Sorularımıza geçmeden önce bizlere kısaca kendinizden bahseder misiniz?1975 yılı İstanbul da dünyaya geldim.. Perşembe pazarında demir ticareti yapan bir babanın oğlu olmamdan kaynaklı olarak, iş hayatına 8 yaşında Perşembe pazarında başladım .Hatta bu ticaret hayatı yeri geldi okul hayatımın önüne geçti ve okulu bırakmak zorunda kaldım.Türkiye’de ticaret kültürü geçişlerini birebir yaşadım ,ticaret dilinin dünya da tek dil olduğunu tecrübe ettim ve eksik kalan eğitimime devam etme kararı aldım. Liseyi dışarıdan bitirdim. Şirketimizi daha ileriye taşımak ve ticarette edindiğim deneyimlerin yanı sıra teorik anlamda da kendimi geliştirmek için üniversite eğitimi almam gerekliliğinin farkına vararak üniversite hazırlıklarına başladım.
Üniversitede İşletme bölümünü kazandım. Ancak 2000’li yıllarda ticaret ağırlaşmaya başlayınca tekrar tercih yapmak zorunda kaldım ve üniversiteyi 2. Sınıfta terk ettim. Şirketimizin yol haritasını ülkemizin gelişimine bağlı büyüme, üretim ve ihracata göre belirleyerek çizdim. Bu yol haritasına bağlı kalarak, Perşembe pazarında 250 metre karelik alanda iş hayatına başladığım günden bu yana, 30 yıllık süreçte kendimi ve şirketimi geliştirerek geldiğimiz noktada, çelik haddeleme fabrikası, çelik konstrüksiyon imalatı, 35 ülkeye ihracat ve 250- 300 çalışanlı bir group şirketinin genel müdürlüğünü yapmaktayım.
Bunların yanı sıra bu 30 yıllık iş hayatımda edindiğim bilgi ve tecrübelerimi çeşitli sivil toplum kuruluşlarında (SANİAD Yönetim Kurulu Başkanlığı, İTO Meclis üyeliği ) paylaşıyorum ve paylaşmaya devam edeceğim. Bu arada evliyim ve 3 çocuk babasıyım…
Ürün yelpazenizde hangi ürünler bulunuyor. Hedef sektörleriniz hangileri? Ürün yelpazemizin oldukça geniş olduğunu söyleyebilirim. Ticarete başladığım ilk zamanlardan beri hedeflediğim firma modeline şu anda ulaşmış durumdayız. Kısaca özetlemek gerekirse, yola çıktığımızda bir tür “Demir –Çelik Marketi” kurmayı hedeflemiştim. “Demir Çelik Marketi”nden kastım, demir grubunda profil, sac, boru, köşebent, inşaat demirinden tutun da çelik hasırına kadar hemen hemen tüm ürün gruplarının bünyemizde bulunması… Çelik grubunda ise otomotiv ve makine sanayinin ihtiyacı olan malzeme ürün gruplarının genel tedariki yönünde gerek üretim, gerek yurt içi, gerekse yurt dışı bazında çalışmalar yaparak tedarikçiliği misyon edinen bir firma profiline ulaşmış durumdayız. Bunların dışında karbon çelikleri, transmisyon milleri, ıslah çelikleri, yay çelikleri, otomat çelikleri, sementasyon çelikleri ağırlıklı olmak üzere genel bir üretim ve stok hacmine sahibiz.
