Tatçelik'in ana sponsorluğunda, Ağır Haddecilik, Yametaş Yassı Metal, Koyuncu Çelik Servis Merkezi ve Gökmetal’in desteğiyle SteelOrbis iş birliğinde düzenlenen EUROMETAL Çelik Günü ve 10. YİSAD Yassı Çelik Konferansı, 8 Nisan Salı günü İstanbul Marriott Hotel Asia’da gerçekleşti. Türkiye ve Avrupa'dan 400'ün üzerinde sektör temsilcisini ağırlayan konferans yoğun ilgi gördü. Etkinlikte medya sponsoru olarak Demir Çelik Store dergisini temsilen Reklam Müdürü Süleyman Aslan da yer aldı.

YİSAD Başkanı Metin Tayfun İşeri'den küresel çelik piyasaları üzerine değerlendirmeler
Konferansın açılışında konuşan YİSAD Başkanı Metin Tayfun İşeri, küresel çelik ve demir piyasalarındaki dönüşümün, özellikle son beş yılda büyük bir hız kazandığını belirtti. ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018 yılında uygulamaya koyduğu Section 232 tarifeleriyle birlikte küresel çelik ticaretinde serbest ticaretten korumacılığa geçişin başladığını söyleyen İşeri, bu sürecin dünya çelik piyasasında önemli etkiler doğurduğunu vurguladı.
İşeri, söz konusu tarife uygulamasının ardından ABD'nin ithalatında yalnızca 3 milyon tonluk kısmın tarife öderken, kalan 24 milyon tonluk kısmın muafiyet ve istisnalar kapsamında ülkeye girdiğini belirtti. Buna karşılık Türkiye’nin aynı dönemde ABD’ye sadece 300 bin ton ihracat yapabildiğini ve bu rakamın tamamının tarifeye tabi olduğunu hatırlattı. Bu durumu “Türkiye'nin orantısız şekilde cezalandırılması” olarak nitelendiren İşeri, ABD'nin toplam ithalatının yüzde 10’unu oluşturan Türkiye'nin en fazla zarara uğrayan ülke konumuna düştüğünü ifade etti.
İşeri, Trump'ın ikinci döneminde tüm muafiyetlerin kaldırılması ve tüm ülkelere eşit oranda yüzde 25 vergi uygulanmasının aslında Türkiye için dezavantaj değil, uzun vadede bir fırsat olarak değerlendirilebileceğini savundu. “Bu yeni yapı, oyun alanını eşitliyor” diyen İşeri, artık diğer ülkelerin Türkiye ile aynı şartlarda rekabet edeceğini ve bu durumun Türkiye’nin küresel pazarda yeniden öne çıkmasına katkı sağlayabileceğini söyledi. Konuşmasında ayrıca Avrupa Birliği'nin çelik ticaretinde izlediği politikaları da değerlendiren İşeri, AB’nin Türkiye’ye uyguladığı kota ve anti-damping gibi sınırlayıcı önlemlerin ihracatçıyı zorladığını ve rekabet gücünü düşürdüğünü kaydetti. Buna rağmen Türk çelik sektörü olarak sürdürülebilir üretim ve kaliteye odaklandıklarını vurgulayarak, yeşil dönüşüm, dijitalleşme ve yeni pazar arayışlarının sektörün geleceği açısından belirleyici olacağını ifade etti.
İşeri konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Dünya ticareti yönünü yeniden çiziyor. Artık sadece fiyat rekabeti değil, sürdürülebilirlik, tedarik güvenliği ve politik istikrar da belirleyici faktörler. Türkiye bu yeni küresel düzende hem üretim kapasitesi hem de coğrafi avantajıyla önemli bir rol oynayabilir. Bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz.”

