12. Gayrimenkul Zirvesi ve ISTANBUL REstate Gayrimenkul Fuarı, sanatçı Ali POYRAZOĞLU’nun renkli yönetimi ile gerçekleştirilen “Gayrimenkul Sektöründe Pazarlama ve Satışta Nasıl Yenilikçi Olunur?” başlıklı oturumla sona erdi. Prometheus Genel Müdürü Yücel ATIŞ, Euro RSCG CEO’su Levent ERDEN ve TTBOOM Kurucu Ortağı Cüneyt KARAKAYA, Ali Poyrazoğlu’nun ‘güldüren – düşündüren’ katkılarıyla, gayrimenkul sektöründeki pazarlama ve satış yöntemlerindeki gelişmeleri ele aldılar.
“Aklın yenilikçilikte olsun” diyen Aziz Nesin’e çok şey borçluyum
Konuşmasına, kendi hayatında nasıl yenilikçi olduğundan yola çıkarak başlayan Ali Poyrazoğlu, tiyatro sanatında ilerlerken başından geçen olayları komik bir dille anlattı. Bugünlere gelişini Aziz Nesin’e borçlu olduğunu söyleyen Poyrazoğlu, “Tiyatrolarda oynayarak ayaklarının üstünde durmaya, kendi markasını oluşturmaya, kendini pazarlamaya çalışan ve fark yaratabilmek için uğraşan genç bir oyuncuyken Aziz Nesin gelip diyordu ki, ‘Yenilikçi ol çocuğum, yenilikçi ol.’ Ben de, ‘Ne yapayım ağabey, iş bulduk, oynuyoruz işte’ diyordum. O ise her seferinde, ‘Aklın yenilikçilikte olsun. İçindeki müziği keşfet, içindeki rengi bul. Ürettiğini, yaptığını, düşündüğünü başkalarının da kullanabileceği bir şekilde pazarlaman gerekiyor” diye konuştu.
Her ülkede bir süre sonra nüfusun yüzde 85’i kentlerde yaşayacak
Sektörün önünün açıldığını ifade eden Poyrazoğlu, “Daha yaşanılabilir kentler nasıl yaratırız? Daha yaşanılabilir kentler için nasıl bir ortak akıl oluştururuz? Bu konu üstünde yenilikçi, fark yaratan bir bakışla, bir ortak akıl bulmanın peşindeyiz. Bütün dünyada nüfuslar artık kentlere doğru göçtüğü için kentlerin nüfusunun çok artacağını, her ülkenin aşağı yukarı kısa bir süre içinde nüfusunun yüzde 80-85'inin kentlerde yaşayacağını biliyoruz. Böyle bir gidiş varken sektör böyle genişleyecekken, şimdi sizin önünüzü açacak olan iki tane yasa ortaya çıkmış vaziyette. Kentsel dönüşüm çıktı çıkıyor. Nasıl çıkacağını bilmiyoruz. Detaylarıyla ilgilenmemiz gerekiyor. Ve de yabancılara mülk satma yasası çıktı ki, bu epey bir ferahlatacaktır sektörü diye düşünüyoruz” dedi.