Hedef sektörlerimiz ile ilgili genel bir açıklama yapmak istiyorum, Türkiye sanayisi özellikle son 10 yılda çok yol kat etti. Özellikle Türkiye’ye yapılan yatırımlar sonucu otomotiv, makine, tarım makineleri, demiryolu sektörlerinde hizmet veren firmalarımızın gelişimiyle birlikte demir – çelik ihtiyacında aşırı bir artış gerçekleşti. Buna bağlı olarak demir-çelik sektörüne yapılan yatırımlar da artarak üretim hacimlerimiz genişledi. Son 10 yılda dünya genelinde sıralamaya baktığımızda üretim miktarı açısından 7. sıradayız ki ülkemiz açısından büyük bir başarı. Lakin genel anlamda ortak sıkıntımız olan katma değerli işlere yönelmemiz gerekliliği konusunda hala yol kat etmiş değiliz. Söz konusu katma değerli işlerin temelini ise tesis yatırımı, kalifiye eleman istihdamı ve AR-GE çalışmaları yapmak oluşturuyor. Ne yazık ki Türkiye’de demir çelik sektörüne ait ihracat verileri ve üretim istatistiklerini ele alırsak çok da katma değerli işler ile anılmadığımız gerçeğiyle yüzleşiyoruz.
Ağırlıklı olarak inşaat demiri yada uzun mamul dediğimiz, çok da spesifik olmayan ürünlerin üretimine yoğunlaşmış durumdayız. Bu da yapmış olduğumuz ticaret ve üretimde karlılık oranlarımızı düşürerek bizi maliyet noktasında tasarrufa daha çok teşvik ediyor. Bu yüzden yatırım maliyetleri, kalifiye eleman maliyetleri, AR-GE çalışma maliyetleri sürekli gözden geçiriliyor, bazen de bu büyük ve uzun vadeli yatırımlardan doğal olarak kaçınılıyor.
2006 yılında Şekerpınar’da 25 bin m²’ye kurulu, 5 bin m²’si kapalı ziraat ürünleri üreten Alp Çelik firmasını satın aldığımızda hedeflerimiz arasında vasıflı çelik ve spesifik ürün üreterek ihracat hacmimizi arttırmak da yer almaktaydı, ki ek yatırımlarla kapalı alanı 12 bin m²’ye çıkarttık, sıcak haddeyi revize ettik, soğuk hadde yatırımı yapıp soğuk hadde tesisi kurduk, kadro yapımızı kalifiye elemanlarla güçlendirerek üniversitelerimizden de danışmanlık destekleri alarak AR-GE’ye yatırımlar yaptık. Bugün geldiğimiz noktada ise 35 ülkeye ihracat yapıyoruz. Bunun yanı sıra benim gururlandığım başka bir konu var ki paylaşmak istiyorum Devlet Demir Yolları’na, Türkiye Taş Kömürleri Kurumu’na özel spesifik ürünler üretiyoruz. Ülke olarak ithalatı yapılan ürünleri artık yerli üretime kazandırdık hatta ihracat kalemlerine de ekledik ve bu sayede milyonlarca dolar ülke sınırlarımızda kalmakta
Hammadde temini konusunda ne tür sıkıntılar yaşıyorsunuz?Ülkemizde haddehanelerin hammadde (kütük ) temini konusunda büyük sıkıntıları var. Türkiye’de faaliyette olan yaklaşık 100’e yakın haddehane mevcut. Bu haddehanelerin %90 ı demir haddehanesi % 10 u çelik haddehanesi olarak hizmet vermektedir. Çelik haddehanelerinin demir haddehanelerine göre hammadde temini sıkıntısı çok daha büyük. Çelik haddehanelerinin kütük sorununu ülkemizde mevcut olan inşaat demiri üreticileri için üretilmiş olan kütüklerle giderilmeye çalışıldığından çelik haddehanelerinin üretim kaliteleri de buna bağlı olarak yetersiz kalıyor. Bunun yanı sıra çelik tüketimi demir tüketimine göre daha sınırlı olduğu için, talebe bağlı olarak izabelere yeterli kalitede hammadde ürettirmek süreci sıkıntılı ve zaman kaybettirici olabiliyor. Bu durum da çelik haddehanelerini, gereğinden fazla hammadde stoku yapmaya sevk ediyor.
