Yalın Üretim ya da İktisatlı olmak üzerine
Bereket, ona sahip olanın mirasıdır. İşten artmaz, dişten artar... İş dünyasında yapılan işlerin/sonuçların özeti fiyat, maliyet ve kar ögelerinin kullanıldığı formüllerle ifade edilir. Geleneksel yöntem ve yaklaşım MALİYET + KAR = FİYAT denklemiyle ifade ediliyordu. Bu geleneksel yaklaşımda, özetle,…
Bereket, ona sahip olanın mirasıdır.
İşten artmaz, dişten artar...
İş dünyasında yapılan işlerin/sonuçların özeti fiyat, maliyet ve kar ögelerinin kullanıldığı formüllerle ifade edilir. Geleneksel yöntem ve yaklaşım MALİYET + KAR = FİYAT denklemiyle ifade ediliyordu. Bu geleneksel yaklaşımda, özetle, ortaya çıkan MALİYET üzerinde pek durulmaz, kabullenilir. Bunun üzerine yapılması düşünülen KAR miktarı eklenir ve ortaya satış FİYAT’ı çıkar. Bu yöntem geçmişte özellikle rekabet/yoğun olmayan sektörlerde, devlet destekli işletmelerde ve niş market dediğimiz özel ürün ve hizmetlerde kullanılıyordu. Ama dünya hızla globalleşiyor, ürün ve hizmet çeşitliliği teknolojiden aldığı gazla arttıkça artıyor, üretim mekanizmaları pratikleşiyor ve teknolojiye daha kolay ulaşmanın avantajıyla işçi maliyetlerini düşük tutabilen ülkeler tüm dünyaya meydan okuyor.
İş dünyasının geldiği bu nokta da bahsedilen geleneksel yaklaşıma karşı zamanın ruhuna ayak uyduracak alternatiflerde ortaya çıktı elbet. Bunların en bilineni ve etkilisi 1950lerde Japonlar tarafından temeli atılan YALIN ÜRETİM (Lean Production) yaklaşımı. Bu yöntem özellikle 1990’lı yıllarda yukarıda bahsedilen üretim araçlarının yaygınlaşması ve ürün / hizmet çeşitliliğin arttığı dönemde pek çok firmanın uygulamaya aldığı bir formülü devreye soktu. Yeni formülün adı: FİYAT - MALİYET = KAR. Bu denklemde fiyatı rekabetçi piyasa belirliyor, size ise kar edebilmeniz için MALİYET’i düşürmek kalıyor. Maliyeti düşürdükçe, piyasa koşullarından dolayı maalesef arttıramadığımız sabit fiyat ile aradaki fark açılacaktır. Bu da KAR’ın artması demek zaten. Artık kar etmek öyle kolay değil. Kar edecekseniz maliyetlerinizi düşüreceksiniz. Mecbur… İşte yazımızın da konusu burada; maliyetleri düşürmek, israftan kaçınmak, iktisatlı olmak… Bu iktisat teriminin karşılığı –ekonomi- diye bilinse de aslında özellikle eskiden ülkemizde darlık zamanlarında kullanılan manası gerçek anlamını ifade ediyordu. Bu anlam ‘ iktisat etmek-israftan kaçınmak’ anlamıdır ve bu konuda güzel Türkçemizde gündelik hayatımıza girmiş yüzlerce söz vardır. Bu yukarıda yazılı formülü açıklamaya en çok uyan da ‘ İşten artmaz, dişten artar.’ atasözüdür.
Yalın üretim, üretime yük getiren tüm israflardan arınmayı hedef alan bir yaklaşımdır. ‘Damlaya damlaya göl olur, bakmaya bakmaya el olur.’
// Birin kıymetini bilmeyen, bini toplayamaz.
Yalın üretimde verimliliğin tanımı; ‘Siparişten teslimata dek geçen sürenin, müşteriye hiç bir değer ifade etmeyen sadece firma maliyetlerini artıran israfın sürekli iyileştirerek ortadan kaldırılması yoluyla, kısaltılmasıdır.’ diye açıklanır. Yani ‘Har vurup Harman savurmamak lazımdır.’ diyor... Ya da ‘Güvenme varlığa, düşersin darlığa.’ Ayrıca bu tanımda vurgulanan süreklilik ise son derece önemlidir. Sabırla ve hiç gevşetmeden israf kararları alınmalı ve kesintisiz uygulanmalıdır. Alınan önlemler ileride olumlu karşılığını bulur. Çünkü ‘Kar işin devamındadır.’…
Ama işletmede alınacak tasarruf kararları da doğru zamanda ve doğru şeyler için olmalıdır. Bir örnek; işletmenin birinde tasarruf amacıyla personel çıkartılmasına karar veriliyor. Çıkartılacak kişi bana 1 aylığına son bir şans verin, size benden tasarruf edeceğiniz rakamdan daha fazlasını kazandıracağım, üstelik kendi işimi de yaparak diyor. Yönetici kabul ediyor. Çalışanın yaptığı şey şu; 1 ay boyunca işletmede gezerek lüzumsuz yakılan lambaları, klimaları vs. söndürüyor. Bunların hesabını tutuyor ve ay sonunda tablo halinde sunuyor. Sonuç; çıkartılması düşünülen kişi yaptığı eylemle toplam aylık masrafının iki katını ‘lüzumsuz yanan lambaları söndürerek’ çıkartıyor… ‘Tutumlu olan kimse fakir olmaz.’ ve tasarrufun küçüğü büyüğü olmaz; ‘Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.’.
Bir havuzda yüzdüğünüzü düşünün, havuzun dibi -iş körlüğünden diyelim- çakıl ve diken olmuş, işletmenin görmezden geldiğimiz pislikleri dibe çökmüş. Su seviyesi yüksek iken sorun yok, ayaklarınız yere değmiyor nasılsa. Ama su azalırsa bir gün –havuz delinebilir,önleminiz yoktur, su boşalır, akar –satış- kesilir vs. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner… Ve havuzun dibine basmak zorunda kalırsınız bir gün.. Bolluk zamanında görmediğiniz ayağınızaayağınıza batan gerçek dikenlerle karşılaşacaksınız. Günaydın… yada geçmiş olsun... Buraya da uydurduğum atasözüm var merak etmeyin;
Güvenme varlığa, düşersin darlığa ya da Bugünün işini yarına bırakma.
Kıssadan Hisse
İngiltere kralı George ile görüştüğü sırada Gandi’nin üzerinde her zamanki gibi beyaz örtüsü vardır. Davetten çıkınca bir gazeteci sorar: - “Kıyafetiniz bir kralla buluşmak için yeterli miydi?” Gandi hiç aldırmadan cevap verir: - “Kral ikimize de yetecek kadar giyimliydi.”
Son söz yerine;
Ucuza alayım tasarruf edeyim derken zarar da etmeyelim, ‘ucuz etin yahnisi yenmez’ ya da ‘One must to be rich to buy cheap.’ (ucuzu satın almak için zengin olmak gerekir İngiliz atasözü.).
Mutlu, Sağlıklı ve başarılı günler dileğiyle…