Yenileme ile dönüştürme çok farklı konular
Kentsel dönüşümde bir noktayı iyi anlamak gerektiğini, yenileme ile dönüştürmenin farklı şeyler olduğunu vurgulayan Poyrazoğlu, “Altını çizerek belirtmek gerekiyor. Deprem bölgesinde ya da çökmek üzere olduğu için binanın yıkılıp, yerine yenisinin yapılması gerekmiyor. Bir de kültürü, sanatı, geçmişi, kent yaşamını koruyabilmek için bazı binaların da olduğu halde korunarak yenilenmesi gerekiyor. Kentsel dönüşüm ister istemez, dünyanın her yerinde olduğu gibi iki bacaklı olacaktır. Kendinizi hazırlamak zorundasınız. Yıkıp yapacaksınız, ya da yenileyeceksiniz. Yıkıp yaptığınız zaman bir sorunla karşı karşıya kalacaksınız. Aşağı yukarı ilk vadede 2 milyon evin yıkılarak yerine ev yapılması planlanıyor. O istatistik bilgilerde mal sahibine de hak vereceğiniz için etti iki ev. Dört milyon ev yenileyeceksiniz. Nasıl satacaksınız? Kime satacaksınız? Yani kentsel dönüşüm bir tehlikeyi, bir lezzetsiz bir kokuyu da sektörün üzerine fırlatılabilir. Çok iyi düşünülüp, planlanıp, risk yönetimini de çok dikkatli davranıp planlarınızı hayallerinizi ona göre kurmanız gerekiyor. Hızla gelişen inşaat sektöründe teknolojik yenilenmelere maruz kalacaksınız. Çünkü daha hafif yapı malzemeleri kullanılacak. Daha ekolojik binalar yapılacak. Çevreyi kirletmememiz gerekiyor. Nasıl yürüteceksiniz bu operasyonları? 3 yıl sonra robotların bütün dünyada inşaat sektöründe kullanılması planlanıyor. Robot teknolojisine geçecek misiniz? Ondan önce modüler yapılar yapılmaya başlanacağı için bir haftada bina çıkma teknolojisine kendinizi hazırladınız mı? Öyle bir sektörün içindesiniz ki durursanız düşersiniz, büyümezseniz küçülürsünüz. Küçülmeye başlarsanız yok olursunuz. Bugüne kadar tüm kazandıklarınızı da kaybedebilirsiniz. İyi düşünmek, geleceği iyi planlamak, iyi gelecek tasarımları kurmanız gerekiyor” şeklinde konuştu.
Ortak akıl oluşturup ortak planlama yapmak zorundasınız
“Kentlerde bir tehlike başladı” diyen Poyrazoğlu, şunları söyledi: “Herkes kendi başına. Hani kendi oyununu göstermek isteyen santrafor futbolcu gibi. Takım oyununu unutup, tek başına topu alıp kaleye gitmek için kendini yırtan insanlarla doluşmuş vaziyette. Her tarafta birbirinden bağımsız, geniş bir ada, geniş bir bölge için planlama yapılmadan, tek başına doğru gökyüzüne doğru yükseliyorsunuz. Bu yükselen binalar, tasarımlar arasında bir ruh birliği yok. Bir ortak yaşam alanı, bir dünya; o gruplara, insanlara, cemaatlere uygun birlikte yaşayabilecekleri ilave alanları kazandırmadan... Burada bir gökdelen, arkası çamur, toprak. Dal bile dikilmemiş. Çevredeki yollar düzenlenmemiş. Orada bir köy, kasaba yaratılmamış. İnsanlar empatinin peşine takılmış vaziyette kendisinden farklı olanı anlayıp keşfetme peşinde. Türkiye bütün dünyaya, aynı çatı altında farklı yaşam modellerinin bir arada var olup olamayacağını anlatmaya çalışıyor. Ötekini kendinleştir. Öteki, öteki dediğin aslında sensin. Farklı dünyaların peşinde dolaşma. Ötekinde kendini keşfet dediğine göre ötekini keşfedebileceğiniz yaşam alanları ve bu anlama uygun, planlanmış, bir araya getirilmiş binalar grubu tasarlamadığınız, aranızda takım oyunu oynamadığınız için herkes tek başına gol atmaya çalışan santrafor gibi takımın dengesini bozmakta. Ortak akıl oluşturmak, ondan önce ortak planlama yapmak zorundasınız.”
Hayalleri gerçekleştirecek bütünlüğü sunarsanız evlerinize itibar edecekler
Eskiden tiyatro oyununu sadece Harbiye’de oynadıklarını belirten ünlü sanatçı, “Bütün İstanbul da kalkar bizi izlemeye gelirdi. Şehir büyük bir hızla büyüdü. 14-15 milyonu geçti. Şehir kendi içinde, kendine yeterli kasabalara dönüşmüş durumda. Bakırköy'ün nüfusu 2 milyon, İzmir'in nüfusu kadar. Meyhanesi, hastanesi, sineması, tiyatrosu, AVM'si, eğlence merkezi var. Her şeyi var, gelmiyor Taksim'e. Biz mobil tiyatro yaptık kendimizi. Üç gün burada, iki gün orda oynuyoruz. Küçükçekmece’ye gittik, 800 kişilik salon. Bir ay önceden bilet bitiyor, ayrı bir kent var orada. Onlar buraya gelmiyorlar. Şehir bölündüğü için ticaret yapılacak yerler, kültür-sanat yuvaları, eğitim alanları... İnsanları bir araya getiren, orada “Yeni bir ev aldık. Yaşamımızda yeni bir hayal... O hayali gerçekleştirecek bütünlüğü bize sunuyorlar” diyebilirlerse ancak sizin evlerinize itibar edeceklerdir” dedi.