Hammadde teminini nereden yapıyorsunuz?Biz Coşkun Haddecilik olarak makine ve metalürjiyi ortak çalışma alanı olarak gördüğümüzden ötürü fabrikamıza aldığımız hammaddelerimizi mekanik ve kimyasal testlerden geçirerek üretimimize dahil ediyoruz. Bu testlerden geçecek hammaddeyi iç piyasadan temin etmekte ne yazık ki zorlanıyoruz. Bu yüzdendir ki hammaddelerimizin büyük bir kısmını yurt dışından temin ediyoruz. Ancak ağırlıklı olarak yüksek fırın prosesinde imal edilmiş hammaddeleri tercih ediyoruz.
Türkiye’de kütük temini konusunda sorunlarla karşılaşılıyor. Sizce bunun sebepleri nelerdir?Türkiye de kütük temini konusunda yaşanan başlıca sıkıntı kütük üreticilerinin haddehane kapasitelerinin, kütük üretim kapasitelerinden fazla olması. Bu nedenle sadece haddehanesi olan işletmeler birçok dönemde kütük temininde zorluk yaşıyor. Hatta mamul fiyatına kütük almak zorunda kalındığı dönemler bile oluyor. İthal kütük temin etmek istediğinizde -ki özellikle kuzey ülkelerinden temin ettiğiniz zamangümrük vergisiyle karşılaşılıyor. Bu sıkıntılar üretim maliyetlerini arttırdığı gibi gerek dış piyasada, gerek iç piyasada rekabet gücümüzü zayıflatıyor.
Tabii ki akla gelen soru şu oluyor; İzabeler kütük üretim (çelikhane) kapasitelerini neden arttırmıyorlar? Bu sefer de çelikhane yatırımının çok yüksek maliyetleri ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Ne acıdır ki hali hazırda ülkemizde vasıflı çelik üreten işletme sayısı 3’ü geçmez
Üretimde iç pazar ve dışa pazar oranlarınız nelerdir? Hangi ülkelere ihracat yapıyorsunuz?Üretimimizin yüzde 70’ini ihraç ediyoruz, yüzde 30 iç Pazar. Başlıca ülkeleri sayarsak İngiltere, Mısır, İran Suriye, Katar, Rusya, Fransa, Afrika ülkeleri. Kısacası Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarına ihracatlarımız mevcut. Ortadoğu’daki siyasi istikrarsızlığın son bulması ile ihracat hacmimizin daha da artacağını umuyoruz.
Türkiye’nin çelik üretiminde hurdaya bağımlı olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Türkiye’nin hurdaya bağımlı olması maalesef kaçınılmaz ve bu durumun bir çok sebebi bulunmakta. Özellikle üretim prosesleri açısından baktığımızda ülkemizde üretim yapan 30 civarında çelikhanenin sadece iki tanesi “yüksek fırın” ile üretim yapmakta, geriye kalan diğer çelikhaneler ise “yüksek fırın” kurulum maliyetlerinin çok yüksek oluşu nedeniyle elektrik ark ocakları ile üretim yapmaktadır. Elektrik ark ocaklarının başlıca üretim hammaddesi hurda olduğu için elbette hurdaya bağımlılığın başlıca teknik nedenini oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra ülkemizde yılda üretilen ortalama 40 milyon ton çeliğin % 10’u yüksek fırında üretilirken , % 90’ı elektrik ark ocaklarında üretilmektedir. Bu da yaklaşık yılda 45 milyon ton hurda kullanılması anlamına gelir ki bu hurdaların iç pazardan temin edilmesi çok düşük bir olasılıktır. Bu durum ise çelik üretiminde dış pazara bağımlı olmamızın devamlılığı sonucunu doğurmakta…
Değinmek istediğim başka bir konu da üretilen çeliklerimizin kalite sorunu. Cevherden üretilen çeliklerin, hurdadan üretilen çeliklere kıyasla daha kaliteli olduğu aşikâr… Ülkemizde cevherden üretim yapan işletme sayısı az, hurdadan üretim yapan işletme sayısı daha fazla olduğu için, zaman zaman hurdanın kalitesine bağlı olarak da ürün kalitelerimizde istikrarsızlıklar söz konusu olabiliyor. Bu durum da piyasada belli bir kalite standardının oluşmasını ve korunmasını zorlaştırıyor.