Tatmetal CEO'su Tolga Yalgı'dan yatırım ve enerji odaklı büyüme
Tatmetal CEO’su Tolga Yalgı, şirketin yurtiçi ve yurtdışı pazarlardaki büyüme stratejilerini ve son yatırımlarını detaylı şekilde anlattı. Tatmetal’in 2024 yılında yaklaşık bir milyon ton kaplamalı ürünü yurtdışı pazarlara ihraç ettiğini belirten Yalgı, devreye alınan yeni soğuk haddeleme ve galvanizleme hatlarının yıllık 1,5 milyon ton kapasiteye sahip olduğunu söyledi. Bu yeni yatırımla birlikte 0,24 mm’den 4 mm kalınlığa ve 800 mm’den 1650 mm genişliğe kadar farklı ölçülerde yüksek kalitede kaplamalı ürünlerin üretilebildiğini vurguladı. Yalgı, bu gelişmeler sayesinde otomotiv ve beyaz eşya gibi yüksek standartlar gerektiren sektörlere daha hızlı ve kaliteli hizmet sağladıklarını ifade etti. Ayrıca şirketin ileri teknoloji yatırımlarıyla sektördeki stratejik büyümesini sürdürdüğünü ve bu yatırımların küresel rekabet güçlerini daha da artıracağını belirtti.
Yalgı ayrıca şirketin enerji alanındaki yatırımlarına değindi. “11 adet rüzgar türbinimiz üretime başladı ve tam kapasite çalıştığında tesisimiz yıllık 200 milyon kilovat/saat enerji üretecek. Ayrıca fabrikamızdaki güneş enerji santrali bu yıl tamamlanacak ve yıllık 180 milyon kilovat/saat ek elektrik üretimi yaparak tüm enerji ihtiyacımızı karşılayacağız. 2026 başında devreye girecek yeni 50 megavatlık rüzgar santralimiz de bu yatırımları destekleyecek,” şeklinde konuştu.
Küresel pazardaki risklere de dikkat çeken Yalgı, ABD'nin yeni ithalat vergileri, AB’nin uyguladığı anti-damping önlemleri ve hammaddelerin menşe kısıtlamalarının maliyet rekabetini zorlaştırdığını söyledi. Çin'in dönüşümünün ve küresel kutuplaşmaların ihracatçı firmalar açısından ciddi sorunlar doğurduğunu belirten Yalgı, Türkiye’nin stratejik konumunun bu belirsizlik ortamında avantaj sağlayabileceğini sözlerine ekledi.

Veysel Yayan: Türkiye çelik sektörü küresel rekabette zorlu sınav veriyor
Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Genel Sekreteri Dr. Veysel Yayan, konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye ekonomisinin genel görünümüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yayan, 2024 yılında %3,2 seviyesinde gerçekleşen gayrisafi milli hasılanın (GSMH), ekonomide istikrarlı bir büyümeye işaret ettiğini söyledi. Bu büyümede inşaat sektörünün olumlu katkısının öne çıktığını, ancak imalat sektöründeki negatif etkinin sınırlı düzeyde kaldığını ifade etti. Ayrıca Yayan, AB’nin Rusya ve Belarus’a yönelik yaptırımları nedeniyle yeniden dağıtılan yaklaşık 6,5 milyon tonluk kotanın, Türkiye'nin ihracat performansını olumlu yönde etkilediğini, ancak ilerleyen dönemde ihracatta zorlu bir sürece girilebileceği uyarısında bulundu.
Dr. Yayan, Türk çelik sektörünün 2024 yılında %9,4 oranında büyüdüğünü ancak küresel ölçekte rekabetin giderek zorlaştığını dile getirdi. Serbest piyasa koşullarına sahip ülkelerle rekabet edebilmenin mümkün olduğunu fakat Çin karşısında bunun sürdürülebilir olmadığını vurguladı. Çin'in küresel çelik üretiminin yarısından fazlasını gerçekleştirdiğini ve fiyat açısından Türkiye’den yaklaşık 120-130 dolar daha ucuz satış yaptığını belirten Yayan, bu durumun küresel çelik piyasalarında sistematik bir işgal görüntüsü oluşturduğunu söyledi.
Türkiye’nin çelik üretimine dair güncel verilere de değinen Yayan, Worldsteel verilerine göre Türkiye'nin, mevcut yılın ilk iki ayında ham çelik üretiminde %3,7 düşüş yaşamasına rağmen dünya sıralamasında sekizinci sıradan yedinci sıraya yükseldiğini ifade etti. Bununla birlikte çelik sektöründe üretim ve kapasite kullanım oranlarında konjonktürel dalgalanmaların sık sık görüldüğünü, sürekli ve istikrarlı bir büyümeden bahsedilemeyeceğini belirtti.
Yassı çelik üretimi hakkında da kapsamlı bilgiler paylaşan Dr. Yayan, Türkiye'nin 2024 yılında 16,7 milyon ton, 2025’in ilk iki ayında ise 2,8 milyon ton yassı çelik üretimi gerçekleştirdiğini aktardı. Mevcut üretim miktarının Türkiye’nin toplam kapasitesi olan 25 milyon tonun altında kaldığını, önümüzdeki dönemde yeni kapasite yatırımlarıyla üretimin artırılacağını belirtti. Türkiye’nin yassı çelik üretiminde dünya genelinde onuncu sırada olduğunu ifade eden Yayan, iç piyasadaki tüketim artışının da sektör için kritik önem taşıdığına dikkat çekti. 2023 yılında %17'lik tüketim artışının ardından 2024 yılında da tüketimde yaklaşık 200 bin tonluk bir artış yaşandığını söyleyen Yayan, iç piyasanın ithalat karşısında korunması gerektiğini vurgulayarak, bu alanda sağlanacak kontrolün sektörün geleceği için hayati olduğunu ifade etti.