Yüzme havuzundan başka yenilik gelmiyor mu kimsenin aklına?
Pazar günü gazetelerin sayfalarını çevirirken neler düşündüğünü anlatan Ali Poyrazoğlu, “Aslında benim düşündüğüm şeyi hepiniz düşünmektesiniz. Bu millet, herkes yüzme şampiyonu mu olmak istiyor? Gökdelen, yüzme havuzu... Denizin kenarında bile denize girmiyor bu millet. Kime satıyorsunuz o havuzları? Çok mu meraklı zannediyorsunuz? Başka hiçbir yenilik gelmiyor mu kimsenin aklına? Niye bütün bir sinerji yaratarak bu işe devam etmiyoruz? Pazarlamada, ruhlara dokunmada... Yaptığımız ürünleri daha değerli, daha yaşanılabilecek bir çevrenin parçası haline getirmek konusunda niye bir ortak düşünme biçimi bulmuyoruz? Bu ortak düşünme biçiminin içine neden devleti de alıp, onlarla birlikte düşünüp, onların da yardımından faydalanarak bunu bir vizyon, bir görüş olarak Türk halkına sunmuyoruz? Rusya'da büyük bir araştırma sonuçlarına göre, 2013 yılında dünyadaki ekonomide yavaşlama olacağını öngören Rusya'daki inşaatçılar planlama yapmaya başlamış. Aynı çalışmayı sizin de yapmanız gerekiyor. Gelecek tasarlamaktan daha önemli bir şey yok” diye konuştu.
Önce vizyon olması lazım
Hayal gücünün bilgiden daha önemli olduğunu ifade eden Poyrazoğlu, “Önümüzü açacak, aydınlatacak hayal gücünün yol göstericiliğinde ve ışığında geleceği keşfedeceğiz. Geleceğe uygun tasarımlar nasıl yaratabiliriz? Buna bir kriz gözüyle bakarsak ürettiğimiz şeyleri nasıl pazarlayabiliriz? Bunları daha yaparken düşünmek zorundayız ki, zirveye fırlayabilecek emlak pazarlama işi çıkaralım. Pazarlama mimar planı çizerken başlıyor. İnşaat bittikten sonra başlamıyor Türkiye'de yapıldığı gibi. Daha mimar planı çizerken bunun tasarlanması ve o noktaya doğru yürünmesi gerekiyor. Bunun için de belirli başlıklar var. O başlıklarla düşünmek, iyi bir emlak pazarlamacısı olmak için önce bir doruk satış vizyonunuz olması lazım” şeklinde konuştu.
Zirveyi yakalamak isteyen insan inançlı olmalı
Zirve, hedef görülmediği zaman hedefi tutturmaya imkan olmadığını savunan Poyrazoğlu, şöyle konuştu: “Hedefi görmüyorsan planı yaparken, mimara çizdirirken, tartışırken orada bir yaşama biçimi sunmayacaksan o bölgeye tek başına dikilmiş ağaçlardan bir orman oluşturamazsın. Zirveyi yakalamak isteyen insanlar inançlı olacaklar. Etik kurallara uyacaklar, şeffaf olacaklar. Planlamak, bunu öğrenmek zorundasın. Çünkü orada yaşamaya gelen bizlerin de yaşamlarını tasarlıyorsun sen. Benim zamanımı tasarlıyorsun. İşe ayıracağım, çocuğun oyununa, spora, kültüre sanata ayıracağım zamanı tasarlamak zorundasın benim için. Gelecek yaşam biçimine parmak basacak bir meslek dalıysan bunları düşünmelisin. Kendi mesleğinizin dışında bir akıl takımı, bir dostlar meclisi oluşturmak zorundasınız. Ayda bir kere görüş. Paran varsa yemeğe götür, yoksa çaya çağır. Ama bir doktor, bir postacı, bir otomobil tamircisi, bir öğretmen, bir banka memuru ahbabın olursa senin yaptığın işe farklı zihniyetlerin nasıl baktığını görür, anlayabilirsen ancak o zaman kendini net bir biçimde görebilirsin. Farklı disiplinlerin bilgilerinden yararlanıp, onları birbirine sürtüp yaratıcı noktaya kendini taşıyabilirsin.”