Türkiye’nin demir çelik dışında otomotiv, makine ve beyaz eşya gibi önemli lokomotif sektörleri var. Bu sektörleri hakkında değerlendirmeleriniz nelerdir?Dünyada tüketimin çok arttığı bir ortamda ülkemizin bu pastadan pay alması oldukça sevindirici… Özellikle beyaz eşya sektöründe dünya çapında kabul görmüş markalarımız var. Ancak otomotiv ve makine için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Maalesef Türkiye bu sektörler için hala “serbest üretimin arka bahçesi” konumunda. Yani bu sektörlerde tabiri caizse “fasonculuğun” dışına çıkamıyoruz. Kendi teknolojimizi üretip, patentleyip satamıyoruz. Bu konu eğitimden, AR-GE yatırımı gibi uzun vadeli ve maliyetli yatırımları içeren alanı çok geniş ve çok boyutlu bir konu.
İstanbul Ticaret Odası’nda meclis üyesi oldunuz. Bu süreci ve İTO Demir Çelik Komitesi’nin önemi ve çalışmaları hakkında bizlere neler söyleyebilirsiniz? Seçim süreci sizin açınızdan nasıl geçti?Bir önceki seçimde de adaydık; fakat kaybettik. Bu seçim Mayıs ayının 22’sinde gerçekleşti ve seçilerek meclis üyesi olarak komitede yerimizi aldık. Seçim gerçekleşeli 1 ayı aşkın bir süre oldu. İlk komite toplantımızı yaptık ve neler yapabilir, hangi projelere imza atabiliriz diye fikir alışverişinde bulunduk. İlk projemiz, prosedürü hızlandırarak aksaklıkları gidermek oldu diyebiliriz. Öncelikli olarak İTO’nun sivil toplum kuruluşu kimliği unutulmamalı. Bu bağlamda özellikle aynı sektör içinde yer alan firmaların, sıkıntılarını İTO’ya bildirmesi, İTO’nun da aldığı bu bildirimler ışığında hareket etmesi ve sorunlara çözüm getirebilmesi açısından çok önemli.
Mesela meclis gündemine de taşımayı planladığımız önemli bir konu var. Özetlersek; İTO’nun sektörel yapılanması içinde Demir çevlik sektörü üç gruptan oluşuyor… Ana grup-büyük üreticiler, ki bu söz konusu firmalar satışlarını teminatlı gerçekleştiriyorlar, dolayısıyla piyasa risklerine karşı korunmuş durumdalar. Bu firmalara bağımlı olan, genelde tedarikini bu firmalardan gerçekleştiren daha orta ölçekli işletmeler, ya çekle satış yapıyor, ya da satışlarının küçük bir kısmını teminatla gerçekleştiriyor. Çek ile yapılan satışlarda son çıkan kanunla birlikte çeklerin ödenmemesi durumundaki yaptırımların hafifletilmesi ise, çekle satış yapan işletmeleri ciddi şekilde dar boğaza sokuyor. Bu da tedarik zinciri içinde bir alt grupta yer alan KOBİ’lerin ve diğer işletmelerin de sıkıntı yaşamasına sebep oluyor. Bu dar boğazı yaşayan birçok firma riskleri azaltmak adına ürün satışlarını, talebe karşın kısıtlamak durumunda kaldı. Bu da elbette satış tonaj hacimlerinin daralması demek… Merkez Bankasının istatistiklerine göre de çek kullanım oranının son bir yılda yüzde 60 arttığını düşünürsek karşı karşıya olduğumuz sorunun kritikliğini ve aciliyetini varın siz düşünün. İşte bu çek yasasının yeniden düzenlenmesi talebiyle ilgili olarak İTO’da çalışmalarımız olacak.