EUROMETAL Başkanı Alexander Julius'tan Avrupa çelik sektörü üzerine görüşler
ABD’nin çelik ithalatına getirdiği Section 232 tarifelerinin, ilk aşamada küresel piyasada ciddi bir dengesizlik ve belirsizlik yarattığını ifade eden EUROMETAL Başkanı Alexander Julius, bu durumun özellikle Avrupa’daki üreticiler açısından ilk etapta tehdit gibi algılandığını belirtti. Ancak Julius’a göre uzun vadede bu gelişmeler, Avrupa çelik üreticilerinin kendi iç pazarlarına yönelmesini teşvik etti ve bu sayede Avrupa Komisyonu’nun sanayi politikalarını gözden geçirerek yerli üretimi daha fazla desteklemesini sağladı.
Julius, Avrupa Komisyonu'nun yeşil dönüşüm hedefleri doğrultusunda çelik üretiminde sürdürülebilirliği öncelik haline getirmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı. Bu kapsamda karbon salımı düşük üretim modellerine geçiş, yeşil enerji ile üretim ve döngüsel ekonomi ilkelerinin Avrupa çelik sektörünün rekabet gücünü artıracağını dile getiren Julius, Avrupa'nın dışa bağımlılığını azaltmak ve sektörel dayanıklılığı güçlendirmek için korumacı önlemlerin sıkılaştırılması gerektiğinin altını çizdi.

Manuchar Steel'den Laurent Taylor: Türkiye bölgeselleşme trendinin merkezinde
Manuchar Steel kıdemli traderı Laurent Taylor, konuşmasında Türkiye ile Avrupa arasındaki tarihsel ticari bağlara dikkat çekerek, bu ilişkinin son 60-65 yıldır sürdüğünü ifade etti. Taylor, iki bölge arasındaki ticaretin 2024 yılı itibarıyla 206 milyar Euro’ya ulaştığını ve bu hacmin, dünya çapındaki toplam 25 trilyon Euro’luk mal ticaretinin yaklaşık yüzde 0,8’ine karşılık geldiğini belirtti. Bu veriler ışığında Türkiye’nin Avrupa’nın beşinci en büyük ticaret ortağı konumunda olduğuna ve Avrupa’nın da Türkiye'nin bir numaralı dış ticaret partneri olduğuna işaret etti. Ayrıca, son 10 yılda ticaret hacminin yüzde 80 oranında artmasının, bu karşılıklı bağımlılığı daha da güçlendirdiğini vurguladı.
Küresel ticarette gözlenen yön değişikliği hakkında değerlendirmelerde bulunan Taylor, 30-40 yıl önce Asya'nın ucuz işgücü nedeniyle cazibe merkezi olduğunu, ancak günümüzde bu tabloyun değiştiğini söyledi. Artık iş gücü maliyetlerinin yükselmesi, Suez Kanalı tıkanıklığı ve Kızıldeniz'deki saldırılar gibi lojistik engellerin ticaretin seyrini zorlaştırdığını belirtti. Taylor, bu gelişmelerin ardından küreselleşmeden bölgeselleşmeye geçişin hızlandığını, tek merkezli yapıların yerini bölgesel güçlerin aldığı bir döneme girildiğini ifade etti. Türkiye’nin bu yeni düzende coğrafi avantajı ve kaliteli hurdadan üretilen çelik ürünleri sayesinde Avrupa için vazgeçilmez bir ticaret ortağı haline geldiğini sözlerine ekledi.

Tata Steel Nederland'dan Jaap Jan Aardenburg: koruma politikaları ve Çin etkisi
Tata Steel Nederland Ticaret İşleri Başkanı Jaap Jan Aardenburg, konuşmasında küresel düzeyde giderek artan korumacı eğilimlerin nedenlerini kapsamlı şekilde analiz etti. Aardenburg’a göre, serbest ticaretin ekonomik faydaları konusunda ciddi ampirik veriler bulunsa da, ülkelerin korumacılığı tercih etmelerinin ardında ulusal güvenlik, çevresel kaygılar, istihdamı koruma ve yerli sanayiyi destekleme gibi gerekçeler yer alıyor. Ancak bu nedenlerin ötesinde, günümüzde en belirleyici unsurun küresel ölçekte yaşanan çelik arz fazlası olduğuna dikkat çeken Aardenburg, bu arz fazlasının sürdürülebilir olmadığını ve piyasalarda istikrarsızlık yarattığını belirtti.
Aardenburg, güncel verilere göre dünya genelinde 602 milyon tonluk bir fazla kapasitenin bulunduğunu, bu durumun ise son yıllarda zayıflayan talebe rağmen kapasite artırımlarının devam etmesinden kaynaklandığını ifade etti. Özellikle Çin’in bu kapasite fazlasındaki payının çok büyük olduğunu vurgulayan Aardenburg, Çin'in iç pazarda talep düşüklüğüne rağmen üretim kesintisine gitmesinin pek mümkün olmadığını söyledi. Çünkü üretimin istihdamla doğrudan ilişkili olduğunu, Çin hükümetinin temel performans göstergelerinden birinin istihdam seviyesi olduğunu belirtti. Bu nedenle üretim kısıtlaması yerine ihracatla fazla kapasitenin dış pazarlara yönlendirilmesinin tercih edildiğini söyleyen Aardenburg, bu durumun diğer ülkeleri korumacı önlemler almaya ittiğini ve Avrupa Birliği’nin de bu noktada daha güçlü, proaktif ve dirençli ticaret politikaları geliştirmesinin şart olduğunu dile getirdi.