Nasıl bir gelecek sunuyorsunuz bize?
İnsanları manen zenginleştirecek hayaller sunulması gerektiğini vurgulayan Poyrazoğlu, “Sadece bir yüzme havuzu, etrafa dikilmiş otlar, ağaçlar değil... Çünkü insanlar sonunda manen zenginleştikleri zaman yaşamda tatmin olmuş, daha mutlu hissediyorlar kendilerini. Mutlu bir gelecek önerisinde bulunabilmek için de mutluluğun bir durak, bir istasyon olmadığı, sürekli değişim olduğunu onlara anlatarak, yaşamlarının içinde sürekli değişimi hissedebilecekleri yaşam biçimi önerilerinde bulunmanız gerektiğini düşünüyoruz. Hz. Muhammed, bir Hadis-i Şerif'inde buyurmuş ki; ‘İki günü aynı olanın bir günü kayıp demektir.’ Ben sizin yarattığınız evlerde, dünyalarda, binalar topluluğunda çoluk çocukla birlikte yaşarken, öbür günümü bugünden farklı kılabilecek miyim? Nasıl bir gelecek sunuyorsunuz bize? Bunu anlamaya çalışıyoruz” diye konuştu.
İnternette tiyatronun reklamını yaptığımda biletler bitiyor
Konuşmasında internete de değinen Poyrazoğlu, “Ben kendi işyerimde kullanıyorum. Bir sürü işim var ama bir de tiyatrom var benim. Biz takipçi bir tiyatroyuz. Seyircimizin hayatının içine gireriz. Tiyatroya gelen seyircileri kibarca karşılarlar ve form doldurturuz. Onlarla iletişim içindeyiz. Bunu yaptığımız için aşağı yukarı öbür tiyatrolardan yüzde 30 daha fazla bilet satarız. Twitter’daki adresime girip çıkanların sayısı şu anda Türkiye’de 3 büyük gazetenin dışındaki gazetelerin tirajından daha yüksek. Ben bir tane tweet attığım zaman o günün gündemi haline geliyor ve tiyatronun reklamını yaptığım zaman da biletler satılıyor. Daha gazetelere reklam vermeden bitiyor biletler. Bunun bu kadar derin net ölçülebilir bir etkisi olduğunu ben kendi işimden biliyorum. Ayrıca artık herkes biliyor. Eğer Twitter’a giriyorsanız sayın başbakanımızın her gün günde en az 5-6 tane tweet attığını, gündemle ilgili iletişim kurduğunu bilmiş olmanız gerekiyor. Yani ülkemizin başbakanı bile bunun önemli bir mecra olduğunu düşünüp görüşlerini, itirazlarını, herhangi bir konudaki fikrini paylaşmak istediği zaman millete seslenişinin dışında Twitter’a oturup yazıyorsa, ya da yazdırıyorsa, bu resmi bir şekilde önemi kanıtlanmış bir mecradır. Onun için bu konuda dikkatli olmanız gerekir” şeklinde konuştu.