Bu konu, üzerinde çalışacağımız konulardan yalnızca bir tanesi…
Coşkun Grup, bünyesinde hangi alanlarda faaliyet gösteriyor? Coşkun Group oluşumuna değinmek gerekirse, kendisi beş ayrı firmayı bünyesinde bulunduran bir yapı. Coşkun Haddecilik, üretici kimliğiyle sıcak ve soğuk hadde üretim tesisiyle, iç ve dış piyasaya üretimiyle hizmet vermektedir. Coşkun Çelik Dış Ticaret, genel anlamda demir çelik mamulleriyle, iç ve dış piyasada temin ettiği ürünlerle, yaklaşık 30 000 ton stok kapasitesiyle gerçek anlamda müşteri memnuniyetini ilke edinmiş bir tedarikçi firmadır.
Uygar Çelik, çelik konstrüksiyon ve yapısal çelik imalatçısıdır. Bunun yanı sıra çok önemli projelere gerek danışman, gerek üretici kimliğiyle imza atmıştır. Alp Çelik, Coşkun Group’un 35 ülkeye çok çeşitli ürün yelpazesiyle ihracat yapan firmasıdır. AC Yapı, çevreye saygılı ve çağdaş ve konforlu yaşam alanları ile örnek sayılacak konut projelerini yapılandıran firmamızdır. Görüldüğü üzere Coşkun Group tam anlamıyla demir-çelik ve inşaat sektöründe söz sahibi olmuş bir kurumdur. Coşkun Group üreticilik tecrübesine sahip olduğundan, tedarikçi kimliğiyle müşterilerinin beklentilerini net olarak biliyor ve karşılıyor.
Demir çelik sektörü mensupları demir çelik komitesinin öneminin farkındalar mı?Seçim sürecinde İTO demir çelik komitesine üye olan pek çok üyeyi ziyaret ettik. Bu ziyaretlerimizde hep şunu gördük; İTO’yu yalnızca aidat ödedikleri yer olarak biliyorlar. İTO’nun faydaları veya avantajlarını birçok üyemiz bilmiyor. Vize alırken sağlanan kolaylıklar, düzenledikleri fuar organizasyonları gibi birçok avantajları olan bir kuruluş. Üyelerimize bu konuları anlatarak aydınlatmaya çalışacağız. İTO Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu… Aşağı yukarı 350 bin üyesi mevcut ve gün geçtikçe büyüyor
Sektörün bugünü ve geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?Demir-Çelik sektörü, dünyada özellikle sanayileşmenin arttığı yakın tarihten günümüze çok önemli bir konumda yer alıyor ve önemi gün geçtikçe artmakta. Türkiye’de son dönemde artan demir-çelik yatırımları ise, ülkemizin gelecekte dünya üzerinde demir-çelik sektöründe söz sahibi olmasını sağlayabilir. Ancak sektörün geneline hakim “aile şirketi” seviyesinde kalıp kurumsallaşamayan ve katma değeri yüksek ürünleri üretmeye yönelik üretim maliyetlerine katlanmak istemeyen, yatırımlar yapmayan, yapamayan firmalarımıza yönelik devlet teşvikine, aynı zamanda da bu yatırımları gerçekleştirmeye yönelik kurumsallaşma süreçlerini hızlandıracak eğitim teşviklerine, eğitimli ve kalifiye iş gücü istihdamını da destekleyecek projelere acil olarak ihtiyacımız var. Sorunun çözümü, üretim tarzımızı geliştirmek ve kalitesini arttırmakta yatıyor. Bu çözüm sürecine akademik kurumların da eklemlenmesi gerekiyor.
Türkiye’de son beş yılda yapılan yatırımları incelediğimizde ülkemizin açığı olan yassı mamul alanına yönelik yatırımların arttığını görüyoruz. Lakin yeni yapılan yatırımların da hurdaya bağlı olması, kalite ve hurda temini konusunda endişelerimizi arttırıyor.
Vasıflı çelik yatırımında yeterli değiliz. Bu konu üzerinde durulması ülkemize hem kalifiye eleman açısından hem karlılık ve katma değer açısından çok yol kat ettirir.
Kaynak: Demir Çelik Store Dergisi / Temmuz 2013 Sayısı
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir:
Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın
görüşüne aykırı olabilir.