Fabrizio Di Gianni'den AB'nin yeni ticaret politikalarına kapsamlı bakış
Avrupa Birliği’nin son dönemde uygulamaya koyduğu agresif ticaret politikalarını geniş şekilde açıklayan Van Bael & Bellis hukuk firması ortağı Fabrizio Di Gianni, özellikle Temiz Sanayi Anlaşması (Clean Industrial Deal) ve Karbon Sınırı Uyum Mekanizması (CBAM) kapsamında atılan adımların Türkiye için kritik öneme sahip olduğunu belirtti. Di Gianni, AB’nin enerji yoğun sektörlerdeki karbon salımını azaltmaya yönelik politikalarının, hem üretim maliyetlerinde hem de ihracat prosedürlerinde köklü değişiklikler getireceğini söyledi. Bu kapsamda karbon yoğunluğu yüksek ürünler için ek prosedürlerin devreye alınacağını vurgulayan Di Gianni, çelik ve alüminyum gibi sektörlerin özellikle mercek altında olduğunu ifade etti. Ayrıca AB’nin korumacı tedbirleri arasında yer alan, ithalatı sınırlandırmaya yönelik yeni uygulamalar ve gümrük vergilerini artırıcı düzenlemelerin, Türk çelik sektörünün rekabet gücünü doğrudan etkileyeceğine dikkat çekti.
Di Gianni’ye göre, CBAM’ın sadeleştirilmesine rağmen küçük ve orta ölçekli işletmelerin bu mekanizmanın dışında kalması, büyük çaplı ihracatçı firmalar için ek yükümlülükler anlamına gelebilir. AB’nin bu süreçte çelik sektöründe eriyik-pour ilkesine (melted and poured) dair düzenlemeler getirebileceğini aktaran Di Gianni, ürünlerin menşeinin belirlenmesinde üretimin ilk gerçekleştiği ülkenin dikkate alınmasının, özellikle işlenmiş çelik ürünü ihracatında farklı etkiler doğurabileceğini söyledi. Bu durumun yanı sıra AB’nin hurda ihracatına sınırlama getirme ihtimalini de gündeme taşıdığını belirten Di Gianni, küresel rekabeti yeniden şekillendirebilecek bu adımların Türk şirketleri tarafından yakından takip edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Konferansın ortak değerlendirmesi ve sonuç bildirgesi
EUROMETAL Çelik Günü ve YİSAD Konferansı, sektörün önde gelen temsilcilerini bir araya getirerek küresel ticari gelişmeleri, sektörün karşı karşıya olduğu zorlukları ve yeni fırsatları geniş bir perspektifle değerlendirdi. Konferans sonunda açıklanan ortak değerlendirmeye göre, çelik sektörünün sürdürülebilirlik, enerji dönüşümü, ticari korumacılık politikaları ve bölgesel işbirlikleri konularında yeni bir döneme girdiği konusunda katılımcılar hemfikir oldu. Ayrıca Avrupa Birliği’nin uygulamaya koyduğu yeni ticaret ve karbon politikalarının Türk çelik sektörü üzerinde doğrudan etkiler yaratacağı ve bu sürecin dikkatle takip edilmesi gerektiği vurgulandı.
Konferans sonunda yayınlanan sonuç bildirgesinde, sektörel dayanışmanın artırılması, uluslararası ticari diyaloğun güçlendirilmesi ve Türkiye'nin Avrupa pazarındaki stratejik rolünün daha da pekiştirilmesi gerektiği ifade edildi. Etkinlik, katılımcılara sektörel öngörüler kazandırmanın yanı sıra, politika yapıcılar ve özel sektör arasında yapıcı bir köprü oluşturdu.
. . .
İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir:
Sivas İş Dünyası. Editöryal görüş, yazarın
görüşüne aykırı olabilir.