Levent Erden: “Enflasyon konusunda Türkiye gerçekten dünyadaki tek örnektir”
Artık “yenilikçi” ve “inovasyon” sözünün Gayrimenkul sektörünün dışında da içinin boşaldığını savunan Euro RSCG CEO’su Levent Erden, “Çünkü bu ‘nefes alalım’ demek gibi bir şey. Başka türlüsünün düşünülemeyeceği bir durum. Üstelik biz çok acayip bir ülkede yaşıyoruz ve ben bunu da galiba unuttum. Hani derler ya, ‘Burası Türkiye, başka yere benzemez’ diye. Aslında çok palavra bir laftır. Ama tek konuda Türkiye gerçekten dünyadaki tek örnektir. Çünkü düşünürseniz en yüksek iki haneli ve hatta üç haneli enflasyonu 30 yıl boyunca yaşamış tek ülkedir. Hiç kimse bu kadar uzun dönemde bu kadar yüksek enflasyonla yaşamadığı için bunun faktörlerini, etkilerini, ne olduğunu, ne bittiğini biz çok da fazla görmemişiz. Düşünün, 1974-2004 arası enflasyon en tepede. Aynı zamanda 1974 dünyanın da değişimidir. Çünkü 1945-1974 arası dünyada büyüme hızı 1975-2000 arasının tam iki mislidir. Yani petrol krizi vesairelerle beraber dünya da yarı yarıya küçülmüş o dönemden beri. Peki burada enflasyonun rolü nedir? Enflasyon, insanları mecburi olarak kısa vadeli düşünmeye iter. Düşünün; sizlerin şirketlerinde dahi hazineciler vardır. Yıllarca şirketlerin en önemli adamları hazinecilerdir. Banka müdürlerinin büyük bir çoğunluğu hazineden geldiler. Çünkü kar finansal kardır. Operasyonel kar diye bir şey yok. Hepimiz finansal kar sağlamaya çalışıyoruz. Diğer insanlar tarafından baktığınızda da herkes finansını düzeltir. Sabahleyin sokağa çıktığınızda sokağın başından caddenin sonuna kadar yürüdüğünüz takdirde cebinizdeki dolar artmış, Türk Lirası azalmış. Bu doğal insanların çok değişik vadelerde düşünmesini sağlar. Unutmayalım; hani kiraların hepsi dolarlaydı, süpermarketlerde fiyatlar neredeyse haftada bir değişiyordu falan. Enflasyon meselesinin önemi, insanların hayal etmesini sınırlar. Enflasyon, insanların hayal etmesini güdük hale getiren, sınırlayan ve dolayısıyla tanımlayan bir şeydir. Enflasyonda kısa vade bu hafta, orta vade gelecek hafta, uzun vade ay sonudur” diye konuştu.
Biz aslında bir hayal yönetiyoruz
“Biz emlak, konut vesaire gibi lafların yanı sıra aslında yaşam biçimini tanımlayan işler yapıyoruz” diyen Levent Erden, “O zaman insanların nasıl bir yaşam biçimi hayal edeceğini düşünüyoruz. İşin daha da beteri bugünkü teknolojiyle insanlara verdiğiniz mal 70-80-90-100-120 yıl ömrü olan ürünler. Dolayısıyla bu bir tanımlama. Bir yaşam biçimi tanımlaması. Öbür taraftan da insanların bir hayalini yönetmesi lazım. Biz aslında bir hayal yönetiyoruz. Ama bir taraftan da hiç bilmediğimiz bir yerdeyiz. Çünkü dünyada acayip bir dönüşüm var. Yaşam biçimleri dönüşüyor. Biz hangi yaşam biçimine göre ne yapıyoruz? İnsanların hangi hayallerine göre ne yapıyoruz? Dışarıda yemek yemek bile çok azken, yemeksepeti dediğiniz şeyin İstanbul'da 3,5 milyondan fazla üyesi var ise... İstanbul'un 4-4,5 milyon hane olduğunu hesaplarsanız... Neredeyse yüzde yüzü bulan oranda hayat tarzı değişmiştir. Bugün insanlar ekranlardan yaşıyorlarsa... Yani TV, bilgisayar, tablet, telefon, hatta ATM ekranından yaşıyorlarsa... Benim her tarafta lafını ettiğim bir yalnızlıktan bahsediyoruz. Tekil sosyallikten bahsediyoruz. Çünkü herkes yan yana ama birbirleriyle birbirlerinin ekranlarıyla konuşuyorlar” dedi.
