eğitime, kültüre, spora büyük katkılarda bulunmuştur. Bugün Ereğli her yönüyle çoğu ilimizden daha gelişmiş bir Avrupa kenti durumundadır. Erdemir daima ülkenin ithalat ve ihracatında; kendi ürünleri ve nihai kullanıcılarda üretilen nihai ürünlerle lokomotif durumunda olmuştur. Kısacası Türkiye ekonomisine Erdemir’in katkısı çok büyüktür. Erdemir Türkiye’nin pırlanta yüzük taşıdır.
“Devletten tüccar olmaz” mantığından yola çıkarak, hükümet yetkilileri özelleştirme çalışmalarına hız verdiler. Bu furyadan Ereğli Demir Çelik Fabrikası da nasibini aldı. Ereğli Demir Çelik Fabrikası’nın özelleştirilmesi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Bizler düşüncelerimizi o zaman da dile getirdik. Erdemir’in özelleştirilmesine karşı değil, Erdemir’in yabancıya satılması fikrine karşı olduk. O dönemde bir çok spekülasyon yapıldı. “Erdemir kötü durumda”, “Hammadde sorunu var”, “Sırtını bir dünya devine dayamalı” vb. Ancak o zaman savunduğumuz bugün de aksini düşünmediğimiz bir şey var; eğer Erdemir iyi yönetilirse kimseye ihtiyacı yok. Önemli ölçüde ülke hammadde kaynaklarını da kullanabilir. Halen sektör de canlı. Şu anda yabancısız da kar ediyor. Sektördeki gelişmeleri iyi takip etmek, yatırımları zamanında yapmak, modernizasyonları yapmak, yetişmiş insanlara değer vermek, kaliteli ve kapasite üstünde üretim yapmak gerekli. Çünkü Türkiye ihtiyacının ancak 40’ını üretiyor, ihtiyaç çok. Esasında benim her zaman yeri geldiğinde söylediğim bir şey var; çelik fabrikaları her 5 yılda bir modernizasyon ve yenileme yapmadıkça rekabet edemezler. Bunlara dikkat edildiği takdirde sorun olmaz diye düşünüyorum. Erdemir’de iyi bir kültür birikimi var. Erdemir’i ziyaret edenler bu kültürü görüyor ve şaşırıyor. 40 yıllık birikim, Amerikalılar tarafından kurulan ve ihtiyaçlara göre sürekli geliştirilen sağlam sistemi var. Şimdi yapılmaya çalışılanlar daha önce yapılanlar zaten. Doğru, yerinde, çağa uygun kararlarla ve etkin bir yönetimle yapılmayacak iş yok. Her zaman dediğim gibi dünyada bir işi, bir kişi yapıyorsa herkes yapabilir. Erdemir’in çok önemli bir kaynağı var o da çalışkan Türk işçisi... Onunla imkânsız diye bir şey yok. Ben bunu çok iyi tespit edenlerdenim.
Özelleştirme sürecinden sonra Ereğli Demir Çelik Fabrikası’nda gözlemlemiş olduğunuz değişiklikleri bizimle paylaşır mısınız?
Doğrusunu söylemek gerekirse, Erdemir’i çok iyi takip edemiyorum. Her nedense Erdemir’de giden yönetim gelen yönetim tarafından pek aranmıyor. Bazen de haksız olarak tenkid ediliyor. Hâlbuki her göreve gelen herkes iyi şeyler yapmak için geliyor. Önemli olan taş üstüne taş koymak, şirketi büyütmek ve şartlar ne olursa olsun kar ettirmek, zarar ettirmemek… Bunları tarih yazıyor. Allah’a şükür benim içinde bulunduğum dönemler daima şirketin en parlak dönemleri olmuştur. Bilgi akışı olmuyor, tecrübeden de istifade edilmiyor. Bunu kurumu iyi bildiğim için, 2003’te Erdemir’e Genel Müdür olarak döndüğümde sağlamaya çalıştım. Gelmiş geçmiş tüm yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürlerle irtibat kurmaya çalıştım. Yüzde 80 oranında başarı sağladım. Emek verenler çok mutlu oldular. Ancak bu özelleştirme sonrası devam etmedi. Yeni bir kültür kaynaşması oluyor. Her şeyin hayırlısı olsun. Basından takip ettiğim kadarıyla şirket kar ediyor. Çelik sektörü 2004’lerden de iyi durumda, daha iyi durumda olmasını diliyorum.
Dünya Demir Çelik üretiminde 11. sıraya kadar yükseldik. Bu yükseliş ülkeye ve sektöre neler kazandırdı?