Gazetelerdeki gayrimenkul ilanlarını değerlendiren Erden, “Cumartesi günleri büyük gazetelerde çıkan ilanları üst üste koydum. Hepsi yemyeşil ormanlı, herkes havuza giriyor ve olimpiyat yüzme şampiyonu. Herkeste bir alışveriş merkezi var. İçerisiyle ilgili, hayatın hayal kısmıyla ilgili... Binayla ilgili çok şey var ama benim kendime ait, sevdiklerimle ya da tek başıma oturacağım yerle ilgili en ufak bir hayal yok.Bir de üstüne üstlük 80-100 yıllık ömrü olan yerlerde bizim tanımladığımız şeylere dikkat etmemiz lazım. Örnek bundan evvel yapılan evlerin mutfaklarına bakalım. Bugün yapılan binaların mutfaklarına bakalım. Çünkü eskiden mutfaklar, evde herkesin beraber yemek yiyecekleri yerdi. Şimdi mümkün olduğu kadar küçüldüğünü, hatta Amerikan mutfaklara geçildiğini biliyoruz. Bunlar tanımlanmış şeyler. Ama ileride acaba büyük salonlar başkalarının beni nasıl görmesi üzerine... Benim çocukluğumda salonlar kilitlenirdi. Misafir odasıydı adı. Bütün binalar, bana sunulan her şey birbirine bu kadar benziyorsa ben tatmin olmak için kendimi nasıl farklı hissedeceğim. İçini döşemek mi? Çok daha başka şeylere ihtiyacım olabilir. Belki de bunları tanımlarken insanın değerini ve daha çok bireysel insanın değerini bir arada yaşasa da bir birey olarak tanımlamak lazım. Dikkat edin bugün 2-3 yaşındaki çocuklar, parmaklarını hareket ettirerek ekrandaki resmi büyütüyor. Demek ki ben 5-10 yıl içinde bunun içine doğmuş çocukların artık 25-30 yaşlarına geldiği bunları alabileceği yaşa geldikleri yerde ben acaba 15-20 sene öncesinin değerlerini mi sunuyorum? Sorusunu tartışmamız lazım. Çünkü bu dönüşüm ilk defa olarak öngörülebilir değil. İlk defa olarak gençler, büyüklerden hem daha tecrübeli hem daha heyecanlı. Çünkü bin yıldır yaşlılar tecrübeliydi, gençler heyecanlıydı. İlk defa adamlar hem heyecanlı, hem tecrübeli. Çok önemli bir dönüşümdeyiz. 1968-1974 arasındaki dönüşümden çok daha önemli bir 5-10 yıl var önümüzde. Bütün hayat tarzlarının değiştiği bir 5-10 yıl var önümüzde. Biz insanların hayatlarının neredeyse yüzde 40-45'inin geçtiği mekanlar tasarlıyoruz. İster işyeri olarak, ister ev olarak kullanılsın” şeklinde konuştu.
Pazarlama ve inovasyon konusuna değinen Erden, şunları söyledi: “Amerikan kitabında okuyup, bir başka olgunlaşmış pazarın ve bir başka yaşam tarzının parçalarını Türkiye'deki pazarda uygulamaya kalkarsınız, en azından 30 yıllık enflasyonu bile devreye sokmazsanız bu işler çalışmaz. Üstelik biz dünyadaki bu işin lider değişim ülkelerinden biriyiz. Çünkü çok nadir ülkelerden biriyiz ki; bu ekonomik durumlarda yaş ortalaması 28 olsun. Bugün Avrupa dediğimiz yerlerde yaş ortalaması 38-40 arasında. Almanya 40'ın üstünde, Fransa 39... Dolayısıyla bu adamların zevkleri zaten 20 sene öncesiyle aynı olduğu, o adamların parası olduğu için bundan sonra onlara sunulan şeylere 20 sene öncesindekileri sunduğun zaman mutlu edebiliyorsun. Ama sürekli olarak yeniliklere açık, hayatını değiştirmeye çalışmış, eskiden hiçbir şeyi değiştirmeyen, eskiden çok az şeyi damıtıp bugünkü hayatına sağlayan insanlara bundan 20 senenin değerleri veya yaşam tarzıyla bir şey sunduğunuz andan itibaren 3-5 sene içinde çok zor durumda kalabiliriz.”
Nesillere göre pazarlama yapmak gerekir
Kampanyayı yaparken hedef kitlenin analizini yapmak gerektiğini belirten Erden, “Bizim kuşak X kuşağı. Şöyle söylüyorlar, ‘Sigarayı en çok içen kuşak.’ Bir de iki tane ilacı en çok içen kuşakmış. Alfasilin, Supradin. Doktora her gittiğinde bu iki ilacı yazarmış. Y kuşağına gelince, 30’una kadar hayatlarında her şeyi yaşamak istiyorlar. Şimdi kampanyanızı yaparken, satarken, aslında siz kime satıyorsanız onun analizini yapmanız lazım. Bu çok net. Aslında bu açıdan baktığımızda çok başarılı örnekler var. Nesillere göre satış pazarlama, pek çok şeyi beraberinde getiriyor. Bu analizi yapmadan önce binayı yaptınız, sonra satıyorsunuz. Bu mümkün değil. Önce kime satacağım. O ne alıyor diye bakacaksınız.
Gayrimenkulde tatmin pazarlaması yapılıyor
Gayrimenkulde tatmin pazarlaması yapıldığını savunan Levent Erden, “Gayrimenkul satıcısı olmakla, banka kredisi satıcısı olmak ya da otomobil satıcısı olmak arasında çok da büyük fark görmüyorum. Burada hepimiz bir tatmin satmak zorundayız. İnsanların hangi tatmin için bizimle ilişki kuracağını netleştirmek zorundayız. Yani kimisi bunu finansal getiri açısından tatmin olacaktır, kimisi kendi yaşam biçimi için, kimisi ise kendisi ve sevdiklerinin bir arada bulunduğu biçim açısından tatmin olacaktır. Dolayısı ile insanların bir tatmini hayal edebilmeleri lazım ki bana doğru yönelsinler. Yoksa çok daha farklı tatminlerle hayatlarını sürdürebilirler.
Cüneyt Karakaya: Türkiye’de internet kullanımı yüksek
TTBOOM’u 4 yıl önce kurduklarını belirten Cüneyt Karakaya, 4 yıl önce kurdukları ve online mecrada çalışma yürüten şirketin adının ‘Tik Tak Boom’dan geldiğini ve firma isminin internet üzerinde saatli bomba konseptinden ortaya çıktığını söyledi. “Her an sizinle ilgili bir şeyler yazılabilir ve buna da müdahale etmeniz gerekir mantığı ile bu isim koyuldu” diyen Karakaya, “şikayet yönetimi” çerçevesinde konuşmasını şöyle sürdürdü: “Gayrimenkul sektörünün şunun farkına varması lazım. Hedef kitleleri online mecralarda nerede? Gayriresmi rakamlara göre bugün Türkiye’de 42 milyon kişi internete bağlanıyor. Rakama baktığınız noktada Yunanistan veya çeşitli Avrupa ülkelerinin nüfuslarından fazla internet kullanıcısından bahsediyoruz. Ve bu insanlar yazıyor. Ve benim gördüğüm çeşitli sektörlerle çalışıyoruz” şeklinde konuştu.
İnternette doğru bilgi yüklemeyi başarırsanız gerçek algınız ortaya çıkacak
Gayrimenkul sektörünün, daha hedef kitlelerinin nerede konuştuğunun farkında olmadığını ifade eden Karakaya, şunları söyledi: “Esasında her yaştan insan ciddi şekilde internette vakit geçiriyor. Hedef kitleleri tespit ettikten sonra bu insanlarla iletişim kanallarını oluşturmuş bir halde iletişime geçmeniz gerekiyor. Ne yapıyorsunuz? Gazetelere tam sayfa, televizyonlarda boy boy şişirilmiş reklamlar… Yani gayrimenkul sektöründeki insanların doğru hedefleme yapmadıklarını düşünüyorum. Mesela internette bir kişi telekomünikasyon firmasından bahsediyor. Diyor ki ‘Ben Urfa’da askerim. Çekmiyor, Allah seni kahretsin. Çarşıya çıktım öbürünü aldım.’ Yani siz sormadan adam bir şey söylüyor. Zaten bunu engelleyemezsiniz. Önemli olan şu; gerçekten internete doğru bilgi yüklemeyi başarırsanız sizin gerçek algınız ortaya çıkacak ve strateji çıkarmayı sağlayacak doneler ortaya çıkacak. Ve bundan sonraki çalışmalarında bence gayrimenkul sektöründeki bütün şirketlerin bu algı üzerine çalışması gerekiyor.”