11.sıra Türkiye’nin çelik sektöründe küçümsenmeyecek bir noktaya geldiğini ve bu işi öğrendiğini ifade ediyor. Hedef daha ön sıralara geçmek olmalı. 2006 yılında Türkiye; Çin ve Hindistan’ın ardından en hızlı üretim artışı yaşayan 3.ülke olmuştur. 11.2 üretim artışı ile 23,3 milyon ton üretim yapmıştır. Bir kere bu arenada yer alan bütün ülkeler Türkiye’deki bu artışı dikkatle izlemektedir. İsdemir’in yassıya dönmesi dahi Türkiye’nin ihtiyacını karşılamıyor. Açığı gören yatırımcılar yassı mamul üretim kararı alıyorlar, bu iyi bir şey. Fert başına çelik tüketimi bir diğer önemli husus. Bu konuda gelişmiş ülkeleri yakalamak gerekli. Türkiye bugün 280 kg/kişi mertebesinde kişi başına çelik tüketiyor. Bu rakamı 450–500 kg/kişi mertebesine çıkartmamız gerekiyor. Burada yassı uzun dengesizliği de göz önüne alınmalı. Bunu yatırımcılar zaten görüyor ve açığı kapatmaya çalışıyorlar. Başta belirttiklerime ilave olarak 11.sıraya yükselmenin kazancına gelince; burada ağırlık uzun mamulde olduğu için fazlası ihraç ediliyor. Ancak yassı mamulde açık olduğundan ithalat yapılıyor. Yassı mamul fiyatları yüksek olduğundan aradaki parasal açık pek lehimize olmuyor. Uzun mamulde ithal edilen hurda da yekûn tutuyor. Ülke genelinde artan ve artacak yassı mamul getirisi bize artı değer sağlıyor.
Son dönemlerde sık rastlanılan şirket evlilikleri, hammadde teminini ve piyasaları nasıl etkiledi?
Şirket evliliklerinin altında yatan en önemli unsurlardan birisi hammadde temini başta olmak üzere pazarların kontrolü ve kullanımı, maliyetlerin kontrolü gibi konularda avantaj sağlamaktır. Çin’e baktığımızda adamların hammadde kaynaklarını kontrolleri altına almak adına yaptıkları alımların başarılı olduğunu ve 2004 yılındaki yüksek hammadde ve navlun fiyatlarının piyasayı bayağı etkilediğini görüyoruz. Şirket evlilikleri hammadde fiyatlarını belli nispette kontrol altına almıştır. Ayrıca tüketicileri de zorlayarak fiyat belirlemede avantajlı duruma sokmuştur. Bunun için eskiden görülen sık periyotlu fiyat dalgalanmaları şimdilik yaşanmıyor.
Sanayinin ağır iş kollarının batıdan doğuya kaydığını görüyoruz. Avrupa ülkelerinin bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çin’de bir çalışanın saatlik ücreti 1 dolar civarında. ABD’de ise bu rakam 20 dolar seviyesinde. Dünya geneline baktığımızda birçok işletmenin Çin başta olmak üzere diğer ülkelerde yatırımlar yaptığını görüyoruz. Avrupa demişsiniz bunlar zaten doyum noktasını yakalamışlar. Sanayileri gelişmiş, ekonomileri iyi, refah düzeyleri üst seviyede. Dolayısıyla üretimlerini batıdan doğuya kaydırarak, kaynaklarını daha etkin kullanma derdindeler. Bunda maliyetlerin etkisi de oldukça fazla tabi. Bu tutumu küreselleşmenin bir sonucu olarak görüyorum.
Türkiye’nin jeopolitik konumu ve ucuz işgücü göz önünde bulundurulduğunda ülkemiz gelecekte dünya demir çelik sektöründe nasıl bir rol üstlenebilir?
Türkiye, ucuz işgücü yönünden Çin ya da Hindistan gibi olamaz AB sürecinde işçilikler daha da artar diye düşünüyorum. Rekabet edebilecek diğer unsurları göz önüne almalıyız. Başta sayılan iki ülke için navlun bir dezavantajdır. İç pazar ve diğer yakın pazarlar göz önüne alındığında, jeopolitik konum gereği ülkemiz oldukça avantajlı bir konumdadır. Yapılacak kaliteli üretim ve uygulanacak akıllı stratejilerle gelecekte dünya çelik sektöründe önemli güç olabiliriz.
Son yapılan araştırmalara göre ülke genelinde başarılı olan ilk 500 firma arasında çok sayıda demir çelik firması bulunuyor. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Son yıllarda demir çelik karlı bir sektör olmuştur.
İşinizi usulüne uygun yaparsanız, şartlar da iyi ise kar elde etmemeniz diye bir şey söz konusu olamaz. Tabi genel konjonktürün de etkisi büyük.
Geçtiğimiz 2 yıldan bu yana sektördeki fiyatlar sürekli artış eğiliminde, bu da haliyle bu işi yapan şirketleri bir hayli karlı duruma getirmiştir. Hele ki ülkemizde bu şartlarda ciddi yassı mamul açığı varken kar etmemek gibi bir durum söz konusu olamaz diye düşünüyorum.
Üretime dayalı yeni yatırımlar için bazı firmalar düğmeye basmış durumda. Bu yatırımlar ülkemize neler kazandırır?
Bu yatırımlar daha çok üretim elde etmenin yanında istihdama, yatırımın gerçekleşeceği bölgenin ve ülkenin kalkınmasına, dünya çelik arenasındaki görünümümüzün pozitif ivme ile sürekli artışına kadar birçok önemli alanda kazanımlar elde etmemizi sağlayacaktır.
Ancak hepsinden önemlisi kuşkusuz beraberinde yaratacağı ekonomik canlılık ve katma değerdir. Bu yatırımların artmasını umut ediyorum.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir:
Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın
görüşüne aykırı olabilir.