Şimdi artık herkes yayıncı
Şimdi artık herkesin gazeteci ve yayıncı olduğunu belirten Cüneyt Karakaya, “Ben Twitter’dan bir mesaj attığım an ve aranızdan bir kişi bunu okuduğu zaman ben yayıncı konumundayım. Ne bir matbaaya ihtiyacım var ne bir kameraya. Ve bunun aynı şekilde kurumların da yayın organı olduğunun farkına varması gerekiyor. Bugün baktığımızda bizim itibarını yönettiğimiz markalar veya marka olmuş kişiler bir açıklama yapıyorlar. Facebook, Twitter’dan ya da 144 sosyal ağ üzerinde çalışıyoruz. O açıklama ertesi gün gazetelerde. O eğer CEO’nuz bir açıklama yaptıysa. Onun yamuk yumuk fotoğrafı değil, doğru dürüst fotoğrafını koyuyorsunuz. Oraya gelmiş olan gazeteciler sizin iletişim kanalınızdan alıyorlar. Sizin istediğiniz açıklamayı alıyorlar. Siz alıyorsunuz onu” dedi.
Şirketlerde artık farklı sektörlerden genel müdür atanıyor
Prometheus Genel Müdürü Yücel Atış, pazarlamada rakibin takip edildiğini ifade ederek, “Son dönemde satış pazarlamada gördüğümüz bir hata var. Hep rakibi takip ediyoruz. Dünyada şu değişti. Mesela son dönemde aynı dönemdeki şirketlere aynı alandaki şirketlere farklı alanlardan genel müdür alıyorlar, niye? Diyor ki aynı sektörden gelen genel müdür nasıl bakar. Sektör gözüyle bakar. Sen farklı sektörden genel müdür al ki fark yaratsın. Aynı sektördeki şeyler size çok büyük yol aldırmaz arkadaşlar. Farklı şeyler yaratmak istiyorsanız farklı sektörler ne yapıyor diye bakacaksınız” diye konuştu.
Kurumsal iletişimin kuralları değişti
İnternetteki iletişime örnek veren Atış, “Diyelim bir iletişim kanalınızı açtınız. Karar verdiğiniz şey en popüler sosyal ağ. 30 milyon 570 bin Türk’ün bulunduğu Facebook’ta bir kanal açtınız. Kendinizi ifade etmeye başladınız. Bir şeyler anlatıyorsunuz. Ama bunu da profesyonelce yapmak zorundasınız. Ben açtım Facebook sayfamı. Buraya fotoğraf yüklüyorum. Projelerimi anlatıyorum falan değil. Geçen gün bir örneği oldu. Hedef kitle toplamışlar oraya. Bir müşteri soruyor. Diyor ki A tipi dairenin fiyatı ne kadardır diyor. Facebook sayfasının yöneticisine soruyor. Arkadaş verdiği cevap çok enteresan. Müşterinin sorduğu saat 17.00 ve Cuma günü. Büyük ihtimal o arkadaş hafta sonunu getirmek istiyor bir an önce. Verdiği cevap şu: ‘Lütfen bu soruyu tekrar pazartesi günü sorun’. Orada 2 saniyede cevap verebilecekken, ‘bunu pazartesi tekrar sorun’ diyor. Online mecralar böyle değil. Kurumsal iletişim, pazarlama iletişimi, pazarlamacılık her şeyin kuralları değişmiştir artık. Yani bunun farkında olarak iletişim kanallarını yönetmek lazım” şeklinde konuştu.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir:
Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın
görüşüne aykırı olabilir.